15 Haziran 2021 Salı

Erdoğan-Biden Görüşmesi: İlişkilerde Kopma Yok Ama Sorunlar Devam Ediyor!

 

Giriş

12. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 46. ABD Başkanı Joe Biden’ın dünkü görüşmeleri, uluslararası kamuoyunda dün düzenlenen NATO Zirvesi'nin en önemli konu başlığı olarak dikkat çekti. Elbette, bu durum, iki ülkenin dünya siyasetindeki özgül ağırlıklarının somut bir göstergesi olduğu kadar, aynı zamanda Biden’ın Başkan seçilmesi öncesi ve ilk Başkanlık aylarında uyguladığı politikalar nedeniyle Türk-Amerikan ilişkilerinin son dönemde çok gerilmesi nedeniyle bu konuya duyulan merakı da yansıtan bir durumdu. Öyle ki, ABD’de daha çok sol seçmene hitap eden kendi partisi Demokrat Parti içerisinde başlarda favori bir aday durumunda olmayan Biden, seçim kampanyası sürecinde Amerikan kamuoyunda desteği yüksek olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiren sert sözler kullanmış ve hatta onu demokratik yöntemlerle değiştirmek istediğini açıklamış[1]; Başkan seçildikten sonra da Erdoğan’ı aylarca aramamış ve 24 Nisan tarihinde 1915 Olayları’nı “soykırım” olarak değerlendirdiğini tüm dünyaya ilan etmişti[2]. Bu nedenle, Tütk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan yapısal sorunlara bir de önceden yakın arkadaş olan iki liderin yaşadıkları soğukluk eklenince, ilişkilerde bir kopma yaşanması olasılığı bile Türkiye ve dünya basınında konuşulmaya başlanmıştı.

Fakat dünkü temaslar ve açıklamalar da gösterdi ki, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri ve genel olarak Batı dünyası ile ilişkilerinde herhangi bir kopuş riski bulunmuyor. Buna karşın, bu argümana şu da eklenmeli ki, ikili ilişkilerde yaşanan sorunlar halen devam ediyor ve bunların çözümü kısa vadede gerçekleşebilecek kolay bir iş olarak da değerlendirilmiyor. Bu nedenle, Türk-Amerikan ilişkilerindeki inişli-çıkışlı sürecin devam edeceğini, ancak bu zor durumda bile iki ülkenin yeni bazı işbirliği alanları bulmayı başardıklarını (Afganistan) belirtmek yerinde olacaktır. Bu yazıda, dünkü Biden-Erdoğan görüşmesinden yola çıkarak, Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan bazı önemli gelişmeleri mercek altına alacağım.

Yapısal Sorunları Hatırlamak

Türk-Amerikan ilişkileri, 2015 yılında Rusya’nın Suriye’ye askeri olarak müdahale etmesi ve sonrasında Türkiye-Rusya arasında yaşanan krizlerin (jet krizi, Andrei Karlov suikastı vs.) Türkiye’yi Rusya’ya daha da bağımlı hale getirmesi (S-400 satın alımı) ve özellikle 15 Temmuz 2016’da yaşanan başarısız askeri darbe girişimi nedeniyle Türkiye’deki siyasal elitin ABD’yi sorumlu tutması nedeniyle, son 5-6 yıldır oldukça gergin bir şekilde seyrediyordu. İki ülke, birçok konuda farklı düşünüyor ve pozisyonlarını -tarihsel müttefik olmalarına rağmen- bir türlü örtüştüremiyorlardı.

İlk olarak, Ankara, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi nedeniyle yıllardır ABD’de ikamet eden İslami cemaat lideri Fethullah Gülen’in iadesini talep ediyor, ABD ise buna Barack Obama, Donald Trump ve Joe Biden gibi üç farklı Başkan döneminde de aynı olumsuz yanıtı veriyordu. Bu durum, Türkiye’de halkta ve devlet katında darbenin ABD’nin inisiyatifi ve -darbe girişimi sonrası Türkiye tarafından FETÖ olarak adlandırılarak bir terör örgütü kabul edilen- Gülen Cemaati’nin eliyle gerçekleştirildiği düşüncesini doğruluyor ve Washington’a yönelik tepkileri arttırıyordu. Bu tepkiler, özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarıyla vücut buluyordu.

