26 Mart 2020 Perşembe

İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas'la Söyleşi


Doç. Dr. Çiğdem Nas, İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesidir. Türkiye’deki önemli Avrupa Birliği (AB) uzmanlarından olan Doç. Dr. Çiğdem Nas’la Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ve AB’nin geleceğiyle ilgili gündemdeki konuları değerlendirdik.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Hocam teklifimizi kabul ettiğiniz için size okurlarımız adına teşekkür ederim. Öncelikle son günlerde küresel gündemin ilk maddesi haline gelen korona virüsü (koronavirüs) konusuyla başlamak istiyorum. Avrupa ülkeleri ve AB’nin koronavirüsle mücadele konusunda uyguladığı politikalar ve aldıkları önlemler nelerdir? İtalya gibi gelişmiş bir ülkenin salgının olumsuz etkilerinin en yoğun gözlemlendiği ülkelerden biri olmasını neyle açıklamak gerekiyor?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: AB, bu salgına biraz hazırlıksız yakalandı. Önce sanırım bu salgının da daha önceki SARS ve MERS’te olduğu gibi Avrupa’yı çok etkilemeyeceği düşünüldü. Ancak daha sonra İtalya’da virüsün bu kadar hızla yayılması ve birer birer diğer AB ülkelerinde de görülmesi bir kaosa yol açtı. Bu yeni korona virüsü, diğer salgınlara benzemiyor. Öncelikle çok hızlı yayılıyor. Bazı insanlar hastalığa yakalanmadan ya da çok hafif geçirerek taşıyıcı olabiliyorlar. Bu nedenle, salgınla mücadele, çok radikal önlemler gerektiriyor. Bugün birçok AB ülkesinde uygulandığı gibi işyerlerinin kapanması, başka ülkelerden uçuşların yasaklanması ve herkesin evinde kalması gibi önlemler alınmasına karar vermek de zaman aldı. Her ülke bunun olumsuz ekonomik etkisini de düşündü. Ancak ölüm sayıları arttıkça, bu kararı almak durumunda kaldılar. Almanya ve Fransa gibi birçok ülke ekonomiye destek paketleri açıkladılar. Çalışanların ücretli izinlerini karşılamayı ve işletmelerin borçlarını ertelemeyi içeren ekonomik önlemler aldılar. Hatta AB, tıbbi teçhizat teminini sağlamak için bir sistem oluşturdu. Schengen alanına girişler 30 gün için durduruldu. İtalya ve İspanya en fazla sayıda ölümün görüldüğü ülkeler. Özellikle İtalya’nın başı çekmesinde sanırım birçok faktör rol oynadı. İtalya’nın kuzeyinde firmalarda önemli sayıda Çin’den gelen personelin görev yapması, karantina kararının geç alınması, kararın alınacağını duyanların şehri terk etmeleri, yaşlı nüfusun oranının çok olması ve yaşlıların gençlerle etkileşim içinde bulunmaları gibi bazı farklı sebeplerden söz ediliyor.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye-AB ilişkileri bir süredir duraklama dönemine girmiş gibi gözüküyor. Kıbrıs Sorunu’na bağlı olarak gelişen sorunlar ve her iki tarafta da bulunan aşırıcı unsurların önyargı ve korkularına karşın, Türkiye-AB ilişkilerinde bir iyileşme için neler yapılabilir? Bildiğim kadarıyla gündemde Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Suriyeli mülteciler konusu var. Siz bu konularda neler düşünüyorsunuz?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Evet, ilişkiler oldukça kötü bir noktada. AB, 2019 yılında aldığı bir karar ile Türkiye ile katılım müzakerelerinde yeni fasılların açılmayacağını ve Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için müzakerelerin başlatılmayacağını açıkladı. Bunun üzerine, Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın egemenliğini tehdit ettiğini belirtilerek, ek yaptırımların uygulanmasına gidildi. Son olarak da, Türkiye’nin mülteci ve göçmenlere Yunanistan sınırını açma kararı yeni bir krize neden oldu. Bundan sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AB kurumlarının liderleri ile bir araya geldi. Henüz somut bir karar açıklanmadı. Ancak özellikle 2016 yılında varılan Türkiye-AB mülteci uzlaşısının özellikle mali boyutunun devamı ve Suriye’nin geleceği konusunda işbirliği konuları gündemde. Türkiye’nin önemli bir beklentisi, Temmuz ayında başlayacak Almanya’nın AB Dönem Başkanlığında Gümrük Birliği güncellenme müzakerelerinin başlatılması. AB ise, bu konuda bir gelişme olması için Türkiye’nin hukuk, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda iyileşme yapmasını istiyor. Bu alanda olumlu gelişmeler olmasına bağlı olarak, AB’de bir karar değişikliği görülebilir. Ancak şimdilik öncelik korona virüsü ile mücadele ve Brexit konularında. AB Türkiye ile ilişkilere önem vermekle birlikte, bu önceliklerle karşılaştırıldığında Türkiye konusu biraz geride kalıyor. Bir de tabi vize serbestliği süreci var. Türkiye, burada 66 kriteri zaten tamamlamıştı. Ancak şu anda vize serbestliği şöyle dursun, hiç kimse AB’ye giremiyor. Ancak vize serbestliği sürecinde terörle mücadele kanununun ifade özgürlüğü kapsamına girebilecek suçları hariç tutacak şekilde revize edilmesi gibi bir kriter de mevcut. Türkiye’nin örneğin bu alanda bir adım atması ve devam eden bazı davalarda yargı bağımsızlığının ve özgürlüklerin kapsamını genişletmesi, AB ile ilişkilere de olumlu yansır.

Doç. Dr. Çiğdem Nas

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye’de AB şüphecileri ve karşıtlarının kullandıkları en temel ve haklı argüman, AB’nin verdiği sözleri tutmayan bir siyasi yapı olması sebebiyle karşı tarafta güven uyandırmadığı yönünde. Bunu daha önce Kıbrıslı Türklere Annan Planı öncesinde verilen sözlerin tutulmamasıyla yaşamıştık. Şimdi de, Suriyeli mültecilere yardım konusunda AB’nin yardım taahhütlerini tam olarak yerine getirmediği görülüyor. Sizce AB’nin sözlerini tutmamasının sebebi nedir?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: AB’nin sözlerini tutmamasının yanında, Türkiye’nin de son yıllarda AB kriterlerinde önemli bir gerileme yaşadığını söylemek mümkün. AB açısından iki önemli sorun var. Birincisi, kendi genişleme sürecinde sınıra gelinmesi ve 2004 yılında AB’ye üye olan bazı ülkelerin AB değerlerine uyumunda sorunlar yaşanması. AB, kendi içinde farklılık ve çelişkileri artıracak yeni üye alımından kaçınıyor. Bunu, son olarak, Arnavutluk ve Makedonya ile müzakerelerin geciktirilmesinde de yaşadık. AB, kendi kurumsal yapısını ve karar alma süreçlerini reforme etmeden yeni bir genişlemeye kalkışamaz gibi duruyor. AB’nin gittiği yön, üye devletler ile yetki paylaşımı, ortak ordu ve avro alanı gibi birçok konuda üyeler arasında görüş ayrılıkları var. Özellikle finansal kriz ve mülteci krizi AB içinde dayanışma ve uyum ilkelerinin yara almasına sebep oldu. İkinci sorun da, Türkiye’nin entegrasyonu sorunu. Türkiye gibi yüksek bir nüfusa sahip, Ortadoğu'nun kapısında ve sıklıkla AB ile çelişen bir ülkenin AB’ye dahil olması, özellikle Fransa ve Almanya gibi lider ülkeler açısından önemli bir sınama oluşturuyor.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Brexit sonrasında Birleşik Krallık ile AB ilişkilerinin nasıl kurgulanacağını düşünüyorsunuz? Sizce Boris Johnson liderliğindeki Birleşik Krallık, AB ile bir serbest ticaret anlaşması imzalayacak mı?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Ben, AB ve Birleşik Krallık arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalanacağını düşünüyorum. Londra için AB pazarına erişim sağlamak önemli bir ihtiyaç. Hem mal, hem de hizmet ticareti için AB en önemli partner. Kısa zamanda AB’nin yerine başka bir ülkeyi koymak mümkün değil. Üstelik önümüzdeki süreçte ekonomik kriz tüm dünyayı vuracak. Böyle bir ortamda, Birleşik Krallık, AB dışındaki ülkeler ile ticaret anlaşmaları müzakere etmekte de zorlanacaktır. Şu an için, Başbakan Boris Johnson, AB ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin 2020 sonunda biteceğini ve bunu uzatmak istemediğini söylüyor; ama bence ek süre gerekebilir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Brexit benzeri girişimlerin diğer Avrupa ülkelerine de sirayet edeceğini düşünüyor musunuz? Sizce Fransa, İtalya veya başka AB üyelerinde de AB’den ayrılma politikası ciddi bir siyasal alternatif haline gelebilir mi?