30 Mayıs 2017 Salı

Türkiye’de Protest Müziğin Öncü İsmi Ahmet Kaya


Giriş
Ahmet Kaya (1957-2000)[1], Türkiye’de 1980’ler ve 1990’larda çıkardığı albümler ve verdiği konserlerle tanınmış, anne tarafından Türk, baba tarafından Kürt kökenli Türk Halk Müziği ve özgün müzik sanatçısıdır. Hem yorumcu, hem de besteci olan Kaya, 20’nin üzerinde albümü yayınlamış[2] ve onlarca bestenin sahibi olan çok üretken bir sanatçıdır. Türkiye’de siyasi motifli protest ve özgün müziğin geldiği en popüler noktayı temsil eden Ahmet Kaya’nın sanatçılığı toplumun tüm kesimlerince beğenilse de, sanatına da fazlasıyla yansıyan siyasi kimliği, sanat yaşamı boyunca kendisine sorunlar yaratmış ve hatta 1999 yılında hakkındaki suçlamalar nedeniyle Türkiye’den ayrılmasına ve Fransa’ya yerleşmesine neden olmuştur. Ahmet Kaya’nın hayatı ve müziği hakkında birkaç kitap da yayınlanmıştır. Ferzende Kaya’nın “Başım Belada”[3] adlı popüler kitabı dışında, Gam Yayınları tarafından hakkında bir resimli biyografi kitabı da yayınlanmıştır[4]. Bu yazıda Ahmet Kaya’nın hayatı ve siyasi görüşleri doğrultusunda oluşturduğu sanatçı kimliği incelenecektir. 


Ahmet Kaya gençken
Hayatı[5]
Ahmet Kaya, 1957 yılında Adıyaman’dan Malatya’ya göç etmiş olan bir ailenin 5. çocuğu olarak doğmuştur. Babası Sümerbank mensucat fabrikasında çalışan bir işçidir. İlkokulu Malatya’da okumuş ve müzikle 6 yaşında babasının hediye ettiği bağlama ile tanışmıştır. Okuldan geri kalan zamanlarında plak ve kaset satan bir dükkânda çalışmaya başlamış, ancak ailesinin geçim sıkıntısı çekmesi nedeniyle 1972’de İstanbul Kocamustafapaşa’ya göç etmişlerdir. Okulu bırakmak zorunda kalan Kaya, işportacılık ve çeşitli işyerlerinde çıraklık yapmıştır. Bu dönemde küçük bir yerleşim yerinden büyük bir şehre taşınmanın ve alışmanın sıkıntılarını yaşamıştır. 16 yaşında sol örgütler için yasadışı afiş basmaktan hapse atılmış, daha sonra da birkaç arkadaşıyla birlikte Halk Birimleri Derneği’nin çalışmalarına katılmıştır. Bu çalışmaları sırasında çeşitli etkinliklerde bağlama çalmaya devam etmiştir. Hatta Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan bir etkinlikte dönemin ünlü sanatçısı Ruhi Su ile tanışma fırsatı da bulmuştur. Kaya, 1978 yılında Gelibolu’da askerlik yapmış ve askeri orkestrada müzik çalışmalarına devam etmiştir. Askerlik dönüşünde ise Emine Kaya ile evlenmiş ve bu evlilikten 1987 yılında kızı Çiğdem doğmuştur.

Şafak Türküsü

Gençliğinde işsizlik sebebiyle ekonomik zorluklar çeken Kaya, bu dönemde eşinden de ayrılmış ve zor günler geçirmiştir. Hatta o dönemde ekonomik sorunlarından kurtulmak umuduyla -kendi deyimiyle “sistemin tersine hareket” ederek- isteyerek hapse girmeye çalışmıştır. Nihayetinde uzun uğraşılar sonucu çıkardığı “Ağlama Bebeğim” albümü 1984 yılında yayınlanmış ve Kaya için artık yeni bir hayat başlamıştır. Albümün yayınlanmasının ardından İstanbul Şan Tiyatrosu’nda küçük bir konser vermiş ve ismini duyurmaya başlamıştır. Bu albüm önce toplatılmış, fakat daha sonra albüm üzerindeki sansür kaldırılmıştır. 1985’te ikinci albümü “Acılara Tutunmak” yayınlanmıştır. O yıllarda şair Yusuf Hayaloğlu’nun kız kardeşi Gülten Hayaloğlu ile tanışmış ve albüm yayımlandıktan sonra, çift, evlenmişlerdir. Gülten Hayaloğlu (Kaya), o günlerde hapishanede idam cezasına mahkûm olan Nevzat Çelik’in “Şafak Türküsü” adlı şiirini Ahmet Kaya'ya iletmiş ve Kaya’nın bu şiirden bestelediği aynı adlı şarkının sürüklediği ve Kaya’yı zirveye taşıyan üçüncü albümü (albümün adı da Şafak Türküsü'dür) 1986 yılında yayınlanmıştır. Kaya, bu albümde aranjör Oğuz Abadan’la çalışmış ve hemen hemen tüm besteleri kendisi yapmıştır. Aynı yıl dördüncü albümü olan “An Gelir”i de yayınlamıştır. 1987 yılında ise kızı Melis doğmuştur. Artık zirveye doğru hızlı adımlarla koşan bir sanatçıdır...

Gülten Kaya ve Ahmet Kaya

Gülten Hayaloğlu ile evlendikten sonra kardeşi Yusuf Hayaloğlu ve şiirleriyle tanışan Kaya, bu sayede Kürt Sorunu ile daha yakından ilgilenmeye başlamış ve Kürt kimliğini bizzat sahiplenmiştir. Nitekim sözlerinin çoğunluğunun Yusuf Hayaloğlu’na ait olduğu “Yorgun Demokrat” adlı beşinci albümünü 1987 yılında yayınlamış ve büyük bir çıkış yakalamıştır. 1988 yılındaysa, sadece iki şarkının söz yazarlığını Hayaloğlu’nun yaptığı ve diğer eserlerin sözleri tanınmış şairlerin şiirlerinden oluşan “Başkaldırıyorum” adlı olaylı albümü çıkmıştır. Giderek ün kazanan, ama aynı zamanda Kürt kimliğine ve davasına sahip çıkan sol görüşleri nedeniyle sağ çevrelerde ve devlet katında tepki çekmeye başlayan Kaya, artık Türkiye’de herkes tarafından tanınan bir isim haline gelmiştir. 1989 yılında sadece bağlama ve vokal ile oluşturduğu konserlerinden bir derleme olan “Resitaller-1” adlı albümü yayınlanmıştır. Yine aynı yıl, Osman İşmen’in düzenlemesiyle, sözlerinin büyük çoğunluğunu Hayaloğlu’nun yazdığı “İyimser Bir Gül” albümü de çıkmıştır. 1990 yılında ise, “Resitaller-1” albümünün devamı niteliğinde olan “Resitaller-2” albümü yayınlanmıştır. Aynı yılın Ekim ayında, yine çeşitli şairlerin şiirlerinden oluşan “Sevgi Duvarı” isimli albümünü piyasa sürmüştür. Bu albümün ardından yayınladığı “Şarkılarım Dağlara” albümü ise, basılan 2.800.000 bandrolle rekor kırmış ve Kaya’yı Türkiye’nin en çok satan müzisyeni haline getirmiştir. Ancak bu albümde yer alan “Özgür Çağrı” isimli şarkısında geçen “Ağabeyin bir gün dağdan döner, sarılırsın yavrucağım” sözü[6] nedeniyle albüm toplatılmış ve Kaya’nın Türkiye’de konser vermesi bir süre yasaklanmıştır. Kaya, 1990 yılında “Tatar Ramazan” ve 1992 yılında “Tatar Ramazan Sürgünde” adlı popüler Kadir İnanır filmlerinin müziklerini yapmış ve yine büyük beğeni toplamıştır. 1994 yılında prodüksiyonunu Gülten Kaya ve Yusuf Hayaloğlu’nun yaptığı, Kanal D’de yayınlanan “Ahmet Abi’nin Vapuru” programını yapmış ve televizyonculuğu da denemiştir. Bu program sadece 13 hafta sürmüş ve birçok tartışma yaratmıştır. Örneğin, programa suç örgütü lideri olduğu iddia edilen ülkücü işadamı Nihat Akgün’ün katılması ve Jet-Pa’nın programın sponsorluğunu yapması sol çevrelerden büyük eleştiriler almıştır.

Ahmet Kaya’dan Tatar Ramazan filmi tema müziği

10 Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği’nin Princess Otel’de düzenlenen ödül töreninde “yılın en iyi sanatçısı” ödülünü alan ve ödül konuşmasında “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını biliyorum.” diye konuşan Kaya, bu konuşmasının ardından masasında çatal-bıçakların fırlatıldığı sert tepkilere maruz kalmıştır. Şimdilerde Kürtçe albüm yapmak, konuşmak ve kitap yayınlamanın gayet olağan olduğu Türkiye’de o yıllarda hâkim olan faşist hava, bu olaydan da net olarak anlaşılabilir.

Olaylı ödül gecesi

Bu olayın hemen sonrasında, 1993 yılında Berlin’de Kürt İşadamları Derneği’nin düzenlediği bir gecede verdiği iddia edilen bir konsere ilişkin fotoğrafların Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanması üzerine “Bölücü PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” iddiasıyla hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde toplam 10,5 yıl ağır hapis istemiyle iki ayrı dava açılan Kaya[7], sıkıntılı adli süreçler ve aşırı milliyetçi tepkilerin can güvenliğine yönelik tehlikeler oluşturmasının da etkisiyle, aynı yıl Fransa’ya kaçmak zorunda kalmıştır. 16 Kasım 2000’de “Hoşçakalın Gözüm” isimli albümünün kayıtlarını yaparken, Paris’in Porte de Versailles semtindeki evinde bir gece kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Kaya, 17 Kasım 2000’de 30.000’in üzerinde kişinin katıldığı törenle Paris’in ünlü Père Lachaise Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Yorgun Demokrat

Müziği
Ahmet Kaya, gazeteci-yazar Can Dündar’ın Unkapanı plakçılarından alıntılayarak söylediği “devrimci arabesk”[8] yakıştırmasına uygun düşen popüler ve halkçı tarzına karşın, kesinlikle sığ ve anti-entelektüel bir sanatçı olmamıştır. İnanılmaz beste yeteneği ve tok sesinin ve kendine özgü yorumunun sürüklediği muhteşem vokalinin dışında, birçok eserinin ünlü şairlerin eserlerinden seçilmiş olması, Kaya’nın ciddi bir entelektüel olduğunun somut göstergesidir. Ahmet Kaya’nın şiirlerinden şarkı bestelediği en önemli şairler ise Nazım Hikmet ve Attila İlhan’dır. Kaya, Nazım Hikmet’in 2 (Aynı Daldaydık-Hasret, Şeyh Bedrettin Destanı), Attila İlhan’ın ise 7 şiirine (Sen İnsansın-Lilişan, Hiçbir Şeyimsin, Tut Ki Gecedir, Mahur Beste, An Gelir, Böyle Bir Sevmek, Cinayet Saati)[9] notalarıyla ve sesiyle can vermiştir. Ayrıca Yusuf Hayaloğlu, Ahmed Arif, Can Yücel, Yılmaz Odabaşı, Nihat Behram, Hasan Hüseyin Korkmazgil ve Ülkü Tamer de Kaya’nın şiirlerini bestelediği sanatçılar arasındadırlar.[10] Sol kültürü bilen ve edebiyatla içli dışlı olan Kaya, bu nedenle kesinlikle alelade bir başarının kahramanı olarak değerlendirilemez. Ayrıca Ahmet Kaya’nın iyi bir bağlama virtüözü olduğu ve birçok enstrümanı çalabildiği de unutulmamalıdır.

Cinayet Saati

Ahmet Kaya’nın müzikal başarısı incelendiğinde, birkaç unsurun net olarak öne çıktığı söylenebilir. Bunlardan ilki, 12 Eylül sonrasında Türkiye’de İslamcı otoriter ve milliyetçi militarist politikalarla kurgulanan baskı rejimine karşı ezilen kesimlerin sesi olmasını sağlayan “isyan” temasıdır. Kaya’nın tok sesiyle hayat verdiği isyan kokan ve halkı sokağa mücadeleye çağıran şarkılar, 1980’lerden itibaren Türk ve Kürt halklarında büyük izler bırakmıştır. Ahmet Kaya’yı seven ve dinleyenler arasında her kesimden insanın bulunmasının sebebi de aslında budur. Zira aslında solcu ve Kürt hakları aktivisti olan Kaya, isyan temasını yansıtan görüşleri nedeniyle ülkücü ve İslamcı siyasi çevrelerde de gizli gizli hayranlıkla dinlenen bir sanatçı olmayı başarmıştır. Bu isyan teması, Kaya’nın şarkılarında hem sözler, hem de tınılar yoluyla dinleyicilere mükemmel bir şekilde aktarılmış ve ortaya çok kuvvetli bir politik ajitasyon konulmuştur.

Kum Gibi

Ahmet Kaya’nın efsanevi bir sanatçı niteliği kazanmasında etkili olan ikinci önemli unsur, Ahmet Kaya’nın harikulade vokal yeteneğidir. Böylesine kendisine özgü bir ses ve güçlü bir yorum, Kaya’nın hakikaten de dünyada çok az sanatçıda görülebilen nadir bir yeteneği olduğunu ispatlamaktadır. Hatta bu nedenle, 1990’larda birçok yeni protest müzik sanatçısı müzikal kariyerlerine Ahmet Kaya’yı taklit etmeye çalışarak başlamışlardır. Kaya’nın vokaline alışanlar için, ondan sonra kimse aynı tadı vermemiştir bile denilebilir. Davudi sesi ve kendisine özgü vurgulamaları, Ahmet Kaya’yı benzersiz bir sanatçı mertebesine ulaştırmıştır.

Ağladıkça

Ahmet Kaya’yı büyük bir sanatçı mertebesine taşıyan üçüncü önemli unsur ise, Kürt halkının kimlik mücadelesine destek çıkan Kürt kökenli ve sol görüşlü bir sanatçı olmasıdır. Zira 1980’lerden başlayarak PKK terörü nedeniyle çeşitli tepkiler oluşsa da, aslında Türk aydınlarının büyük çoğunluğu da 12 Eylül rejiminin Kürtçe’yi yasaklamak ve Diyarbakır Cezaevi’nde insanlık dışı uygulamalar yapmak gibi politikalarını benimsememiş ve Kürt halkının kimlik mücadelesine destek vermiştir. Ancak Kaya’nın bu mücadeleyi desteklerken zaman zaman PKK gibi terör örgütlerine destek verdiği yönünde bir intiba yaratması, hakkındaki önyargıları güçlendirmiş ve sanatsal başarısının önünü kesmiştir. Örneğin, PKK bayraklarının ve Abdullah Öcalan posterlerinin asılı olduğu bir konserinde söylediği “Vallahi Apo’yu özledik” sözleri[11], Ahmet Kaya’nın Türk hayranlarında tepki ve hayal kırıklığı yaratmıştır. Zira bu gibi hareketler, sanatçının barış yanlısı duruşuna yakışmayan ve terörizme arka çıkan mesajlar gibi algılanmıştır. Ancak Ahmet Kaya’nın Türkiyeli bir Kürt sanatçı olarak doğru düzgün Kürtçe bile bilmediği ve eserlerini Türkçe yazdığı ve seslendirdiği de düşünüldüğünde, onun mücadelesinin Kürtlükten daha çok eşitlik mücadelesi olduğu da düşünülebilir. Zira Kaya’nın örnek aldığı Attila İlhan, Zülfü Livaneli, Nazım Hikmet gibi sanatçılarda da var olan asıl önemli motif, eşitlik ve özgürlük arayışıdır. Ayrıca Kaya’nın Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e de büyük bir modernist olarak baktığı ve hayranlık duyduğu kayıtlara geçmiş bir konudur. Bu nedenle, bir siyasetçi ya da fikir adamı olmayan sanatçı Ahmet Kaya’nın bu tarz hatalarını, bir sanatçının siyaseten yalpalamaları veya gündem yaratma çabaları olarak yorumlamak kanımca daha doğru olur.

Ahmet Kaya’dan Atatürk yorumu

Sonuç
Türkiye’de protest müziği zirveye taşıyan Ahmet Kaya’nın ne kadar önemli ve büyük bir sanatçı olduğu, Türkiye’de vefatı ardından daha da iyi anlaşılmıştır. Zira Ahmet Kaya’dan beri hiçbir Türkiyeli sanatçı bu denli popüler olamamış ve bu kadar yüksek satış grafiklerine ulaşamamıştır. Kendisinin halkın içinden çıkmış mütevazı bir kimse olması da bu istisnai başarısında kuşkusuz çok etkili olmuştur. Kaya, 1990’larda yükselen Kürt hareketinin ve genel olarak otoriter devletçiliğe karşı gelişen isyan güdülerinin sözcüsü durumuna gelmiş çok önemli bir politik sanat figürüdür. Ahmet Kaya hakkında kanımca çok daha kapsamlı akademik araştırmalar yapılmalıdır. Ayrıca kendisi Türk-Kürt kardeşliğinin geliştirilmesi adına da -aynı Yılmaz Güney ve İbrahim Tatlıses gibi- desteklenecek bir isim olarak görülebilir. Sevap ve günahlarıyla bu dünyadan geçen Ahmet Kaya’yı buradan saygıyla anıyorum…

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Web sitesi için; http://www.ahmetkaya.com.
[2] Ahmet Kaya diskografisi için;
[5] Biyografisi buradan alınmıştır; https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Kaya.