İkinci önemli mesele, Suriye politikası konusunda iki müttefikin yollarının ayrışmasıydı. Başta her iki ülke de Beşar Esad rejimine karşı muhalif grupları destekler ve hatta birlikte “Eğit-Donat” programları organize ederken, Obama’nın -George W. Bush döneminde yapılan ve dünyada çok tepki çeken Irak Savaşı benzeri uzun süreli bir çatışmaya girmekten çekinerek- Suriye’ye müdahale etmeye yanaşmaması nedeniyle (ki bu süreçte Obama’nın sivillere karşı kimyasal silah kullanılamayacağı yönündeki kırmızı çizgileri aşılmasına rağmen ABD Suriye’ye müdahale etmemiştir), zaman içerisinde iki ülkenin politikaları farklılaştı. 2015 yılı sonlarında Rusya’nın askeri müdahalesiyle Suriye’de düşmekte olan Esad rejimi yeniden ayağa kalkarken, ABD ile Türkiye arasındaki stratejik farklılaşma da daha net ortaya çıkmaya başladı. DEAŞ (IŞİD) terörü karşısında, Türkiye, “ılımlı muhalefet” adını verdiği Suriye Milli Ordusu veya Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi grupları desteklemeye sürdürür ve 2016’dan itibaren kendi sınırına yakın bölgelerde -Rusya ve ABD’nin onayıyla- terör örgütlerine (IŞİD, El Nusra, El Kaide, PYD, YPG, PKK) karşı başarılı askeri operasyonlar düzenlerken, ABD de Suriye’de kendisine tek yakın grup olarak gördüğü, fakat Türkiye’nin terörist PKK’nın uzantısı olarak değerlendirdiği PYD-YPG gruplarına destek vermeyi ve silah göndermeyi sürdürüyordu. Bu konu, -FETÖ konusu ile birlikte- Türkiye’de Amerikan karşıtlığının yeniden hızla yükselmesine neden olurken, konunun özellikle iktidardaki sağcı-milliyetçi siyasi çevreler ve güvenlik bürokrasisi açısından büyük önem teşkil etmesi hasebiyle, müttefiklik ilişkilerinin sona erebileceği yorumları bile yapılmaya başlanmıştı.

Üçüncü olarak, Suriye’de ABD tarafından yeterli desteği almadığı düşünen ve son yıllarda Rusya’ya karşı Suriye, Ukrayna, Libya ve Dağlık Karabağ gibi birçok farklı bölgede tehlikeli meydan okuyuşlar içerisine giren Ankara, 2015 yılında Rusya ile yaşanan “jet krizi” ve 2016 yılında Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrei Karlov’un öldürülmesi sonrasında diplomatik açıdan zor duruma düşmüş ve bu nedenle Moskova ile ilişkilerini düzeltmeye yönelmişti. Jet krizi döneminde NATO ve ABD’den pek destek almadığını ve Büyükelçi suikastı nedeniyle uluslararası itibarının azaldığını gören Ankara, bu dönemde kendisine en uygun şartları sunan Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alarak, Moskova ile ilişkilerini yeniden rayına sokmayı başarmıştı. Ancak Washington da, bu konuyu bir iç siyaset ve hatta yasal konu haline getirerek, Türkiye’yi S-400 alması nedeniyle cezalandırmış ve CAATSA yaptırımlarını -Donald Trump dönemi sonunda- devreye sokmuştu. Bu ise, Türkiye’nin savunma sanayisini (Savunma Sanayisi Başkanlığı) hedef alan ve Amerika’nın ancak düşmanlarına karşı uyguladığı cezalandırma yöntemini şimdilerde Ankara için tercih etmeye başladığını gösteren çok olumsuz bir gelişme olmuştu.

Dördüncü olarak, ABD, Türkiye’de rejimin 2013 Gezi Parkı Olayları’ndan beri demokratik gidişatını beğenmiyor ve Türkiye’nin Batılı değerlerden uzaklaştığı düşüncesiyle Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sert şekilde eleştiriyordu. ABD Kongresi ve Amerikan medyasında dostlarının sayısı iyice azalan Türkiye ise, Ortadoğu’daki en anti-demokratik rejimlerin her daim kadim dostu olan ABD’nin neden kendisine karşı bu kadar eleştirel yaklaştığını anlamakta zorluk çekiyor ve ABD’nin eleştirilerini gözardı ediyordu. Bu durum, hiç şüphesiz, ABD siyaseti ve medyasındaki Türkiye karşıtı havayı daha da şiddetlendiriyor ve ilişkileri neredeyse onarılamaz hale getiriyordu. Donald Trump döneminde Başkan Trump’ın bu konuları görmezden gelmesiyle bu meseleler çok gündeme gelmese de, Biden’ın Başkan olmasıyla bu konuda da yapısal sorunlara yeniden dahil olmuştur.

Obama döneminde 8 yıl Başkan Yardımcısı olsrak görev yapan Demokrat aday Joe Biden’ın Başkan seçilmesiyle birlikte bu yapısal ve aşılması kolay olmayan sorunlara bir de Başkan Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ısrarla telefonla aramak istememesi ve ilk telefon görüşmelerinde de ona 1915 Olayları’nı “Ermeni Soykırımı” olarak tanıyacağını ilan etmesi eklenmiş ve ilişkiler dip seviyesine gerilemişti.

NATO Zirvesi Sonrası Yapılan Açıklamalar: Satır Aralarını Okumak

14 Haziran 2021 tarihinde Brüksel’de düzenlenen NATO Zirvesi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Biden’ın açıklamalarına bakıldığında, Türk-Amerikan ilişkilerine dair yaptığım şu gözlemleri belirtmek isterim.

Erdoğan ile Biden samimi pozlar verdiler

Her iki lider de vurgulamıştır ki, 45 dakika kadar süren görüşme genel olarak iyi bir havada geçmiş[3] ve iki lider arasında bir tartışma ya da polemik yaşanmamıştır. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına göre, Türkiye tarafında büyük üzüntü ve tepki yaratan soykırım suçlaması bu görüşmede gündeme bile gelmemiştir.[4] Her iki lider de, görüşme sonrasında sorunların aşılabilir olduğu yönünde pozitif mesajlar vermeye gayret etmişlerdir.[5] Bu, elbette diplomatik bir teammül olduğu kadar, iki ülkenin -sorunlara rağmen- ilişkilerde kopma yaşanmasını istemediklerini dair bir niyet beyanı olarak da değerlendirilmelidir.

Bu görüşme de teyit etmiştir ki, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir işbirliği alanı olarak Afganistan konusunda bir yol haritası oluşmaya başlamıştır. Özellikle Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı'nın işletilmesi ve güvenliği konusunda Ankara'nın inisiyatif almak istediği ve Washington'ın da buna sıcak yaklaştığı anlaşılmaktadır. Ancak ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi durumunda tüm Afganistan’ı yeniden kontrolü altına alması beklenen Taliban’ın henüz bu sürece destek verdiğine dair bir açıklama yoktur. Hatta Taliban, kısa bir süre önce bu teklifi kabul etmediğini duyurmuştur.[6] Bu nedenle, Taliban’ın da oluru olmadan bu sürecin gerçekleştirilmesi kolay olmayabilir. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni bir parametre olarak Pakistan ve Macaristan’ı da bu sürece katmak istediklerini açıklamıştır.[7] NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise henüz bu konuda karara varamadıklarını açıklamıştır.[8] Bu şekilde, anlaşılan, Türkiye’ye Afganistan’da yeni bir güvenlik rolü çizilerek, Batı ittifakı içerisinde kalması amaçlanmaktadır. Son yıllarda Çin'in hızlı yükselişi nedeniyle tüm dikkatini Hint-Pasifik olarak adlandırmaya başladığı Asya-Pasifik’e çeviren ABD’nin neden bu kadar ısrarlı şekilde jeopolitik açıdan çok önemli bir konumu olan Afganistan’dan çıkmak istediği ise ayrı bir muammadır. Bir diğer sorun, siyasal çizgisi çok radikal bir örgüt olan Taliban’a ne derece güvenilebileceğidir. Dolayısıyla, Mehmetçik ve sivil Türk personel için Batı adına Afganistan’da tehlikeli bir görev üstlenmek seçeneği ilişkileri koparmamak adına tercih edilmiş olabilir.

Görüşmede gündeme gelen S-400 krizi ise henüz çözülebilmiş değildir ve bu konu anlaşılan daha uzun süre gündemde olacaktır. Ancak dünkü görüşmeden edindiğim intibaya göre, taraflar, bu konuyu şimdilik soğutma ve unutturma (gündemden düşürme) yöntemini tercih edeceklerdir. Zira bu konuda her iki taraf da kendisini haklı görmekte ve geri adım atmamaktadır. Nitekim özel olarak görüştüğüm Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli üst düzey birçok asker, S-400’lerin F-35 sistemlerine nasıl zarar verebildikleri konusunda ikna olmadıklarını söylemektedirler. Ancak bu konu şimdilik soğumaya alınır ve Türkiye Rusya’dan yeni bir S-400 almadığı gibi, ilk S-400’leri de aktive etmezse, ABD Kongresi’nin onayladığı CAATSA yaptırımları henüz kaldırılamasa da, Türkiye’nin bazı silah alım-satımlarına yönelik Amerikan ambargosu fiili olarak uygulanmayarak yaptırımlar aşılabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında iki ülke arasındaki ekonomik işbirliği vurgusu da önemlidir. Nitekim Erdoğan, bir süredir 100 milyar dolarlık ikili ticaret hacmi hedefinden söz etmektedir ve dünkü konuşmasında da bunu vurgulamıştır. Ancak bence bunları daha çok iyi niyet göstergesi olarak değerlendirmek lazımdır; çünkü ikili ticaret hacmini 4-5 katına çıkarmak, plan-program gerektiren oldukça zorlu ve uzun sürecek bir iştir.

Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı’nı Türkiye’ye resmi ziyaret için davet de etmiş ve talebine olumsuz bir yanıt almadığını söylemiştir. Bu durumda, 2022 yılı içerisinde Başkan Biden’ın bir Türkiye ziyareti gerçekleştirmesi sürpriz olmayacaktır. Biden, Başkan Yardımcısı olduğu 2009-2017 döneminde de tam 4 defa Türkiye’ye gelmiş ve hatta geçirdiği bir ameliyat sonrası Erdoğan’ı evinde ziyaret ederek onunla kişisel dostluğu olduğunu da göstermiştir. Denilebilir ki, yapısal sorunlar nedeniyle kuşkusuz olası Biden ziyareti geçmişteki Bill Clinton ziyareti gibi çok başarılı olmayacaktır; ama yine de ikili ilişkilerde yumuşamaya neden olabilir.

Görüşmede FETÖ, PYD-YPG ve Sözde Ermeni Soykırımı gibi tartışmalı konular ise gündeme getirilmemiştir. Bu konular, heyetlerin temaslarıyla ve ancak zaman içerisinde aşılabilecek olan zor konulardır. Dolayısıyla, bu gibi hassas meseleleri zamana yaymak ve liderleri bu konularda tartıştırmamak bence de daha doğru bir strateji olmuştur. Bu sayede, genel olarak görüşme iyi geçmiş ve liderler arasında ciddi bir sürtüşme yaşanmamıştır. 

Sonuç

Sonuç olarak, dünkü Biden-Erdoğan görüşmesi göstermiştir ki, ne tüm sorunlara rağmen Türkiye NATO’dan çıkar, ne de Batı dünyası Türkiye’den tamamıyla vazgeçer. Yapısal sorunlara rağmen tarihsel müttefiklik ilişkileri bakidir ve dönemsel gerilimler ve yakınlaşmalar yaşanmaya devam edilecektir. Dünkü açıklamalarına bakılınca, ABD Başkanı Biden’ın yüzde 53 Başkanlık onayının olmasına olanak sağlayan aşılamadaki başarısının yanında, dış politikada da Batı blokunun lideri olan ülkesini yeniden dünya siyasetinde ön plana taşımak istediği ve NATO’yu da bu amaçla yeniden işlevsel hale getirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu, Türkiye’nin de işine gelebilecek bir durum olsa da, temel işlevi Avrupa’yı Sovyetler Birliği ve komünizmden korumak olan NATO’nun Çin karşıtı bir askeri alyansa dönüştürülmesi girişimleri bence olumlu sonuç vermeyebilir. Zira hem kuruluşun amacı bu değildir, hem de NATO üyesi ülkelerden Çin’le yakın ekonomik ilişkileri olan ülkeler bulunmaktadır. Bu nedenle, radikal İslamcı terörist gruplar, sibergüvenlik, illegal göçle mücadele ve Rusya ile jeopolitik mücadele gibi konularda NATO’yu kullanmak daha doğru olacaktır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=77MLSqvzG_Y.

[2] Bakınız; https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2021/04/24/statement-by-president-joe-biden-on-armenian-remembrance-day/.

[3] Bakınız; https://www.aa.com.tr/en/americas/biden-says-he-had-very-good-meeting-with-erdogan/2273901.

[4] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57465152.

[5] Bakınız; https://www.ntv.com.tr/dunya/son-dakika-haberi-bidendan-cumhurbaskani-erdoganla-yaptigi-gorusmeye-iliskin-yeni-aciklama,AOczsgW0P0GZLQ7XaUwVSg; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57465152.

[6] Bakınız; https://tr.euronews.com/2021/06/11/taliban-turkiye-nin-kabil-havaalan-n-n-guvenligini-saglama-teklifini-reddetti.

[7] Bakınız; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57471465.

[8] https://www.dw.com/tr/s-400-krizi-bitmedi-t%C3%BCrk-askerine-afganistan-g%C3%B6revi-yaz%C4%B1ld%C4%B1/a-57894206.


Hiç yorum yok: