8 Aralık 2022 Perşembe

Dr. Niyazi Kızılyürek’ten ‘Dünden Bugüne Kıbrıs Müzakereleri’

 

Dr. Niyazi Kızılyürek (1959-), son dönemde Avrupa siyasetinde adından söz ettirmeyi başaran bir Kıbrıslı Türk akademisyen, yazar ve siyasetçidir.[1] 7 Aralık 1959 Dereliköy-Lefkoşa doğumlu olan Kızılyürek, Almanya’da Bremen Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktorasını tamamladıktan sonra, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde Lefkoşa şehrinde kurulu olan Kıbrıs Üniversitesi’nin Türkoloji bölümünde ders vermeye başlamıştır. Yıllar içerisinde Kıbrıs Sorunu ve Kıbrıs müzakereleri üzerine Türkçe ve Rumca dillerinde yazıp-çizerek[2] ve ders vererek tanınan bir isim haline gelen Kızılyürek, 2019 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti adına AKEL partisinden Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aday olmuş ve Kıbrıslı Rum sağcı ve aşırı sağcıların tepkilerine rağmen, 25.051 oyla AKEL’in adayları arasından Giorgos Georgiou’nun arkasından ikinci en çok oyla Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçilmiştir.[3] Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmalar ve faaliyetlerle Kıbrıs Sorunu’nu gündeme getiren ve çözümü yönünde çaba gösteren Kızılyürek, Kıbrıslı Türkleri de Avrupa’da temsil ederek son dönemde siyasi açıdan yükselen bir grafik sergilemeyi başarmıştır.

Bu yazıda, son yıllarda Kıbrıs siyasetinin yükselen değeri olmasına karşın Türkiye’de nedense hakkında pek yazılmayan ve konuşulmayan Niyazi Kızılyürek’in “Daha Önceleri Neredeydiniz?” Dünden Bugüne Kıbrıs Müzakereleri adlı kitabından[4] bazı önemli bölümler özetlenecek ve yazarın fikirleri doğrultusunda Kıbrıs Sorunu ve Kıbrıs müzakerelerinin geleceğine dair bazı öngörülerde bulunulacaktır. Telif haklarına saygı gereği, bu yazıda kitaptan sadece bazı bölümler özetlenecek ve analiz edilecektir. Kitabı merak edenlerin tamamını okumalarını da bu noktada hararetle tavsiye ediyorum.

Akademisyen ve siyasetçi Dr. Niyazi Kızılyürek

128 sayfalık kitap, 2009 yılında Türkiye merkezli prestijli yayınevi Birikim Yayınları tarafından basılmıştır. Eser, “Önsöz”, “Tarihsel Arkaplan: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu”, “1964-74 Dönemi”, “1974 Sonrasında Kıbrıs Görüşmeleri”, “Mehmet Ali Talat-Dimitris Hıristofyas Görüşmeleri” ve “Sonsöz” olmak üzere 6 bölümden oluşmaktadır. Kitabın, son derece objektif (nesnel), adil ve yeri geldiğinde her iki tarafı da eleştirilebilecek olgunlukta yazıldığını da bu noktada belirtmek gerekir. Zaten yazarı önemli bir otorite yapan husus da, iki tarafın da hatalarını işaret edebilecek yetkinlikte ve dürüstlükte hareket etmesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti adına siyaset yapan bir Kıbrıslı Türk olarak, her iki tarafı da temsil yeteneğine haiz olmasıdır

                     Dünden Bugüne Kıbrıs Müzakereleri                     

Yazarın kitapta altını çizdiği önemli hususlardan biri, “Önsöz” bölümünde vurgulanan, Kıbrıs’ta müzakerelerin “Land for Equality” (toprak karşılığında siyasi eşitlik) ilkesi temelinde geliştiği gerçeğidir. Öyle ki, 1974’te adanın yaklaşık yüzde 37’sinde kontrolü sağlayan Türkiye ve Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs müzakerelerinde yakın zamana kadar -resmi söylem düzeyinde- bu toprakların Kıbrıs Cumhuriyeti’ne iadesi karşılığında Kıbrıslı Türklerin devlet organlarına siyasi eşitlik temelinde katılımını savunmaktadırlar. Müzakerelerde Kıbrıs Rum tarafı toprak ve mülkiyet taleplerinin yanı sıra adanın askersizleştirilmesini öne çıkarırken, Türk tarafı ise siyasi eşitlik ilkesinin hayatın tüm alanlarını kapsayacak biçimde uygulanmasını istemektedir. Bunun yanı sıra, Kıbrıslı Rumlar, Türk Ordusu’nun adadan çıkarılması konusunda 1974’ten beri yaptığı tüm girişimlerde başarısız olduğu gibi, askeri bir çözümü dayatmak için güç dengelerinin lehlerine olmadığının da farkındadırlar. Kıbrıslı Türkler ise, 1974’te lehlerine oluşan dengenin uluslararası hukukta karşılığı olmadığı için sürdürülebilir olmadığının farkında oldukları için, siyasi eşitlik temelinde bir uzlaşıya en azından söylem düzeyinde kapalı değillerdir.

Kitapta dikkat çeken bir diğer önemli bilgi, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafındaki milliyetçi unsurların, Türkiye’nin resmi söylemleri ve diplomasisindeki “federasyon” tezine rağmen, hiçbir zaman bu seçeneği can-ı gönülden desteklememiş olmalarıdır. Öyle ki, Özel Harp Dairesi’nde görev yapan ve Türk Mukavemet Teşkilatı-TMT’den sorumlu olan Binbaşı İsmail Tansu, bu konuda şunları yazmıştır: “Kıbrıs’ta Türk-Rum ortak Cumhuriyeti’nin kurulması kararı bizim hızımızı kesmemişti. TC Hükümetinin izlediği Kıbrıs politikası hangi yönde gelişirse gelişsin, bizim şaşmaz hedefimiz 340 yıl üzerinde bayrağımızı dalgalandırarak Türk Vatanı’nın bir parçası yaptığımız Kıbrıs Adası’nı kurtarmaktı. Buna şartlar elvermediği takdirde, hiç olmazsa Ada’nın yarısında Türk hâkimiyetini tesis edecek ve Kıbrıslı soydaşlarımızın sahibi bulundukları toprak üzerinde özgür ve bağımsız Türk devletinin kurulması sağlanacaktı.” Bu konuda KKTC kurucu lideri Rauf Denktaş da zaman zaman federasyon tezini savunmasına rağmen TMT çizgisine yakın durmuştur.

Türk milliyetçilerine benzer şekilde, Rum milliyetçileri ve dindarları da Kıbrıs Sorunu’nda federasyon çözümüne karşı olmuş ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rumların yönettiği bir üniter devlet haline getirmek istemişlerdir. Nitekim Rum lider Makarios da, “anlaşmalar bir devlet yaratmıştır, bir ulus değil” diyerek, ulusal kimliğe dayanmayan bir devleti kabul etmeyeceğini belli etmiştir. Kültür ve din temelli bu politikaların doğal sonucu ise, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını öngören “Enosis” düşüncesi olmuştur. Nitekim Akritas Planı doğrultusunda, Rumlar, kısa sürede Kıbrıslı Türkleri adadan göndermek ve anlaşmalardan kurtulmak temelli hatalı politikalara yöneldiler. Bunun sonucunda ise 1974 yılında Türkiye’nin adaya askeri müdahaleleri yaşandı ve Rumlar bu süreçten itibaren daha da güç kaybettiler. Bu şekilde, her iki tarafta da milliyetçi ve aşırıcı unsurların ön plana çıkması neticesinde, Kıbrıs Sorunu, bugüne kadar çözümsüz kaldı ve günümüze kadar adeta kangren haline gelerek devam etti.

Dr. Niyazi Kızılyürek’in Kıbrıs Sorunu ve müzakerelerinde geçmişi adeta bir film şeridi gibi hatırlatan önemli alıntı ve anekdotlarına bakıldığında, öncelikle şu tespit yapılabilir: yıllar içerisinde, Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin taleplerinde el yükseltme yaşanmıştır. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler, zaman içerisinde ellerini güçlendirdiklerini ve özellikle 2004 Annan Planı referandumunda “hayır” oyu kullanmayarak bunu uluslararası topluma da ispat ettiklerini düşünmektedirler. Bu sebeple, 1960 yılında Ulus gazetesinde yazdığı bir köşe yazısında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı için Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında kader birliğinin şuurlu hale getirilmesi ve Türkiye-İngiltere (Birleşik Krallık)-Yunanistan arasındaki müttefikliğin devam etmesi gerektiğini savunan genç Bülent Ecevit, 1974’te genç Türkiye Başbakanı olarak Kıbrıs Barış Harekâtı için düğmeye basacak,  1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilecek ve 2020’lerde de Kıbrıs Türk tarafı müzakereler için ön şart olarak “iki egemen eşit devlet ilkesinin kabulü” tezini öne sürecektir. Ancak bunun yanında, Kıbrıs Sorunu’na dair bir diğer gerçek ise, Türk tarafı ve Türkiye’nin tüm çabalarına karşın, henüz KKTC’nin tanıtılması konusunda hiçbir somut başarının kazanılamamış olmasıdır. Üstelik, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla ve adanın tamamını temsil eder nitelikte Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmasından sonra, Kıbrıs Sorunu, bir Türk-Yunan/Rum sorunu olmaktan çıkmış ve bir Türk-Avrupa sorununa dönüşmüştür. Bu nedenle, bu sorunun çözümü, Türkiye-AB ilişkilerinin sorunsuz şekilde devamı için de önemli bir mesele haline gelmiştir.

Kıbrıs müzakerelerindeki temel parametreleri hatırlatmak gerekirse; 1-) yönetim ve güç paylaşımı, 2-) mülkiyet, 3-) toprak, 4-) güvenlik, 5-) ekonomi ve 6-) garantiler gibi hususlardan bahsedilebilir. Bu konularda gerek Annan Planı, gerek Talat-Hıristofyas görüşmeleri, gerekse de Akıncı-Anastasiades görüşmeleri döneminde önemli mesafeler alınmış ve çözüme oldukça yaklaşılmışsa da, son noktada hep bir anlaşmazlık yaşanmış ve Kıbrıs Sorunu’nda nihai sonuca ulaşılamamıştır. Bu noktada, kitapta bahsedilen bir detay, yıllar önce dönemin Türk Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in söylediği “Ils ont parlé grec et je ne connais pas cette langue” (Onlar Yunanca konuştular ve ben bu dili anlamıyorum) sözü olmuştur. Bu, iki tarafın 1960’lar ve 1970’lerde birbirlerine ne kadar uzak durduklarını anlatan tarihe geçen bir anekdot olsa da, günümüzde aslında çözümün parametreleri o kadar da belirsiz ve gerçekleştirilmesi imkânsız değildir. Bu sebeple, yazarın da belirttiği üzere, yitirilen onca fırsatın ardından yakalanan çözüm fırsatlarını heba etmemek, her iki taraf için de son derece gerekli bir husustur.

Sonuç olarak, Türk-Yunan gerginliğinin yeniden 1990’ları hatırlatan seviyeye ulaştığı, ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne silah ambargosunu kaldırdığı ve KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun adadaki asker sayısının artırılacağına dair açıklamalarının yapıldığı bir ortamda her ne kadar çözümden söz etmek mantıksız gibi algılansa da, unutulmamalıdır ki “gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır”. Bu anlamda, Türkiye’nin yeniden AB rotasına sokulduğu ve demokrasisini güçlendirmeye başladığı, Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden ve sonuca ulaşmak amacıyla başladığı ve Türkiye-Batı ilişkilerinin dengeye getirildiği bir yeni dönemin başlaması kesinlikle hayal değil, hatta bir gerekliliktir. Bu noktada, Niyazi Kızılyürek gibi akademisyen ve siyasetçilere de büyük iş düşmektedir. Zira Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ekonomik ve siyasi ortam, yıllardır izlenen yanlış politikaların bir sonucudur ve bu politikaların ısrarı durumunda, gelecek, daha da sıkıntılı olacaktır. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Web sitesi için, bakınız; https://niyazikizilyurek.com/.

Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Niyazi_K%C4%B1z%C4%B1ly%C3%BCrek.

Twitter hesabı için; https://twitter.com/NKizilyurek.

[2] Kızılyürek’in bu konudaki bazı kitapları şunlardır; Kıbrıs Sorununda İç ve Dış Etkenler (1983), Paşalar Papazlar (1988), İ Oliki Kipros (1990), Ulus Ötesi Kıbrıs (Türkçe ve Yunanca iki dilli bir çalışma, 1993), Kipros to Adioksodo ton Ethinikismon (1999), Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs (2002), Doğmamış Bir Devletin Tarihi: Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti (2005), Glafkos Klerides: Tarihten Günümüze Bir Kıbrıs Yolculuğu (2007), Bir Hınç ve Şiddet Tarihi (2016).

[3] Bakınız; https://www.europarl.europa.eu/meps/en/197415/NIYAZI_KIZILYUREK/home.

[4] Kitabı satın almak için linkler;


Hiç yorum yok: