Son günlerde Türkiye medyasında, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde sandıktaki gücünü bir kez daha ispat
eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı’na
aday olup olmayacağı konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. Görev
süresinin sonuna gelen mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de geçtiğimiz
günlerde “Adaylık konusunda Başbakan Erdoğan’la konuşmanın zamanı geldi”[1]
açıklamasını yapması bu durumun artık ertelenemeyecek kadar acil olduğunu
göstermektedir. Peki, yakın geçmişte Rusya Federasyonu’nda yaşanan Putin-Medvedev görev
değişikliğini hatırlatan bu sürecin nasıl ele alınması gerekir?
Bu konuda ilk söylenmesi gereken şey; bu meselenin Başbakan Erdoğan ve
Cumhurbaşkanı Gül’ün kariyer planlarından çok daha önemli ve tüm Türkiye’yi,
hatta dünyayı ilgilendiren bir konu olduğu gerçeğidir. Bu nedenle konunun
kişisel menfaat hesaplarından öte, önemli bir devlet meselesi olarak ele alınması
gerekir. AK Parti çevrelerinin çeşitli vesilelerle bu konuyu salt bir parti
meselesi, hatta hatta kişisel bir tercih olarak ele almaları demokratik açıdan
son derece sakıncalıdır. Bilindiği üzere Ağustos ayında Türkiye’de ilk kez bir
Cumhurbaşkanı halk oyuyla seçilecektir. Seçimin ilk turu 10 Ağustos’ta
yapılacak, herhangi bir aday oyların yüzde 50’sinden fazlasını almayı
başaramazsa, 24 Ağustos’ta en yüksek oyu alan iki aday arasında 2. tur seçimleri
yapılacaktır.[2] Halk
oyuyla ve yüzde 50’nin üzerinde bir oyla seçilecek olan Cumhurbaşkanı’nın
Türkiye siyasetinde bir değişime yol açması kaçınılmazdır. Hele ki bu
Cumhurbaşkanı’nın Başbakan Erdoğan gibi gücü kendi elinde toplamayı seven bir
lider olması durumunda Türkiye’nin idari yapısında bir değişikliğe gidilmesi
muhtemel gözükmektedir. Bu noktada Türkiye’nin mevcut idari yapısına bakmakta
ve sonrasında Türkiye için en az maliyetli değişiklik olacağını düşündüğüm Fransa’nın
yarı-başkanlık sistemini tartışmakta fayda görüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin halen yürürlükte olan ancak birçok demokratik
değişikliğe uğramış 1982 anayasasında Cumhurbaşkanı’nın nitelikleri, yetkileri
ve görevleri kısaca şöyle özetlenmiştir;[3]
Madde 101 – Cumhurbaşkanı 5 yıllığına ve en fazla 2 dönem
seçilebilir. Cumhurbaşkanı’nın yüksek öğrenim görmüş ve 40 yaşını aşmış olması
gereklidir. Cumhurbaşkanlığı’na TBMM üyeleri içinden veya Meclis dışından aday
gösterilebilmesi 20 milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür. Ayrıca en son
yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte
hesaplandığında, yüzde 10’u geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir.
Cumhurbaşkanı seçilenin kişinin partisi ile ilişiği kesilir (tarafsız
Cumhurbaşkanı) ve TBMM üyeliği sona erer.
Madde 104 – Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin temsil eder. Anayasanın
uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Yetkileri
şunlardır;
a) Yasama ile ilgili olanlar: Gerekli gördüğü
takdirde yasama yılının ilk TBMM’de açılış konuşmasını yapmak, Meclis’i gerekli
gördüğünde toplantıya çağırmak, kanunları yayımlamak, kanunları tekrar
görüşülmek üzere Meclis’e geri göndermek, anayasa değişikliklerine ilişkin
kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak, kanunların, kanun
hükmündeki kararnamelerin, TBMM içtüzüğünün, tümünün veya belirli hükümlerinin anayasaya
şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi’nde
iptal davası açmak, TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek.
b) Yürütme alanına ilişkin olanlar: Başbakanı
atamak ve istifasını kabul etmek, Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak
ve görevlerine son vermek, gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na
başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulu’nu başkanlığı altında toplantıya çağırmak,
yabancı devletlere Türk Devleti’nin temsilcilerini göndermek, Türkiye
Cumhuriyeti’ne gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek, milletlerarası
antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanlığı’nı temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanı’nı atamak, Millî Güvenlik
Kurulu’nu toplantıya çağırmak, Millî Güvenlik Kurulu’na başkanlık etmek, başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek
ve kanun hükmünde kararname çıkarmak, kararnameleri imzalamak, sürekli
hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını
hafifletmek veya kaldırmak, Devlet Denetleme Kurulu’nun üyelerini ve Başkanını
atamak, Devlet Denetleme Kurulu’na inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak,
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üyelerini seçmek, üniversite rektörlerini seçmek.
c) Yargı ile ilgili olanlar: Anayasa Mahkemesi
üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Askerî Yargıtay üyelerini, Askerî Yüksek
İdare Mahkemesi üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek.
Madde 105 – Cumhurbaşkanı’nın anayasa ve diğer kanunlarda
Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği
belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca
imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur. Cumhurbaşkanı’nın
resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil yargı
mercilerine başvurulamaz. Cumhurbaşkanı ancak vatana ihanetten dolayı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye
tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlu bulunabilir.
Bu yetkiler dikkatle incelendiğinde, Türkiye’deki idari yapı içerisinde
Cumhurbaşkanı’nın ne bazı dünya demokrasilerinde olduğu gibi sembolik
yetkilerle sınırlı kaldığı, ne de Başkanlık sistemi ya da Fransa’daki
yarı-başkanlık sisteminde olduğu gibi geniş yetkilere sahip olduğu
görülmektedir. Bu arada kalmışlık durumu, Türkiye demokrasisi açısından yakın bir gelecekte çeşitli sıkıntılara neden olabilir. Özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın
farklı ideolojik geleneklerden gelmeleri durumunda, bu durum siyasal sistemde
krizlere dahi neden olabilir. Bu nedenle Türkiye’nin önümüzdeki süreçte izlemesi
gereken 2 farklı yol vardır.
Bütün parlamenter sistemlerde olduğu gibi Fransa’da da yürütme iki
başlıdır; Cumhurbaşkanı ve hükümet (Başbakan).[5]
Ancak Parlamenter sistemlerden farklı olarak Fransa’da esas yetki Cumhurbaşkanı’nın
elindedir. Cumhurbaşkanlığı’nın süresi 5 yıldır (2000 yılına kadar 7 yıldı) ve
yeniden seçilmesine engel yoktır. Bu nedenle uzun süre görevde kalabilirler. Örneğin
François Mitterand’ın Cumhurbaşkanlığı 14 yıl sürmüştür. Önceden Cumhurbaşkanları
Parlamento tarafından seçilirdi. Ancak 1962’de yeni bir yasa ile halkın
Cumhurbaşkanı’nı seçmesi öngörüldü. Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk oylamasında
hiçbir aday geçerli oyların salt çoğunluğunu alamazsa, 15 gün sonra ikinci
oylama yapılıyor. İkinci oylamaya ilk turda en çok oyu alan 2 aday katılıyor. Bugüne
dek ilk turda seçimi kazanan aday çıkmadı. Aday olabilmek için yaş sınırı 23. Cumhurbaşkanı’nın
siyasal sorumluluğu yok. Görevi ile ilgili cezai sorumluluğu ise, ancak vatana
ihanet halinde söz konusu. Cumhurbaşkanı’nın vatana ihanetle suçlanabilmesi,
parlamentonun iki kanadının ayrı suçlama metnini ayrı ayrı, üye tamsayılarının
salt çoğunluğu ile kabul etmesine bağlı. Anayasa, bu durumda açık oylama
yapılmasını zorunlu kılıyor. Suçlanan Cumhurbaşkanı Yüksek Adalet Divanı’nda
yargılanıyor. Cumhurbaşkanı’na vekalet için 2 durum söz konusu. Sürekli
boşalmalarda Senato başkanı tarafından yürütülüyor. Geçici boşalmalarda ise Başbakan
tarafından yürütülüyor. Cumhurbaşkanı’na hizmet eden 50 kadar üst düzey görevli
var. Bunları Cumhurbaşkanı serbestçe seçiyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı
konumunda. Ancak diğer Parlamenter sistemlerde olduğu gibi bu durum sadece
simgesel değil. Cumhurbaşkanı özellikle ulusal savunma ve dış siyaset
konularında, yürütme alanının neredeyse tek yetkilisi. Yürütmeye ilişkin öteki
konularda da, hükümetin işlerine seyirci kalmaktan çok uzak. Cumhurbaşkanı
yetkilerinden bir bölümünü tek imza ile kullanıyor. Öteki yetkileri için
karşı-imzaya (contreseign) yani hükümetin desteğine gereksinimi var.
Cumhurbaşkanı’nın hangi yetkileri tek imza ile kullanabileceği anayasa
tarafından teker teker belirtilmiş. Bunlar şöyle sıralanmıştır;
- Başbakan’ı atamak ve hükümetin çekildiğini bildirmesi üzerine görevine
son vermek,
- 11. maddeye dayanarak belli yasa tasarılarını halk oylamasına
götürmek,
- 16. maddeye dayanarak ulusun bağımsızlığı, bütünlüğü yakın bir tehdit
altında kalırsa ulusa bir bildirge yayınlayarak gerekli bütün önlemleri almak,
- Meclislere iletiler (mesajlar) göndermek,
- Millet Meclis’ini dağıtmak,
- Anayasa Konseyi’nin 3 üyesini belirlemek ve atamak.
Diğer tüm konularsa karşı imza gerektiriyor. Cumhurbaşkanı Bakanlar
Kurulu’nun da başıdır. Bakanlar Kurulu her hafta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda
toplanır. Başbakanın işi hükümeti yönetmektir. Fransa’da hükümetin yapısını
belirleyen ne bir anayasa hükmü var, ne de bir yasa. Her hükümette bakanların
yalnızca sayısı değil, ünvanları ve görevleri de değişebiliyor. Cumhurbaşkanı
ile hükümet aynı siyasi görüşten ise sistem Başkanlık sistemine kayıyor. Yok
karşı görüşteler ise, bu defa Parlamenter sisteme daha çok yaklaşıyor. Ama yine
de Cumhurbaşkanı daha ön planda. Yarı-başkanlık sistemini Fransa dışında
kullanan ülkeler de mevcut. Cezayir, Tunus, Romanya ve biraz farklılaşmasına
rağmen Rusya Federasyonu ilk akla gelenler.[6]
Tüm bu veriler ışığında değerlendirildiğinde; her ne kadar Türkiye gibi
siyasal çatışmaların köklü ve sert olduğu ülkelerde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın
farklı partilerden olması durumunda siyasal krizlere açık bir ortam oluşacak
olsa da, Türkiye’deki siyasetçilerin demokrasi içerisinde çatışma kadar
uzlaşmanın da olduğunu öğrenmeleri durumunda sistemin yarı-başkanlığa
çevrilmesi makul bir seçenek olarak görülebilir. Böyle bir durumda
Cumhurbaşkanı’nın daha çok dış politika ve ekonomi yönetimine ağırlık vermesi,
Başbakan’ın ise iç politik meselelere odaklanması ülkede güzel bir idari sentezin
oluşmasına imkan sağlayabilir. Ancak Türkiye'deki bazı siyasetçilerinin, örneğin Başbakan
Erdoğan’ın siyaset tarzı ve üslubuna bakıldığında, farklı partilerden kimselerin Cumhurbaşkanı ve Başbakanlık görevlerini üstlenmeleri durumunda Türkiye’de siyasetin durma noktasına gelme
riskinin olduğu da kesinlikle gözardı edilmemelidir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] “Gül: Cumhurbaşkanlığını
Başbakan’la oturur konuşuruz”, Hürriyet,
Erişim Tarihi: 08.04.2014, Erişim Adresi: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26142222.asp.
[2] “Cumhurbaşkanlığı seçim tarihi
belli oldu”, Hürriyet, Erişim Tarihi:
08.04.2014, Erişim Adresi: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25961004.asp.
[3] Detaylar için; http://www.anayasa.gen.tr/1982ay.htm.
[4] Detaylar için; Eroğul, Cem
(2012), Çağdaş Devlet Düzenleri:
İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, İmaj Yayıncılık. Satın almak için; http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=57370&sa=165737344.
[5] Mevcut Cumhurbaşkanı François
Hollande, yeni göreve başlayan Başbakan da Manuel Valls’tır.
[6] “Semi-presidential system”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 08.04.2014,
Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Semi-presidential_system.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder