Ozan Örmeci: Armağan hocam merhaba. CHP Tüzük Kurultayı öncesinde önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu dönemiyle ilgili bazı olumsuz değerlendirmeler var. Bu eleştirilerin odağında Kılıçdaroğlu’nun AK Parti (AKP) lehine işleyen kontrollü bir muhalefet düzenine katkı sunduğu şeklinde. Bu konudaki yorumunuz nedir?
Armağan Öztürk: Bazı muhalefet siyasetçileri dönem dönem iktidarın ajanı olma suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor. Bahçeli, Akşener ve İnce de tıpkı Kılıçdaroğlu gibi bu hususta eleştiri almış, hatta lince uğramışlardı. Bu noktada muhalefet siyasetçilerini hedef alan komplo teorilerinin daha çok muhalif kesim içinde dolaşıma sokulduğunu söylemek gerekli. Muhalefet liderlerinin seçim başarısızlıkları onları seçmenlerin gözünde tartışmalı hale getirmekte. Ancak başarısız olmakla ahlâksız olmak arasında ciddi bir düzey farkı var. Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek bir şey, onun iktidarla iş birliği yaptığını ima etmek veya açık açık böyle düşünmek bambaşka bir şey.
Kişisel polemikleri bir kenara bırakıp daha soğukkanlı bir şekilde meseleyi irdelediğimizde ise, Kılıçdaroğlu CHP’sinin Erdoğan AKP’si karşısındaki muhalefet stratejisinin bazı ciddi sorunlara gebe olduğu, bu durumun da iktidarın ömrünü uzattığını söylemek şüphesiz ki yanlış değil. Mesela Kılıçdaroğlu zamanında kendisine ciddi bir kredi açılmış olmasına rağmen sol tabanı güçlendirmek yerine sağ hegemonya içindeki bölünmeleri AKP karşıtlığı noktasında değerlendirmeyi tercih etti. Siyasetin düzeyi parlamento siyaseti çizgisinde tutuldu. Kitleleri soğutan, sokak ve kamusal alanı iktidara terk eden bir bakış açısı CHP’ye egemen oldu. Gerçi bugün de durum çok da farklı değil. 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyeceğini söyleyen Özgür Özel, İstanbul Belediye binası önünde fotoğraf çektirip sessiz sedasız Ankara’ya, meclisin konforlu salon siyasetine geri döndü. Kılıçdaroğlu’nun sağ çoğunluğu bölmeye ve CHP’yi sağla buluşturarak oy verilebilir bir parti haline getirmeye çalışan stratejisinin bir yere kadar sonuç doğurduğu ise açıktır. Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nun ısrarı sayesinde İstanbul adayı oldu. Kemal Bey olmasaydı Mansur Yavaş da asla CHP’den Ankara adayı olamazdı. Başta İYİ Parti olmak üzere AKP ve MHP’den ayrılan kesimlerin partileşmesi ve siyasette zemin kazanması da CHP’nin bu yöndeki oyun kurucu aklının sonucu. Ancak 2011 ile 2023 arasında alınan sayısız seçim yenilgisi Kılıçdaroğlu’nu seçmenlerin ve kendi parti tabanının gözünde zor duruma soktu. Kemal Beyi linç eden veya itibarsızlaştıran komplo söylemleri bence böylesi bir atmosferin sonucu.
Ozan Örmeci: Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi başkanlar CHP’nin siyaset yapma biçimini nasıl etkiliyor? Bu başkanların CHP’ye katkısı hakkında ne söylenebilir?
Armağan Öztürk: Bu hususta hem olumlu, hem de olumsuz değerlendirmeler yapılabilir. Öncelikle belediye CHP için bir iktidar odağıdır. AKP’nin merkezi devlet düzeniyle kurduğu ilişkinin bir benzeri CHP ile yerel yönetimler arasında söz konusu olmakta. CHP belediyeleri sosyal yardımlar aracılığıyla partiye oy kazandırmakta, partinin yandaş medyası, organik aydınları ve partili iş adamları belediye kaynaklarından yararlanmaktadır. Bu bağlamda, belediyenin yerel iktidar temelli bir reel politik zemine dönüştüğü söylenebilir. CHP’ye yönelik eleştirilerin epey bir kısmı bu sorunlu belediye-parti ilişkisinden kaynaklanmakta. Belediye, parti siyaseti ve parti içindeki klik ve hiziplerin finansman aracı olarak iş görmekte. Bu durumun yarattığı en büyük sorun demokratik tartışma düzeyinin düşmesi, çoğunlukçuluk, belediye desteğini arkasına alan genel merkezlerin parti içi demokrasiyi yok etmesi ve oto-sansürdür. Muhalif gazete ve kanallar belediye icraatlarının reklam panolarına dönüşmüş durumdadır. Muhalif medyanın AKP’deki liyakatsizliği eleştirirken aynı tartışmayı CHP’li belediyeler için yapmaması kamusal alandaki eleştirelliği daha da aşağı çekmekte ve kutuplaşma iklimini yeniden üretmektedir. Bugün itibariyle Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın her hangi bir icraatına karşı çıkıp CHP’de siyaset yapmak veya muhalif medyada görüş açıklamak imkânsız hale gelmiştir. Sonuç itibariyle, belediyeler CHP’yi iktidar partisi haline getirmiş, fakat bu süreçte iktidar partilerinde görünen anti-demokratik ve özgürlük karşıtı söylem ve davranışlar Halk Partisi'nde de yaygınlık kazanmıştır.
İmamoğlu ve Yavaş örnekleri bakımından ayrıca bir sağ popülizm tartışması da yapılabilir. Bu iki popüler siyasetçinin CHP’yi geniş halk kitlelerine açtığı ve özellikle solcu/Atatürkçü kesimler dışındaki yurttaşların da ana muhalefet partisine oy vermesini sağladığı açıktır. 6’lı masa sürecinin çökmesinden sonra ortaya çıkan tabloda bu durum daha da belirgin hale gelmiştir. İmamoğlu ve Yavaş’ın yoğun gayretleriyle bugünün CHP’si Erdoğan AKP’sine karşı olan her kesimden oy alabilen ve ülkedeki sağ siyasal çoğunluğa da hitap eden bir niteliğe bürünmüştür. CHP’nin İmamoğlu ve Yavaş’la kazandığı ivme karşı hegemonya oluşturma sürecinde önemli bir kazanım olarak demokratik kamuoyuna güç vermiştir.
Ozan Örmeci: Özgür Özel liderliği ve değişimci çizginin performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Armağan Öztürk: Özgür Özel, neredeyse tüm siyasi kariyerini Kemal Kılıçdaroğlu’na koşulsuz sadakate borçlu bir isim. Defalarca Manisa’dan milletvekili adayı yapılması ve grup başkan vekilliği gibi prestijli makamlar Genel Merkez'le olan bu iyi diyaloğun sonucu. Özel, Kılıçdaroğlu’nun hiçbir politik kararını, söylemini, tavrını ve tercihini kamuoyu önünde eleştirmemiş bir siyasetçi. Kılıçdaroğlu’nun her dediğine evet diyerek siyasetteki konumunu pekiştirmiş Özel’in birden değişimci olup partiye başarı ve demokrasi vaat etmesi bu nedenle oldukça düşündürücü. Tabii insanlar siyasi pozisyonlarını değiştirebilir. Ama yine de tutum değişikliğinin fikri bir dayanağı olmalı. “Dün işime öyle geliyordu, şimdi ise böyle” dediğinizde siyaseten eleştiri almanız kaçınılmaz olur. Kılıçdaroğlu’nun kendisini sırtından hançerlenmiş hissetmesi önemli ölçüde bu konjonktürle ilgili. Sadece Özel değil, değişimci ekibin pek çok figürü Kılıçdaroğlu’nun tüm hatalarının ortağı.
Genel başkanlık değişimi yaşandıktan sonra yaşanan şeylere dair ise iki hususun altı çizilmeli: Öncelikle 31 Mart’ta yakın tarihinin en büyük seçim başarısına imza attı Özel CHP’si. Şüphesiz ki bu sonuçta İmamoğlu ve Yavaş’ın katkısı büyük. Ayrıca 2023 seçimlerinde ortaya çıkan devasa hayal kırıklığı karşısında kısmı de olsa kadro ve söylem yenilenmesine giden tek muhalefet partisi CHP oldu. İYİ Parti, DEVA, Gelecek, TİP, Saadet hiçbir şey yapmadı. DEM, eş başkanlarını değiştirdi. Ama lider kadro ve söylem olduğu gibi kaldı. CHP ise Kılıçdaroğlu’nu göndererek hem küskün seçmeni sandığa çağırdı, hem de diğer muhalefet partilerinden ciddi ölçüde oy devşirdi. Bu emanet oylarının kalıcı olup olmayacağını zaman gösterecek. Ancak şu an için AKP’yi geçmiş bir parti var karşımızda.
Bu parlak tabloya karşı politik söylem ve tercihler ise oldukça tartışmalı. CHP’nin AKP’yle normalleşme süreci yürütmesinin parti içinde ve dışında ciddi eleştiri aldığı açıkça ortada. Hatta bu durum Kılıçdaroğlu’nun güç toplamasına yol açtı. “AKP’yle müzakere edilmez mücadele edilir” sloganı olgularla desteklenen popüler bir kabule dönüştü. Ayrıca 31 Mart’la birlikte parti içi değişim durdu. Emekliler, öğretmenler, işsizler, fındık, fıstık, çay mitingleri oldukça zayıf geçti. Işık açma kapama eylemi de. CHP medyası içinde kavga var. Özgür Özel’in normalleşirken gevşeyen tavrı partiden de tepki alıyor. Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlanması, Kılıçdaroğlu’nun güçlü bir parti içi hizip odağı olarak işlevselliği ve İmamoğlu’nun partide değişiklik isteyen yenilikçi tavrı Özgür Özel’in liderliğinin parti elitlerince yeterince desteklenmediğini gösteriyor.
Ozan Örmeci: Kurultay’a giderken CHP'de ne yaşanıyor? CHP'deki parti içi rekabet hangi dinamiklerle devam ediyor?
Armağan Öztürk: Önce parti içi demokrasiyle ilgili bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Parti içi demokrasi olmadan da siyasi başarı gelebilir. Mesela son çeyrek asrın tartışmasız en güçlü partisi AKP. Ama iktidar partisi aynı zamanda kurucu liderinin otoritesinin sorgulanmadığı, aşağıdan yukarıya doğru demokratik katılım mekanizmalarının işlemediği bir siyasi teşekkül. Benzer bir şekilde son dönem CHP’si de 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde büyük başarılara imza attı. Ama önseçim uygulanmadı. Belediye başkan adayları genel merkez tarafından atamayla belirlendi. Bu anti-demokratik otoriter parti içi siyasetine karşı çıkan herkes ise tasfiye edildi. Kılıçdaroğlu’nun 2019 seçim başarısını parti içi otoriterleşme için kullandığına hepimiz tanıklık ettik. Aslında Özgür Özel’in mantığı da Kılıçdaroğlu’ndan çok farklı değil. Ama parti içi dengeler bakımından ortada çok daha karmaşık bir durum var: İlk olarak, İmamoğlu ile Yavaş arasında kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı konusunda bir çatışma yaşanıyor. İkincisi, Kılıçdaroğlu hem Özel’e, hem de İmamoğlu’na kırgın. İhanete uğradığını düşünüyor. Üçüncüsü, İmamoğlu mevcut parti yönetiminden memnun değil. Açıkça Özel’in değişmesini istiyor diyemeyiz. Ama İmamoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesi Özel’i sınırlandıran yeni bir parti mimarisiyle sonuçlanabilir. Tüzük Kurultayına giderken eğer İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu arasında tam bir mutabakat sağlanırsa, tüzüğün demokratikleşmesi adı altında partinin yönetim kadrolarının tümüyle yenilenmesine yol açacak bir dizi politik değişikliğin yolu açılabilir.
Ozan Örmeci: Armağan hocam, size teşekkür ediyor ve tüm siyasi partilerimize başarılar diliyoruz.
Tarih: 30/08/2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder