Carnegie Endowment adlı Amerikan düşünce kuruluşunun Moskova (Rusya) Merkezi Yöneticisi olan Dmitri Trenin (1955-)[1], ülkesi Rusya Federasyonu hakkındaki analizleri özellikle Batı dünyasında dikkatle takip edilen bir yazar ve siyasal analisttir.[2] 21 yıl süreyle (1972-1993) Sovyet Rusya ve Rusya Federasyonu’na asker olarak hizmet etmiş vatansever bir kişi olan Trenin, 1993 yılında Albay rütbesiyle emekliye ayrılmıştır. Carnegie Moskova Merkezi’nin kurucularından olan Trenin, 2016 yılı sonunda Vladimir Putin dönemi Rusya dış politikasını analiz ettiği ve özellikle Rusya-Ukrayna krizini değerlendirdiği Should We Fear Russia? (Rusya’dan Korkmalı Mıyız?) adlı dikkat çekici bir kitap yayımlamıştır. Global Features’ın bastığı kitap[3] hakkında, yazar, aynı tarihlerde Carnegie’de bir oturuma da katılmıştır.[4] Bu yazıda, yazarın Rus dış politikası hakkındaki düşüncelerini açıkladığı ve bahsi geçen kitabı hakkında tüyolar verdiği bu konuşma özetlenecektir.
Oturum kaydı
Dmitri Trenin, konuşmasına, Suriye iç savaşı nedeniyle Rusya-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinin kopma noktasına geldiğini ve durumun halen daha çok riskli olduğunu belirterek başlamakta, buna karşın -henüz Sergey Skripal krizi olmadan önce yapılan bu konuşmada- ilişkilerin olumlu yönde ilerleyebileceğine dair umutlu olduğunu belirtmektedir. Sanılanın aksine, Rusya’nın internet trolleri ve hackerları vasıtasıyla dâhil olduğu iddia edilen ABD Başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın Başkan seçilmesini Rus lider Vladimir Putin’in hiç beklemediğini belirten yazar, Trump’ın seçilmesinin ilişkilerde henüz bir değişim yaratmadığını da söylemektedir. Ayrıca bu konuda, “Moskova’daki şampanya Donald Trump’ın zaferi için değil, Hillary Clinton’ın yenilgisi içindi” şeklinde ilginç bir yorum yapan Trenin, Clinton’ın Rusya’daki olumsuz algısına parmak basmaktadır.
Should We Fear Russia? (Rusya’dan Korkmalı Mıyız?)
Daha sonra 2014 yılında Rus-Amerikan ilişkilerinde çok önemli bir değişim yaşanmaya başladığına vurgu yapan yazar, ABD-Rusya ilişkilerinin zaten her açıdan (siber güvenlik, Suriye hava sahası, jeopolitik mücadele, bilgi rekabeti vs.) rekabet temelinde devam ettiğini söylemektedir. Trenin, bu konuda önceden belirlenmiş kurallar olmadığı için, tarafların kolaylıkla diğer tarafa zarar verebilecek hamleler yapabildiğine dikkat çekmektedir. Buna karşın, tarafların büyük bir çatışma riskinden bugüne kadar uzak durduklarının da altını çizen Rus analist, nükleer caydırıcılığın ikili ilişkilerde bu açıdan faydalı bir işlev gördüğünü söylemektedir. Kitabında, iki ülke arasında günümüzdeki ilişkilerin Soğuk Savaş dönemiyle kıyaslanmasına karşı çıktığını belirten yazar, bunun sebebini ise koşulların günümüzde o dönemden çok daha farklı olmasıyla açıklamaktadır. Bu bağlamda, güncel risklerin Soğuk Savaş döneminden bile daha tehlikeli olabileceğini söyleyen yazar, ikili ilişkileri tanımlayan en doğru tabiri ise “rekabet” (competition) olarak işaret etmektedir. Trenin, bu bağlamda, tarafları -bu konuda doğru hareket edebilmek için- hazırlıklı olmaya çağırmaktadır.
Rus lider Vladimir Putin’in son dönemde sık sık ülkesinin nükleer silahlarını hatırlatmasının sorulması üzerine, Trenin, Soğuk Savaş dönemi ile günümüzdeki koşulların farklılıklarını açıklamaya başlamaktadır. Trenin’e göre, ilk önemli fark, geçmişte iki ülke arasında güç olarak bir denge olmasına karşın, bugün ABD’nin Rusya’dan çok daha güçlü bir ülke olmasıdır. Bu görüşü yorumlamak gerekirse, bu güncel güç asimetrisi, ilginç bir şekilde Rusya’yı ve Putin’i -açıklarını kapatmak güdüsüyle- daha atak ve saldırgan davranmaya zorlamaktadır. İkinci olarak, her iki ülkenin basın-yayın kuruluşları ve siyasal elitinin de diğer tarafın liderine pek saygı göstermediğini belirten Trenin, Soğuk Savaş döneminde bile daha düzeyli ilişkiler kurulabildiğini vurgulamaktadır. Vladimir Putin’in Batı medyasında sürekli şeytanlaştırıldığını belirten Rus yazar, Rus medyasının da Batılı liderlerle sürekli alay ettiklerini söylemektedir. Trenin’e göre Soğuk Savaş dönemine kıyasla üçüncü önemli fark ise, Soğuk Savaş döneminde ve bugün bile dünyada siyasi dengeyi sağlayan en önemli unsurlardan olan nükleer silahlardan günümüzde söz etmenin çok aykırı bir düşünce olarak algılanmasıdır. Bu görüşe eleştirel yaklaştığını belirten Rus uzman, Vladimir Putin’in son yıllarda Batı dünyasında Rusya’ya bir “nükleer süpergüç” olarak yaklaşılmaması nedeniyle zaman zaman bu konuyu hatırlattığını belirtmektedir.
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, Rusya’nın -kısa bir bocalama dönemi ardından- Rus milliyetçiliği ideolojisine yöneldiğini belirten Dmitri Trenin, Ukrayna olaylarının ve ABD ile zıtlaşmanın da Rus milliyetçiliğini körüklediğine dikkat çekmektedir. Rus milliyetçiliğinin tarihsel bir ideoloji olduğunu ve bu olaylarla başlamadığını belirten yazar, buna karşın, Ukrayna krizi ve ABD ile son yıllarda yaşanan sorunlu ilişkilerin Putin liderliği döneminde yükselen milliyetçilik ve vatanseverlik duygularında çok etkili olduğunu kaydetmektedir. Trenin, ayrıca Putin’in temel düşüncesinin Rusya Federasyonu’nu bölünmeden ayakta tutabilmek olduğunu söylemektedir. Yine Trenin’e göre, aslında Rus dış politikası Putinizm’i içeride güçlü kılmak saikiyle oluşturulmasa da, Batı ile zıtlaşma ve Ukrayna gibi krizlerde gösterilen milliyetçi reaksiyonlar, hakikaten de içerideki sistemi güçlendirmekte ve Putin’in liderliğini Rus halkı nezdinde daha da meşru hale getirmektedir.
Donald Trump-Vladimir Putin
Donald Trump-Vladimir Putin ikilisi döneminde ABD-Rusya ilişkilerinin nasıl düzeltilebileceğinin sorulması üzerine ise, Trenin, ilişkileri geliştirmeye/düzeltmeye çalışmamak gerektiğini, daha çok rekabeti/düşmanlığı yönetmenin yollarını bulmak gerektiğini söylemekte ve Putin-Trump ikilisinin birbirlerini daha iyi anlamak için bir tür ortak dil geliştirmeleri gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bu sayede, ikili ilişkilerdeki sorunlar çözülmese bile, istikrar ve öngörülebilirlik açısından ilerlemeler kaydedilebileceğini belirten yazar, Rusya-İsrail arasındaki ilişkilerde görülen denge ve karşılıklı hassasiyetlere yönelik ortak dil geliştirme başarısının, ABD ile ilişkilere aynen uyarlanması zor olsa bile, ABD-Rusya ilişkileri açısından da farklı şekilde yapılabileceğini vurgulamaktadır. ABD Başkanı Donald Trump’ın önceki Başkanlardan çok farklı ve kendi algılamasına göre tam bir “deal maker” (anlaşma yapıcı) olduğunu iddia eden Trenin, bu durumun iyi tanıdığı Vladimir Putin’le Trump arasında olumlu bir tür ilişki kurulabilmesine yardımcı olacağını da sözlerine eklemektedir. Fakat bunun kesinlikle ilişkilerin dönüştürüleceği ya da sorunların çözüleceği anlamına gelmemesi gerektiğini belirten Rus analist, Ukrayna ve Suriye krizlerinin daha uzun yıllar iki ülke arasında sorunlar yaratacağını söylemektedir. Diğer meselelerde ve genel olarak iki ülke siyasal elitinin birbirlerine bakışında da ciddi bir değişim beklemediğini belirten Trenin, önemli olanın büyük bir kopuş veya çarpışmayı (savaş) önlemek olduğunun altını çizmektedir.
Trenin’in görüşlerini değerlendirmek gerekirse; 2016 yılı Kasım ayı sonunda Donald Trump’ın Başkan seçilmesinin hemen ertesinde yapılan bu konuşmanın gayet makul, gerçekçi ve dengeli olduğu belirtilebilir. Ancak Skripal vakası sonrasında Batı dünyası ile Rusya arasında 2018 yılında başlayan büyük diplomatik kriz, 2014 Ukrayna olayları sonrasında başlayan ve giderek artan ekonomik izolasyonlar da düşünüldüğünde, günümüzde Trenin’in fazlasıyla ihtiyatlı görüşlerini bile geçersiz hale getirmektedir. Dolayısıyla, gidişat, hakikaten de Yeni Soğuk Savaş tezinin gerçekleşeceği ve Batı dünyası ile Rusya’nın ilişkilerinin giderek azalacağı yönündedir. Bu ise, kuşkusuz, iki tarafın da derinlikli politikalar geliştirdikleri birçok ülkede çeşitli şekillerde (istihbarat mücadeleleri, gölge savaşlar vs.) aktif mücadeleye girişmeleri ve uluslararası sistemdeki istikrarın bozulması anlamına gelecektir. Bu açıdan, Türkiye de (Gürcistan, Ukrayna ve Azerbaycan ile birlikte), ilerleyen yıllarda Batı-Rusya mücadelesinin en sert şekilde kendisini göstereceği ülkelerden biri olmaya adaydır.
Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Bakınız; http://carnegieendowment.org/experts/287.
[2] Hakkında detaylı bilgiler için; https://en.wikipedia.org/wiki/Dmitri_Trenin.
[3] Bakınız; https://www.amazon.com/Should-Fear-Russia-Global-Futures/dp/1509510915.
[4] Buradan izlenebilir; http://carnegieendowment.org/2016/11/30/should-we-fear-russia-event-5424.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder