27 Haziran 2011 Pazartesi

Üniversite, Gençlik ve Siyaset



Bir topluma yön verecek en yüksek eğitimli kişilerin yetiştirildiği üniversitelerde de, Aristo’nun deyimiyle “zoon politikon” yani politik bir hayvan olan insanın bulunduğu tüm diğer yerlerde olduğu gibi siyasetin ve farklı siyasal tercihlerin bulunması doğaldır. Üniversiteler; ülkelerin ve toplumların teknik ve düşünsel anlamda motorları konumunda bulunan öncü kurumlardır. Dolayısıyla üniversitelerde ortaya çıkan teknik ilerlemeler ve siyasal eğilimler o toplum ve ülkeye sonraki dönemde damgasını vuracak sosyolojik gelişmelerin erken sinyalleridir. Bu nedenle Batı toplumları başta olmak üzere tüm dünyada siyasal aktörler, üniversitelerin -yani akademisyenler ve öğrencilerin- düşüncelerini ve eğilimlerini tespit ederek bu yönde adımlar atmaya gayret ederler.
Üniversitelerde siyasetin bulunması doğal olmasına karşın, gençliğin yoğun idealizmi ve bitmek bilmeyen enerjisi nedeniyle üniversitelerde anti-demokratik eğilimlerin güçlenmesi bir ülkedeki demokrasinin geleceği açısından riskli bir durumdur. Bu nedenle üniversitelerde öğrenciler aldıkları teknik eğitimin yanı sıra, bir siyasal prosedürler bütünü olmaktan çok bir yaşam kültürü olan demokrasinin faziletlerini öğrenmeleri konusunda da üniversite yönetimleri ve akademisyenler tarafından teşvik edilmelidir. Demokrasinin öğretilmesi ancak demokrasinin yaşatılması ve yaşanılmasıyla mümkündür. Bu nedenle üniversitelerdeki öğretmen (akademisyen)-öğrenci ilişkileri klasik ilk ve orta eğitimden farklı olarak daha özgür, daha az resmi ve hiyerarşik olmalıdır. Demokrasiyi savunanlar kendi şahsi hayatlarında da demokrasiyi yaşayabilenlerdir. Dolayısıyla akademisyenlerin öğrencilere derslerde demokrasinin özelliklerini anlatması demokrasinin o toplumda özümsenmesi için yeterli olmaz, bunun insani ilişkilere de yansıması gerekir. Demokrasinin yaygınlaşması ve benimsenmesi için akademisyenlerin gerek davranış, gerek notlandırma gibi konularda farklı siyasal görüşlerden öğrencilere olan yaklaşımları demokrasiye uygun olmalıdır. Bir kamu görevlisi olan üniversite hocası; ülkesinin anayasası ve demokratik rejimine uygun şekilde birinci sınıf vatandaş olan tüm öğrencilere eşit şekilde yaklaşmalıdır. Böyle yapılması durumunda demokrasi bilinci ve demokrasiye olan güven genç kuşaklarda artacak, dahası bu şekilde yetişecek olan gençler de ileride farklı siyasal görüşlerde olan kişilere karşı benzer demokratik tavırları göstereceklerdir. Bu da demokrasinin dalga dalga o topluma yayılması demektir. Ayrıca akademisyenlerin siyasal görüşlerinin ve aidiyetlerinin olması doğal da olsa, bu görüşlerin kamusal bir alan üniversitelerde empoze edici bir şekilde dile getirilmesi kanımca hatalı bir tavırdır. Üniversite hocalarının özellikle sosyal bilimlerde farklı görüş ve teorileri dile getirmeleri ve -ister sonrasında şahsi görüşlerini açıklasın, ister açıklamasınlar- son kararı öğrencilere bırakmaları demokrasiye daha uygun bir davranıştır.
Öğrencilerin bir toplumdaki en özgür düşünce platformu olan üniversitelerde demokrasi sınırları dâhilindeki her şeyi tartışabilmeleri, anayasal sınırlar içerisindeki her türlü sosyal-siyasal faaliyetleri yürütebilmeleri doğaldır. Gençliğe bu özgür düşünme ve tartışma ortamı yaratılamazsa, işte o zaman siyasal, toplumsal sorunların çözülmesi konusundaki yaratıcılık engellenir ve gençliğin demokrasiye olan inancı azalır. Gençlere dünya tarihinde en fazla vurgu yapan ve önem veren Mustafa Kemal Atatürk gibi bir kurucu lideri olan ülkemizde gençlerin de kısır siyasal çekişmeler ve şahsi menfaat peşinde koşmaktan çok yurtsever ve hümanist güdülerle ülke ve dünya sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaları daha doğru bir tavır olacaktır. Bunun için de öğrencilerin televizyon kanallarında gördükleri slogan düzeyindeki tartışmalara değil, bilimsel araştırma ve yayınlara yönelmeleri, öykünmeleri gerekmektedir.

Ozan Örmeci


Hiç yorum yok: