8 Temmuz 2016 Cuma

Obama Nasıl Bir Başkandı?


Görev süresinin son aylarına giren ABD Başkanı Barack Obama, renkli kişiliği ve ilginç hayat hikâyesiyle dünya medyasının ilgi odağı olmayı sürdürüyor. Obama, son olarak da, gençken geleneksel Müslüman giysileri giymiş halde çekilmiş fotoğraflarının basında yer almasıyla sansasyon yarattı.[1] Peki Obama nasıl bir Başkandı, Başkanlık süresince ne gibi başarılar elde etti ve hangi konularda hüsrana uğradı? Bu yazıda, bu konuyu kısaca özetlemeye çalışacağım.

Konuya geçmeden önce, Obama’nın kendi ülkesi Amerika Birleşik Devletleri ve dünyada nasıl algılandığı konusunda yapılmış çalışmalara göz atmakta fayda var. İlk olarak ABD’ye dönersek, şu an için Obama’nın kendi ülkesinde yüzde 51 oranında onaylandığını görmekteyiz.[2] Bu, ikinci döneminin son aylarını yaşayan bir Başkan için oldukça yüksek bir oran ve Obama’nın halen Amerikan halkınca onaylanma oranları yüzde 40’ları geçemeyen Hillary Clinton ve Donald Trump gibi iki mevcut Başkan adayından çok daha fazla desteklendiğini gösteriyor.[3] 2009 Ocak ayı sonunda onaylanma oranı yüzde 68’i bulan Obama için en iyi dönem bu olurken, 2014 Kasım ayı başlarında yüzde 40’a düşen desteği, Başkanlığı boyunca en başarısız dönemlerinden birisiydi.

Obama’nın dünyadaki desteği

Aslına bakılırsa, dünya genelinde de Obama’ya destek halen oldukça yüksek boyutlarda. Pew Araştırma Merkezi’nin yaptığı çalışmaya göre; dünya genelinde araştırma yapılan 40 ülkede, halkın yüzde 65’i Obama hakkında olumlu görüşlere sahipken, yalnızca yüzde 27’si Amerikan Başkanı’na güvenmediğini belirtiyor.[4] Obama’ya en çok destek veren ülke halkları; Filipinler (yüzde 94), Güney Kore (yüzde 88), Fransa (yüzde 83), Gana (yüzde 82), Avustralya (yüzde 81), Kenya (yüzde 80), Tanzanya (yüzde 78), İtalya (yüzde 77), Güney Afrika (yüzde 77), Senegal (yüzde 77), Birleşik Krallık (yüzde 76),  Kanada (yüzde 76), Hindistan (yüzde 74) ve Vietnam (yüzde 71) olarak sıralanıyor. Obama’ya en düşük destek veren ülkelerse; Rusya (yüzde 11), Pakistan (yüzde 14), Ürdün (yüzde 14), Filistin (yüzde 15), Venezuela (yüzde 26), Lübnan (yüzde 36) ve Arjantin (yüzde 40) olarak sıralanıyor. Obama’nın, Irak Savaşı nedeniyle 2000’lerin başında anti-Amerikancılığın tavan yaptığı Türkiye’de yüzde 45, Çin Halk Cumhuriyeti gibi ABD’nin zaman zaman gergin ilişkiler içerisine girdiği bir ülkede de yüzde 44 oranlarında onaylanması ise, başarı hanesine eklenebilecek önemli detaylar. Yine Obama’nın Afrika ülkelerinde çok olumlu algılanması da, ABD ve kendisi adına önemli bir başarı olarak not edilmeli. Obama’nın İsrail’deki desteğinin yüzde 70’lerden yüzde 49’a düşmesi ve Rusya’da ABD’ye ve kendisine duyulan güveni çok aşağılara çekmesi ise, bu konudaki önemli başarısızlıkları olarak dikkat çekiyor. Hindistan ve Avrupa’da da halen oldukça popüler olan Obama, böylelikle popülarite ve onaylanma anlamında genel itibariyle başarılı bir profil ortaya koyuyor.

Dünyanın gelişmiş ekonomilerinde 2008 ekonomik krizi sonrası performans tablosu[5]

Şimdi bu onaylanma oranları dışında, reel politik konular üzerinden Obama’nın Başkanlığını değerlendirelim. Öncelikle, günümüzde vatandaşlar ve yönetimler için en önemli konu haline gelen ekonomi ile başlamakta fayda var. Mortgage krizi ile başlayan 2008 küresel ekonomik krizi ve savaşlardan yorgun düşen ABD’nin girdiği büyük askeri harcamaların yarattığı külfet nedeniyle, ekonomiyi dibe vurduğu bir noktada George W. Bush’dan devralan Obama, öncelikle yüzde 10’ları bulmuş işsizliği yüzde 5 seviyesine çekerek önemli bir iş başarmıştır.[6] Ekonomik büyüme oranlarına bakıldığındaysa, 2009 yılında dibe vuran ve yüzde 2,8 oranında küçülen Amerikan ekonomisinin, Obama’nın Başkan olmasıyla birlikte hızla düzelme yoluna girdiği ve 2010 yılında yüzde 2,5, 2011 yılında yüzde 1,6, 2012 yılında yüzde 2,2, 2013 yılında yüzde 1,5, 2014 yılında yüzde 2,4 ve 2015 yılında yine yüzde 2,4 büyüdüğü görülmektedir.[7] Bunlar, Obama’nın ekonomide başarılı olduğunu göstermektedir. Elbette bu rakamlar, ABD gibi dünya lideri bir ülke için yeterli bulunmayabilir; nitekim hızlı gelişen birçok ülkede geçtiğimiz yıllarda ekonomik büyüme oranları yüzde 10’ları (Çin Halk Cumhuriyeti) ve yüzde 7’leri (Türkiye) bulmuştur. Ancak önceki dönemle (Bush) kıyaslandığında, Obama’nın başarısı ortadadır. Obama’nın Trans-Pasifik Ortaklığı girişimi ve Trans-Atlantik Yatırım ve İşbirliği Anlaşması (TTIP) da, her ne kadar bunları eyleme sokmak bir sonraki ABD Başkanı’na kalacak olsa da, çok önemli jeoekonomik girişimler olarak övgüyü hak etmekte ve Obama’nın başarı hanesine yazılmaktadır.

Obama’nın en tartışmalı mirası, kuşkusuz dış politika alanında olacaktır. Görev süresi boyunca Hillary Clinton ve John Kerry gibi iki önemli Dış İşleri Bakanı ile çalışan Obama, aslında birçok başarılı girişime de imza atmıştır. Örneğin, Asya politikaları bağlamında oldukça önemli girişimlerde bulunan (Asia Pivot) Obama, ABD’nin Hindistan, Filipinler, Tayvan, Japonya, Myanmar, Vietnam ve Güney Kore başta olmak üzere birçok ülkeyle olan ilişkisini düzeltmiş ya da daha da geliştirmiş ve böylelikle, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Asya’da artan ekonomik gücüne önemli bir denge mekanizması oluşturmayı başarmıştır. Yine ABD’nin Küba ile ilişkilerini normalleştirmesi ve Güney Amerika’daki fanatik anti-Amerikancı yönetimlerin zor duruma sokulmaları ya da işbaşından gönderilmeleri, Obama’nın başarı hanesine yazılması gereken konulardır. ABD’nin Ukrayna ve Suriye konularında zıtlaştığı Rusya Federasyonu’nu ve onun tartışmasız lideri Vladimir Putin’i ekonomik ambargolar neticesinde zor duruma sokması da, Obama açısından bir başarı olarak kabul edilebilir. Son olarak, Afrika’da yaptığı yatırımlarla hızla güçlenen Çin Halk Cumhuriyeti karşısında kişisel popülaritesiyle ABD’yi bu bölgede ayakta tutması, Obama için önemli bir kazanım ve başarı olarak sayılabilir. Lakin Obama’nın dış politikadaki bu başarılı girişimlerini gölgeleyen konu, Orta Doğu’da yaşanan “Arap Baharı” hüsranı olmuştur. Bu konuda Müslüman Kardeşler (İhvan) çizgisine ve "ılımlı İslam" modeline çok güvenen Obama, Tunus haricinde, Mısır, Libya ve Suriye’de desteklediği hareketlerin güçten düştüğünü ya da radikalleştiğine şahit olmuş ve sonuçta, bizzat ABD ve Türkiye gibi bazı Amerikan müttefikleri, IŞİD gibi radikal bir terör örgütüyle aynı saftaymış gibi çok yanlış bir görüntü ortaya konulmuştur. Dürüst olmak gerekirse, bugün, Ortadoğu, Obama dönemi öncesinden bile daha kötü haldedir. Amerikan Ordusu sayesinde Obama öncesinde bir nebze olsun istikrarlı olan Irak, bugün bölünme aşamasında ve her gün terör olaylarının yaşandığı çökmekte olan bir ülkedir. Suriye ise, iç savaşın halen devam ettiği, tamamen yıkılmış ve nüfusunun yarıdan fazlası yurtdışına göçmüş bir ülke haline gelmiştir. Her ne kadar, İran İslam Cumhuriyeti, yapılan nükleer anlaşma sayesinde uluslararası siyasal sisteme entegre edilse de, bu konuda Obama yönetimine olan destek -özellikle İsrail yanlısı çevrelerde- yüksek oranda değildir. Nitekim İsrail'deki Netanyahu iktidarının Obama'ya desteği hiç de yoğun değildir; hatta Netanyahu, ABD'de açık bir şekilde Cumhuriyetçileri desteklemektedir. Obama döneminde, ABD-İsrail ilişkilerine gerginlikler damgasını vurmuş ve ABD'nin Ortadoğu'daki en önemli müttefiği zaman zaman küstürülmüştür. Türkiye ise, 2000’lerin başında zirve yapan demokrasisi son dönemde hızla inişe geçen kötü bir müttefik görüntüsü çizmeye başlamıştır. Obama, çok güvendiği Türk lider Recep Tayyip Erdoğan’la birçok konuda ayrı düşmüş ve onun otoriter eğilimlerini dizginleyememiştir. En kötüsü ise, Ortadoğu’daki bu devletsizlik ve istikrarsızlık ortamı nedeniyle, IŞİD ve El Kaide gibi radikal birçok terör örgütü çok daha güçlü hale gelmiş (her ne kadar Usama Bin Ladin onun döneminde öldürülse de) ve dünya barışını tehdit etmeye başlamışlardır. Bunlar, ABD dış politikasının Obama dönemindeki en önemli başarısızlıkları olmuş ve neticede diğer bölgelerde son derece başarılı olan Obama’nın dış politika notunu artıdan nötre çevirmiştir. Ayrıca Obama’nın hiçbir önemli dünya sorununa (Filistin-İsrail Sorunu, Keşmir Sorunu, Kıbrıs Sorunu, Dağlık Karabağ Sorunu) kalıcı çözüm getirememesi de, Nobel Barış Ödülü sahibi olmasına karşın, dış politikada başarısının sorgulanmasına yol açmıştır.

Obama ailesi

Obama’nın en başarılı olduğu konulardan birisi ise, imajı ve rol-model kimliğidir. İyi bir aile babası, düşünceli bir eş ve esprili bir Amerikalı olarak, Obama, dünyada sevilen ve örnek alınan bir siyasi lider haline gelmiş ve her kesimden destekçi bulmayı başarmıştır. Öyle ki, Obama’yı, en aykırı ve din karşıtı sanat figürleri ile eşzamanlı olarak, Katolik Kilisesi ruhani lideri Papa Franciscus ve Müslüman bazı âlimler gibi birbirleriyle çok alakasız kişiler övmüş ve desteklemişlerdir. Bu, Obama’nın klasik stereotipileri altüst eden farklı kişiliği ve güçlü imajına iyi bir örnektir. Nitekim daha çok sağ/muhafazakâr çevrelerin sahiplendiği ailevi değerler, Obama gibi sol/liberal bir figür tarafından da başarıyla korunmuştur. Obama’nın basketbol ve caz müziği gibi Amerikalılarla özdeşleşen bazı değerleri benimsemesi de, hem seçmen gözünde onu iyi bir Amerikalı yapmış, hem de bu gibi Amerikan değerlerinin dünyaya daha yoğun olarak yayılmasını sağlamıştır. Dahası, Obama, dünya medyasında çok sık yer alan bir Başkan olarak, ABD’nin Irak Savaşı nedeniyle bozulan imajını düzeltmiş ve yumuşak güç unsurlarını çok etkili şekilde kullanmıştır. John F. Kennedy’den beri bu kadar çok iz bırakan bir ABD Başkanı, -belki biraz Ronald Reagan-, daha önce hiç görev yapmamıştır. Bu nedenle, Obama, rol-model kimliği ve imaj yönetimi açısından büyük bir başarıya imza atmış ve bu kişisel başarısını ülkesi adına da olumlu kullanmıştır.

Obama’nın başarısız olduğu bir alan ise, Afrikalı Amerikalıların sisteme entegrasyonunu tam olarak gerçekleştirememesidir. Bu konuda, Obama, Afrikalı Amerikalı kimliği nedeniyle çok avantajlı durumda olmasına karşın, sistemi kökünden değiştirebilecek bir güce hiçbir zaman erişememiştir. Bugün bile, ABD’de polis şiddeti nedeniyle onlarca Afrikalı Amerikalı vatandaş ve polis hayatlarını kaybetmekte[8] ve Afrikalı Amerikalı nüfusun 1970’lere benzer şekilde yeniden radikalleşmesi gibi tehlikeli eğilimler ülkede baş göstermektedir. Birçok Afrikalı Amerikalı, halen devletleriyle barışık durumda değildir ve Amerikan devletine yönelik ırkçılık suçlamaları giderek artmaktadır.[9] Obama, kabul etmek gerekir ki, bu konuda çaresiz ve başarısız bir performans göstermiştir. Ancak ekonomik eşitsizlikler giderilememesine karşın, Afrikalı Amerikalı nüfusun ve özellikle de kızların eğitimine Michelle Obama'nın da çabalarıyla hız kazandırılması, bu alanda olumlu bir gelişme olarak not edilebilir. 

Obama’nın ikinci başarısızlığı ise, son günlerde yeniden tartışılmaya başlanan silah reformu konusunda olmuştur. Bu konuda epey yoğun çaba gösteren ve Demokrat Senatör ve Temsilcilerden de büyük destek alan Obama[10], buna karşın sistemi değiştirebilecek kararlı bir gücü ortaya koyamamıştır. ABD’de her geçen yıl daha da artan silahlı baskınlar ve toplu katliam olayları, bu ülke için ciddi bir siyasal ve toplumsal sorun, dahası önemli bir prestij kaybı haline gelmiştir. Obama’nın gerek Afrikalı Amerikalıların sisteme entegrasyonu, gerekse silah reformu konusunda gösterdiği “denedim ama yapamadım” çizgisi, maalesef sorunları çözmekten uzak ve başarısızdır.

Sonuç olarak, popülarite ve onaylanma, ekonomi yönetimi ve rol-model kimliği/imaj yönetimiyle 3 alanda çok başarılı olan Obama, dış politikada nötr, Afrikalı Amerikalıların sisteme entegrasyonu ve silah reformu gibi 2 alanda ise başarısız olmuştur. Ancak genel tablo, 3 artı, 2 eksi ve 1 nötr puan ile yine de başarılı olduğunu göstermektedir. Bu da göstermektedir ki, ABD’nin bir sonraki Başkanı’nın işi çok zor olacaktır. Çünkü sevilen bir Başkan’ın yerini doldurmak kolay olmaz, hele ki bu kişi Obama gibi çok renkli ve örnek bir siyasetçiyse…

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


Hiç yorum yok: