22 Şubat 2012 Çarşamba

Fetih 1453


Çocukluğumdan beri sinemayı çok severim. Sinemanın bir eğlence aktivitesinin ötesinde çok büyük bir endüstri ve aynı zamanda bir ülkenin yumuşak güç (soft power) unsuru olduğuna inanırım. Bu nedenle sıklıkla sinemaya giderim ve özellikle Türk filmlerini gelişmekte olan sinema endüstrimize destek olmak ve bu alanda ne kadar ilerlediğimizi görmek adına hiç kaçırmam. Geçtiğimiz gün de eşimle beraber Fetih 1453 isimli filme gittim. Bu yazıda biraz bu filmden bahsetmek istiyorum.

16 Şubat 2012 günü ilk kez saat 14.53 seansıyla birlikte seyirciyle buluşan Fetih 1453, yönetmen ve yapımcılığını Recep İvedik serisinden tanıdığımız Faruk Aksoy’un yaptığı oldukça büyük bütçeli bir yapım. Aksoy röportajlarında İvedik serisinden kazandığı paraları bu filme yatırdığını ve oyunculardan birçoğuna aylarca süren binicilik ve kılıç kursu aldırmak başta olmak üzere filmle ilgili en ufak detayı dahi atlamadıklarını ifade ediyor. Hakikaten 160 dakika sürmesine ve animasyonlar başta olmak üzere bazı konularda hala Hollywood sinemasının çok gerisinde kalmasına rağmen, film önceki Türk filmlerine kıyasla bütçe ve teknoloji açısından daha üstün bir yapım olarak gözüküyor. Filmin başrollerinde Devrim Evin, İbrahim Çelikkol ve Dilek Serbest yer alıyorlar. Film, tarihten çok iyi bildiğimiz şekilde babası II. Murat’ın ölümü üzerine tahta çıkan Sultan II. Mehmet’in İstanbul’u fethini ve Fatih Sultan Mehmet olmasını konu alıyor. Bugüne kadar ciddi anlamda hiçbir filmi çekilmemiş böylesi önemli bir olayı konu almak ticari açıdan ve aynı zamanda sinemamızın prestiji bakımından son derece önemli bir olay. Film için de gerçekten emek verildiği ve uğraşıldığı görülebiliyor. Ancak yine de filmle ilgili bazı eleştirilerimi sıralamak isterim. Öncelikle film için hazırlanan onca emeğe rağmen filmin anlatım diliyle ilgili bir sıkıntı mevcut. Küreselleşme çağında dünya çapında ilgi gören bir film yapabilmek, tarihe geçecek önemli bir eser bırakabilmek için bizim sinemacılarımız ve genel olarak sanatçılarımızın da mutlaka evrensel nitelikte bir anlatım üslubu geliştirmeleri şart. İstanbul’un fethi olayını ülkemizdeki milliyetçi-muhafazakâr çoğunluğun istediği şekilde kendimizi pohpohlayan, Bizans’ı ve Batı’yı kötü gösteren, her konuda kendimizin haklı olduğunu düşündürten bir şekilde çekmek ülke içerisinde bir sempati ve gişe başarısı getirebilir. Ancak Türk’ün Türk’e propagandası olarak nitelendirilebilecek bu içi boş milliyetçilik yerine, olaya daha akademik ve nesnel yaklaşabilen, İstanbul’un fethini sadece Türklerin tarihi bir zaferi değil de, dünyada etkileri olmuş çok önemli bir tarihi olay olarak anlatabilen bir film yapılsa, eminim film dünyada da seyirci bulabilir ve böylelikle Türkiye’nin hem ekonomik, hem de sinema sektörünün gelişmişliğinin propagandası anlamında çıkarları çok daha iyi savunulabilirdi. Ancak burada Aksoy’un fazlasıyla kolaya kaçtığını ve sadece iç pazara yönelik, evrensellik iddiası son derece zayıf bir üslup benimsediğini gördüm. Fatih Sultan Mehmet gibi kendisini yeni bir Roma imparatoru olarak gören bir lideri bu sınırlı üslupla anlatmak benim açımdan doğru olmamıştı, dahası milliyetçilik ve yurtseverlik açısından da sonuçları evrensellik iddiasındaki ve tüm dünyada izlenen bir film kadar olumlu olmayacaktı.

Yine de büyük bütçeli aksiyon ve tarihi filmler açısından hala emekleyen sinema sektörümüzde önemli bir dönüm noktası olan bu filme destek olmak ve eksikliklerini belirterek çok daha iyi filmlerin yapılmasına katkıda bulunmak lazım. Türk dizilerinin Orta Doğu ülkelerinde gösterildiği ve Arap Baharı sürecine katkıda bulunarak Türkiye’nin bir yumuşak güç unsuru haline geldiğinin iddia olunduğu günlerde, sinema filmlerimizin de sadece iç pazara değil, dış pazara ve dünyaya yönelik mesajlar içeren çok daha kaliteli ve büyük iş yapan yapımlar olmasını bekliyoruz. Nuri Bilge Ceylan gibi kendi kulvarında dünya çapında işler yapan bir auteur yönetmenimizin yanında, filmleri Amerika’da, Avrupa’da gösterilebilecek olan ve dünyayı büyüleyen yönetmen ve oyuncularımızın olmasını istiyoruz. Sevgiyle kalın.


Dr. Ozan Örmeci



Hiç yorum yok: