14 Mayıs 2011 Cumartesi

İnternete Geçiş ve Deneyimler (Bir Kişisel Tecrübe Yazısı)


Daha dün gibi hatırlıyorum… Sanıyorum İzmir Saint-Joseph Fransız Koleji’nde orta üçüncü (8.) sınıfa gidiyordum. O dönem yakın arkadaşlarımla hafta sonları toplanıp Amiga 500’de Kick Off oynar, sonra da hızımızı alamayarak bahçeye fırlar ve futbola çimlerde devam ederdik. Bazen Street Fighter karakterlerinin (Dhalsim olsun, Zangief olsun, Ryu ve Ken olsun hepsi delikanlı çocuklardı, Chun Li ve Mr. Bison hariç) hareketlerini de birbirimiz üzerinde dener ve eve ağız burun dağılmış şekilde dönerdik. Arada uzuneşek, saklambaç, bisiklet yarışı ve basketbol olmadan da olmazdı… Ama en büyük eğlencemiz Amiga’daki şimdilerde son derece ilkel bulunabilecek bilgisayar oyunlarıydı. Prince of Persia’lar, Sensible Soccer’lar, Monkey Island’lar, Street Fighter’lar, Tetris’ler o döneme damgasını vuran oyunlardandı. Bir gün aniden ilk kez kimden çıktı hatırlamıyorum ama “internet diye bir şey geliyormuş, çok süper bir şeymiş” sözü arkadaş ortamımızda sıklıkla duyulur oldu. “İnternet geliyormuş”, “acayip bir olaymış”, “orada her şey varmış” sözleri havada uçuşuyordu. Sonra ilk modem sesleri evlerimizde yükseldi. Sanki aya ilk ayak basan Neil Armstrong’un heyecanıyla modemden yükselen garip sesleri dinliyorduk. Derken hepimiz internet denen dünyaya ayak bastık ve ilk günlerde yaşadığımız sıkıntılara rağmen (ilk günlerde hatırlıyorum ne yapılacağını, hangi sayfalara gidileceğini bilmediğimizden boş boş ekrana bakardık) zamanla bu dünyayı çok sevdik. Hatta o günlerde amatör bir heyecanla hazırladığım kişisel web sayfam daha sonra çok ilgi görerek TRT’de yayınlanan İnternet Tv adlı programa konuk olmamı da sağladı.


Üniversite yıllarında da internet; gerek yeni arkadaşlar edinme (o ilk internet buluşmalarının heyecanını bir daha hiçbir şeyde bulamadım) ve uzaktaki arkadaşlarımızla ve akrabalarımızla haberleşme, gerek yabancı ülkelerden yeni insanlarla tanışma ve gerekse ödevlerimizi tamamlamak ya da aklımıza takılan bir soruya cevap bulmak için yaptığımız araştırmalarda en büyük yardımcımız oldu. Bilkent Üniversitesi’nin teknoloji kullanımını ve araştırmayı teşvik eden yapısı da internet kullanımını iyi kavramamızda yardımcı olmuştu. Başlarda açıkçası pek kural, kaide bilmiyorduk. Bazı arkadaşlarımın internetten aynen aldıkları ödevler hocaları kızdırmış ve internet kullanımı konusunda cesaretimizi kırmıştı. Zamanla ise her şey yerli yerine oturdu ve internet en azından kütüphaneye gitmeden önce yapılan ön araştırma ve kaynak keşfetme açısından ne kadar faydalı olduğunu herkese ispatladı. Ayrıca kaynak belirtildikten ve seçilen kaynak ciddi olduktan sonra internetten alıntılama yapmak da mümkündü. Elbette akademide ömürlerini tozlu kütüphanelerde geçirmiş orta yaş ve üzeri hocalarımız için bu durum pek istenir bir şey değildi. Ama bu gelişmenin önünde durmak da imkânsızdı. Zamanla onlar da anladı… Artık yemek siparişlerimizi bile internetten verir olmuştuk. Gerçek kimliğimizin yanında bir de sanal kimliklerimiz olmuştu. Önceleri irc chat sayfalarında ve forumlarda, daha sonrasında sözlüklerde ve bloglarda hepimiz kendi sanal karakterimizi geliştiriyorduk. Belki de bu dünyada yeterince olamadığımız şeyleri (yeterince solcu, yeterince çapkın, yeterince Müslüman vs.) internet üzerindeki karakterlerimizle yapmaya çalışıyorduk. Oysa hata sevaplarımızla, iyi kötü yönlerimizle hepimiz birer insandık… Zamanla sanal karakterlerimiz ve gerçek karakterlerimiz sosyal paylaşım siteleri sayesinde birleşti ve ortaya bir sentez çıktı. Artık ünlülere Facebook’tan, Twitter’dan direkt ulaşabiliyor, açık ve şeffaf bir platformda olmanın tüm nimetlerinden yararlanıyorduk. Hepimizin artistik birer profil fotoğrafı olmuştu. Güzeldi güzel olmasına ama zaman zaman da gerçeklikten fazla koptuğumuzu, dünyevi ve reel sorumluluklarımıza yeterince zaman ayıramadığımızı görüyorduk. Belki önceki kuşaklar gibi klasik kitapların tamamını okuyamıyorduk ama internetten özetlerini okuyup ya da film uyarlamalarını seyredip önceki kuşaklarla aramızdaki bağı yine kurabiliyorduk. İnternet her şeye rağmen güzeldi, faydalıydı…


Bizler internet devriminin geçiş sürecinin çocukları; elbette gelmekte olan dünyanın geçiş sancılarını yaşamakta ve pek çok alanda bocalamaktayız. Ama gözlerimize verdiği tahribat ve hayatımızdan çaldığı büyük zaman dışında internetin doğru kullanıldığında bize birçok alanda nasıl katkı yapabileceğinin de farkındayız. Madem bilgi çağındayız ve artık önemli olan bilgiye ve mümkün olabildiğince çabuk şekilde ulaşmak, internet bu yolda bizim en büyük dostumuz. Ancak tabii ki akademinin kurallarına özen göstererek, interneti de akademik etik içerisinde kullanarak. Uşak Üniversitesi'ndeki öğrencilerimize tavsiyem de iş ve akademik hayatlarında daha başarılı olabilmek için internet kullanımı konusunda kendilerini geliştirmeleri ve bunu akademik alanda sorun yaşamayacak şekilde yapmaları.

Ozan Örmeci

Hiç yorum yok: