22 Şubat 2019 Cuma

CFR Paneli: ABD-Kuzey Kore İlişkilerinin Geleceği


Tanınmış Amerikan düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi), 21 Şubat 2019 tarihinde “The Future of U.S.-North Korea Relations” (ABD-Kuzey Kore İlişkilerinin Geleceği) başlıklı bir panel[1] düzenlemiştir. ABD’nin eski Güney Kore Büyükelçisi ve Boeing şirketi Başkan Yardımcısı Mark W. Lippert’in moderatörlüğünü yaptığı panele, konuşmacı olarak, Güney Kore asıllı Amerikalı diplomat, akademisyen ve yazar Victor Cha, CSIS nükleer işler uzmanı Rebecca K. Hersman ve CFR Kore uzmanı Amerikalı analist Scott A. Snyder katılmışlardır. Bu yazıda, bu güncel panelde konuşulanlar özetlenecektir.


Panel kaydı

Panelin ilk konuşmacısı olan CSIS nükleer işler uzmanı Rebecca K. Hersman, öncelikle Kuzey Kore nükleer programının tarihçesi hakkında dinleyicilere bilgiler vermektedir. Kuzey Kore nükleer programının ülkedeki komünist rejim için büyük bir gurur kaynağı olduğunu belirten Hersman, ayrıca rejimin devamlılığı açısından da nükleer programın -on yıllardır ve başa geçen farklı liderlerce- kritik bir unsur olarak görüldüğüne vurgu yapmaktadır. Kuzey Kore nükleer programı konusundaki temel tartışmanın programın savunma amaçlı mı, yoksa saldırı amaçlı mı olduğu şeklinde cereyan ettiğini belirten konuşmacı, geçmişte daha çok bir pazarlık kozu (bargaining chip) olarak değerlendirilen bu unsurun şimdilerde Pyongyang için bir kabiliyet (capability) haline geldiğine dikkat çekmektedir. Hersman, Kuzey Kore rejiminin 30 ile 60 arasında değişen miktarda nükleer başlığa sahip olduğunun bilindiğini de bu noktada belirtmektedir. Hersman, ayrıca Pyongyang rejiminin kayıtdışı birçok nükleer tesisinin bulunduğunu söylemekte ve son yıllarda materyal üretiminde yaşanılan artışa dikkat çekmektedir. Nükleer denemeler konusunda Kuzey Kore’nin zaman zaman hızlanan, zaman zaman da yavaşlayan bir grafik gösterdiğini de sözlerine ekleyen Rebecca K. Hersman, nükleer silah ve balistik füze projelerinin Pyongyang rejiminin neredeyse tamamen kendi imkânlarıyla gerçekleştirdiği yerli programlar olduğunu da açıklamaktadır. Hersman, son olarak, bunların dışında Kuzey Kore’nin biyolojik ve kimyasal silah anlamında da çok ileri noktada olduğunu ve bu unsurların da komşu ülkelere yönelik tehlikeler ve nükleersizleştirme (denuclearization) tartışmaları kapsamında ele alınması gerektiğini söylemektedir.

İkinci konuşmacı olan Güney Kore asıllı Amerikalı diplomat, akademisyen ve yazar Victor Cha, öncelikle Kuzey Kore’yi nükleersizleştirmek için tarafların sorunun çözümü için kapsamlı bir irade beyanı yapmasının ardından bu ülkeyle müzakereler yürütmek gerektiğini; ancak nükleer silahların varlığını reddeden Kuzey Kore rejimi ile pazarlık yapmanın çok zor olduğunu söylemektedir. Diğer yöntemin, kapsamlı bir niyet beyanı olmadan müzakerelere başlamak ve süreci ilerleterek bir uzlaşma ve yol haritası metnini açıklamak olduğunu söyleyen Cha, ABD ile Kuzey Kore heyetleri arasında Hanoi'de önümüzdeki hafta yapılacak görüşmelerde bu ikinci yöntemin uygulanacağını düşündüğünü açıklamaktadır. ABD’nin bu konuda Pyongyang’ı uzlaşmaya zorlamak için en önemli manivelasının Kuzey Kore’ye son dönemde uygulanan yaptırımlar olduğunu ifade eden Amerikalı analist, bu yaptırımların sadece nükleer programla ilgili değil, insan hakları ihlalleriyle de alakalı olarak uygulandığını hatırlatmaktadır. Hanoi'de haftaya yapılacak Donald Trump-Kim Jong Un görüşmesinin iki ülke lideri arasındaki ikinci önemli buluşma olacağını söyleyen Cha, bu görüşmede ilerleme kaydedilememesi durumundaysa, görüşmelerin etkisini giderek kaybedeceğini iddia etmektedir. Geçmişten farklı olarak, ülkesinin Kuzey Kore ile görüşmelerde bu defa Japonya ve Güney Kore ile koordineli olarak hareket etmediğine de vurgu yapan Cha, Japonya’nın bu görüşmelerden izole olduğuna, Güney Kore’nin ise Kuzey Kore ile doğrudan diplomasiye geçtiğine dikkat çekmektedir.  Çin’in ise bu süreçte Kuzey Kore’yi müzakerelere yönlendirmede yapıcı bir rol oynadığını vurgulayan Victor Cha, buna karşın müzakereler öncesinde ABD’nin en iyi koşullarında olmadığını ima etmektedir.