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Evet gelebilir. Özellikle korona virüsü krizinde İtalya’da AB konusunda önemli bir hayalkırıklığı yaşandı. Ancak bu sorun karşısında AB’yi suçlamak da haksızlık. Halk sağlığı AB’nin yetki alanı içinde olan bir alan değil. Üye devletlerin yetkisine bırakılmış bir politika alanı. Bu yüzden de, AB içerisinde bu konuda harekete geçmek için oldukça gecikildi. Öte yandan, kriz, AB’ye olan ihtiyacı da açıkça ortaya koydu. Günümüzde her ülke sınır aşan ağlara bağımlı durumda. Sınırları kapatıp oturmak mümkün değil. Virüs salgınının herkesi evlerine hapsettiği bir ortamda da, bunun bedeli ekonomik durgunluk olarak ortaya çıkıyor. Korona virüsü salgını gibi bir konu, kıta çapında çözümlerin ve işbirliğinin gerekliliğini de ortaya koydu. Ancak AB’nin kendinden beklentileri karşılayabilmesi için, hızlı harekete geçebilecek yetki ve kaynağa sahip olması lazım. AB ülkeleri bu kararı vermeli... Aksi takdirde, eğer AB reforme edilemezse, bu sefer özellikle popülist partiler ve hareketler tarafından daha da sorgulanır hale gelir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: AB’nin yarattığı demokrasi, özgürlük ve refah ortamına karşın, Avrupa ülkelerindeki ırkçı saldırıların bir türlü önlenemediği anlaşılıyor. Bunu son dönemde Almanya’da Hanau’da yapılan saldırıyla bir kez daha görmüş olduk. Sizce bu saldırıların sebebi nedir? Ekonomik koşulların bu kadar iyi olduğu bir ülkede bile bunlar yaşanabiliyorsa, eğitim sistemi konusunda ciddi bir revizyon ihtiyacı olduğunu düşünmek sizce hatalı mı olur?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Eğitim sisteminin revizyonu gerekiyor. Hem 21. yüzyılın gerektirdiği becerilere sahip insanlar yetiştirmek, hem de empati ve anlayış gibi duyguları geliştirmek için gerekiyor. Irkçılığa karşı ailede eğitim de çok önemli. Okul öncesinden başlayarak ırkçılığa karşı mücadele edilmeli. Irkçı saldırılardaki artış son derece endişe verici. Almanya’daki boyutlarda olmasa da, Türkiye’de de zaman zaman Suriyeli sığınmacılara karşı saldırılar olabiliyor. Ayrıca nefret söylemlerine de rastlıyoruz. Irkçılık ile mücadele mutlaka bu nefret söylemi ve özellikle sosyal medyadaki dezenformasyon ile mücadeleyi de içermeli. Çünkü bunlar, ırkçı saldırılara uygun bir zemin hazırlıyorlar. Yeni Zelanda’da camiye yapılan saldırıda da gördüğümüz gibi, saldırganların sosyal medya ağları var. Burada hem endoktrine oluyorlar, hem de saldırılar yapmak için gerekli bilgi ve kaynaklara ulaşabiliyorlar. Eğitim sisteminde reform ve medyanın denetimi, ırkçı örgütler ile mücadele ve nefret söyleminin engellenmesi gibi çok boyutlu bir strateji gerekiyor. Ayrıca yine Yeni Zelanda saldırısında gördüğümüz gibi, Başbakan Jacinda Ardern gibi bu konuda farkındalık yaratan pozitif örnek ve rol modellere de ihtiyaç var.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bize vakit ayırdığınız için size teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Ben de bu imkanı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

 Tarih: 25.03.2020

Hiç yorum yok: