25 Kasım 2019 Pazartesi

Genç Gazeteci ve Araştırmacı Gökhan Korkmaz'la Mülakat


Genç gazeteci ve akademisyen adayı Gökhan Korkmaz ile Urzeni Yayıncılık tarafından yeni yayımlanan ve Beykent Üniversitesi'nde benim danışmanlığımda hazırladığı tezden derlenen Türkiye’deki Basın Özgürlüğü başlıklı kitabı üzerine bir mülakat gerçekleştirdim. Korkmaz, röportaj kapsamında, Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntıların çözümü ve Türkiye demokrasisinin gelişimi için, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, gazetecilerin ve akademik dünyanın inisiyatif alması konusunda çağrıda bulundu.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Merhaba Gökhan. Öncelikle tezinde ve kitabında böyle önemli bir konuyu seçtiğin ve Türkiye demokrasisini geliştirmek için çaba gösterdiğin için seni tebrik ediyorum. Türkiye'de günümüzde basın özgürlüğü açısından sence nasıl bir tablo var? Oradan bir özet olarak başlayıp değerlendirmelerini almak istiyorum. Son yıllarda diğer devletlerden Türk hükümetine yönelik olarak yapılan eleştiriler sence abartılı ve haksız mı?

Gökhan Korkmaz: Ne yazık ki son yıllarda Türkiye'de basın özgürlüğü açısından çok da müspet bir tablo göremiyorum. Ergenekon Davası'nın görülmeye başlandığı dönemden itibaren gazetecilere yönelik baskı giderek artmaya başlamıştı; ancak son birkaç senedir medyada çok seslilik tamamen ortadan kalktı ve neredeyse bağımsız gazeteciliğin yapıldığı mecralar yok denecek kadar azaldı. Önceden Doğan Medya’nın elinde bulunan CNN Türk ve Hürriyet gibi çok sayıda kurumu iktidara yakınlığıyla bilinen Demirören Holding’in almasıyla birlikte, medyada en tarafsız görünen bazı gazeteciler ve medya çalışanları bile işten çıkarıldı. Örnek verirsek; CNN TÜRK’den Saynur Tezel, Ebru Baki, Cansel Poyraz Akyol gibi isimleri sayabiliriz. Kitabımda da bu konuya geniş kapsamda yer verdim; kitabı alıp okuyacak olanlar görecekler...

Tabii ki bu baskıları sadece şimdiki iktidar partisi ile (AK Parti) sınırlandıramayız. Basın özgürlüğünü savunduğunu iddia eden, bağımsız gazeteciliği savunduğunu söyleyen ve bugün kendini "muhalif" olarak tanımlayan medya kuruluşlarında da gazetecilere yönelik baskı var. Bu çalışma kapsamında bizzat görüştüğüm Enver Aysever değinmişti bu konuya. Örneğin, Ece Zereycan Halk Tv’den ayrıldı. Hatta Ayşenur Arslan da bir ara Halk Tv’den ayrıldı ama sonra geri döndü. Bunun gibi çok sayıda örnek var. Bu konunun detayları kitabımın ana konusu olmasa da, başka çalışmalar kapsamında detaylıca incelenmelidir. Bu konu önemli; çünkü bizim amacımız hükümeti eleştirmek ya da yıpratmak değil, Türkiye'de gazetecilik ve yayıncılık mesleklerini dünya standartlarında bir çizgiye getirmeye çalışmak. Bu nedenle, iktidar veya muhalefet partileri olsun, gazeteci ve yayıncılara yönelik baskıları ifşa etmek istiyorum.

Kabul etmek gerekir ki, Türkiye'de genel olarak bir demokrasi sorunu var. Demokrasi meselesini tüm kurumlar kendi içlerinde tartışmalıdır. Demokrasiyi özümsemeden ve tüm kurumlarda demokrasi uygulanmadan basın-yayın sektörünü düzeltmek mümkün olmaz. Demokrasi konusu aşılmadan zaten basın özgürlüğünü konuşmak bile yanlış olur. Halk Tv’yi örnek göstererek anlatmak istediğim işte tam da budur.

Türkiye'de Basın Özgürlüğü

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Basın özgürlüğünün bir sınırı var mıdır ve sence bu sınır nedir?

Gökhan Korkmaz: Kitap içeriğine sadık kalarak bunu anlatmaya çalışırsam; gazeteciler, eğer anayasaya ve kanunlara aykırı davranışlarda bulunarak terör eylemlerine karışırlarsa ve gazetecilere yönelik yapılan aramalarda bomba ve silah gibi kanıtlar ele geçirilirse, tabii ki yargının önünde gazetecilerin hesap vermesi gerekir ve bu durumlar kesinlikle basın özgürlüğü ile bağdaşmaz. Ancak gazetecilerin ve aynı şekilde televizyon spikerleri, araştırmacı-yazar ve akademisyenlerin, çalıştıkları süre kapsamında aldıkları haber notlarından veya gazetecilik faaliyetlerinden dolayı yargılanmamaları gerekir. İşte Türkiye'de eleştiri konusu yapılan anlayış budur. Kitapta da vurgulamıştım; terör örgütü PKK’nın lehine yayın yapan Dicle Haber Ajansı ve Özgür Gündem gazetesi anayasa ve kanunlara aykırı yayın yapmaktadır. Ancak bu yayın organlarının terör suçu işlediğine dair mevcut verilere kapatıldıkları için ulaşamadık. Ancak daha önce bu yayın organlarını inceleyenler  bunu gayet iyi bilmektedir.

Bu konuda kitabın dışında şunu da eklemek isterim; kendini Kürt basını olarak tanımlayan kurumlarda çalışan gazetecilerin, eğer gazetecilik faaliyeti yürüttüklerini iddia ediyorlarsa, bence gerçek anlamda terör örgütlerinden uzak ve evrensel demokratik değerlere uygun hakiki bir barış gazeteciliği çerçevesinde gazetecilik faaliyetlerini sürdürmeleri gerektiği kanısındayım. Bu konuda samimi olmaları gerekir. Bunun dışında, Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinin asılsız iddialar üzerinden FETÖ’cü olmakla suçlanmaları ve o gazetede çalışan ya da geçmişte çalışmış olanların yargılanmaları ve yargılamaların bu gazetecilerin yürütmüş olduğu mesleki faaliyetleri üzerinden sürdürülmüş olması, Türkiye'de basın özgürlüğünün ağır yara almasına yol açmıştır. Bu konuya kitapta detaylarıyla yer verdim. Bu örnek üzerinden yola çıkarsak, bu sınırın dikkatlice ele alınıp açık bir şekilde anayasada belirtilmesiyle birlikte bu konunun suistimal edilmemesi gerekir. 

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye'de gazetecilerin ve basın-yayın emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için neler yapılabilir?

Gökhan Korkmaz: Kitabı okuyanlar, tezim ve bu kitap için bizzat görüştüğüm Sayın Ayşenur Arslan, Nuh Albayrak, Enver Aysever’in de aralarında bulunduğu 6 gazeteci, Sayın Sarphan Uzunoğlu’nun da aralarında bulunduğu 3 akademisyen ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş’un da aralarında bulunduğu 3 basın örgütünün başkanının bu konuya dair görüşlerini görebileceklerdir. Ben de "Sonuç" kısmında bu konuya yer vermiştim. Basın özgürlüğünün sağlanabilmesi için, Türkiye’nin terörle mücadelesini anayasal ve hukuk çerçevesinde sürdürmekle birlikte, aynı süreç kapsamında demokratikleşmenin de önünü açması gerekir. Hukuk alanında sağlam temellere oturtulmuş reformların gerçekleştirilmesiyle birlikte, toplumdaki kutuplaşmanın ortadan kalkması için de ayrıca çaba gösterilmelidir.

Bu konular üzerinden adımlar atılırsa, basın özgürlüğünün de aralarında bulunduğu çok sayıda sorunun çözümünün yolu açılabilir. Siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, gazetecilerin, iş dünyasının ve akademik dünyanın bu konunun çözülebilmesi için inisiyatif almaları ve benim kitabım gibi bu tarz nesnel çalışmaları dikkate almaları gerekir. Aynı zamanda bu konuyla ilgili kapsamlı ve halkın da dahil olacağı tartışma yollarının açılması gerekir. İnsanların haklı eleştirilerini kötü niyetli olarak görmemek ve herkesin bu ülkenin iyiliği için çalıştığını algılamak lazım. 

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Ben de seni bu başarılı çalışman ve tezini kitaplaştırmak konusunda gösterdiğin ısrarcı tutum için kutlar ve başarılarının devamını dilerim. Umarım tüm gazeteci ve akademisyen dostlarımız sadece kendilerinin özgürlüklerinin savunulması için yapılan bu çalışmanın farkına varır ve kitabına hak ettiği ilgiyi gösterirler. 

Gökhan Korkmaz: Ben de tezimle yakından ilgilendiğiniz ve bana bu fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ederim.

Tarih: 25.11.2019

Hiç yorum yok: