Giriş
Bugüne kadar hava savunmasını yalnızca jet uçaklarıyla yapan Türkiye’nin
bir süredir füze savunma sistemine ihtiyaç duyduğu ve bu yönde girişimlere
başladığı biliniyordu. Nitekim uzun süren arayışların ardından, Ankara, 2017
yılı Temmuz ayı sonunda Rusya Federasyonu ile S-400 füze savunma sistemi
konusunda bir anlaşmaya vardı.[1]
Ödemelerinin önemli bir kısmı yapılan S-400 sisteminin ilk bataryalarının bu
yılın yaz aylarında Türkiye’ye teslim edilmesi bekleniyor.[2]
Ancak Türk-Rus ilişkilerinin düzelmesine vesile olan bu konu, NATO üyesi
bir ülke olan Türkiye’nin Rus yapımı bir hava savunma sistemi edinmesi nedeniyle Birliğin güvenlik mimarisine zarar geleceğini iddia eden ABD ile zaman
içerisinde bir diplomatik krize dönüşmeye başladı. Nitekim Amerikalı birkaç
Senatör, Ankara S-400 alımından vazgeçene kadar Türkiye’ye üreticilerinden biri
olduğu F-35 uçaklarının teslim edilmemesini öngören bir yasa tasarısını geçtiğimiz
aylarda ABD Kongresi’nin üst kanadı olan Senato’ya sundular.[3]
Dahası, üst düzey birçok Amerikalı yetkili Türkiye’yi bu konuda sert bir dille
uyardılar. Dolayısıyla, S-400 krizinin önümüzdeki günlerde Türk-Amerikan
ilişkilerinde yeni bir soruna dönüşmesi bekleniyor. Bu yazıda, filmi biraz geri
sararak, bu noktaya nasıl gelindiğini ve bundan sonra neler yapılabileceğini
açıklamaya çalışacağım.
Türkiye’nin Hava Savunma Sistemi Arayışları
Bulunduğu riskli coğrafya nedeniyle yıllardır savunma politikalarına ve
askeri teknolojisine büyük önem vermek ve bütçe ayırmak zorunda kalan Türkiye,
2010’lu yılların başında hava savunmasını geliştirmek için yabancı menşeli bir
füze savunma sistemi almak için çalışmalara başlamıştır. Bu doğrultuda, ilk
olarak, 2013 yılı sonbaharında, teknik incelemelerin ardından Çin yapımı HQ-9
(FD-2000) hava savunma sisteminin alınmasına karar verilmiştir. Çin yapımı
sistemin avantajı, Ankara’ya “teknoloji transferi” sağlayarak, ileride
Türkiye’nin kendi “yerli ve milli” füze savunma sistemini üretmesine olanak
sağlayacak olmasıydı. Ayrıca Çinli şirket, Dr. Sıtkı Egeli’ye göre, Ankara’ya
maliyet anlamında da oldukça cazip bir teklif sunmuştu.[4]
Ancak bir NATO üyesi olan Türkiye’nin, NATO’nun en güçlü ülkesi ABD nezdinde
çeşitli eleştirilere konu alan ve tehdit algılamalarında üst sıralarda yer alan
Çin’den füze savunma sistemi alacak olması Batı kamuoyunda çeşitli endişelere neden
olmuş, nitekim Amerikalı ve Avrupalı şirketlerin Ankara’ya yönelik uyarı ve
tehditlerinin ardından[5],
Türkiye, bu kararından vazgeçtiğini duyurmuştur.[6]
Türkiye’nin bu dönemde Çin yapımı HQ-9 (FD-2000) hava savunma sistemini
tercih etmesinin sebebi, -Türk tarafının iddialarına göre[7]-
ABD’nin o dönemde (Barack Obama dönemi) Ankara’ya Patriot sistemlerini satmak
istememesiydi. Hatta ABD ve Almanya, Suriye’den gelebilecek tehditlere karşı
2013 yılında Türkiye’de konuşlandırılan ve NATO kapsamında Malatya-Kürecik’teki
askeri üste bulunan Patriot sistemlerini de 2015 yılında geri çekme kararı
almışlardı.[8] İtalyan-Fransız
yapımı Eurosam ve Rus yapımı S-400’ler ise, o dönemde, “teknoloji transferi”
imkânı sağlamadıkları ve yüksek maliyetleri nedeniyle tercih edilmemişti.[9]
Geçen uzunca bir sürenin ardından, Ankara, 2017 yılı ortalarında Rusya ile
S-400’ler konusunda anlaşmaya varıldığını ve karşılıklı imzaların atıldığını dünyaya ilan
etti.
S-400 Krizinde Bugüne Nasıl Gelindi?
Türkiye’nin hava savunma sistemi konusunda Rus yapımı S-400’leri tercih
etmesi, ilk günden itibaren ABD ve Batı kamuoyunda endişeyle karşılanmış[10],
ancak bu yöndeki eleştiriler son döneme kadar yüksek sesle ifade edilmemiştir.
Türkiye’nin S-400’leri tercih etmesi, kuşkusuz, 2015 yılında yaşanan “jet
krizi” ve 2016 yılında Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesi ardından,
Ankara’nın Moskova ile yaşadığı krizleri aşmak konusundaki isteğini göstermek için
aldığı kesin bir iradeyi ortaya koymaktadır. Ayrıca Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir röportajında, Rus
lider Vladimir Putin’in kendilerine kredi ve faiz anlamında da olumlu şartlar
sunduğunu ifade etmiştir.[11]
İki ülkenin enerji sektöründe giderek derinleşen işbirliği (Ankara, doğalgaz
alanında Rusya’ya yüzde 60 seviyelerinde bağımlı durumdadır) ve 15 Temmuz 2016
darbe girişimi ardından Rusya’nın Ankara’ya ilk destek veren ülke olduğu da
hatırlanırsa, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400’ler konusunda neden bu
kadar kararlı olduğu daha iyi anlaşılabilecektir.
ABD ise, bu konudaki muhalefetini zaman içerisinde giderek sertleştirmiş
ve bu konuyu son haftalarda ikili ilişkilerdeki en önemli pürüz maddelerinden
birisi haline getirmiştir. S-400’ler konusunu Türkiye'nin ortak üreticilerinden olduğu F-35’ler için bir ön şart haline
getiren ABD, Ankara’nın itirazlarına rağmen bu pozisyonunu değiştirmemiş ve Türkiye’ye
yönelik uyarılarını giderek daha da sertleştirmiştir. Bu uyarıları sıralamak gerekirse; ABD Başkan Yardımcı Mike Pence[12],
ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi olması için Başkan Donald Trump tarafından
seçilen ve Kongre onayı beklenen David Satterfield[13],
ABD Dış İşleri Bakanı Mike Pompeo[14]
ve son olarak da Amerikan Dışişleri Bakanlığı danışmanlarından John Sitilides[15]
bu konuda oldukça sert açıklamalar yapmışlardır.
Uzmanlardan Farklı Görüşler
Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner
Çağaptay, Türkiye’nin bu kararda ısrarcı olması durumunda ABD’nin F-35’ler
konusunda mutlaka bir yaptırıma yöneleceğini iddia ederek, olayı “kusursuz bir
fırtına” (perfect storm) öncesine
benzetmiştir.[16] Çağaptay, ayrıca
Ankara’nın S-400’leri NATO sistemine entegre edemeyeceği için Avrupa veya
ABD’den yeni bir hava savunma sistemi almak zorunda kalacağını; bunun da
Türkiye ekonomisine büyük bir yük getireceğini söylemiştir. ABD Kongresi’nin
ilerleyen aylarda Ankara’ya yönelik ciddi yaptırımlara yönelebileceğini iddia eden Çağaptay, ayrıca her iki tarafta da birbirlerine karşı kızgınlık ve hiddet
olduğunu vurgulamıştır.
Gazeteci-yazar Murat Yetkin, Ankara’nın S-400 tercihinin kesinlikle
ABD’ye kızgınlıkla alınmadığını ve Türkiye’nin kısa vadede kaynaklanan güvenlik
risklerini gidermek nedeniyle böyle bir alıma karar verdiğini yazmıştır.[17]
Ancak Yetkin, daha çok Suriye’den kaynaklanan bu tehditler karşısında
S-400’lerin harekete geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu da sözlerine
eklemiştir.
Bu konuda önemli çalışmalar yapan İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden akademisyen
Dr. Sıtkı Egeli, Türkiye’nin S-400’ler sayesinde NATO’dan bağımsız bir hava ve
füze savunması yeteneğine ulaşacağını belirterek, NATO’nun füze güvenlik
şemsiyesinin Türkiye’nin doğusunu ve güneydoğusunu kapsamadığını yazmış ve bu
nedenle de S-400 alımını hararetle desteklemiştir.[18]
Alman Marshall Fonu (German Marshall Fund) adlı Amerikan düşünce
kuruluşunun Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, S-400 konusunun ilerleyen
haftalarda büyük bir krize dönüşeceğini öngörerek, bu konunun Türkiye
ekonomisine de olumsuz yansımaları olacağını söylemiştir.[19]
Gazeteci Serdar Turgut ise, ABD’nin bu konudaki argümanlarının geçerli
olmadığını iddia ederek, Pentagon'dan emekli Amerikalı emekli bir askerle yaptığı görüşmeden sonra S-400’lerin NATO açısından herhangi bir güvenlik riski
taşımadığı görüşüne ulaştığını yazmış ve ABD’yi bu konuda doğruyu söylememekle
itham etmiştir.[20]
S-300 Savunma Sistemine Sahip NATO Ülkeleri
Bu noktada hatırlatılması gereken önemli bir konu ise, NATO üyesi üç
ülkenin daha (Bulgaristan, Yunanistan ve Slovakya) Rus yapımı hava savunma
sistemlerinden olan S-300’e sahip oldukları gerçeğidir.[21]
ABD’nin bu ülkelerin S-300 sistemine sahip olmalarını sorun etmezken, sadece
Türkiye’ye yönelik böyle bir itiraz süreci içerisine girmesi, kuşkusuz,
Ankara’nın öfkesini daha da arttırmaktadır. Ancak EDAM Başkanı Sinan Ülgen gibi
bazı uzmanlar, S-400’lerin S-300’lerden çok daha sofistike yapıda olduğu,
Türkiye’nin bu sistemleri NATO yapısı içerisinde verimli kullanamayacağı ve ABD
ve NATO’nun bu konudaki endişelerinin haklı olduğu görüşündeler.[22]
Ayrıca Yunanistan’ın S-300’leri satın alması, hatırlanırsa, büyük ölçüde
Türkiye’nin etkisiyle olmuştur. Zira o dönemde (1998-1999) Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi’nin Rusya’dan bu sistemi almasını engellemek isteyen Türkiye,
Yunanistan’ın S-300’leri Kıbrıs’tan hemen satılır satılmaz almasına neden olmuştur. NATO
Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise, Türkiye’nin S-400 alımı ile ilgili olarak
yapılan tartışmalara, “Hangi teçhizatı alacağı NATO üyesi ülkenin kendi kararıdır”
açıklamasını yaparak katkıda bulunmuş ve Türkiye'ye bir anlamda destek vermiştir.[23]
Türkiye'nin Önündeki Seçenekler
Ankara’nın bu noktadan sonra S-400'ler konusunda benimseyebileceği politika
tercihleri şu şekilde listelenebilir:
ü Ankara, ABD’den gelen eleştirilere rağmen Rusya’dan
S-400’leri satın alır ve bunu NATO’dan bağımsız olarak kendi ulusal güvenlik konsepti
doğrultusunda belirli bölgelerde (Mersin-Akkuyu Nükleer Tesisi civarı ve Türkiye’nin
güney, doğu ve güneydoğusu ilk akla gelen seçeneklerdir) konuşlandırır. Bu
durumda, Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir gerginlik sürecine girebilir ve
hatta NATO-Türkiye ilişkileri de bu süreçte zarar görebilir. Ayrıca F-35’lerin Türkiye’ye
teslimatı konusunda Washington sorun çıkarabilir.
ü Ankara, S-400’leri Rusya’dan satın alır almaz
üçüncü bir ülkeye (Katar, Suudi Arabistan ve Hindistan gibi seçeneklerin olduğu
yazılmaktadır) satabilir. Böylece, Rusya ve Türkiye herhangi bir maddi kayba
uğramadığı gibi, NATO-Türkiye ve ABD-Türkiye krizleri de önlenmiş olur ve Türkiye’nin
F-35 programına ortaklığı sorunsuz devam eder.
ü Türkiye, Rusya ile S-400 anlaşmasını iptal
eder ve ABD’den Patriot sistemini satın almayı deneyebilir. Ancak her ne kadar ABD
bu konuda olumlu sinyaller verse de[24],
Patriot satışının henüz bir garantisi yoktur. Dahası, Rusya’ya ödemelerin
yarısı yapıldığı için, bu ihtimalde, Ankara, büyük bir ekonomik kayba uğramış olur.
Şu an için gözüken, Türk Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rus
mevkidaşı Sergey Lavrov ile birkaç gün önce bir araya geldiğinde söylediği üzere[25],
Türkiye’nin S-400’ler konusunda ısrarcı olacağı ve bu konuda herhangi bir geri adım
atmayacağı şeklindedir. Hatta Çavuşoğlu, ABD’nin Patriot konusunda olumlu adım
atmaması durumunda, Rusya’dan yeni bir S-400 sistemi daha satın
alabileceklerini de açıklamış[26]
ve bu şekilde ABD’ye açık bir mesaj iletmiştir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat
Albayrak ise, daha birkaç saat önce Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump’la
görüşmüş ve bu konuda Türkiye’nin itirazlarını Başkan’a ilettiklerini ve onun
da kendisini makul bir şekilde dinlediğini açıklamıştır.[27]
Dolayısıyla, Türkiye’nin bu konuda ısrarcı davranacağı ve bu nedenle F-35’ler
ve genel olarak Türk-Amerikan ilişkileri açısından zor bir döneme gireceğimizi
öngörmek gayet mümkündür. Bu noktada Ankara'nın politikalarını mevcut sözleşmeler ve uluslararası hukuk çerçevesinde koordine etmesi ise elzemdir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[7] Örneğin, bu konuda Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı bir tv programında yaptığı açıklamalar için; https://www.youtube.com/watch?v=20h4LIpTTnU.
[9] Ancak Avrupa ile savunma sanayii işbirliğinin gelişmesini
isteyen Türkiye, füze savunma sistemi dışında füze teknolojisi konusunda
İtalyan-Fransız konsorsiyumu Eurosam’la -füze teknolojisi konusunda- geçtiğimiz
aylarda başka bir anlaşma yapmıştır. Bakınız; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42579445.
[18] Bakınız; http://www.kokpit.aero/s400-sitki-egeli#.
[24] ABD, bu konuda Türkiye’ye S-400’lerden
vazgeçmesi şartıyla Patriot sistemini önermiş, ancak bu öneri Ankara tarafından
reddedilmiştir. Bakınız; https://tr.euronews.com/2019/03/01/turkiye-abd-nin-sartli-patriot-teklifini-reddetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder