29 Nisan 2025 Salı

Hybrid Workshop on "Turkish-American Relations in the 21st Century"

In November 2024, shortly after President Donald J. Trump's re-election, Istanbul Kent University held a critical hybrid roundtable discussion to examine the potential consequences of his second term as the President of the United States (U.S.) on global politics and Turkish-American relations. This event included esteemed scholars and diplomats from various countries, providing diverse perspectives.

Following this event, we published a groundbreaking book titled Turkish-American Relations in the 21st Century, expertly edited by two distinguished academicians: Prof. Dr. Ozan Örmeci from Istanbul Kent University and Prof. Dr. Herbert R. Reginbogin from the Catholic University of America. This publication offers invaluable insights into the future trajectory of Turkish-American relations.


Inspired by the enthusiasm within our academic community, we are eager to explore the future of Turkish-American relations further and examine the implications of U.S. policies on Türkiye across political, economic, social, and military dimensions. To facilitate this, the Strategic Research Center of Istanbul Kent University (KENTUSAM) and the International Political Academy (UPA) academic initiative jointly organize a high-profile hybrid workshop to bring together leading academics and diplomats for comprehensive discussions on these critical issues.

This significant event is scheduled for May 28, 2025, at Istanbul Kent University's Kağıthane campus. We are excited to invite a distinguished group of scholars and diplomats, many of whom have already confirmed their participation, including:

Prof. Dr. Necmettin ATSÜ, Rector of Istanbul Kent University

Prof. Dr. Hasret ÇOMAK, Dean of the Faculty of Economics, Administrative, and Social Sciences at Istanbul Kent University

His Excellency Uluç ÖZÜLKER, Retired Turkish Ambassador

His Excellency Matthew BRYZA, Former Ambassador of the U.S. to Azerbaijan

Gülru GEZER, Former Consul General of Türkiye to U.S.

Dr. Yavuz TÜRKGENCİ, Retired Turkish General

Prof. Dr. Serhat GÜVENÇ, Istanbul Kadir Has University

Prof. Dr. Tarık OĞUZLU, Istanbul Aydin University

Prof. Dr. Herbert R. REGINBOGIN, Catholic University of America 

Prof. Dr. Mark MEIROWITZ, State University of New York (SUNY) Maritime College

Prof. Dr. Füsun TÜRKMEN, Galatasaray University

Prof. Dr. Hall GARDNER, Paris American University

Prof. Dr. Hasan KÖNİ, Istanbul Kultur University

Prof. Dr. Ahu Tuğba KARABULUT, Istanbul Kent University

Prof.  Dr. Yaşar ONAY, Istanbul Kent University

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ, Istanbul Kent University

Assoc. Prof. Doğan Şafak POLAT, Istanbul Kent University

Assoc. Prof. Cenk ÖZGEN, Giresun University

Asst. Prof. Sina KISACIK, Cyprus Aydin University

Dr. Teoman Ertuğrul TULUN, METU Visiting Lecturer

Matus JEVCAK, Adapt Institute

We invite the esteemed participation of the U.S.-Türkiye-Business Council and its members as well as the TABA (Turkish-American Business Association) and its members and other key organizations to enhance the significance of this event. Contributions will be crucial for covering our international guests' travel and accommodation expenses and facilitating a welcoming dinner that promotes collaboration. We eagerly anticipate the success of this influential event, enriched by the participation and support of respected figures from the business community.

We also invite all academics to participate in this exclusive event to share their insights on this hot topic.

Sincerely.

Organizing Committee

 

Asst. Prof. Mesut ÖZEL                 Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ                     Prof. Dr. Hasret ÇOMAK

Director of KENTUSAM                    Coordinator of UPA                   Istanbul Kent University Dean

27 Nisan 2025 Pazar

Freedom House Raporlarında Türkiye

 

Giriş

1941 yılında kurulmuş Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan Freedom House (Özgürlük Evi), dünyada demokrasi ve insan haklarının yayılması ve korunması için çaba göstermektedir. Büyük ölçüde ABD hükümetince finanse edilen Freedom House, son yıllarda yayınladığı demokrasi endeksiyle de dikkat çekmekte ve ülkeleri demokratikleşme yolunda adımlar atmaları konusunda cesaretlendirmektedir. Freedom House'un Türkiye hakkında 2017 yılından bu yana düzenli olarak yayınladığı raporlar, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinden uzaklaşmasını müteakiben demokrasi ve özgürlükler konusunda yaşadığı büyük gerilemeye işaret etmekte ve gelecek adına kaygılar uyandırmaktadır. Bu yazıda, 2017'den günümüzde Freedom House'un Türkiye raporları özetlenecektir.

Freedom House Türkiye Raporları: 2017-2025

2017 yılında yayınlanan Freedom House raporunda, Türkiye, 38/100 puanla halen "kısmen özgür" (partly free) kategorisinde yer almış ve demokrasiye dönüş yönünde umutlarını korumuştur. Raporda, 2016 yılındaki darbe girişimi sonrasında hükümetin olağanüstü hâl rejimi sürecinde 150.000 devlet görevlisinin ya işlerinde atıldığı, ya da tutuklanıp hapse atıldığı belirtilirken, bu büyük dönüşüm sürecinde yaşanan olumsuzluklar vurgulanmıştır.

2018 tarihli raporda ise, Türkiye yıllar sonra ilk kez "kısmen özgür" rejim kategorisinden çıkmış ve 32/100 puanla "özgür değil" (not free) kategorisine gerilemiştir. Rapora göre, bu düşüşün nedeni, 2017 yılındaki tartışmalı anayasal referandum sonucunda ülkenin hiper-Başkanlık sistemine geçiş yaparak gücü tamamen Cumhurbaşkanlığında toplaması ve keyfi kararlarla farklı partilerden seçilen belediye başkanları yerine kayyumlar atamaya başlamasıdır. Ayrıca darbe sürecine ilişkin olarak yapılan toplu tutuklama ve baskılar nedeniyle de Türkiye'nin demokratik karnesi bu süreçte hızla düşüşe geçmiştir.

2019 yılındaki Freedom House raporu, önceki yıla benzer şekilde Türkiye'nin 31/100 gibi çok düşük bir puan aldığı ve "özgür olmayan ülke" statüsünü geliştiremediği bir yıl olmuştur. Bu yılın raporunda, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2016 tarihli başarısız askeri darbe girişimi sonrasında ülkede otoriter bir rejim inşa ettiği ve 2017 tarihli anayasal referandumla ülkedeki güç dengesinin bozulduğu ve seçim koşullarının kötüye gittiği vurgulanmıştır.

2020'nin raporu, Türkiye'nin yine 32/100 puanla en alt kategorideki konumunu geliştiremediği bir sene geçirildiğine işaret etmiştir. Raporda, önceki yıla benzer şekilde, 2000'lerde reformist bir kimliği olan AK Parti'nin yıllar içerisinde demokrasiden uzaklaştığı, siyasi ve sivil özgürlükleri kısıtlamaya başladığı ve özellikle 2017 yılında kurulan yeni anayasal sistemin demokrasiye imkân vermediği ifade edilmiştir.

Türkiye, Freedom House'un 2021 tarihli raporunda da 32/100 puanla "özgür değil" konumunu korumuştur. 2019 yerel seçimlerinde muhalefetin başarısına karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sistemde aşırı güç sahibi konumda bulunduğu belirtilirken, COVID-19 pandemisinin de ülke ekonomisini olumsuz etkilediği vurgulanmıştır.

Freedom House'un 2022 yılı Türkiye raporu, önceki yıllara benzer şekilde Türkiye'nin 32/100 puanla "özgür" (free), "kısmen özgür" (partly free) ve "özgür değil" (not free) şeklinde üç kategoride dünya devletlerini inceleyen kuruluşun Türkiye'yi en alt kategoride değerlendirdiği bir notlandırmaya sahne olmuştur. Raporda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2016 darbe girişimi sonrasında sistemi tamamen kendi kişiliği ve Cumhurbaşkanlığında merkezileştirdiği ve muhaliflere alan bırakmadığı vurgulanmıştır.

2023 yılındaki rapor, Türkiye'deki rejimin yine 32 puanla "özgür olmayan devlet" kategorisinde kalmaya devam ettiğini ortaya koyarken, hükümetin 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde muhalefete yönelik baskıyı arttırdığı vurgulanmıştır. 

Freedom House'un 2024 Türkiye raporu ise, 33/100 puanla Türkiye'nin çok cüzi bir ilerleme sağlamasına karşın en alt kategorideki konumunu sürdürdüğünü ileri sürmüştür. Raporda, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazandığı 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde muhalefete eşit şartların sağlanmadığı ifade edilirken, AGİT'in gözlem ve bulgularına göre devlet kuruluşları ve devlete ait veya hükümete yakın basın-yayın organları aracılığıyla rejimin muhalefete kendini ifade etme imkânı sağlamadığı ve seçimlerin eşit şartlarda yapılmadığı hususu öne çıkarılmıştır. 

Freedom House 2025 raporuna göre de, Türkiye 33/100 puanla halen olumsuz demokratik gidişatını sürdürmektedir. Türkiye'de son dönemde muhalefete yönelik artan baskılar nedeniyle, bu senenin ilerleyen dönemlerinde Türkiye'nin daha da puan kaybedeceği düşünülebilir. 

Sonuç Yerine

Freedom House'un son 9 yıldaki Türkiye raporları, Türkiye'nin mevcut sistem ve kadrolarla yeniden demokrasiye dönerek aşama yapabileceği konusunda ciddi bir umut vermemekte ve ülkenin bozulan ekonomisi ve artan siyasi baskılar ve kutuplaşma ortamında daha da kötü bir geleceği doğru sürüklenmesinin ciddi bir olasılık haline geldiğini ortaya koymaktadır. Elbette ülkede eğitim, ekonomi ve sportif anlamda ciddi bireysel başarılar kazanılsa da, bu, sistemin yanlış kurgulandığı gerçeğini değiştirmemektedir. Bu nedenle, mevcut hükümet veya yerine gelecek bir sonraki hükümetin ivedilikle AB reform sürecine dönmesi, yapısal ekonomik ve siyasi reformları yerine getirmesi ve askeri-güvenlik-istihbarat eksenli politikalardan hukuk-demokrasi-ekonomi eksenli politikalara dönmesi mecburiyetini ortaya koymaktadır. Aksi halde Türkiye yakın bir gelecekte daha da düşük bir puanla dünyanın en az demokratik ülkeler sınıfına girecektir ki, bu, ülkenin 200 yıllık Batılılaşma ve modernleşme geleneğine büyük bir tezat oluşturacak ve ekonomiye de ciddi zarar verecektir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ



25 Nisan 2025 Cuma

Prof. Dr. Ozan Örmeci'den Yeni Kitap: İngiliz Jeopolitik Yaklaşımları ve Türk-İngiliz İlişkileri

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci’nin yeni kitabı İngiliz Jeopolitik Yaklaşımları ve Türk-İngiliz İlişkileri, 2025 yılı Nisan ayı itibariyle Sarmal Kitabevi tarafından yayımlandı. 


Yayıncı: Sarmal Kitabevi
Stok Kodu: 9786255518538
Boyut: 135-195
Sayfa Sayısı: 195
Baskı: 1
Basım Tarihi: 2025-04-26
Kapak Türü: Karton
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Dili: Türkçe
Kategori: Siyaset/ Siyaset - Diğer

"Prof. Dr. Ozan Örmeci'nin bu olgunluk eseri, tarihsel süreç içerisinde İngiliz jeopolitik aklının gelişimini, Londra'nın uyguladığı büyük güç stratejilerini, Osmanlı/Türk-Birleşik Krallık ilişkilerinin tarihsel gelişimini, günümüzde ulaştığı aşamayı ve geleceğe yönelik yaklaşımlarını açıklayan önemli bir çalışma olmuştur. Çalışmada kullanılan bazı kaynakların Türkçeye çevrilmemiş eserler olması da kitabın kıymetini arttırmaktadır. Özgün nitelikteki bu eseri tüm okurlara tavsiye ediyorum." - Prof. Dr. Hasret ÇOMAK (İstanbul Kent Üniversitesi)

"Bu kitap, Britanya'nın yıllar içerisinde değişen jeopolitik stratejilerini ve Türkiye ile olan karmaşık ve çok boyutlu ilişkisini ele alan güncel ve derinlemesine bir analiz sunmaktadır. Tarihsel arka planı ve güncel gelişmeleri temel alarak, küresel dinamiklerdeki değişimlerin, bölgesel güç mücadelelerinin ve iç siyaset kaygılarının Britanya'nın Türkiye'ye yönelik yaklaşımını nasıl şekillendirdiğini inceliyor. Kitap, Türkiye-Britanya ilişkilerini diplomatik, ekonomik ve güvenlik boyutlarıyla ele alarak, uluslararası ilişkilerin hızla değiştiği bir dünyada araştırmacılar, politika yapıcılar ve konuya ilgi duyan herkes için önemli içgörüler sunuyor." - Doç. Dr. Oğuzhan GÖKSEL (Marmara Üniversitesi)

"'İngiliz Jeopolitik Yaklaşımları ve Türk-İngiliz İlişkileri' adını verdiğim bu yeni eserimde, İngiltere (Britanya) tarihi, siyaseti, dış politikası ve Birleşik Krallık-Türkiye ilişkileri konusunda daha önce yapmış olduğum bazı bilimsel çalışmaların en önemli bölümlerini derleyerek, güncel gelişmeleri bu çalışmaların üzerine ekleyerek ve İngiliz jeopolitik aklını özetleyen özel bir bölüm hazırlayarak, Türkiye'deki değerli okurlarımızı ve meraklı araştırmacıları en doğru ve güncel bilgilerle donatmayı amaçladım. Türk-İngiliz ilişkilerinin geçmişi, bugünü ve geleceği hakkında yapılmış değerli çalışmaların halkımızca ve meraklılarca da öğrenilmesini amaçlayan bu eserin çokça okunmasını diliyor ve tüm dünya halklarına barış, refah ve demokrasi diliyorum." - Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ (İstanbul Kent Üniversitesi)

Kitabın bazı bölümleri;

İçindekiler

Önsöz

Sonsöz

Dizin

Kitabın satın alınabileceği linkler;

Amazon.com.tr

Ekin Kitap

İdefix

İstanbul Kitapçısı

Kitap Yurdu

Sarmal Kitabevi

Simurg Kitabevi

Yazarın kitap hakkında yayınladığı tanıtıcı video


Azerbaycan-Çin İlişkileri 'Kapsamlı Stratejik Ortaklık' Seviyesine Yükseltildi

 

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in Çin Halk Cumhuriyeti'ne gerçekleştirdiği resmi devlet ziyareti kapsamında, iki devlet arasında "kapsamlı stratejik ortaklık" modeliyle yeni bir dönemin başladığı ilan edildi. 23 Nisan 2025 tarihinde iki lider arasında yapılan görüşmeler neticesinde, her iki Devlet Başkanı da, ülkeleri arasında çok yönlü iş birliğinde yeni bir sayfa açmak için siyasi karşılıklı güveni sürekli olarak arttırmak, pratik iş birliğini derinleştirmek ve uluslararası iş birliğini güçlendirmek şeklinde özetlenebilecek kapsamlı bir stratejik ortaklık kurulduğunu açıkladılar. Bu, kuşkusuz, 21. yüzyıl küresel siyaseti ve jeopolitiğinin en önemli meselelerinden biri olarak ön plana çıkan Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Çin rekabeti açısından da önem taşıyan kritik bir gelişme olarak not edildi. Bu yazıda, İlham Aliyev'in Çin ziyaretini ve derinleşen Azerbaycan-Çin ilişkilerini mercek altına alacağım.

İlham Aliyev ve Şi Cinping

Çin ziyareti kapsamında bu ülke Devlet Başkanı Şi Cinping'le bir araya gelen Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, görüşme sonrasında Çinli mevkidaşı ile birlikte "Azerbaycan Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Arasında Kapsamlı Stratejik Ortaklığın Kurulmasına İlişkin Ortak Bildiri"ye imza attı. Anadolu Ajansı'nın haberine göre, bildiride, "tarafların her iki ülkenin temel çıkarlarını, egemenliğini, güvenliğini ve toprak bütünlüğünü korumada birbirlerini destek sağlayacağı, Azerbaycan'ın 'Tek Çin' politikasını desteklediği ve Tayvan'ın bağımsızlığına şiddetle karşı çıktığı, Çin'in ise Azerbaycan tarafının önerdiği (Ermenistan'la) barış gündemini güçlü şekilde desteklediği" belirtildi. Ayrıca, yine bu bildiride, Bakü ve Pekin'in, Çin'in ana sponsoru olduğu Kuşak Yol Projesi (Tek Kuşak Tek Yol) ile Azerbaycan'ın savunduğu İpek Yolu'nun Canlandırılması Devlet Kalkınma Stratejisi'ne karşılıklı olarak destek verecekleri konusunda mutabakata vardıkları ilan edildi. Bu anlamda, öncelikli hedefi demokrasiden ziyade kalkınma olan iki devlet, bu bildiriyle birlikte birbirlerinin kalkınma stratejileri ve uluslararası hukuku önceleyen dış politikalarına duydukları güveni de teyit etmiş oldular. 

Azerbaycan ve Çin

Bu şekilde, son yıllarda kazandığı askeri başarılarla Karabağ'ı yeniden topraklarına katan Azerbaycan ve ekonomik yükselişini ABD yaptırımlarına rağmen sürmeyi başaran Çin arasındaki sıcak ilişkiler teyit edilirken, Azerbaycan'ın Karabağ'da yakın geçmişteki başarısı ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Tayvan'ın anavatanla birleştirileceği yönündeki iddialı sözleri de düşünüldüğünde, yakın gelecekte Çin'in Tayvan'a yönelik bir hamlesinin (askeri müdahale veya abluka) gündeme gelebileceği ihtimali akıllara geldi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Aliyev'in ziyareti sırasında basında yaptığı açıklamada, ülkesi Çin'in "terörizm, aşırıcılık ve bölücülükten oluşan 'üç şeytani güçle' kararlılıkla mücadele etmek için Azerbaycan ile derinlemesine kolluk ve güvenlik iş birliği yapmaya hazır olduğunu" vurguladı. Şi, bu vesileyle ABD Başkanı Donald Trump'ın korumacı ekonomik politikalarıyla gündeme gelen yüksek gümrük tarifelerine de karşı çıktığını vurgularken, bunların çok taraflı ticaret sistemi ve küresel ekonomik düzeni olumsuz etkilediğini ifade etti. İlham Aliyev ise, basına yaptığı açıklamada, iki ülke arasındaki ilişkilerin temelinde yatan karşılıklı saygı ve güvenin altını çizerek, ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla geliştiğine dikkat çekti ve Azerbaycan'ın "Tek Çin politikası"na bağlılığını yineledi. Aliyev, ayrıca, Başkan Şi'nin küresel girişimlerini güçlü bir şekilde desteklediğini ve bunları dünya barışı ve istikrarı için elverişli olarak gördüğünü ifade etti. Aliyev, Azerbaycan'ın yeni stratejik çerçeve kapsamında dijital ekonomi, yeşil enerji ve teknoloji alanlarındaki iş birliğini genişletmeye hazır olduğunu da belirtti.

Bunların yanı sıra, Sayın Aliyev'in ziyareti kapsamında birçok başka anlaşmaya da imza atıldı. Örneğin, Azerbaycan Ekonomi Bakanı Mikail Cabbarov ve Çin'in ilgili devlet kurumlarının Başkanları tarafından iki devlet arasında ekonomik iş birliğinin genişletilmesine dair bir dizi belge imzalandı. Ek olarak, Azerbaycan Ekonomi Bakanlığı ile Çin Sanayi ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı arasında sanayi alanında iş birliği hakkında bir Mutabakat Zaptı imzalanırken, bu belgede öngörülen tedbirlerin uygulanmasıyla, sanayi alanında; özellikle petrol-doğalgaz, yenilenebilir enerji, kimya, metalürji, madencilik, tekstil, otomotiv, inşaat malzemeleri, ilaç ve gıda ürünleri üretimi alanlarında iki ülke arasında iş birliğinin geliştirilmesinin hedeflendiği vurgulandı. Mutabakat Zaptı, aynı zamanda sanayi alanlarının gelişimi sonucunda iklim değişikliğine etkilerin azaltılması, atık yönetimi (veya işlenmesi), sanayi alanının dijitalleştirilmesi ve dördüncü sanayi devrimi teknolojilerinin uygulanması yönlerinde iş birliğinin güçlendirilmesini de öngörüyor.

Bu şekilde, resmi diplomatik ilişkileri henüz 1992'de başlamasına karşın, ikili ilişkileri son yıllarda hızlı bir gelişim süreci içerisine giren iki devlet, küresel ekonomik zorluklar ve ticaretin artan önemi nedeniyle 21. yüzyıl dünya siyasetinde demokratik hassasiyetlerin bile önüne geçmeye başlayan konnektivite/ulaşım ve ticaret/kalkınma politikaları konusundaki önceliklerini tüm dünyaya gösterirlerken, bir anlamda Batılı klasik liberal kalkınma yöntemlerine meydan okuyan bir iş birliğinin de öncü sinyallerini vermiş oldular. Bunun ABD'nin korumacı ekonomik politikalara yöneldiği bir dönemde gerçekleşmesi ise, bizce Washington'ın küresel liderliği adına pek de hayırlı bir gelişme olarak yorumlanmamalı. Ayrıca, her iki liderin mevcut Birleşmiş Milletler düzeni ve uluslararası hukuka yönelik vurguları da, ilkesel anlamda iki ülke arasındaki uyumu ortaya koydu ve ABD'nin Tayvan konusunda Çin karşısında giderek yalnızlaşmaya başladığının yeni bir ispatı oldu. Bu durum, hatırlanacak olursa, kısa süre önce Türkiye'nin Kıbrıs politikası bağlamında da görülmüş ve Türk Devletleri Teşkilatı üyesi birçok Türk Cumhuriyeti, KKTC ile ilişkilerini resmi düzeye taşımayacaklarını gösteren bir adım atarak, Güney Kıbrıs'a Büyükelçi atama kararı almışlardı. Bu gibi gelişmeler, mevcut uluslararası sistemi yaşatmak isteyen güçlerin çabası olarak görülmelidir ki, dileğimiz Türkiye'nin de her konuda uluslararası hukuka uygun politikalar izlemesi ve Kıbrıs'taki duruşundan vazgeçmesidir.

Kapak Fotoğrafı: China Daily

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

24 Nisan 2025 Perşembe

Papa Francis'in Ardından

 

2013-2025 döneminde 1,2 milyarlık Katolik Hıristiyan dünyasının dini lideri olarak önemli bir görev ifa eden Papa Francis veya Papa Franciscus (gerçek ismiyle Jorge Mario Bergoglio), 21 Nisan 2025 tarihinde 88 yaşında ebediyete intikal etti. Katolik Hıristiyanların ruhani lideri olmasının yanında Birleşmiş Milletler'e kayıtlı bir devlet olan (ancak oylamalara katılmamaktadır) Vatikan veya Kutsal Deniz'in de Devlet Başkanı olan Francis'in ardından milyonlarca Katolik Hıristiyan barış ve hoşgörü mesajları ve dinlerarası diyalog vurgularıyla takdir toplayan "solcu" Papa'yı farklı şekillerde anarken, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Papa'nın aziz hatırası için bir taziye mesajı yayınladı. Kasım 2014'te Papa'yı başkent Ankara'da bizzat da ağırlayan Erdoğan, taziye mesajında, Francis'in Filistin Sorunu konusundaki duyarlılığı ve benzer diğer insani trajediler konusundaki çabalarına da atıfta bulundu. Bu şekilde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, dini hoşgörü konusundaki duyarlılığını ortaya koyarak ve Türk halkının farklı dinlere saygılı yaklaşımını en güzel şekilde temsil ederek tüm dünyada takdir topladı. Peki, Papa Francis'i nüfusunun neredeyse tamamı Sünni Müslüman olan ve yakın geçmişte Osmanlı İmparatorluğu döneminde Hıristiyan dünyasına karşı İslam dünyasının liderliğini üstlenmiş Türkiye'de bile saygın hale getiren özellikleri nelerdi? Bu yazıda bu soruya cevap vermeye çalışacağım.

Papa Francis ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 2014 yılında Ankara'daki görüşmelerinde

1936 Buenos Aires doğumlu bir Arjantinli olan Papa Francis veya gerçek ismiyle Jorge Mario Bergoglio, Katolik Kilisesi'nde bazı ilkleri sembolize etmesi ve post-modern çağda bir Ortaçağ kurumunu başarıyla temsil ederek saygın hale getirmesi bağlamında çok dikkatle incelenmesi gereken başarılı bir siyasi ve dini lider örneği olarak dikkat çekmektedir. Batı yarımküre ve Latin Amerika'dan çıkan ilk Papa olan Francis, aynı zamanda son 1.300 yıldır Avrupalı olmayan ilk Papa olması ve Cizvit tarikatına mensup ilk Papa olması gibi özellikleriyle de tam bir "ilk" ve "istisna" özelliği taşıyordu. Üstelik Francis'in seçimi de farklı olmuş ve 600 yıldır ilk kez kendisinden önceki Papa olan Ratzinger (16. Benedikt) vefat etmeden istifa ederek görevini Francis'e devretmişti.

Son yıllarda cinsel taciz skandallarıyla gündeme gelen ve ultra bireyselleşmenin yaşandığı bir dönemde bu çok zor görevi layıkıyla yerine getiren Francis, ayrıca siyasi mesajlarıyla da hep farklı bir Papa oldu ve medyada sıklıkla yer almayı başardı. Francis, Latin Amerikalı bir din adamı olarak Kurtuluş teolojisinden esinleniyordu ve bazı konularda "solcu" denebilecek duyarlılıklara sahipti. Bunlar; dini çatışmaların sonlandırılması, savaş, göç ve felaket gibi insani trajediler karşısında dayanışma gösterilmesi ve çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere tüm canlılar ve insanların korunması şeklinde özetlenebilir. Bu nedenle, Francis, bir aralar "komünist" olmakla bile itham edilmişti.

Ayrıca, Papa Francis, mütevazı bireysel yaşamı ve bireysel özgürlükler konusundaki açılımlarıyla da çok farklı, renkli ve sevilen bir din adamı olmayı başarmıştı. Örneğin, seçildikten sonra "conclave" (Papalık seçim toplantısı) için geldiği Roma’da kaldığı otelin ücretini ödemesiyle dikkat çekmiş ve şimdiye kadar Papaların yerleştiği Papalık Sarayı’nı (Apostolic Palace) değil de, Kardinallerin Roma’ya geldiklerinde kaldıkları Casa Santa Marta misafirhanesini tercih ederek daha mütevazı ve halka yakın bir duruşu olacağını belli etmişti. Bireysel özgürlükler konusundaki ilerici yaklaşımlarını eşcinsel bireyleri yargılayamayacağını söyleyerek ispat eden ve Kilise tarihinde bir anlamda çığır açan Francis, 2013 yılında TIME dergisi tarafından "Halkın Papası" olarak yılın insanı da seçilmişti.

İnternet ve yeni teknolojileri övmesi, İsrail-Filistin sorununda daima barışı savunması, yüce İslam dininin bazı fanatik ve radikal gruplar nedeniyle şiddetle özdeşleştirilmesine karşı çıkması, zenginlerin dünyayı yönettiği Amerikan tipi plütokratik modele itiraz etmesi, idam cezasının tüm dünyada kaldırılmasını savunması, iki yüzlü bir Hıristiyan olmak yerine ateist olmanın daha dürüst olacağını söylemesi, boşanıp yeniden evlenenleri de kilisede kutsaması, iklim değişikliği ve göçmenlere sert muamele gibi konularda ABD Başkanı Donald Trump'a samimiyetle karşı çıkması ve baştan çıkarıcı şekilde giyinen kadınlara kötü gözle bakılmaması gibi çok ilginç söylemlerde bulunan ve tarihi denebilecek açılımlar yapan Francis, ABD Kongresi'ne hitap eden ilk Papa olarak da tarihe geçmiştir. Farklı düzeylerde 7 farklı dil bilen Papa, kültürü ve görgüsüyle de çok üstün  vasıflı bir birey özelliği göstermiştir.

Papa'nın Suriyeli sığınmacılar konusunda daima övdüğü Türkiye ile tek sorunu ise, 1915 Ermeni Tehcirini "soykırım" olarak değerlendirmesi nedeniyle olmuş; ama bu sorun da iki tarafın çabasıyla kısa sürede çözümlenmiştir. Papa, kürtaj konusunda ise Kilise'nin katı tutumuna sahip çıkmış ve bunun bir cinayetten farksız olduğu görüşünü işlemeye devam etmiştir. Papa Francis'in seçilmesi sürecinde yaşananlar, Netflix üzerinden izlenebilen "The Two Popes" (İki Papa) (2019) filminde de işlenmiş ve bu filmde Papa Francis'i ünlü aktör Jonathan Pryce canlandırmıştır. Şu sıralar Aziz Petrus Meydanı'nda yüz binlerce kişinin anısına toplandığı Papa Francis'i daima akıllarda tutacak bir söz ise şöyle belirtilebilir: "En büyük günahlar bedenin günahları değildir. En büyük günahlar ruhun günahlarıdır: gurur, nefret gibi"...

Kardinal Peter Kodwo Appiah Turkson, Kardinal Pietro Parolin, Kardinal Luis Antonio Gokim Tagle ve Kardinal Fridolin Ambongo Besungu

Siyasal-jeopolitik anlamda değerlendirildiğinde ise, Papa Francis'in, dünyanın yeni krizlere ve savaşlara sürüklenmemesi için son derece sorumlu davranan iyi bir ruhani lider olarak birçok benzeri Hıristiyan, Yahudi, Müslüman ve Budist din adamından ayrışan çok başarılı bir barış elçisi ve siyasetçi olduğu ve davranışlarıyla daima barışçıl yöntemleri ve diyaloğu teşvik ettiği belirtilebilir. Ek olarak, Latin Amerika'da halen oldukça kuvvetli olan Katolikleri temsil etmesi bağlamında da, Papa Francis, jeopolitik açıdan önemli bir figürdü. Şimdilerde ise yerine Katoliklerin hızla yayıldığı Afrika kökenli bir Papa'nın seçilmesi bizce olasıdır. Francis'in yerine aday olan 4 adaydan (Kardinal Peter Kodwo Appiah Turkson, Kardinal Pietro Parolin, Kardinal Luis Antonio Gokim Tagle ve Kardinal Fridolin Ambongo Besungu) ikisinin (Turkson ve Besungu) Afrika kökenli olması bu anlamda şaşırtıcı bir gelişme değildir. Kuşkusuz, Papa'nın kıymeti, yerine daha şahin ve çatışmacı bir ruhani lider seçilmesi durumunda daha da iyi anlaşılacaktır. Sonsöz, bir Ortaçağ kurumunu internet ve yapay zekâ çağında popüler ve itibarlı halde konumlandırabilmesi ve barışçıl mesajlarından asla vazgeçmemesi bağlamında da, Papa Francis, kuşkusuz tarihe geçecek kadar önemli ve başarılı bir liderdir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

22 Nisan 2025 Salı

2025 Kanada Federal Seçimleri: Carney ve Liberaller Daha Avantajlı

 

Giriş

Kuzey Amerika ülkesi Kanada'da, 2015, 2019 ve 2021 federal seçimlerini kazanarak partisi Kanada Liberal Partisi'ni (LPC) üç dönem üstüste iktidara taşıyan popüler Başbakan Justin Trudeau'nun beklenmedik istifası sonrasında hareketlenen siyaset sahnesi, 28 Nisan'da yapılacak seçimlerle daha da hareketlenecek. Bu yazıda, 2025 Kanada federal seçimlerini analiz edeceğim. Ancak bunun öncesinde gelişmişlik düzeyi hayli yüksek olan Kanada'ya dair bazı verileri ve bilgileri de sizlerle paylaşacağım.

Rakamlarla ve Bilgilerle Kanada

Yaklaşık 10 milyon kilometrekarelik devasa yüzölçümüyle Rusya Federasyonu'ndan sonra dünyanın en geniş ikinci ülkesi olan Kanada, 40 milyon civarındaki nüfusuyla bu alanda ise dünyada 38. sıradadır. Çok kalabalık bir nüfusu olmamasına karşın Uluslararası Para Fonu-IMF'nin 2025 verilerine göre 2,23 trilyon dolarlık ekonomisiyle dünyanın en büyük 9. ekonomisi (ABD, Çin, Almanya, Hindistan, Japonya, Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya'dan sonra) durumundadır.  Kanada, 63.000 doların üzerindeki kişi başına düşen yıllık gayrisafi milli hasıla oranıyla da dünyanın en zengin 22. halkına sahip gelişmiş bir devlettir. Nitekim Birleşmiş Milletler'in hazırladığı İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde de, Kanada, çok yüksek bir puanla 18. sıradadır.

Dünyada Kanada

Uluslararası arenada Birleşmiş Milletler'in yanı sıra NATO, G7, G20, OECD, Dünya Bankası (WB), Uluslararası Para Fonu (IMF), İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth), Amerikan Devletleri Örgütü, Arktik Konseyi, AGİT (OSCE), Beş Göz (Five Eyes) ve Uluslararası Frankofoni Örgütü gibi çok önemli platformlarda temsil edilen Kanada, barışçıl ve demokratik özellikleriyle bilinen ve nüfusa ihtiyacı nedeniyle göçmenler konusunda görece ılımlı politikalar uygulayan bir devlettir. İngiliz siyasal geleneğinin etkisiyle 1867'den beri demokratik seçimler düzenleyen Kanada, ayrıca halen Birleşik Krallık monarkını (Kral III. Charles) kendi sembolik devlet başkanı kabul eden az sayıdaki devletten birisidir.

Kanada haritası

Kanada, ayrıca parlamenter demokratik sistemle yönetilmekte olan federal bir devlet hüviyetindedir. Toplam  10 eyalete (province) bölünmüş olan Federal Kanada'nın eyaletleri şunlardır: Ontario, Quebec, Manitoba, British Columbia, Saskatchewan, Alberta, Newfoundland and Labrador, Nova Scotia, New Brunswick ve Prince Edward Island. Bunların yanında Kanada ve 3 farklı bölgeye (territory) de ayrılmaktadır ki, bunlar da; Kuzeybatı Bölgesi, Yukon ve Nunavut şeklindedir. Ülkenin yasama organı olan Federal Parlamento, Avam Kamarası (House of Commons) ve Senato’dan (Senate) müteşekkil olup, Birleşik Krallık'ta uygulanan Westminster modeline dayalı iki kamaralı bir meclistir. Avam Kamarası'nın üyeleri tek turlu dar bölge seçim sistemiyle belirlenmekte olup, ülkenin nüfusuna oranla oluşturulan 338 seçim bölgesinin her birinden bir milletvekili seçilerek görev yapmaktadır. Avam Kamarası'nda en çok milletvekili bulunan siyasi partinin lideri, Genel Vali tarafından Başbakan olarak atanır ve Federal Bakanlar Kurulu’nu kurmakla görevlendirilir. Bu şekilde, tek parti, koalisyon veya azınlık hükümeti formülünce Kanada'da hükümetler demokratik olarak kurulur ve güvenoyu alamamaları durumunda düşürülebilir.

Quebec ayrılıkçı hareketi yakın zamana kadar Kanada'yı çok zorluyordu

Kanada'nın en önemli siyasi sorunu ise Fransızca konuşan nüfusun yoğun olarak yaşadığı Quebec bölgesindeki ayrılıkçı harekettir. Bu konuda demokratik yöntemler uygulayan Kanada, 1980 ve 1995'te iki defa Quebec bölgesinde bağımsızlık referandumu düzenlenmesine olanak sağlamış ve özellikle 1995 referandumunda Quebec halkının yüzde 50,6'sının desteğiyle bölünmekten ucuz kurtulmuştur. Fransızca dili ve Fransa ile gönül bağları olan bölge halkının eğilimleri nedeniyle bu sorunun ilerleyen yıllarda da depreşmesi mümkün gözükmektedir.

2025 Kanada Federal Seçimleri

Kanada'da demokratik seçimlerin yapıldığı 1867 tarihinden beri, iktidar, Liberaller (Kanada Liberal Partisi-LPC) ile Muhafazakârlar (önceden Kanada İlerici Muhafazakâr Parti-PC, 2003'ten beri Kanada Muhafazakâr Partisi-CPC). Nitekim ülkede Quebec Bloku (Bloc Québécois-BQ), Yeni Demokratik Parti (NPD), Kanada Yeşiller Partisi ve Kanada Halk Partisi gibi başka siyasal oluşumlar olsa da, iktidarın bu iki partiden birine gitmesi ülkenin siyasal geleneği haline gelmiştir. 

Mark Carney

Son yıllara bakıldığında; 2006-2015 döneminde üç federal seçim kazanarak Muhafazakârlar adına uzun süre iktidarda kalan Stephen Harper, sonrasında ise 2015-2025 döneminde yine üç seçim kazanarak Liberalleri iktidarda tutan Justin Trudeau gibi Başbakanlar tarafından yönetilen Kanada, Trudeau'nun istifasının ardından ise Liberal Parti'nin başına geçen Mark Carney Başbakanlığında seçime gitmektedir. Bu sene Mart ayından Başbakanlık koltuğuna oturan Carney, yakın geçmişte Kanada Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası’nın guvernörü olarak görev yapan 1965 doğumlu başarılı bir ekonomist ve yetenekli bir teknokrattır. Carney, Başbakan olduktan sonra da söylemleriyle büyük beğeni toplamış ve Kanada'yı ABD topraklarına katmaktan söz eden ve Kanada da dahil olmak üzere ABD'nin dost ve müttefiklerine bile gümrük tarifeleri uygulayan ABD Başkanı Donald Trump'a yönelik muhalefetiyle ülkesinde kısa sürede çok popüler hale gelmiştir. Güncel anketler, merkezde siyaset yapan ve liberal demokratik değerleri savunan Liberallerin Carney liderliğinde yüzde 42-44 civarında bir oyla seçimi birinci sırada tamamlayarak yeni hükümeti kuracağını göstermektedir.

Pierre Poilievre

Ancak Kanada Liberal Partisi (LPC) ile birlikte ülkenin iki köklü partisinden biri olan Kanada Muhafazakâr Partisi (CPC) de iktidarı kaybettikleri 2015’ten sonra ilk kez seçimlere bu kadar iddialı hazırlanmaktadır. 2022’den beri partinin lideri ve ana muhalefet lideri olan Pierre Poilievre, Trudeau’yu anımsatan genç ve karizmatik lider profiliyle anketlerde oldukça başarılı bir performans sergilemektedir. Genelde “popülist” bir siyasetçi olmakla eleştirilen ve sağ çizgide siyaset yapan Poilievre, özellikle ekonomik sorunlar üzerinden Liberal hükümeti yıpratmayı başarmaktadır. Lakin Başbakan Mark Carney'nin son dönemdeki popülaritesi ve Trump'a yönelik antipati nedeniyle, Poilievre'in bu seçimde Başbakan olması beklenmemektedir. Aktüel bazı anketler, Muhafazakârların bu seçimde yüzde 37-40 düzeyinde kalacaklarını ve Liberallere geçileceklerini göstermektedir. 

Jagmeet Singh

Ülkedeki diğer partilerin çok büyük oy oranları olmayıp, anketler, yalnızca Sih inancından olan Hint asıllı karizmatik lideri Jagmeet Singh sayesinde merkez sol çizgideki Yeni Demokratik Parti'nin (NPD) yüzde 10 civarında oy alabileceğini göstermektedir. Yine Yves-François Blanchet liderliğindeki Quebec Bloku'nun da yüzde 5-7 arasında bir oyla seçimde kısmen boy göstermesi beklenmektedir. Ancak bu durum, seçimin Muhafazakârlar ve Liberaller arasında geçeceği gerçeğini değiştirmemektedir. 

Sonuç

Sonuç olarak, 2025 Kanada federal seçimleri, demokrasinin faziletlerinin görüleceği ılıman bir iklimde geçecek olup, büyük ihtimalle Mark Carney liderliğindeki Liberallerin zaferiyle sonuçlanacaktır. Bunun nedeni ise, Kanada'nın ekonomik seviyesinin halen gayet iyi düzeyde olup, Liberal Başbakan Mark Carney'nin de Trump'la atışarak seçmenin gönlünde taht kurmayı başarması olarak belirtilebilir. 

Kapak fotoğrafı: Yeni Demokratik Parti lideri Jagmeet Singh, Kanada Liberal Partisi lideri ve Başbakan Mark Carney ve Kanada Muhafazakâr Partisi lideri Pierre Poilievre

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Global Politikalar Merkezi Başkanı Hüseyin Silman'la Mülakat: Kıbrıs'ta Güncel Gelişmeler

 

Hüseyin Silman, dış politika analizi ve insan hakları alanlarında uzmanlaşmış bir proje yöneticisidir. Aynı zamanda Global Politikalar Merkezi’nin kurucusu ve Başkanıdır. Uzun yıllardır sivil toplum, uluslararası iş birliği ve politika geliştirme alanlarında aktif rol almakta; Kıbrıs'ta barış, diyalog ve kapsayıcı yönetişim çabalarına katkıda bulunmaktadır.

21 Nisan 2025 Pazartesi

Prof. Dr. Armağan Öztürk Mülakatı: Türkiye'de İktidar ve Muhalefetin Yeni Stratejileri

 

Armağan Öztürk 1980 yılında doğdu. Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde tamamladı. Önce Kocaeli Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, ardından da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Aynı üniversitede 2014 yılında siyaset bilimi doktorasını tamamlayan Öztürk’ün çalışmaları daha çok Siyaset Felsefesi, Siyaset Teorisi ve Siyaset Sosyolojisi gibi alanlarda somutlaşmıştır. Evli ve bir çocuk babası olan Öztürk, 2014-2024 yılları arasında Artvin Çoruh Üniversitesi Sosyoloji bölümünde görev yapmış, 2025 yılından itibaren ise Ankara Hacı Bayram Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde öğretim üyesi (Prof. Dr.) olarak çalışmaya başlamıştır

Yazarın akademik makaleleri Ankara SBF, İstanbul SBF, Doğu Batı, Düşünen Siyaset, Felsefe Tartışmaları, Felsefelogos, Liberal Düşünce, Muhafazakar Düşünce, Cogito ve Birikim gibi belli başlı dergilerde yayınladı. Ayrıca Radikal 2, Birgün, Cumhuriyet, Politikyol, Gercekgündem, Yeni Arayış, Fikirtepe ve Gazeteduvar’da çok sayıda güncel yazısı yayımlanan Öztürk’ün daha önce Dipnot Yayınları'ndan Toplumsal Üzerine Yeni Perspektifler, Phoenix Yayınları'ndan Yeni Sol Yeni Sağ ile Postyapısalcılık, Doğu Batı Yayınları'ndan Res Publica ve Kavramlar Tarihi: Özgürlük, Tekin Yayınları'ndan Güncel Sosyolojik Tartışmalar adıyla beş derleme kitabı basıldı. Öztürk’ün yüksek lisans tezi Doruk Yayınları'nca Liberal Adalet, doktora tezi yine Doruk Yayınları'nca Cumhuriyetçilik ve Liberalizm, makaleleri ise Lotus Yayınları'nca Prometheus Ateşi ismiyle kitaplaştırıldı. Öztürk’ün makalelerini birleştirdiği bir diğer kitabı 2019 yılında Doruk Yayınları'nca Siyaseti Düşünmek bağlığıyla basıldı. Nomos Yayınları Türkiye Tartışmaları serisinin editörlüğünü üstlenen Öztürk, bu seri kapsamında Political Culture of Turkey in the Rule of the AKP, The Transformation of Publicity in Turkey ve Living Together kitaplarının editörlüğünü yaptı. Öztürk’ün son kitap çalışmaları Yurttaşlık ve Demokrasi başlığıyla Nika Yayınları ve Siyasal ve Sosyal Kuram adıyla Çizgi Yayınları'ndan basıldı. Son olarak, Öztürk, Cambridge Scholars Publishing yayınevinden Democracy, Opposition, and Europeanisation and its Reversal in Turkey adıyla basılan bir derlemeye editörlük yaptı.


17 Nisan 2025 Perşembe

Avustralya'da Seçim Tarihi Belli Oldu: 3 Mayıs 2025

 

Giriş

Okyanusya kıtasında yer alan Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 15 devlet (alfabetik sırayla: Avustralya, Endonezya, Fiji, Kiribati, Marshall Adaları, Mikronezya Federal Devletleri, Nauru, Palau, Papua Yeni Gine, Samoa, Solomon Adaları, Tonga, Tuvalu, Vanuatu ve Yeni Zelanda) arasında en güçlü ekonomisi olan Avustralya, son yıllarda Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Çin Halk Cumhuriyeti (Çin) rekabeti bağlamında da giderek değer kazanmakta ve Asya-Pasifik veya Hint-Pasifik coğrafyasında önemli bir siyasi özne haline gelmektedir. Öyle ki, Avustralya'nın çok yoğun ekonomik ilişkilerinin olduğu Çin'le ABD ve İngiltere (Birleşik Krallık) etkisiyle son dönemde arasındaki mesafe açılmakta ve Kanberra, 2021 yılında oluşturulan AUKUS (Avustralya-Bileşik Krallık-ABD) ittifakı doğrultusunda Washington ve Londra desteğiyle kendisine nükleer denizaltı filosu bile yaptırmaktadır.

İngiliz siyasal geleneğinden etkilenmesinin de desteğiyle 1901’den beri Başbakanlarını daima demokratik seçimlerle belirleyen Avustralya’da, yeni hükümeti belirleyecek federal seçimler ise 3 Mayıs 2025 tarihinde yapılacaktır. Bu yazıda, bir süredir ülkemiz Türkiye ile 2026 Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi'ne (COP31) evsahipliği yapma konusunda rekabet eden Avustralya'nın federal seçimlerine dair güncel gelişmeler değerlendirilecektir.

AUKUS ittifakı Avustralya'yı Çin karşıtı bir gruplaşmaya yönlendirdi

2025 Avustralya Federal Seçimleri

Avustralya’da 3 Mayıs 2025 Cumartesi günü düzenlenecek olan federal seçimlere iktidardaki Avustralya İşçi Partisi (ALP) yine Başbakan Anthony Albanese liderliğinde girecek, geleneksel olarak iktidarın diğer iddialı adayı Liberal-Ulusal Koalisyon (LNP) ise Avustralya Liberal Partisi (LPA) lideri Peter Dutton’ı Başbakan adayı olarak halkın karşısına takdim edecektir. Ayrıca son yıllarda adından söz ettirmeye başlayan ancak halen siyasal sistemde güçlü konumda bulunmayan Avustralya Yeşiller Partisi (AG) de parti lideri Adam Bandt ile seçim yarışına renk katacaktır. Seçimde adından söz ettirebilecek diğer ufak partiler ise; Robbie Katter liderliğindeki sağ popülist Katter'ın Avustralyalı Partisi (KAP) ve Rebekha Sharkie liderliğindeki liberal-popülist Merkez İttifakı (CA) partisidir. Ancak bu partilerin misyonu daha ziyade diğer partilerden belli ölçülerde oy çalmak olup, asıl yarış, ALP ile LNP arasında yaşanacaktır.

2019'dan beri İşçi Partisi (ALP) lideri, 2022'den beri de Avustralya Başbakanı olarak görev yapan Anthony Albanese, göçmen bir aileden gelen ve ülkesi Avustralya'da çok sevilen bir isimdir. Başbakanlığı sürecinde ülkesini iyi temsil eden Albanese, buna karşın ülkesinin Çin karşıtı Anglo-Sakson/Batı bloklaşmasına kaymasına engel olamamış ve bugüne kadar Avustralya'nın ekonomik gelişimine uygun koşullar sağlayan Çin'le yakın ilişkiler politikasını duraklatmıştır. 

Başbakanlık konusunda Albanese'in rakibi olan Liberal-Ulusal Koalisyon'un (LNP) adayı  Peter Dutton ise, polis memurluğu gibi bir siyasetçi için alışılmamış bir meslekten gelen ve politik söylemleri ve eylemleriyle ABD Başkanı Donald Trump'a benzetilen sağ popülist bir isimdir. 

Güncel Anketler

Seçimlere artık iki hafta kadar kısa bir süre kalmışken yapılan güncel anketler, İşçi Partisi ve Anthony Albanese'in 3 Mayıs federal seçimlerini kazanmaya daha yakın olduğunu göstermektedir. Örneğin, 11-15 Nisan 2025 tarihli YouGov anketi, 2PP seçim sistemi doğrultusunda en büyük iki parti arasında diğer partilerin oyları -tercihli oy sistemine göre- dağıtıldıktan sonra İşçi Partisi'nin yüzde 53 oyla, yüzde 47 oyda kalan LNP ve Dutton'ı rahat geçeceğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, her ne kadar ilk oylamada LNP önde gözükse de, tercihli oy sistemi nedeniyle son kertede İşçi Partisi ve Albanese'in seçimi kazanması daha mümkün gözükmektedir. 

Seçimler öncesinde görüştüğüm Avustralya'da yaşayan Türk akademisyen Dr. Mustafa Murat Yurtbilir de bu görüşü doğrulamakta ve Avustralya'da halkın mevcut hükümetten genel olarak memnun olduğunu ve bu nedenle seçimleri Başbakan Albanese ve partisinin kazanmasının daha yüksek bir ihtimal olduğunu söylemektedir. 

Sonuç

Sonsöz olarak, iyi bir demokrasi olan ve yaşam standartlarının çok yüksek olduğu Avustralya’da bu yıl içerisinde düzenlenecek olan federal seçimler, ülke içerisinde ve kısmen Batı dünyasında ilgiyle takip edilecektir. Avustralya’da ve Batı dünyasında son yıllarda abartılı bir şekilde pompalanan Çin karşıtlığına rağmen, Avustralya, Çin, Hindistan ve Japonya da dahil bölgedeki tüm ülkelerle barışçıl ilişkiler kurarak ve ticarete devam ederek bugünlere kadar rejiminin demokratik ve liberal niteliğini korumayı başarmıştır. Bu da, Moğolistan örneğinde de olduğu gibi, Çin’le ticaret yapmanın bir devleti otomatik olarak otokrasi yapmayacağına dair önemli bir veri (kanıt) olarak düşünülebilir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

16 Nisan 2025 Çarşamba

Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek Mülakatı: Türkiye Siyasetinde Güncel Gelişmeler

 

Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi bölümünden yüksek lisans, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden doktora derecelerini aldı. 2011 senesinden itibaren TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. De facto devletler, çatışma, demokratikleşme ve güncel Ortadoğu politikaları üzerine yaptığı araştırmalar Journal of International Relations and Development, International Journal, Iran and the Caucasus, Turkish Studies, Insight Turkey ve Ortadoğu Etüdleri gibi dergilerde yayınlandı. Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek, Ortadoğu politikaları ve araştırma yöntemleri üzerine dersler vermektedir.