Üçüncü konuşmacı olan CFR Kore uzmanı Amerikalı analist Scott A. Snyder ise, konuşmasında, son dönemde Kore yarımadasındaki gelişmeleri anlatmakta ve bunun müzakerelere etkisini değerlendirmektedir. Konuşmasına ortada iki farklı sürecin olduğunu belirterek başlayan Snyder, bunları; ABD-Kuzey Kore nükleersizleştirme görüşmeleri ve Kuzey Kore-Güney Kore barış görüşmeleri olarak açıklamaktadır. Kuzey Kore-Güney Kore barış görüşmelerinin ABD’nin beklentisi ve isteğinin ötesinde bir hızda geliştiğini düşünen Amerikalı uzman, öncelikle bu iki sürecin birlikte götürülmesi gerektiğini düşünmektedir. Trump-Kim görüşmesinde alınabilecek mesafenin Kore içi görüşmelere de olumlu yansımalarının olacağını belirten Snyder, Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in’in bu görüşmeleri Kuzey Kore’yi nükleersizleştirme sürecinden Kore içi barış sürecine doğru yönlendirdiğine dikkat çekmektedir. Buna karşın, Güney Kore’de barışa ulaşılması yönünde bazı engeller olduğunu düşünen konuşmacı, bunları; Moon Jae-in’in düşmeye başlayan popülaritesi, partisi Kore Demokratik Partisi’nin son dönemde skandallara bulaşması ve ekonomik büyümede yaşanan zorluklar olarak sıralamaktadır. Ayrıca Güney Kore’de toplumun tüm kesimlerinde Amerikan askeri varlığının ülkelerindeki devamı konusunda görüş birliğinin olduğunu kaydeden Scott A. Snyder, Güney Korelilerin 2/3’ünün -Kuzey Kore ile müzakereler aşamasında- caydırıcı Amerikan kapasitesinin geliştirilmesini gerekli olarak gördüğünü de sözlerine eklemektedir. Snyder, son olarak Güney Korelilerin Amerikan askeri varlığını Kore içi barış görüşmelerine bir engel olarak görmediğini de söylemektedir.  

İkinci turda kaldığı yerden devam eden Scott A. Snyder, ABD’nin bu süreçte Güney Kore ile lider düzeyinde bazı sıkıntılar yaşayabileceğini, ancak bunun kurumsallaşmış müttefiklik ilişkilerine zarar vermeyeceğini iddia etmektedir. Güney Kore’nin Japonya ile ilişkilerinin de son dönemde bozulduğuna vurgu yapan Snyder, ABD’nin perde arkasında işleri düzeltme kapasitesinin yüksek olmadığı bir dönemde iki ülke arasında yaşanan çeşitli krizlere örnekler vermektedir.

İkinci turda yeniden söz alan Victor Cha, Güney Kore ile Japonya’nın geçmişte de sorunlarının olduğunu, ancak Kuzey Kore ve diğer önemli bölgesel meselelerde ABD’nin geçmişte bu iki yakın müttefikini daima bir araya getirmeyi başardığını söylemektedir. Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’ın daha 1990 yılından başlayarak tüm beyanatlarında istikrarlı bir şekilde yurtdışında asker bulundurmaya sıcak bakmadığını belirten ifadeler yer aldığını hatırlatan Cha, bu anlamda Trump’ın müttefiklerine masraflara ortak olmayı öneren bir çizgide olduğunu belirtmektedir. Hanoi’deki müzakerelerle ilgili bir diğer sorunun, Kuzey Kore’nin çok az taviz verme ihtimaline karşın Başkan Trump’ın zaten sıcak bakmadığı askeri harcamalar ve güvenlik taahhütleri konusunda ileri adımlar atması olduğunu düşünen Cha, bu anlamda Başkan Trump’a eleştirel bir gözle yaklaştığını belli etmektedir.

Bu turda yeniden söz alan Rebecca K. Hersman ise, Kuzey Kore rejiminin nükleersizleştirilmesinin gerçekleşmesi halinde bile bunun uzun yıllar alacağını ve bölgedeki tehlikeli durumun ABD ile Kuzey Kore arasında müzakereler yapılıyor diye unutulmaması gerektiğini söylemektedir. Bu bağlamda, müzakerelerde Pyongyang rejiminin daha önce açıklamadığı bazı nükleer tesislerini beyan etmesinin anlamlı bir ilerleme kabul edilmesi gerektiğini düşünen Hersman, yine bir veya iki uranyum zenginleştirme tesisinin kapatılmasının önemli bir adım olabileceğini belirtmektedir. Konuşmacı, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) çalışanlarının Kuzey Kore’de denetleme yapmalarına izin verilmesinin de yine benzer şekilde olumlu ve önemli bir adım olarak kabul edilmesi gerektiğini beyan etmektedir.

Sonuç olarak, Haziran 2018’de Singapur'da gerçekleşen tarihi görüşme ardından açıklanan deklarasyon da dikkate alındığında[2], bana kalırsa ABD-Kuzey Kore görüşmeleri konusunda gerçekçi olmak ve mucize beklememek gerekmektedir. Zira hâlihazırda nükleer güce ulaşmış olan ve bunu rejimin devamlılığı için kritik bir unsur olarak gören Pyongyang rejiminin bu konuda ciddi adımlar atması kısa sürede gerçekleşebilecek bir şey değildir. Rebecca K. Hersman’ın da söylediği gibi, bu görüşmelerde temel amaç Pyongyang rejimini kısa vadede nükleersizleştirmek değil, nükleer denemelerine son veren ve denetimler konusunda işbirliğine yönelen bir çizgiye çekmek olmalıdır. Ancak Washington tarafında bu konuda hızlı bir sonuç alınmak isteniyorsa, meseleye daha büyük bir Asya-Pasifik perspektifinden bakılmalı ve Çin Halk Cumhuriyeti ile bu konuda kapsamlı bir anlaşma gerçekleştirilerek, Kuzey Kore’nin kısa ve orta vadede nükleersizleştirilmesi için ortak bir yol haritası belirlenmelidir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok: