20 Mart 2019 Çarşamba

France Culture’de Yayınlanan 2019 Cezayir Olayları Konulu Program


Radio France grubuna bağlı olarak yayın yapan Fransız devlet radyosu “France Culture”, 1940’lardan bu yana farklı isimlerle faaliyette olan ciddi bir medya kuruluşudur. Bu istasyonda yayınlanan programlardan birisi de, Belçikalı gazeteci Christine Ockrent tarafından Courrier International dergisi ortaklığında hazırlanan “Affaires Etrangères” (Dış İlişkiler) isimli yayındır. Ockrent, 9 Mart 2019 tarihinde “Algérie : la fin du système” (Cezayir: Sistemin Sonu) adlı 58 dakikalık önemli bir program yapmış ve Cezayir’de son haftalarda (22 Şubat 2019’dan itibaren) -20 yıldır Devlet Başkanı olarak görev yapan- Abdülaziz Buteflika’nın (Abdelaziz Bouteflika) 5. dönemde yine aday olacağını açıklamasının ardından ona karşıt olarak gelişen protesto gösterilerini -konunun uzmanlarına sorarak- analiz etmeye çalışmıştır.[1] Programa, konuk olarak; Sciences Po mensubu akademisyen ve Mağrip bölgesi ve İslamcılık uzmanı Kader Abderrahim, yazar, filozof ve İslamolog Razika Adnani, sosyolog ve araştırmacı Amel Boubekeur, Université Paris I mensubu akademisyen ve Mağrip bölgesi uzmanı Pierre Vermeren, Université Paris-Dauphine öğretim üyesi ekonomist El Mouhoub Mouhoud ve Courrier International dergisi redaktörü Eric Chol katılmışlardır. Bu yazıda, bu programda konuşulanlar özetlenecektir. Bu sayede, Türkiye basınında neredeyse hiç işlenmeyen bir konu olan Cezayir olayları hakkında okurlarımıza güncel bilgiler verilmeye çalışılacaktır.

Programda ilk sözü alan konuşmacı olan ve programa telefonla Cezayir’den bağlanan sosyolog ve araştırmacı Amel Boubekeur, öncelikle protesto gösterilerinin gelişimi hakkında bilgiler vermekte ve gösterilere özellikle kadınların ve genç kızların yoğun olarak katıldığını söylemektedir. Çok sayıda kişinin katıldığı gösterilerin, toplumsal çeşitlilik açısından ve Cezayir halkının tamamını temsil etmek bağlamında son derece kapsayıcı olduğunun altını çizen konuşmacı, rejimin belirlediği klasik “Cezayirli” kalıplarına karşı çıkan kişilerin başını çektiği bu olayların, Cezayirlilerin organize olamadıkları ve beraber hareket edemedikleri yönündeki eleştirilere bir cevap niteliğinde olduğunu da belirtmektedir. Göstericilerin olaylar sırasında polislerle çatışmak yerine polis ile halkın kardeş olduklarını vurguladıklarını da aktaran araştırmacı, bu bağlamda gösterilerin barışçıl niteliğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca olaylarla ilgili olarak gündeme getirilen dış müdahale ve iç savaş tartışmalarına da değinen Boubekeur, göstericilerin bu konularda son derece dikkatli olduklarını ve kullandıkları sloganlarla, yeraltı kaynakları açısından zengin bir ülke olan Cezayir’in bağımsızlığı yönünde tavır gösterdiklerini (özellikle ABD müdahalesi ihtimaline karşı) ortaya koyduklarını söylemektedir.

Daha sonra söz alan Université Paris I mensubu akademisyen ve Mağrip bölgesi uzmanı Pierre Vermeren, Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika’nın hastalandığı 2013 yılından beri halka yönelik bir konuşma yapamadığına dikkat çekmekte ve bu bağlamda Cezayir’de yaşananları “gerçeküstü” olarak değerlendirmektedir. Olayların 1991-2002 döneminde yaşanan Cezayir iç savaşı ve 2011’den beri devam eden Suriye iç savaşının gölgesinde yaşandığına da vurgu yapan konuşmacı, Cezayirlilerin halen Arap Baharı sürecinin olumlu etkisi altında olduklarını Cezayirli yazar Kamel Daoud’un Je rêve d'être tunisien : Chroniques 2010-2016 kitabını örnek göstererek anlatmaktadır. Ayrıca sunucu Christine Ockrent’in Cezayir’in nüfusunun neredeyse yarısı gençlerden oluşan 41 milyonluk dinamik bir ülke olduğunu hatırlatmasının ardından, bu ülkedeki resmi tarih yazımını eleştirmeye başlayan Vermeren, devletin Cezayir’in bağımsızlığını kazanması sonrasında yaşanan olayları adeta dondurduğunu ve tarih yazımının tek taraflı olduğunu kaydetmektedir. Ülkedeki siyasi figürlerin de çok yaşlı ve yıllardır değişmeyen kişiler olduğuna vurgu yapan Fransız konuşmacı, Devlet Başkanı Buteflika’nın bizzat kendisinin birkaç sene önce gençleşme ihtiyacına işaret ettiğini, ancak geçen yıllar içerisinde bunu gerçekleştiremediğini ve sonuçta bugünkü büyük protestolar noktasına gelindiğini söylemektedir.

Abdülaziz Buteflika

Daha sonra söz alan Sciences Po mensubu akademisyen ve Mağrip bölgesi ve İslamcılık uzmanı Kader Abderrahim, ilk olarak, gençler, kadınlar, sendikalar ve iç savaşta yer almış mücahitlerin katılımıyla oluşan muhalefet bloğunun çok parçalı yapısının olduğunu vurgulamakta ve Cezayir’de devleti temsil eden geminin su almaya başladığını söyleyerek, yakında yaşanması muhtemel bir değişikliğe işaret etmektedir. Abderrahim, bu doğrultuda Cezayir’de rejimin devamlılığı esasına göre yetiştirilen devlet kadrolarının son dönemde çeşitli siyasi hesaplamalar içerisine girdiklerini ve bu noktada devletin çökmemesi adına Cezayir’in Mihail Gorbaçov’unu aradıklarını iddia etmektedir. Buteflika rejiminin sona erdiğini artık herkesin kabul ettiğini de sözlerine ekleyen konuşmacı, buna karşın Cezayir’in Gorbaçov’unu bulamaması durumunda Rusya’daki Vladimir Putin örneğinde olduğu gibi devletin sertlik yanlısı bir kişiye yönelebileceğini ve bu durumda işlerin daha da riskli hale geleceğini belirtmektedir. Şu an için Cezayir’de Başkan’ın yerine meşru olarak kimin konuştuğunun da belirsiz hale geldiğini söyleyen Abderrahim, bu durumun sadece Cezayir için değil, Cezayir’in ortakları için de tehlikeli bir durum olduğunu söyleyerek bu turdaki konuşmasına son vermektedir.

Daha sonra yeniden söz alan ve programa Cezayir’den bağlanan Amel Boubekeur, gösterilerin bu aşamasında iki konunun önem kazandığını belirtmektedir. İlk konunun gösterilerin yarattığı siyasal ve toplumsal baskının rejimden kaçışları ne ölçüde etkileyeceği olduğunu belirten Boubekeur, ikinci konunun ise gösterilerin kurumsal bir hüviyet kazanıp kazanamayacağı olduğunu söylemektedir. Bu noktada Buteflika’ya alternatif olarak gösterilen emekli bir General’in de (isim verilmese de Ghediri Ali’nin kastedildiği düşünülebilir) göstericiler tarafından hedef alındığını belirten konuşmacı, Tunus’taki Arap Baharı deneyiminin de gösterdiği üzere, sokaklardaki kitlesel muhalefetin geçiş dönemini yönetebilecek kurumsal bir yapıya dönüşmesinin kolay olmadığını anlatmaktadır. Bu noktada Christine Ockrent’in lider gereksinimini hatırlatması üzerine ise, Boubekur, Moustapha Bouchachi ismini gündeme getirmektedir.

Boubekeur’den sonra söz alan filozof ve İslamolog Razika Adnani, 1990’larda yaşanan iç savaşın travmalarının halen Cezayirlilerin zihninde taze olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, ilk olarak, iç savaşın kötü hatıraları nedeniyle Cezayirlilerin uzun yıllar boyunca rejimi protesto etmek konusunda çekinceli davrandıkları tespitini yapmaktadır. Bunun anlaşılır bir durum olduğunu belirten konuşmacı, Suriye ve Mısır’daki olayların da etkisiyle, Cezayirlilerin günümüzde bu korkuyu aştıklarını ve siyasal açıdan son derece olgun bir tavır gösterdiklerini söylemektedir. Bu bağlamda, göstericilerin dini sloganlar kullanmadıklarına vurgu yapan Adnani, gösterilerin Cezayir’in tatil günleri olan Cuma ve Cumartesi günlerinde gerçekleştiğini de belirtmektedir. Özellikle Cuma günlerinde gösterilerin yoğunlaştığını belirten konuşmacı, buna rağmen gösterilerin Cuma namazından önce gerçekleştirildiğini ve dini hüviyetten arındırılmaya çalışıldığını da sözlerine eklemektedir. Bu nedenle, gösterilerde karşımıza çıkan muhalefeti "dini olmayan politik ve toplumsal bir hareket" olarak yorumlayan Adnani, bunu rağmen Cezayir toplumunun dine halen çok bağlı olduğunu da ifade etmektedir. Adnani, ayrıca göstericilerin sadece Başkan’ın değişimini değil, sistemin değişimini hedeflediklerini de vurgulamaktadır.

Yeniden söz alan akademisyen Pierre Vermeren, Cezayir’de şimdilerde yaşanan olaylarla “Yasemin Devrimi” sürecinde Tunus’ta yaşanan olayların karşılaştırılamayacağını; zira Tunus’ta gösterilerde başı -senelerce rejim tarafından yasaklanan ve mensuplarına zulmedilen- İslamcı Ennahda partisinin çektiğini, ancak Cezayir’de böyle bir durumun olmadığını ve İslamcıların 1990’lardaki şiddet olayları ve organizasyon eksiklikleri nedeniyle artık ülkede etkin bir güç olmadıklarını söylemektedir. Cezayir’deki devlet yapısını yoğun (compact) ve donuk (opaque) olarak yorumlayan Vermeren, ayrıca iç savaşta yaşanan olaylar nedeniyle rejimin çok katı (solide) ve güvenlik bürokrasisi anlamında güçlü olduğunu da iddia etmektedir. Cezayir bağımsızlık savaşı ve Cezayir iç savaşı nedeniyle devlet güçlerinin meşruiyet anlamında güçlü konumda bulunduğuna da vurgu yapan konuşmacı, ancak 43-44 milyon kişinin yaşadığı bu ülkede sistemi güçlü bir devlet aygıtıyla bile kontrol etmenin kolay olmadığını söylemektedir.

Daha sonra söz verilen Université Paris-Dauphine öğretim üyesi ekonomist El Mouhoub Mouhoud, öncelikle Cezayir ekonomisinin yapısı incelendiğinde; birinci halkada rejime yakın “ayrıcalıklı” iş çevrelerinin bulunduğunu, ikinci halkada ise rejime yakın olmayan ve daha bağımsız iş gruplarının bulunduğunu belirtmektedir. Şimdilerde birinci ve ikinci halka arasındaki görüş ayrılıklarının arttığını ve iş çevrelerinin Devlet Başkanı Buteflika’nın 5. dönem Başkanlığına sıcak yaklaşmadığını vurgulayan Mouhoud, Cezayir’de gençlerin zaten uzun süredir Buteflika rejimine karşıt olduğunu, ama iş çevrelerinin de buna eklemlenmesiyle birlikte gösterilerin meşruiyet ve gücünün arttığını söylemektedir.

Said Buteflika

Daha sonra söz alan Courrier International dergisi redaktörü Eric Chol, Buteflika ailesi (klanı) içerisindeki güç mücadelelerine dikkat çekmekte ve Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika’nın hastaneye kaldırıldığı 2013 yılından beri onun özel danışmanı olarak El Mouradia’da görev yapan 1958 doğumlu küçük kardeşi Said Buteflika’nın (Saïd Bouteflika) fiili olarak ipleri elinde tuttuğuna dikkat çekmektedir. Abdülaziz Buteflika’nın yerine kardeşi Said dışında herhangi birini halefi olarak işaret etmediğine de dikkat çeken Chol, bu bağlamda Said Buteflika’nın bu yeni dönemde Devlet Başkanı olarak öne çıkmak isteyebileceğini ve Abdülaziz Buteflika’nın da buna olumlu yaklaşabileceğini ima etmektedir. Ayrıca Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Yardımcısı Ahmed Gaïd Salah ismine dikkat çeken Chol, 79 yaşındaki Salah’ın sonraki Başkan’ın seçiminde merkezi bir rol oynayacağını iddia etmektedir. Bu süreçte bir diğer önemli kişinin 1972 doğumlu zengin ve genç işadamı ve insan hakları aktivisti Rachid Nekkaz olduğunu belirten Chol, 2014 yılında Fransız vatandaşlığının olması nedeniyle Cezayir Cumhurbaşkanlığına aday olamayan Nekkaz’ın, El Watan gazetesinin de belirttiği şekilde, hayatı boyunca Cezayir’de yaşamamış ve siyasi partisi olmayan bir kişi olarak işinin kolay olmadığını vurgulamaktadır. Buna rağmen, geçtiğimiz yıllarda Fransız vatandaşlığından vazgeçen Nekkaz’ın son dönemde Cezayir’de bir fenomen haline gelmeye başladığını belirten Eric Chol, yaptığı mitinglerle ve İslami nikab giysisi giydiği için para cezasına çarptırılan kadınların cezalarını ödemesiyle, Nekkaz’ın ülkede ciddi bir popülariteye kavuştuğunu da söylemektedir. Nekkaz’ın Facebook gibi sosyal medya platformları üzerinde 1,5 milyon takipçiye ulaştığını belirten Courrier International dergisi redaktörü, yine de 6 yıldır Cezayir’de yaşama şartı olması sebebiyle Nekkaz’ın Başkan adaylığının kolay olmadığını sözlerine eklemektedir.

Rachid Nekkaz

Daha sonra yeniden söz alan Mağrip bölgesi ve İslamcılık uzmanı Kader Abderrahim, Cezayir’de son haftalarda yapılan gösterilerin büyük bir siyasi olgunluk içerdiğini hatırlatarak başladığı konuşmasında, geçtiğimiz yıllar içerisinde Cezayir halkının modernite yönünde büyük bir aşama kaydettiğini ve demokrasiyi içselleştirerek gösterilerde bunu ispatladığını söylemektedir. Bunun yeni ve daha olgun bir ulusal bilinci işaret ettiğini söyleyen uzman konuşmacı, bu nedenle bu sürecin Cezayir için tarihi bir dönüşüm ve kırılma noktası olduğunu iddia etmektedir. Gösterilerin Buteflika’nın 5. dönemine karşıtlık olarak başladığını, ancak daha sonra sistemin değişmesi yönünde geliştiğini ve şimdilerde demokratik geçiş süreci ve halkla devlet arasında müzakere gibi somut siyasal hedeflere odaklandığını belirten Abderrahim, rejimin şu an için paralize durumda olduğunu da sözlerine eklemektedir.

Bu noktada yeniden söz verilen ekonomist El Mouhoub Mouhoud, gösterilerde ilk bakışta ekonomik talepler ön planda olmamasına karşın, 2013 yılından itibaren petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle yaşanılan ekonomik sorunların Cezayir’de halen devam ettiğini ve ülkede derin bir eşitsizlik durumunun olduğunu belirterek, protestolarda ekonomik sorunların da etkili olduğunu ima etmektedir. Cezayir ekonomisinin petrol ve doğalgaz gelirlerine bağlı olarak geliştiğini de vurgulayan konuşmacı, 2000’li yıllarda bu sektörlerde yaşanan fiyat yükselmesi nedeniyle Cezayir’in büyük bir ekonomik atılım yapmayı başardığını, ancak 2013’ten beri bu sektörlerde fiyatların düştüğünü açıklamaktadır. Böyle bir ortamda üniversite mezunu gençlerin bile çok zor koşullar altında çalıştıklarını veya göçe zorlandıklarını kaydeden Mouhoud, bu bağlamda “rantiye devlet” ekonomisinin Cezayir’de başarılı olamadığını vurgulamaktadır.

Bu noktada yeniden söz alan Razika Adnani, Cezayir’de işsizliğin özellikle de genç işsizliğinin ciddi bir mesele olduğuna dikkat çeken sunucu Christine Ockrent’i destekler şekilde, gösterilerde ekonomik sorunların da önemli rol oynadığını söylemektedir. Cezayirli gençlerin bu noktada değişim istediğini kaydeden konuşmacı, gençlerin, devletin kendisini ancak İslamcılık ve şiddet noktasında meşru hale getirebildiğini anladıklarını ve bu nedenle de artık Cezayir’de şiddet içermeyen ve İslamcı olmayan bir devrim yapmaya çalıştıklarını vurgulamaktadır.

Bir kez daha söz alan Kader Abderrahim ise, bu turdaki konuşmasında, Cezayir toplumunun iç savaşın karanlık yıllarına ve travmalarına karşın hiçbir zaman durgun-durağan hale gelmediğini ve yıllar içerisinde sistemi olumlu yönde değiştirebilmek için sürekli olarak arayışta olduğunu vurgulamaktadır. Buna karşın, Devlet Başkanı Buteflika’nın sendikaları ve diğer aracı kurumları yasaklaması veya güçlerini kırpması nedeniyle toplumun isteklerini devlete iletme bağlamında aracı kurumlardan yoksun kaldığını ifade eden Abderrahim, bu bağlamda Cezayir toplumunun dinamik yapısına dikkat çekmektedir. Ülkede yakında genel grevin başlatılacağını da belirten konuşmacı, önümüzdeki günlerin Cezayir açısından kritik olacağını vurgulayarak konuşmasına son vermektedir.
Pierre Vermeren ise, bu turdaki konuşmasında, Cezayir’de bundan sonra yaşanabilecekler hakkında basında farklı senaryolara yer verildiğini ve Cezayirlilerin Arap Baharı süreci ve sonrasında bölgelerinde yaşanan gelişmeleri çok yakından takip etmeleri nedeniyle bu konularda çok deneyimli ve dikkatli olduklarını vurgulamaktadır.

Kader Abderrahim ise, son turdaki konuşmasında, Fransa’daki Cezayirlilerin de bu süreçte organize olduklarını ve 1990’larda iç savaştan kaçarak Fransa’ya gelen bu kişilerin son derece akılcı olduklarını söyleyerek, onların da değişim yönünde bir irade ortaya koyduklarının altını çizmektedir. Ayrıca bu noktada Fransa Başbakanı Edouard Philippe’in bu süreçle ilgili olarak “ni indifférence, ni ingérence” (ne kayıtsızlık, ne de müdahale) yaklaşımını benimsediğini hatırlatan Christine Ockrent, Fransa’nın da bu süreçteki pozisyonunu gündeme getirmektedir.

Programın genel bir değerlendirmesini yapmak gerekirse; Türkiye’nin enerji politikasında kayda değer bir yeri olmasına karşın ülkemizde siyaseti ve tarihi neredeyse hiç bilinmeyen Cezayir’in güncel gelişmeleri ve yakın tarihinin anlatılması açısından yayının oldukça faydalı olduğu ve önümüzdeki döneme dair de bazı önemli bilgilerin dinleyicilerle paylaşıldığı söylenebilir. Şurası açıktır ki, Cezayir’de 20 yıllık bir dönem artık sona ermiştir ve bundan sonraki günlerde yeni dönemin nasıl gelişeceği ortaya çıkacaktır.


Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ



[1] Programı buradan dinleyebilirsiniz; https://www.franceculture.fr/emissions/affaires-etrangeres/algerie-la-fin-du-systeme.



Hiç yorum yok: