Tanınmış Amerikan düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations (Dış
İlişkiler Konseyi), 21 Şubat 2019 tarihinde “The Future of U.S.-North Korea
Relations” (ABD-Kuzey Kore İlişkilerinin Geleceği) başlıklı bir panel[1]
düzenlemiştir. ABD’nin eski Güney Kore Büyükelçisi ve Boeing şirketi Başkan
Yardımcısı Mark W. Lippert’in moderatörlüğünü yaptığı panele, konuşmacı olarak,
Güney Kore asıllı Amerikalı diplomat, akademisyen ve yazar Victor Cha, CSIS
nükleer işler uzmanı Rebecca K. Hersman ve CFR Kore uzmanı Amerikalı analist Scott
A. Snyder katılmışlardır. Bu yazıda, bu güncel panelde konuşulanlar
özetlenecektir.
Panel kaydı
Panelin ilk konuşmacısı olan CSIS nükleer işler uzmanı Rebecca K.
Hersman, öncelikle Kuzey Kore nükleer programının tarihçesi hakkında
dinleyicilere bilgiler vermektedir. Kuzey Kore nükleer programının ülkedeki
komünist rejim için büyük bir gurur kaynağı olduğunu belirten Hersman, ayrıca
rejimin devamlılığı açısından da nükleer programın -on yıllardır ve başa geçen
farklı liderlerce- kritik bir unsur olarak görüldüğüne vurgu yapmaktadır. Kuzey
Kore nükleer programı konusundaki temel tartışmanın programın savunma amaçlı
mı, yoksa saldırı amaçlı mı olduğu şeklinde cereyan ettiğini belirten
konuşmacı, geçmişte daha çok bir pazarlık kozu (bargaining chip) olarak değerlendirilen bu unsurun şimdilerde
Pyongyang için bir kabiliyet (capability)
haline geldiğine dikkat çekmektedir. Hersman, Kuzey Kore rejiminin 30 ile 60
arasında değişen miktarda nükleer başlığa sahip olduğunun bilindiğini de bu
noktada belirtmektedir. Hersman, ayrıca Pyongyang rejiminin kayıtdışı birçok
nükleer tesisinin bulunduğunu söylemekte ve son yıllarda materyal üretiminde
yaşanılan artışa dikkat çekmektedir. Nükleer denemeler konusunda Kuzey Kore’nin
zaman zaman hızlanan, zaman zaman da yavaşlayan bir grafik gösterdiğini de
sözlerine ekleyen Rebecca K. Hersman, nükleer silah ve balistik füze projelerinin
Pyongyang rejiminin neredeyse tamamen kendi imkânlarıyla gerçekleştirdiği yerli
programlar olduğunu da açıklamaktadır. Hersman, son olarak, bunların dışında
Kuzey Kore’nin biyolojik ve kimyasal silah anlamında da çok ileri noktada
olduğunu ve bu unsurların da komşu ülkelere yönelik tehlikeler ve
nükleersizleştirme (denuclearization)
tartışmaları kapsamında ele alınması gerektiğini söylemektedir.
İkinci konuşmacı olan Güney Kore asıllı Amerikalı diplomat, akademisyen
ve yazar Victor Cha, öncelikle Kuzey Kore’yi nükleersizleştirmek için tarafların
sorunun çözümü için kapsamlı bir irade beyanı yapmasının ardından bu ülkeyle
müzakereler yürütmek gerektiğini; ancak nükleer silahların varlığını reddeden Kuzey
Kore rejimi ile pazarlık yapmanın çok zor olduğunu söylemektedir. Diğer
yöntemin, kapsamlı bir niyet beyanı olmadan müzakerelere başlamak ve süreci
ilerleterek bir uzlaşma ve yol haritası metnini açıklamak olduğunu söyleyen
Cha, ABD ile Kuzey Kore heyetleri arasında Hanoi'de önümüzdeki hafta
yapılacak görüşmelerde bu ikinci yöntemin uygulanacağını düşündüğünü açıklamaktadır.
ABD’nin bu konuda Pyongyang’ı uzlaşmaya zorlamak için en önemli manivelasının
Kuzey Kore’ye son dönemde uygulanan yaptırımlar olduğunu ifade eden Amerikalı
analist, bu yaptırımların sadece nükleer programla ilgili değil, insan
hakları ihlalleriyle de alakalı olarak uygulandığını hatırlatmaktadır. Hanoi'de haftaya yapılacak Donald Trump-Kim Jong Un görüşmesinin iki ülke lideri arasındaki
ikinci önemli buluşma olacağını söyleyen Cha, bu görüşmede ilerleme
kaydedilememesi durumundaysa, görüşmelerin etkisini giderek kaybedeceğini iddia
etmektedir. Geçmişten farklı olarak, ülkesinin Kuzey Kore ile görüşmelerde bu
defa Japonya ve Güney Kore ile koordineli olarak hareket etmediğine de vurgu
yapan Cha, Japonya’nın bu görüşmelerden izole olduğuna, Güney Kore’nin ise
Kuzey Kore ile doğrudan diplomasiye geçtiğine dikkat çekmektedir. Çin’in ise bu süreçte Kuzey Kore’yi
müzakerelere yönlendirmede yapıcı bir rol oynadığını vurgulayan Victor Cha,
buna karşın müzakereler öncesinde ABD’nin en iyi koşullarında olmadığını ima
etmektedir.
Üçüncü konuşmacı olan CFR Kore uzmanı Amerikalı analist Scott A. Snyder
ise, konuşmasında, son dönemde Kore yarımadasındaki gelişmeleri anlatmakta ve bunun
müzakerelere etkisini değerlendirmektedir. Konuşmasına ortada iki farklı
sürecin olduğunu belirterek başlayan Snyder, bunları; ABD-Kuzey Kore
nükleersizleştirme görüşmeleri ve Kuzey Kore-Güney Kore barış görüşmeleri
olarak açıklamaktadır. Kuzey Kore-Güney Kore barış görüşmelerinin ABD’nin
beklentisi ve isteğinin ötesinde bir hızda geliştiğini düşünen Amerikalı uzman,
öncelikle bu iki sürecin birlikte götürülmesi gerektiğini düşünmektedir. Trump-Kim
görüşmesinde alınabilecek mesafenin Kore içi görüşmelere de olumlu
yansımalarının olacağını belirten Snyder, Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in’in
bu görüşmeleri Kuzey Kore’yi nükleersizleştirme sürecinden Kore içi barış sürecine doğru
yönlendirdiğine dikkat çekmektedir. Buna karşın, Güney Kore’de barışa
ulaşılması yönünde bazı engeller olduğunu düşünen konuşmacı, bunları; Moon Jae-in’in
düşmeye başlayan popülaritesi, partisi Kore Demokratik Partisi’nin son dönemde
skandallara bulaşması ve ekonomik büyümede yaşanan zorluklar olarak
sıralamaktadır. Ayrıca Güney Kore’de toplumun tüm kesimlerinde Amerikan askeri
varlığının ülkelerindeki devamı konusunda görüş birliğinin olduğunu kaydeden
Scott A. Snyder, Güney Korelilerin 2/3’ünün -Kuzey Kore ile müzakereler
aşamasında- caydırıcı Amerikan kapasitesinin geliştirilmesini gerekli olarak
gördüğünü de sözlerine eklemektedir. Snyder, son olarak Güney Korelilerin
Amerikan askeri varlığını Kore içi barış görüşmelerine bir engel olarak
görmediğini de söylemektedir.
İkinci turda kaldığı yerden devam eden Scott A. Snyder, ABD’nin bu
süreçte Güney Kore ile lider düzeyinde bazı sıkıntılar yaşayabileceğini, ancak
bunun kurumsallaşmış müttefiklik ilişkilerine zarar vermeyeceğini iddia
etmektedir. Güney Kore’nin Japonya ile ilişkilerinin de son dönemde bozulduğuna
vurgu yapan Snyder, ABD’nin perde arkasında işleri düzeltme kapasitesinin
yüksek olmadığı bir dönemde iki ülke arasında yaşanan çeşitli krizlere örnekler
vermektedir.
İkinci turda yeniden söz alan Victor Cha, Güney Kore ile Japonya’nın
geçmişte de sorunlarının olduğunu, ancak Kuzey Kore ve diğer önemli bölgesel
meselelerde ABD’nin geçmişte bu iki yakın müttefikini daima bir araya getirmeyi
başardığını söylemektedir. Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’ın daha 1990
yılından başlayarak tüm beyanatlarında istikrarlı bir şekilde yurtdışında asker
bulundurmaya sıcak bakmadığını belirten ifadeler yer aldığını hatırlatan Cha,
bu anlamda Trump’ın müttefiklerine masraflara ortak olmayı öneren bir çizgide
olduğunu belirtmektedir. Hanoi’deki müzakerelerle ilgili bir diğer sorunun,
Kuzey Kore’nin çok az taviz verme ihtimaline karşın Başkan Trump’ın zaten sıcak
bakmadığı askeri harcamalar ve güvenlik taahhütleri konusunda ileri adımlar
atması olduğunu düşünen Cha, bu anlamda Başkan Trump’a eleştirel bir gözle
yaklaştığını belli etmektedir.
Bu turda yeniden söz alan Rebecca K. Hersman ise, Kuzey Kore rejiminin
nükleersizleştirilmesinin gerçekleşmesi halinde bile bunun uzun yıllar
alacağını ve bölgedeki tehlikeli durumun ABD ile Kuzey Kore arasında müzakereler
yapılıyor diye unutulmaması gerektiğini söylemektedir. Bu bağlamda, müzakerelerde
Pyongyang rejiminin daha önce açıklamadığı bazı nükleer tesislerini beyan
etmesinin anlamlı bir ilerleme kabul edilmesi gerektiğini düşünen Hersman, yine
bir veya iki uranyum zenginleştirme tesisinin kapatılmasının önemli bir adım
olabileceğini belirtmektedir. Konuşmacı, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA)
çalışanlarının Kuzey Kore’de denetleme yapmalarına izin verilmesinin de yine
benzer şekilde olumlu ve önemli bir adım olarak kabul edilmesi gerektiğini
beyan etmektedir.
Sonuç olarak, Haziran 2018’de Singapur'da gerçekleşen tarihi görüşme ardından
açıklanan deklarasyon da dikkate alındığında[2], bana kalırsa ABD-Kuzey Kore görüşmeleri konusunda gerçekçi olmak ve mucize beklememek gerekmektedir. Zira hâlihazırda nükleer güce ulaşmış olan ve bunu rejimin devamlılığı için kritik bir unsur olarak gören Pyongyang rejiminin bu konuda ciddi adımlar atması kısa
sürede gerçekleşebilecek bir şey değildir. Rebecca K. Hersman’ın da söylediği
gibi, bu görüşmelerde temel amaç Pyongyang rejimini kısa vadede nükleersizleştirmek
değil, nükleer denemelerine son veren ve denetimler konusunda işbirliğine yönelen
bir çizgiye çekmek olmalıdır. Ancak Washington tarafında bu konuda hızlı bir
sonuç alınmak isteniyorsa, meseleye daha büyük bir Asya-Pasifik perspektifinden
bakılmalı ve Çin Halk Cumhuriyeti ile bu konuda kapsamlı bir anlaşma
gerçekleştirilerek, Kuzey Kore’nin kısa ve orta vadede nükleersizleştirilmesi
için ortak bir yol haritası belirlenmelidir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder