Giriş
1962 doğum Amerikalı siyasetçi (2001-2013 arasında Cumhuriyetçi Parti'den Arizona Temsilcisi ve 2013-2019 döneminde yine Cumhuriyetçi Parti'den Arizona Senatörü) ve diplomat Jeff Flake (tam ismiyle Jeffry Lane Flake), Demokrat Başkan Joe Biden döneminde Ocak 2022 tarihi itibarıyla ABD'nin Türkiye (Ankara) Büyükelçisi olarak -David M. Satterfield'in yerine- görev yapmaya başlamıştır. Cumhuriyetçi bir siyasetçi olan Flake'in göreve atanması, Başkan Biden ve Demokrat yönetimin krizlerle başlayan Ankara ile ilişkileri yeni dönemde iyiye götürmek istediği algısını yaratmış ve Amerikan iç politikasına dair mesajlar içerip içermediği de tartışılmıştır. Zira Mormon kökenli bir siyasetçi olan ve senelerce Afrika'da misyonerlik faaliyetleri yürüten Flake, önceki Başkan Donald Trump'a yönelik sert muhalefetiyle de sivrilen bir kişiydi. Flake'in Büyükelçi olarak atanması, Türk-Amerikan ilişkilerinde henüz olumlu bir ivme yaratamazken, Büyükelçi, geçtiğimiz günlerde istemeden bir diplomatik krize de neden oldu. Bu yazıda, Büyükelçi Flake ve eşi Cheryl Flake'in birkaç gün önce Dolmabahçe Sarayı açıklarına demirleyen Amerikan Donanması'na ait savaş gemisi USS Nitze'yi ziyaretlerinin nasıl bir diplomatik krize dönüştüğünü anlatacağım.
USS Nitze İstanbul'da
Büyükelçi Flake'in Olaylı Ziyareti
3 Şubat 2023 tarihinde sabah erken saatlerde Dolmabahçe Sarayı açıklarına demirleyen yaklaşık 350 mürettabatın bulunduğu Amerikan savaş gemisi USS Nitze, aynı gün içerisinde ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake ve eşinin ziyaretiyle bir anda gözlerin çevrildiği bir yer haline geldi. ABD İstanbul Başkonsolosu Julie A. Eadeh de ziyarete katılırken, Amerikan Büyükelçisi, gemiden Türkiye'ye yönelik oldukça dostane mesajlar verdi. Nitekim gemiye ABD bayrağının yanı sıra Türkiye bayrağının da çekilmesi dikkat çekerken, Büyükelçi Flake, "Türkiye ile dostluğumuz var. Türkiye ve ABD iyi birer müttefik. Başkonsolosumuz Julie A. Eadeh ile burada olmaktan memnunuz. Burası muhteşem bir şehir ve denizcilerimiz de bunu görüyor. Burada yaklaşık 350 mürettebat ve harika bir gemi var." ifadeleriyle dostane mesajlar verdi. Keza Büyükelçi Flake'in ardından konuşan geminin komutanı Yarbay Katie Jacobson da, "Öncelikle burada olmak bir onur. Türkiye, değeri çok yüksek bir müttefikimiz ve dostumuz." diye konuşarak, niyetlerinin olumlu olduğunu açıkça beyan eden dostane mesajları tercih etti.
Buna karşın, Türk medyası ve medyada yer alan yorumcuların Amerikan Büyükelçisi'nin tavrını olumsuz ve hasmane bir tutum olarak algılamaları ilginç bir husus olarak dikkat çekti. Öyle ki, birçok yorumcu, Amerikan Büyükelçisinin bir Amerikan savaş gemisi üzerinden konuşmasının Ankara'ya yönelik bir tehdit gibi algılanabileceğini ve kariyet diplomat olmayan Flake'in bu konuda hata yaptığını vurgularken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da, ABD'nin terör olayları gerekçesiyle ülkesinin İstanbul Konsolosluğunu kapatmasını eleştirdi ve Washington'ın Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya çalıştığını ima ederek, "Büyükelçi Flake, pis ellerini Türkiye'nin üzerinden çek" ifadesini kullandı. Soylu, Amerikan Büyükelçisi'nin Türk medyasında bazı kişilere ısmarlama yazılar yazdırdığını da söyleyerek, Amerikan Büyükelçilerinin Türkiye'de darbe koşulları yaratmaya çalıştıklarını ve Türkiye'nin güvensiz bir ülke olarak lanse edilerek, ülke ekonomisine zarar verilmeye çalışıldığını iddia etti. Bu sözler üzerine, ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir sözcü ise, "ABD hükümetinin Türkiye'yi karıştırmaya yönelik çabalara katıldığı ya da destek verdiği şeklinde her türlü ima yanlıştır" açıklamasını yaptı.
Ziyareti Nasıl Algılamak Lazım?
Bu noktada nesnel bir değerlendirme yapmamız gerekirse; Türkiye'nin ABD ile ilişkiler konusunda son derece kırılgan ve hassas olduğu bir dönemde bu ziyaret ve pozun yanlış anlaşılabileceği ihtimali konusunda Amerikan diplomasisinin yetersiz kalmış olabileceğini kabul etmekle birlikte, Ankara'nın ve bu konuda yorum yapan Türk yorumcuların tepkilerinin de abartılı olduğunu düşünüyorum. Zira Türk-Amerikan ilişkileri tarihini araştıranlar bileceklerdir ki, Türk-Amerikan ittifakının başlangıcı, Amerikan Donanması'na bağlı USS Missouri zırhlısının 5 Nisan 1946-9 Nisan 1946 tarihleri arasında İstanbul'a yaptığı ziyaret kabul edilmektedir. Bu dönemde Sovyet yayılmacılığını ve komünizmi bir tehlike olarak gören Türkiye kamuoyu, bu ziyaretten çok memnun kalırken, Amerikan savaş gemisi, Dolmabahçe Camii'ne asılan "Welcome" (Hoşgeldiniz) mahyasıyla karşılanmıştır.
Dolayısıyla, Büyükelçi Flake de, özünde bir güvenlik ittifakı olan ve Soğuk Savaş döneminde Sovyet Rusya'ya karşı kurulan Türk-Amerikan müttefikliğinin geçmişine gönderme yapmak ve bu şekilde Türkiye kamuoyuna tarihsel müttefikliği gündeme getiren siyasi bir mesaj vermek istemiş olabilir. Ancak anlaşılmaktadır ki, Türk karar alıcıları ve kamuoyu bu mesajı olumsuz algılamışlardır. Bu nedenle, niyeti ne olursa olsun, bu girişim iyi sonuçlar vermemiş ve hatalı olmuştur.
Türk-Amerikan İlişkilerinin Geleceği
Bu ziyaretin belki de tek olumlu yanı, Türk-Amerikan ilişkilerini yeniden gündeme getirmiş olmasıdır. Bu konu, halen her iki ülke için de çok önemlidir. Zira ne Türkiye'nin ABD'den daha çok güvenebileceği ve ilkelerine uyum sağlayabileceği bir süpergüç veya büyük güç (Rusya, Çin vs.) vardır, ne de NATO içerisinde ABD'nin Türkiye'nin yerini doldurabilmesi mümkündür. Bu bağlamda, fazla naz etmeden ve gecikmeden, iki tarihsel müttefikin sorunları masaya yatırıp, bu konularda orta yollar bulmaları şarttır.
Bu bağlamda, Kürt Sorunu, bilhassa da Suriye ile bağlantılı olarak, karşımıza çıkmaktadır. ABD, Suriye'de büyük katliamlara imza atan Beşar Esad rejimi ve radikal İslamcılık ideolojisini kendilerine kalkan yapan terör örgütleri (IŞİD, El Kaide vs.) karşısında, kötünün iyisi olarak, Suriyeli Kürt gruplara destek vermektedir. Zira bu gruplar, Suriye'de bir şeriat rejimi kurmak amacında değillerdir ve ABD'yi de kategorik olarak düşmanları kategorisinde değerlendirmemektedirler. Ancak Türkiye, bu grupların çatı örgütü olan Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) büyük çoğunluğunu oluşturan PYD/YPG'nin terör örgütü PKK ile yakın bağları olduğuna vurgu yaparak, ABD'nin NATO müttefiki Ankara karşısında bir terör örgütüne destek verdiğini düşünmektedir. Bu nedenle, Türkiye'de devletin ve medyanın da kışkırtmasıyla, Amerikan karşıtlığı son aylarda inanılmaz seviyelere ulaşmış durumdadır. Türkiye'nin haklı argümanları olmakla birlikte, bir NATO ve Avrupa Konseyi üyesi olan Ankara'nın dış politikasında son birkaç yılda yaşadığı savrulma, günümüzde artık Batılı demokrasiler karşısında Suriye, İran, Rusya ve Çin gibi ülkelerle müttefik gözükmesinden de kolaylıkla anlaşılabilecektir. Elbette bu ülkelerle de ikili ilişkiler geliştirilebilir, hatta geliştirilmelidir de. Ancak Türkiye'nin tarihsel olarak dış politikadaki önceliği ve dahil olduğu grup -hiç şüphe yoktur ki- Batı blokudur. Bu nedenle, Ankara'nın da bazı politikalarını gözden geçirmesi önümüzdeki dönemde son derece faydalı olabilir.
Sonuç
Sonuç olarak, bu, içinden çıkılması çok zor görünen tablodan yine de iyi bir sonuç üretmek bence hâlâ mümkündür. Washington ile Ankara, Suriye'de Esad rejimi-Rusya-İran hattına karşı belli başlı ilkeler temelinde iş birliği yapmaya devam etmelidir. Bu ilkeler ise, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden günümüze gelen insani değerlerin bir sonucu olarak, sivillere yönelik katliamlara karşı olmak, halkların terör örgütleri ve baskıcı/katliamcı rejimlere karşı kendilerini koruma hakkını savunmak ve anayasal düzene dönülmesi ya da yeni bir özerk ya da bağımsız devlet yapısının ortaya çıkması durumunda eli silahlı grupların Türkiye'ye yönelik terör eylemleri yapmasını engellemek/silahlarını toplamak temelinde olmalıdır. Bu ilkeler esas alınarak bir politika geliştirmek imkânsız değildir; zira aksi takdirde, insanlığa karşı işlenen suçların cezasız kalması ve bu tarz rejimlerle iş birliğine devam edilmesi durumunda, dünyada insan hakları konusunu savunmak giderek daha da zor bir hale gelecektir. Ancak gözüken odur ki, Türkiye, giderek artan şekilde Esad rejimi-Rusya eksenine yanaşmakta ve bu da Türkiye'yi Batı blokundan iyice uzaklaştırmaktadır. Bunun Türkiye'ye yansıması ise, daha az demokrasi, daha çok hukuksuzluk ve daha kötü bir ekonomik bilanço olmaktadır. Bu bağlamda, 2023 seçimleri öncesinde adayların bu konuya bakışlarını net olarak ortaya koymaları ve halkın da tercihlerini buna göre yapması bence en önemli meseledir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder