16 Nisan 2019 Salı

Türkiye ve ABD Arasında Yaşanan S-400 Krizi Hakkında Bazı Düşünceler



Giriş

Bugüne kadar hava savunmasını yalnızca jet uçaklarıyla yapan Türkiye’nin bir süredir füze savunma sistemine ihtiyaç duyduğu ve bu yönde girişimlere başladığı biliniyordu. Nitekim uzun süren arayışların ardından, Ankara, 2017 yılı Temmuz ayı sonunda Rusya Federasyonu ile S-400 füze savunma sistemi konusunda bir anlaşmaya vardı.[1] Ödemelerinin önemli bir kısmı yapılan S-400 sisteminin ilk bataryalarının bu yılın yaz aylarında Türkiye’ye teslim edilmesi bekleniyor.[2]

Ancak Türk-Rus ilişkilerinin düzelmesine vesile olan bu konu, NATO üyesi bir ülke olan Türkiye’nin Rus yapımı bir hava savunma sistemi edinmesi nedeniyle Birliğin güvenlik mimarisine zarar geleceğini iddia eden ABD ile zaman içerisinde bir diplomatik krize dönüşmeye başladı. Nitekim Amerikalı birkaç Senatör, Ankara S-400 alımından vazgeçene kadar Türkiye’ye üreticilerinden biri olduğu F-35 uçaklarının teslim edilmemesini öngören bir yasa tasarısını geçtiğimiz aylarda ABD Kongresi’nin üst kanadı olan Senato’ya sundular.[3] Dahası, üst düzey birçok Amerikalı yetkili Türkiye’yi bu konuda sert bir dille uyardılar. Dolayısıyla, S-400 krizinin önümüzdeki günlerde Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir soruna dönüşmesi bekleniyor. Bu yazıda, filmi biraz geri sararak, bu noktaya nasıl gelindiğini ve bundan sonra neler yapılabileceğini açıklamaya çalışacağım.

Türkiye’nin Hava Savunma Sistemi Arayışları
Bulunduğu riskli coğrafya nedeniyle yıllardır savunma politikalarına ve askeri teknolojisine büyük önem vermek ve bütçe ayırmak zorunda kalan Türkiye, 2010’lu yılların başında hava savunmasını geliştirmek için yabancı menşeli bir füze savunma sistemi almak için çalışmalara başlamıştır. Bu doğrultuda, ilk olarak, 2013 yılı sonbaharında, teknik incelemelerin ardından Çin yapımı HQ-9 (FD-2000) hava savunma sisteminin alınmasına karar verilmiştir. Çin yapımı sistemin avantajı, Ankara’ya “teknoloji transferi” sağlayarak, ileride Türkiye’nin kendi “yerli ve milli” füze savunma sistemini üretmesine olanak sağlayacak olmasıydı. Ayrıca Çinli şirket, Dr. Sıtkı Egeli’ye göre, Ankara’ya maliyet anlamında da oldukça cazip bir teklif sunmuştu.[4] Ancak bir NATO üyesi olan Türkiye’nin, NATO’nun en güçlü ülkesi ABD nezdinde çeşitli eleştirilere konu alan ve tehdit algılamalarında üst sıralarda yer alan Çin’den füze savunma sistemi alacak olması Batı kamuoyunda çeşitli endişelere neden olmuş, nitekim Amerikalı ve Avrupalı şirketlerin Ankara’ya yönelik uyarı ve tehditlerinin ardından[5], Türkiye, bu kararından vazgeçtiğini duyurmuştur.[6]

Türkiye’nin bu dönemde Çin yapımı HQ-9 (FD-2000) hava savunma sistemini tercih etmesinin sebebi, -Türk tarafının iddialarına göre[7]- ABD’nin o dönemde (Barack Obama dönemi) Ankara’ya Patriot sistemlerini satmak istememesiydi. Hatta ABD ve Almanya, Suriye’den gelebilecek tehditlere karşı 2013 yılında Türkiye’de konuşlandırılan ve NATO kapsamında Malatya-Kürecik’teki askeri üste bulunan Patriot sistemlerini de 2015 yılında geri çekme kararı almışlardı.[8] İtalyan-Fransız yapımı Eurosam ve Rus yapımı S-400’ler ise, o dönemde, “teknoloji transferi” imkânı sağlamadıkları ve yüksek maliyetleri nedeniyle tercih edilmemişti.[9] Geçen uzunca bir sürenin ardından, Ankara, 2017 yılı ortalarında Rusya ile S-400’ler konusunda anlaşmaya varıldığını ve karşılıklı imzaların atıldığını dünyaya ilan etti.

S-400 Krizinde Bugüne Nasıl Gelindi?
Türkiye’nin hava savunma sistemi konusunda Rus yapımı S-400’leri tercih etmesi, ilk günden itibaren ABD ve Batı kamuoyunda endişeyle karşılanmış[10], ancak bu yöndeki eleştiriler son döneme kadar yüksek sesle ifade edilmemiştir. Türkiye’nin S-400’leri tercih etmesi, kuşkusuz, 2015 yılında yaşanan “jet krizi” ve 2016 yılında Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesi ardından, Ankara’nın Moskova ile yaşadığı krizleri aşmak konusundaki isteğini göstermek için aldığı kesin bir iradeyi ortaya koymaktadır. Ayrıca Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir röportajında, Rus lider Vladimir Putin’in kendilerine kredi ve faiz anlamında da olumlu şartlar sunduğunu ifade etmiştir.[11] İki ülkenin enerji sektöründe giderek derinleşen işbirliği (Ankara, doğalgaz alanında Rusya’ya yüzde 60 seviyelerinde bağımlı durumdadır) ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından Rusya’nın Ankara’ya ilk destek veren ülke olduğu da hatırlanırsa, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400’ler konusunda neden bu kadar kararlı olduğu daha iyi anlaşılabilecektir.

ABD ise, bu konudaki muhalefetini zaman içerisinde giderek sertleştirmiş ve bu konuyu son haftalarda ikili ilişkilerdeki en önemli pürüz maddelerinden birisi haline getirmiştir. S-400’ler konusunu Türkiye'nin ortak üreticilerinden olduğu F-35’ler için bir ön şart haline getiren ABD, Ankara’nın itirazlarına rağmen bu pozisyonunu değiştirmemiş ve Türkiye’ye yönelik uyarılarını giderek daha da sertleştirmiştir. Bu uyarıları sıralamak gerekirse; ABD Başkan Yardımcı Mike Pence[12], ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi olması için Başkan Donald Trump tarafından seçilen ve Kongre onayı beklenen David Satterfield[13], ABD Dış İşleri Bakanı Mike Pompeo[14] ve son olarak da Amerikan Dışişleri Bakanlığı danışmanlarından John Sitilides[15] bu konuda oldukça sert açıklamalar yapmışlardır.

Uzmanlardan Farklı Görüşler
Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay, Türkiye’nin bu kararda ısrarcı olması durumunda ABD’nin F-35’ler konusunda mutlaka bir yaptırıma yöneleceğini iddia ederek, olayı “kusursuz bir fırtına” (perfect storm) öncesine benzetmiştir.[16] Çağaptay, ayrıca Ankara’nın S-400’leri NATO sistemine entegre edemeyeceği için Avrupa veya ABD’den yeni bir hava savunma sistemi almak zorunda kalacağını; bunun da Türkiye ekonomisine büyük bir yük getireceğini söylemiştir. ABD Kongresi’nin ilerleyen aylarda Ankara’ya yönelik ciddi yaptırımlara yönelebileceğini iddia eden Çağaptay, ayrıca her iki tarafta da birbirlerine karşı kızgınlık ve hiddet olduğunu vurgulamıştır. 

Gazeteci-yazar Murat Yetkin, Ankara’nın S-400 tercihinin kesinlikle ABD’ye kızgınlıkla alınmadığını ve Türkiye’nin kısa vadede kaynaklanan güvenlik risklerini gidermek nedeniyle böyle bir alıma karar verdiğini yazmıştır.[17] Ancak Yetkin, daha çok Suriye’den kaynaklanan bu tehditler karşısında S-400’lerin harekete geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu da sözlerine eklemiştir.

Bu konuda önemli çalışmalar yapan İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden akademisyen Dr. Sıtkı Egeli, Türkiye’nin S-400’ler sayesinde NATO’dan bağımsız bir hava ve füze savunması yeteneğine ulaşacağını belirterek, NATO’nun füze güvenlik şemsiyesinin Türkiye’nin doğusunu ve güneydoğusunu kapsamadığını yazmış ve bu nedenle de S-400 alımını hararetle desteklemiştir.[18]

Alman Marshall Fonu (German Marshall Fund) adlı Amerikan düşünce kuruluşunun Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, S-400 konusunun ilerleyen haftalarda büyük bir krize dönüşeceğini öngörerek, bu konunun Türkiye ekonomisine de olumsuz yansımaları olacağını söylemiştir.[19]

Gazeteci Serdar Turgut ise, ABD’nin bu konudaki argümanlarının geçerli olmadığını iddia ederek, Pentagon'dan emekli Amerikalı emekli bir askerle yaptığı görüşmeden sonra S-400’lerin NATO açısından herhangi bir güvenlik riski taşımadığı görüşüne ulaştığını yazmış ve ABD’yi bu konuda doğruyu söylememekle itham etmiştir.[20]

S-300 Savunma Sistemine Sahip NATO Ülkeleri
Bu noktada hatırlatılması gereken önemli bir konu ise, NATO üyesi üç ülkenin daha (Bulgaristan, Yunanistan ve Slovakya) Rus yapımı hava savunma sistemlerinden olan S-300’e sahip oldukları gerçeğidir.[21] ABD’nin bu ülkelerin S-300 sistemine sahip olmalarını sorun etmezken, sadece Türkiye’ye yönelik böyle bir itiraz süreci içerisine girmesi, kuşkusuz, Ankara’nın öfkesini daha da arttırmaktadır. Ancak EDAM Başkanı Sinan Ülgen gibi bazı uzmanlar, S-400’lerin S-300’lerden çok daha sofistike yapıda olduğu, Türkiye’nin bu sistemleri NATO yapısı içerisinde verimli kullanamayacağı ve ABD ve NATO’nun bu konudaki endişelerinin haklı olduğu görüşündeler.[22] Ayrıca Yunanistan’ın S-300’leri satın alması, hatırlanırsa, büyük ölçüde Türkiye’nin etkisiyle olmuştur. Zira o dönemde (1998-1999) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Rusya’dan bu sistemi almasını engellemek isteyen Türkiye, Yunanistan’ın S-300’leri Kıbrıs’tan hemen satılır satılmaz almasına neden olmuştur. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise, Türkiye’nin S-400 alımı ile ilgili olarak yapılan tartışmalara, “Hangi teçhizatı alacağı NATO üyesi ülkenin kendi kararıdır” açıklamasını yaparak katkıda bulunmuş ve Türkiye'ye bir anlamda destek vermiştir.[23]

Türkiye'nin Önündeki Seçenekler
Ankara’nın bu noktadan sonra S-400'ler konusunda benimseyebileceği politika tercihleri şu şekilde listelenebilir:

ü  Ankara, ABD’den gelen eleştirilere rağmen Rusya’dan S-400’leri satın alır ve bunu NATO’dan bağımsız olarak kendi ulusal güvenlik konsepti doğrultusunda belirli bölgelerde (Mersin-Akkuyu Nükleer Tesisi civarı ve Türkiye’nin güney, doğu ve güneydoğusu ilk akla gelen seçeneklerdir) konuşlandırır. Bu durumda, Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir gerginlik sürecine girebilir ve hatta NATO-Türkiye ilişkileri de bu süreçte zarar görebilir. Ayrıca F-35’lerin Türkiye’ye teslimatı konusunda Washington sorun çıkarabilir.

ü  Ankara, S-400’leri Rusya’dan satın alır almaz üçüncü bir ülkeye (Katar, Suudi Arabistan ve Hindistan gibi seçeneklerin olduğu yazılmaktadır) satabilir. Böylece, Rusya ve Türkiye herhangi bir maddi kayba uğramadığı gibi, NATO-Türkiye ve ABD-Türkiye krizleri de önlenmiş olur ve Türkiye’nin F-35 programına ortaklığı sorunsuz devam eder.

ü  Türkiye, Rusya ile S-400 anlaşmasını iptal eder ve ABD’den Patriot sistemini satın almayı deneyebilir. Ancak her ne kadar ABD bu konuda olumlu sinyaller verse de[24], Patriot satışının henüz bir garantisi yoktur. Dahası, Rusya’ya ödemelerin yarısı yapıldığı için, bu ihtimalde, Ankara, büyük bir ekonomik kayba uğramış olur.

Şu an için gözüken, Türk Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile birkaç gün önce bir araya geldiğinde söylediği üzere[25], Türkiye’nin S-400’ler konusunda ısrarcı olacağı ve bu konuda herhangi bir geri adım atmayacağı şeklindedir. Hatta Çavuşoğlu, ABD’nin Patriot konusunda olumlu adım atmaması durumunda, Rusya’dan yeni bir S-400 sistemi daha satın alabileceklerini de açıklamış[26] ve bu şekilde ABD’ye açık bir mesaj iletmiştir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise, daha birkaç saat önce Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump’la görüşmüş ve bu konuda Türkiye’nin itirazlarını Başkan’a ilettiklerini ve onun da kendisini makul bir şekilde dinlediğini açıklamıştır.[27] Dolayısıyla, Türkiye’nin bu konuda ısrarcı davranacağı ve bu nedenle F-35’ler ve genel olarak Türk-Amerikan ilişkileri açısından zor bir döneme gireceğimizi öngörmek gayet mümkündür. Bu noktada Ankara'nın politikalarını mevcut sözleşmeler ve uluslararası hukuk çerçevesinde koordine etmesi ise elzemdir.


Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ




[7] Örneğin, bu konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı bir tv programında yaptığı açıklamalar için; https://www.youtube.com/watch?v=20h4LIpTTnU.
[9] Ancak Avrupa ile savunma sanayii işbirliğinin gelişmesini isteyen Türkiye, füze savunma sistemi dışında füze teknolojisi konusunda İtalyan-Fransız konsorsiyumu Eurosam’la -füze teknolojisi konusunda- geçtiğimiz aylarda başka bir anlaşma yapmıştır. Bakınız; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42579445.
[24] ABD, bu konuda Türkiye’ye S-400’lerden vazgeçmesi şartıyla Patriot sistemini önermiş, ancak bu öneri Ankara tarafından reddedilmiştir. Bakınız; https://tr.euronews.com/2019/03/01/turkiye-abd-nin-sartli-patriot-teklifini-reddetti.


Hiç yorum yok: