6 Aralık 2010 Pazartesi

Bürokrasi



Bürokrasi terimi ilk kez 1745’te Yunanca ‘yönetmek’ fiilinden türetilmiş bir terim olan ‘bureau (büro)’ kelimesine hem “daire”, hem de “yazı masası” anlamı yükleyen Monsieur de Gournay tarafından kullanılmıştır. Bürokrasi bir yönetim gereksinimi ve kuralıdır. Terim olarak bürokrasi ilkin sadece devlet memurları için kullanılmış, ancak giderek tüm büyük ve örgütlü yapılara karşılık gelen bir terim olmuştur. Kavram daha baştan küçümseyici bir şekilde pejoratif anlamda kullanılmıştır. De Gournay memurların artan gücünden ‘bureaumania adında bir hastalık’ olarak söz etmiştir. Fransız romancı Honoré de Balzac bürokrasiyi ‘cücelerin kullandığı dev yetki’ olarak düşünmüştür. Benzer şekilde Franz Kafka’nın romanlarında da bürokrasiyle ilgili eleştirilere ve göndermelere rastlanabilir. Bu türden anlayışlar günümüzde de görülmektedir. Bürokrasinin sıkça kırtasiyecilikle, iyi işlememekle ve savurganlıkla ilişkisi kurulur. Bununla beraber etkili ve efektif bir bürokrasinin faydaları da ortadadır. Buna dikkat çeken bazı düşünürler bürokrasinin aslında insanların akıl ettiği en etkin örgüt biçimi olduğunu ileri sürerler.
Ünlü Alman sosyolog Max Weber’in bürokrasi teorisi ise bürokrasiyi olumsuz gören ve yok etmek isteyen görüşle, onun insanoğlunun en etkin örgütlenmesi olduğunu ileri süren görüşün ortasında yer alır. Weber’e göre çağcıl toplumlarda bürokrasinin yayılması kaçınılmazdır, bürokratik yetki büyük ölçekli toplum sistemlerinin yönetim gereksinimleriyle ilgilenmenin biricik yoludur. Ancak bürokrasi bazı sıkıntılara da yol açabilir. Bürokratik örgütlerin yayılmalarının yapı ve kaynaklarını incelemek için Weber bir bürokrasi ideal tipi oluşturmuştur. Weber bürokrasi ideal tipinin birkaç özelliğini şöyle listelemiştir;
A-) Keskin bir hiyerarşi vardır. Demek ki örgütteki işler ‘resmi görevler’ olarak dağıtılır. Bürokrasi en tepedeki en yüksek yetki konumuyla bir piramide benzer. Birlikte karar vermeyi mümkün kılan, yukarıdan aşağıya doğru uzanan bir emir zinciri vardır. Her bir yüksek daire, hiyerarşide kendisinden bir aşağıdakini idare ve kontrol eder.
B-) Yazılı kurallar, örgütün her seviyesindeki görevlilerin hareketlerini belirlerler. Bu bürokratik görevlerin sadece sıradan işler olduğu anlamına gelmez. Daire büyüdükçe daha çok kural geniş bir durum çokluğunu ihtiva etme eğilimi gösterir ve bunların yorumlanmasında esneklik talep eder.
C-) Memurlar tam gün çalışırlar ve maaşlıdırlar. Hiyerarşide her işin işe bağlı olarak belirli ve sabit bir ücreti vardır. Kişilerden örgüt içinde kariyer yapmaları beklenir. Terfi etmek yeteneklilik, kıdemlilik ya da bu ikisinin karışımına dayanarak olanaklıdır.
D-) Bir memurun örgüt içindeki işleri ve örgüt dışındaki yaşamı arasında fark vardır. Memurun ev hayatı, işyerindeki etkinliklerden farklıdır; ayrıca fiziksel olarak işyerinden ayrılmıştır.
E-) Örgütteki hiçbir üye kullandığı maddi kaynakların sahibi değildir. Weber’e göre bürokrasinin gelişimi, işçileri üretimi kendi yöntemleriyle kontrol etmelerinden ayırır. Geleneksel toplumlarda, çiftçiler ve el işçileri, kendi işleri üzerinde genellikle kontrole sahiptiler ve kullandıkları aletlerin de sahibiydiler. Bürokrasilerde ise memurlar çalıştıkları dairelerin, oturdukları masaların ya da kullandıkları büro aletlerinin sahibi değillerdir.
Weber bir örgüt, bürokrasi ideal tipine ne kadar çok yaklaşırsa, o kadar çok kurulma amacını gerçekleştirmek için etkin olacağına inanmıştır. Weber bürokrasileri çokluk incelikli makinelere benzetmiştir. Weber’in çözümlemesinde de görüldüğü üzere örgütler içerisinde resmi ilişkiler ortaya çıkar. Bir örgüt içerisinde resmi ve resmi olmayan ilişkiler aynı anda devam eder.
Weber’e alternatif olabilecek olan bir bürokrasi teorisi ise ünlü Fransız post-yapısalcı düşünürü Michel Foucault tarafından geliştirilmiştir. Michel Foucault bürokrasinin veya bürokratik bir örgütün mimarisinin onun sosyal yapısı ve yetki sistemiyle doğrudan ilgisi olduğunu göstermiştir. Genelde bürokratik örgütler hiyerarşik yapıya uygun şekilde en üst katlar en yüksek hiyerarşiye, en alt katlar en düşük hiyerarşiye ayrılmış şekilde katlar, koridorlar ve bürolardan oluşur. Bir örgütün binalarındaki açık alanlar, koridorlar ve odaların ayarlanması onun yetki sisteminin nasıl işlediği hakkında temel ipuçları sağlar. Bazı bürokratik örgütlerde insan grupları açık yapılarda birlikte çalışırlar. Foucault çağcıl örgütlerin mimari yapılarındaki görünürlüğün ya da yokluğunun, yetki kalıplarını nasıl etkilediğini ve ifade ettiğini vurgulamıştır. Onların görünürlüğü, astların Foucault’nun örgütteki etkinliklerin gözetimi dediği, teftişin idaresi altına kolayca nasıl gireceklerini tayin eder. Çağcıl örgütlerde nispeten çok yetkili makamlarda bile herkes denetim altındadır, ancak kişi ne kadar düşük makamlı biriyse, o kadar yakından denetlenme ve takip edilme eğilimi vardır. Gözetim iki şekildedir. Birincisi amirlerin astlarının işini doğrudan gözlem altında tutması, denetlemesidir. İkincisi, daha incelikli bir gözetim türüdür. Bu gözetim, insanların yaşamları hakkında durum tarihçesi, kayıtlar ve dosyalar tutmaktan ibarettir. Foucault dikkati en çok, içerisinde bireylerin fiziksel olarak dış dünyadan uzun bir süre ayrı tutulduğu hapishane gibi örgütlere dikkat çekmiştir. Foucault’ya göre çağcıl hapishane köklerini Jeremy Bentham’ın mimari tasarımı olan Panoptikon’dan alır.
Bürokraside alternatif kabul edilebilecek bir yaklaşım ve uygulama ise Japonya’da görülmektedir. Japonya’nın ekonomik başarısının Batı’daki çoğu şirketten özce farklı olan Japon şirketlerinin ayırt edici özelliklerinden dolayı olduğu sıkça söylenir. Japon şirketleri, Weber’in bürokrasiyle ilgi kurduğu özelliklerden çeşitli şekillerde ayrılır. Japon kurum ve şirketlerinde karşımıza çıkan bürokraside Japon modelinin özellikleri ise kısaca şöyle özetlenebilir;
- Ast ve üstün birlikte karar vermesi (Weber’in tarif ettiğinin aksine alt kademeler karar sürecine Japon şirketlerinde ve kurumlarında daha fazla dâhil edilir).
- Daha az uzmanlaşma (Amerika ve Avrupa’dakinin aksine bir şirket ya da kurum çalışanının kariyeri tek bir alanda uzmanlaşma esasına dayanmaz).
- İş güvenliği ve garantisi (İşçilere ve çalışanlara şirketler ve kamu kuruluşları iş garantisi sağlar).
- Grup temelli üretim (Çalışanlar küçük gruplar halinde örgütlenerek çalışırlar, bireyden ziyade grup çalışması ön plandadır).
- Özel hayat ve iş karıştırması (Her sabah şirket ya da kurum marşı söylenir, tüm çalışanlar tulum giyer ve özel hayatlarında da şirketin ya da kurumun kimliğini yansıtırlar).
KAYNAKLAR
- Giddens, Anthony, Sosyoloji, 2000, Ankara: Ayraç Yayınevi

Ozan Örmeci

Hiç yorum yok: