9 Ağustos 2017 Çarşamba

Yrd. Doç. Dr. Dinç Yaylalıer’den İki Ciltlik ‘Amerika’ Gözlemleri


Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Dinç Yaylalıer[1], 1980-1997 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşamış ve çalışmış bir Türk akademisyen olarak, Türkiye’ye dönüşünde bu ülkeye çalışmaya ve yaşamaya gitmek isteyen vatandaşlarına faydalı olması amacıyla iki ciltlik Amerika: İnceleme-Gözlem-Yorum adlı eserini[2] kaleme almıştır. Fransız tarihçi ve aristokrat Alexis de Tocqueville’in 1830’larda yaptığı ve sonradan kitaplaştırdığı ünlü Amerika gezisini örnek alan Yaylalıer, İkinci Adam Yayınları tarafından 2016 yılında basılan bu kitaplarında daha önce defalarca yazılmış Amerikan siyasal sistemi ve iç politika gündemi yerine, bu ülkede yaptığı gözlemleri ve bu ülke hakkında pek bilinmeyen ilginç detayları yazmıştır. Bu nedenle, bu eser özgün bir çalışma olarak dikkatle incelenmeyi hak etmektedir. Bu yazıda ise, kitaptan genç okurlarımızın ilgisini çekebilecek bazı bölümler özetlenecektir.

Yrd. Doç. Dr. Dinç Yaylalıer

Yrd. Doç. Dr. Dinç Yaylalıer, öncelikle Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) “iyi ile kötünün bir arada yaşadığı çelişkiler ülkesi” olarak tanımlamaktadır. Zira ona göre, ABD, bir yanda dünyanın en iyi üniversitelerini, kütüphanelerini, kültür merkezlerini, hastane ve teknoloji merkezlerini, uzay üssü NASA’yı, spor tesislerini ve doğa parklarını, ama diğer yanda da sanayi toplumları içinde en adaletsiz gelir dağılımını, ağzına kadar dolu olan hapishaneleri, özellikle büyük şehirlerin sokaklarında görülen evsizleri (homeless), metropollerde belirli saatlerden sonra belirli semtleri teröre boğan çeteleri, uyuşturucu madde ticareti ve kullanımını ve makro seviyede ırk konusunu çözümlemesine rağmen zaman zaman beyaz polislerle Afrikalı Amerikalı gençler arasında patlak veren ve can kayıplarının yaşandığı terör olaylarını bir arada barındıran bir ülkedir. İşte bu çelişkiler ülkesi olan ABD’de senelerce kalan Yaylalıer, bu yıllarda yaptığı ilginç gözlemleri Türk okurlarla paylaşmak için bu kitapları yazmıştır. Sosyal bilimlerde mutlak nesnelliğin olmadığını itiraf eden Türk akademisyen, buna karşın bu eserlerinde ABD’nin hem iyi, hem de kötü özelliklerini anlatmaya çalıştığını belirtmektedir. Ayrıca, yazar, kitabının ABD’de eğitim almak ve çalışmak isteyen Türkler için bir el kitabı olmasını da amaçlamış ve bu nedenle pratik bilgilere de yer vermiştir.

İki ciltlik “Amerika: İnceleme-Gözlem-Yorum”

Birinci Cilt
Amerikalının Kimliği
ABD’nin kısa tarihi nedeniyle bu ülke ve halkın kimliği henüz oluşum sürecindedir. 18. yüzyılda İngiliz sömürgeciliğine karşı bir devrimle kurulan Amerika, sürekli göçmen nüfusu alarak büyümüş etnik ve dini açıdan çoğulcu bir topluma sahiptir. Yazara göre, ABD’de seçimler dışında aktif olarak politik tartışmalar pek yapılmaz. Eski Başkanlardan Richard Nixon’ın “sessiz çoğunluk” olarak adlandırdığı ortalama Amerikalılar, daha ziyade seçimler öncesinde siyaset tartışmaya başlayan apolitik kişilerdir. Amerikalılar, siyaseten kabaca iki ana gruba ayrılabilir: bir tarafta liberal (Demokrat Parti taraftarları), diğer taraftaysa muhafazakâr Amerika (Cumhuriyetçi Parti taraftarları). Bu iki grubu birbirinden ayıran bazı fay hatları söz konusudur. Örneğin kürtaj, bu konuların başında gelmektedir. Diğer önemli temel meseleler ise devlet ortaokul ve liselerinde dua edilmesi, azınlıklara iş hayatında ve üniversiteye girişte kolaylık sağlayan “affirmative action” (bir tür pozitif ayrımcılık) uygulaması ve devletin toplumdaki yeri tartışmasıdır. Muhafazakârlar, kürtaja neredeyse tamamen karşı oldukları gibi, azınlıklara pozitif ayrımcılık uygulamalarına da karşı çıkmakta, okullarda dini dua merasimini desteklemekte ve devletin gelir adaleti veya başka bir amaçla toplumsal hayata müdahalesine ve vergi almasına direnmektedirler. Bu nedenle, ilginç bir şekilde ABD’de kültürel açıdan son derece muhafazakâr olan gruplar, sosyo-ekonomik anlamda “liberal” çizgidedirler. Bugün Cumhuriyetçi Parti’den Başkan seçilen Donald Trump’ın süper-zengin bir işadamı ve vergilendirme karşıtı olmasına bu nedenle şaşırmamak gerekir. Ayrıca muhafazakârlar, sosyal olarak beyaz Amerika’yı ve coğrafi olarak orta Amerika’yı temsil eder ve özellikle Protestan, beyaz ve Anglo Sakson kökenli seçmenlerden (bu, kısaca WASP olarak formüle edilmiştir) yoğun oy alırlar. Genelde Demokrat Parti’ye oy veren liberaller ise, büyük oranda kürtaj hakkını destekleseler ve annenin bu konuda hak sahibi olduğunu iddia etseler de, Demokrat Parti içerisinde de John Kerry gibi kürtaj konusunda kısıtlamaları savunan ve bu konuya şahsi inancı çerçevesinde destek vermeyen liberal siyasetçiler mevcuttur.[3] Liberallerin liberallikleri ise daha çok sosyokültürel alandaki özgürlükçü tutumlarından ileri gelmektedir. Ancak Avrupa’da kullanılan “liberal” tabirinden farklı olarak, Amerika özelinde “liberal”, Avrupa ve Türkiye’deki “sosyal demokrat” çizgiye benzer şekilde devletin toplumsal haksızlıkları çözmesi yönünde aktif sorumluluk alması ve çeşitli politikalar uygulamasını savunur çizgidedir. Bu nedenle, Demokratlar, “affirmative action” ve adaletli vergilendirme gibi girişimleri destekler ve azınlık gruplarına daha çok sahip çıkarlar. Ayrıca farklı dini gruplar ve dinsiz seçmenler de düşünülerek, din konusunda daha özgürlükçü bir tutumu desteklerler.
Amerikalı iki yazar Charles Murray ve Richard Herrnstein, 1994’te yayınladıkları ünlü eserleri The Bell Curve’de ABD’deki toplumsal grupları IQ test sonuçları bağlamında değerlendirmiş ve ABD’de küçük bir azınlığın çok zeki ve başarılı olduğunu ve en iyi üniversitelere ve işlere bu insanların alındığını ortaya koymuşlardır. Yazarlara göre, bu küçük grup dışında 125 milyonluk orta gelirli ve orta zekâ seviyeli geniş bir orta sınıf ve en altta toplumun çoğunluğunu oluşturan daha düşük seviyede zekâ sahibi on milyonlarca Amerikalı yaşamaktadır. Yazarların gelecek projeksiyonları ise kaygı uyandırıcıdır; zira onlara göre, gelecekte tabanda nüfusları hızla artan fakir kesimler üst sınıfları sıkıştırmaya başlayacak, üst sınıflar da onları kontrol altında tutabilmek için totaliter bir yönetim modeline yönelecekler ve onları gettolarında yaşamaya zorlayacaklardır. Dinç Yaylalıer ise bu görüşe hiç katılmamaktadır. Hatta ona göre, ABD, fakir ve yüksek zekâlı olmayan bir insan için yaşaması en kolay yerlerden birisidir. ABD’de kilise mutfaklarında ücretsiz yemek yemek mümkün olduğu için, aslında aç kalmak o kadar da kolay değildir. Yine hastane masrafları konusunda da dini kuruluşların yardımlar yapması oldukça yaygındır. Ayrıca toplumda ezilen kesimlerin ABD siyasal sistemi ve sosyal düzeni içerisinde isyan etmelerini engelleyen bir nevi “uyuşturucu” işlevi gören unsurlar da fazlasıyla güçlüdür. Yazara göre; alkol, spor, televizyon, Hollywood ve Rock & Roll müziği başta olmak üzere Amerikan kültürü ve sosyal hayatının renkli olması, insanların çok zengin olmadan da mutlu yaşayabilmesini olanaklı kılmaktadır. Evsiz insanların durumu ise biraz da kendi tercihleri ve uyuşturucu bağımlılığıyla alakalıdır. Buna karşın, ABD’de şiddet ve terör oldukça yaygın bir hadisedir. Özellikle polisle Afrikalı Amerikalı gruplar arasındaki çatışmalar, kaçak göç nedeniyle ülkede kök salmış olan çeteler ve kovboy kültürünün uzantısı olarak devam eden yaygın bireysel silahlanma, Amerikalıların aşina olduğu kavramlardır. Yine ırkçılık da etkileri azalmasına rağmen ABD’de hala var olan bir olgudur. Geçmişte Ku Klux Klan’ın yaptığı katliamlarla doruk noktasına çıkan beyaz ırkçılığı, bugün ekonomik sorunlar ve azınlıklara yönelik pozitif ayrımcılık uygulamalarının yarattığı tepkiler nedeniyle yeniden hortlamaya başlamıştır. Son dönemde ABD’de özellikle Müslümanlara yönelik ayrımcı bir dil ve uygulamalar bütünü de hızla gelişmektedir.

Amerika’da Kabuk Değişimi
ABD, Adam Smith’in ilkeleri doğrultusunda ve liberal esaslara dayalı olarak kurulmuş bir devlettir. Bu nedenle, Amerika’nın kurucu babalarından Thomas Jefferson’a göre, en iyi devlet, topluma en az müdahale eden devlettir. ABD tarihi, haksızlıkların ve gelişmenin tarihidir. Nitekim bir dönem ABD’de köle olarak çalıştırılan, ırkçı saldırılara maruz kalan ve “poll tax” vergisi gibi uygulamalarla oy vermeleri engellenen Afrikalı Amerikalılar, daha sonra Barack Obama gibi içlerinden çıkmış bir kişinin Başkan olmasına tanıklık etmişlerdir. Obama’nın bu başarısı, 1960’larda sivil haklar mücadelesi vermeye başlayan Martin Luther King Jr. ve arkadaşlarının da başarısını yansıtmaktadır. Ancak Kızılderililerin akıbeti Afrikalı Amerikalılar kadar iyi olmamıştır. Nitekim ABD’nin yerlisi ve gerçek sahibi olan Kızılderililer, uğradıkları katliamlar nedeniyle bugün sadece 400.000 civarında bir nüfusa sahiptirler. Beyazlar, geçmişte bu katliamları yaparken Kızılderililerin ilkel yaşamlarını haklı bir gerekçe olarak görmüş ve ekonomik motivasyonun da etkisiyle onları acımadan topraklarından atmış ve öldürebilmişlerdir. Zira ABD, fazlasıyla rekabetçi ve zor yaşamlarından kaçarak buraya gelen göçmenlerin kurduğu bir “yeni dünya”dır. ABD’ye ilk yoğun göçmen akışı 1600’lerde başlamıştır. Avrupa’dan gelen bu Anglo Sakson nüfus, ABD’de iyi karşılanmış ve sayıları hızla artmıştır. 19. ve 20. yüzyıllarda ABD’ye göç çeşitlenmiş ve Asya’dan, Avrupa’nın farklı ülkelerinden ve hatta Çin ve Japonya gibi Uzak Asya ülkelerinden bile hatırı sayılır oranda nüfus Amerika’ya göç etmiştir. Günümüzde de ABD en fazla göç alan ülkelerden birisidir. ABD’de nüfusları en hızla artan gruplar ise Afrikalı Amerikalılar ve Hispanikler veya Latinolar olarak bilinen Güney ve Orta Amerikalı nüfustur.

Göçmen Konusu
Tarihinden itibaren yoğun göç alan ve sürekli bir sosyal değişime uğrayan ABD’de, yoğun göçün de etkisiyle ırkçı ve etnik temelli gruplaşmalar ve ekonomik rekabetler oldukça yoğun olmuştur. Berkeley’den ünlü bir Tarih Profesörü olan Leon Litwack, ABD’de etnik gruplaşmalar ve rekabet nedeniyle sosyal patlama aşamasına defalarca gelindiğini, ancak demokrasinin derinleşmesi sayesinde bunun bugüne kadar yaşanmadığını ifade eder. Nitekim gettolarda yaşayan Afrikalı Amerikalı ve diğer göçmen gruplar için temel umut kaynağı, çocuklarının gelecekte kendilerinden daha iyi şartlarda yaşayabilmesi olmuştur. Bu nedenle, gün geçtikçe gelişen demokratik katılım ve sosyal haklar, ABD’de sosyal patlamaları ve yaygın katılımlı halk isyanlarını engellemiştir. Buna karşın, 20. yüzyıl başlarında ABD’de güçlü sendikal ve sosyalist hareketler bile oluşmuştur. Ayrıca tüm olumlu gelişmelere rağmen, ırkçılık konusu ABD’de hala güçlü ve yaygındır. Ekonomik sorunlar, etnik farklılıkların da etkisiyle kolaylıkla ırkçı argümanlara dönüşebilmektedir. Irkçılık sadece Afrikalı Amerikalıları değil, Müslümanları ve Asyalıları da hedef alabilmektedir. Örneğin, “Who Killed Vincent Chin” isimli belgesel filmde anlatılan Vincent Chin cinayeti, bu açıdan ibretlik bir örnektir. ABD’nin bir diğer sorunu ise okul baskınlarıdır. Okullarda yaşanan silahlı baskın olayları, her sene birkaç örneği görülen bir toplumsal trajedi haline gelmiştir. Bazen ırkçı motiflerle, bazen psikolojik sorunlarla ama genelde yaygın silahlanmanın bir sonucu olarak yaşanan bu olaylar, ABD’nin gelişmişlik düzeyine yakışmayan bir olgudur.

Yüzdeki Kan
ABD’de ırkçı düşünceler ve Nazi felsefesi halen bazı çevrelerde destek bulabilmektedir. Amerikan Nazi Partisi’ni (ANP) anlatan bir belgesel olan “Yüzdeki Kan” yapımını izleyen kitabın yazarı Dinç Yaylalıer, demografik mücadele ve ekonomik sorunlarla birlikte düşük eğitim nedeniyle ABD’de bu tarz görüşlerin bazı kişilerce benimsenebildiğine dikkat çekmiştir. Nitekim ırkçı bir Fizik Profesörü olan William Pierce’ın yazdığı The Turner Diaries adlı roman, bugün bile ırkçı çevreler açısından bir kutsal kitap vazifesi görmektedir. Bu gibi eserlerin de etkisiyle, ABD’de zaman zaman ırkçı düşünceler güçlenebilmekte ve bireysel bazı şiddet eylemlerine sebebiyet vermektedir. Nitekim Amerikan Nazi Partisi ve Ku Klux Klan’ın bugün bile 30 eyalette 20.000’in üzerinde üyesinin olduğu düşünülmektedir. Bu kişilerin profili incelendiğinde ise; bunların, büyük oranda 20-60 yaş arası beyaz nüfustan, genellikle kötü bir eğitim alan ve sosyoekonomik açıdan da zor koşullarda yaşayan insanlar olduğu görülmektedir. Bu gibi insanlar, Yahudilere de tepkiyle yaklaşmakta ve ABD’nin ahlaki ve siyasi çöküşünden zenciler ve göçmenler kadar Yahudileri de sorumlu tutmaktadırlar. Dolayısıyla, anti-semitizm de ABD’nin halen bir sorunu durumundadır. Bu gibi düşüncelerle 314 milyonun üzerindeki silah birleştiğinde ise, ABD, patlamaya hazır bir cephanelik görüntüsü arz etmektedir. Bu nedenle, ABD’de filmlere de konu olan çok garip olaylar yaşanabilmektedir. “Unabomber” (bombacı) olarak bilinen Theodore Kaczynski vakası, bu açıdan en ilginç örneklerden birisidir. Harvard mezunu ve Michigan Üniversitesi doktoralı Kaczynski, çevre hakları konusundaki katı görüşleri nedeniyle bireysel terör faaliyetlerine yönelmiş çok ilginç bir figürdür. Ancak Dinç Yaylalıer’e göre, ABD’de bu tarz fanatik kişilerin oranı yüzde 1’den fazla değildir. Sadece yaygın özgürlükler ve silahlanma sayesinde bu kişilerin eylem yapma şansı diğer ülkelere kıyasla çok daha fazladır.

Kazananlar-Kaybedenler
ABD siyasal ve ekonomik sisteminde kazananlar ve kaybedenler vardır. Yetenekli olan sanatçı, sporcu, akademisyen ve meslek sahipleri için, ABD, aslında yaşanabilecek en iyi ülkelerden birisidir. Bu nedenle, dünyanın dört bir yanından yetenekli binlerce kişi her yıl ABD’ye göç ediyor ve burada başarılı olabiliyorlar. ABD’de el becerisi ve teknik beceri de çok para edebiliyor. Örneğin, zanaatkâr ve tamirciler, şaşılacak şekilde ABD’de yüksek para kazanan insanlar. Fırsatlar ülkesi olan ABD’de, aklını ve yeteneğini kullananlar için milyoner olmak o kadar da zor değil… Amerika’da ücretler ve hayat pahalılığı ise eyaletten eyalete ve bölgeden bölgeye göre değişebiliyor. Birçok eyalette 70.000-100.000 dolar arasında bir gelirle iyi bir hayat standardı yakalamak mümkün. Bu maaş düzeyiyle, kredi alarak ev sahibi olmak bile mümkün. Bu nedenle, ABD'deki yaşam standartları dünyadaki çoğu ülkenin üzerinde. 

Tarihten Ders Almak
Aslında koloniciliğe karşı bir devrimle kurulmuş olan ABD, buna karşın tarihsel süreçte ve özellikle Soğuk Savaş yıllarında zaman zaman baskıcı politikalara yönelen ve halk hareketlerini desteklemeyen bir ülke olarak tepki çekmiştir. Vietnam, Küba ve Nikaragua başta olmak üzere birçok konuda ABD’nin tarihsel duruşu aslında kendi devrimiyle de çelişir noktadadır. Peki, bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, en temelde ABD’nin özel mülkiyet konusundaki güçlü eğilimidir. ABD’de, sosyalist ve sol hareketlere geçmişte hatalı bir şekilde komünist ve özel mülkiyet karşıtı bir gözle bakılmış ve bu nedenle baskıcı yönetimlere destek verilebilmiştir. Vietnam Savaşı, bugün bile ABD’de çok tartışılan ve ne için yapıldığı anlaşılamayan bir savaştır. Bunun yanında, Peace Corps gönüllüleri gibi dünyanın dört bir yanında halkların kalkınması için aktif olarak çalışan Amerikalı yardımsever kişiler de bu sistemin bir ürünüdür. Kennedy döneminde zirve yapan Peace Corps, bugün artık eskisi gibi aktif ve etkili değildir. Ayrıca şu da unutulmamalıdır ki, ABD politikalarının en sert eleştirisini yine bizzat Amerikalılar yapabiliyorlar. Örneğin, Inevitable Revolutions adlı ABD’nin Orta Amerika politikasını eleştiren eseri bir Rus ya da Çinli Marksist değil, Cornell Üniversitesi Profesörü Walter La Feber yazmıştır. The Eagle and the Lion adlı ABD’nin İran politikasını yerden yere vuran kitabın yazarı da Amerikalı Profesör James Bill’dir. Vietnam Savaşı karşıtı A Bright Shinning Lie da Amerikalı Neil Sheehan tarafından yazılmış önemli bir eserdir. Bu nedenle, ABD, kendi içerisinde dinamizm sağlayan ve sistemin hatalarını bizzat kendisinin kapatmasını sağlayan ileri bir özgürlük ortamına sahiptir. Siyaseten çok farklı görüşlerin sistemde hep var olması sebebiyle, ABD, siyaseten ne gelişme olursa olsun bir anlamda hiçbir zaman kaybetmemektedir.

Rock and Roll
1950’lerde başlayan Rock and Roll müzik türü ve akımı, zamanla ABD’nin önemli ve sembol kültürel öğelerinden biri haline gelmiştir. Afrikalı Amerikalıların blues müziği ile country müziğinden öğelerin karışımıyla ortaya çıkan Rock and Roll tarzı, 1960’larda Elvis Presley gibi kendi efsanelerini yaratmış çok önemli bir akımdır. Marlon Brando’nun 1950’lerde rol aldığı “The Wild One” ve “Rebel Without a Cause” gibi filmler de isyan temasıyla Rock and Roll kültürünü desteklemiş sanatsal eserlerdir. Vietnam Savaşı nedeniyle 1960’ların sonunda Rock and Roll müziği ve isyan kültürü Amerika’da daha da güçlenmiştir. Bu yeni doğan karşı kültür, barışı, alkol, sigara ve uyuşturucu kullanımını ve cinsel özgürlüğü desteklemiştir. Ancak her Rock and Roll hayranına da uyuşturucu bağımlısı gözüyle bakmamak gerekir. Hatta kiliselerde bile artık Rock şarkıları söylenebilmektedir. Sonuçta, bu müzik türünün ABD tarihi ve Amerikan kültürü açısından özel bir yeri vardır.

Mormonlar
ABD’nin en ilginç dini gruplarından birisi de Mormonlardır. Misyonerliği bir görev kabul eden Mormonlar, çok eşli ve çok çocuklu ilginç bir toplumsal gruptur. Aile kurumu Mormonlar için çok önemlidir. Daha çok beyazlardan oluşan Mormonlar, özellikle Utah eyaletinde çok popülerdir. Mormon Kilisesi, aslında 1890’dan beri çok eşliliği yasaklamıştır. Ancak bu şekilde yaşamaya devam eden Mormon aileleri de hayli yaygındır. Bu kişiler, eşcinsel evliliğin serbest olduğu bir düzende neden çok eşli evliliğe izin verilmediğini sorgulamaktadırlar. Yıllık gelirlerinin yüzde 10’unu kiliseye veren Mormonlar, milyar dolarlık büyük bir ekonomiye sahiptirler. Ayrıca Birmingham Young Üniversitesi de Mormonlara ait saygın bir yüksek öğretim kurumudur. Mormonlara yurtdışında destek veren ve katılan insanlar ise, büyük çoğunlukla ABD’ye göç edebilmek için onların desteğini alma amacıyla bu gruba katılan insanlardan oluşuyor. Sigara, içki, çay ve kahvenin bile yasak olduğu Mormonların hayatı, katı dini prensiplere dayalı oldukça zor bir yaşam tarzını içeriyor. Buna karşın, diğer gruplara yönelik zarar verici bir hareketlerine de rastlanmamış.

İmaj Konusu ve Amerika’da Lobileşme
Amerika’da lobi olgusu çok önemlidir. ABD’de en güçlü lobileri ise Avrupa ülkeleri ve İsrail oluşturmuştur. Büyük mali güçleri ve siyasi bağlantıları sayesinde bu ülkeler, diğer ülkelere kıyasla daha avantajlı konumdadırlar. Ancak diğer ülkelerin de lobi yapma hakları vardır. Nitekim Japonya, Güney Kore ve Meksika gibi ülkeler, son yıllarda ABD’deki lobi güçlerini arttıran başarılı örneklerdir. Peki, böyle bir ortamda Türkiye’nin lobi oluşturma şansı nedir? Amerika’daki Türklerin en büyük avantajı, Türkiye ve Avrupa’daki gibi farklı kamplara ayrılmamalarıdır. Değişik görüş ve yaşam tarzları olmasına ve organize hareket etmemelerine karşın, hepsi Türkiye’nin ve Türklerin hakkını savunmak ve iyi tanıtımını yapmak amacındadırlar. Üniversitelerde düzenlenen “Türk Geceleri”, bu insanları bir araya getiren en önemli etkinliklerdendir. Türkiye, turizmde hızla gelişen bir ülkedir. Nitekim 1980 yılında 5 yıldızlı tek bir otelin olmadığı Antalya, bugün dünyanın en önemli turizm merkezlerinden birisidir. Buna karşın, ABD’deki lobi faaliyetlerimiz son derece etkisizdir. Özellikle Rum ve Ermeni lobileri karşısında Türk lobisinin etkisizliği, Türkiye’yi dış politikada da olumsuz bir noktaya taşımaktadır.

Bilim Adamları Nasıl Yetişiyor?
ABD, bilim konusunda dünyanın en ileri ülkesidir. Bunun sebebi, hem çok kaliteli bazı yüksek öğretim kurumlarına sahip olması, hem de dünyanın en parlak beyinlerini göç ve eğitim yoluyla bünyesine katabilmesinden kaynaklanmaktadır. ABD’de yabancı dil bilmek çok önemlidir. Birçok üst düzey akademisyen, Avrupa dillerinin dışında bir Doğu dilini de (Rusça, Arapça, Farsça) bilir. Bu, dünyaya yön vermek isteyen bir devletin vizyonuyla da doğru orantılıdır. Amerikan üniversitelerinde ayrıca sınırsız bir özgürlük konusudur. Öğrenciler, neredeyse her konuda soru sorabilir ve her türlü tabuları aşabilirler. Hatta Amerikan siyasal sistemi bile derslerde en sert şekilde eleştirilebilir. Ancak Yaylalıer’e göre, bu rahatlık, öğrencilerin hal ve tavırlarına da olumsuz şekilde yansımıştır. Örneğin, bazı öğrenciler dersin ortasında Coca Cola açabilir, sakız çiğneyebilir ya da ayaklarını ön sıraya uzatabilirler. Dünyanın her ülkesinden öğrencinin gelmesi ise Amerikalılar için büyük şanstır. Zira bu sayede, Amerikalılar, teorik bilgi dışında, somut gözlem yapma ve bu ülkelerden gelen öğrencilerden içeriden ve gerçek bilgi almayı da başarmaktadırlar. Ayrıca doktora düzeyinde ihtisaslaşma oldukça önemlidir ve öğrenciler alanında uzman hocalarla çalışarak, literatüre yeni katkılar yapmaya çalışırlar.


İkinci Cilt
Hayvan Sevgisi
Hayvan sevgisi evrensel bir olgudur ve ABD’de de bunun örnekleri yaygındır. Özellikle köpek ve kedilere olan sevgi ve evde hayvan besleme olgusu Amerika’da yaygındır. Köpekler, engelli kişilere destek amacıyla çeşitli işlerde de kullanılırlar. Ayrıca ABD’de hayvan haklarını korumak için birçok aktif dernek kurulmuş ve faaliyet göstermektedir. Ancak bilimsel araştırmalar için hayvanların denek olarak kullanılması konusu halen tartışmalıdır. Genel olarak, bu yönde büyük bir kamuoyu rahatsızlığı yoktur. Bu süreçte en çok zarar gören hayvan grubu ise farelerdir.

Uyuşturucu Madde ve Alkol Üzerine
Uyuşturucu madde kullanımının yaygınlığı, ABD’de son birkaç on yılda ciddi bir sorun haline gelmiştir. Sanılanın aksine, bu durum sadece fakir ve azınlık gruplarıyla da sınırlı değildir. Örneğin kokain bağımlılığına bakılınca, bunun yüzde 69 oranıyla en çok beyazlar arasında yaygın olduğu ve özellikle orta ve üst sınıftan kişilerin bu yanlışa sürüklendiği görülmektedir. Uyuşturucu satışının illegal olması ama halkın bir bölümünden ilgi görmesi sebebiyle, ABD’de çok güçlü çete oluşumları da kurulabilmektedir. 300 küsur milyonluk ABD’de şimdilerde 20 milyonun üzerinde uyuşturucu kullanan vatandaşın olduğu yazılmaktadır. Bu, aynı zamanda büyük bir ekonomi demektir. Bu nedenle, bazı eyaletlerde bazı tip uyuşturuculara devlet kontrolünde izin bile verilmiştir. Bunun sebebi ise, çeteleşmeyi önlemek ve az zararlı uyuşturuculara izin vermektir.

Afrikalı-Amerikalılar
Afrika’dan yüzyıllar önce köle olarak Amerika’ya getirilen Afrikalılar, bugünkü Afrikalı Amerikalı grubun atalarıdır. Bugün Amerika’da yaygın bir demografik grup olan Afrikalı Amerikalılar, geçmişte büyük haksızlıklara uğramış olan bir etnik gruptur. Ancak ABD köleciliği icat eden ülke değildir; tarihçi John McCormick’in ifadesiyle, “sadece bunu mükemmelleştirmiştir”. Kölecilik konusu Amerikan İç Savaşı’nın da ana konularından birisidir. Amerika’da Afrikalı Amerikalıların beyazlarla eşit statüye kavuşabilmeleri daha ancak birkaç on yıl öncesinde mümkün olabilmiş nispeten yeni bir husustur. Bugünse, yasal olarak olmasa da, sosyal olarak ırkçılık ve ayrımcılık ve buna karşı olarak gelişen karşı-ırkçılık ABD’de halen mevcuttur. ABD’de zenci hakları denince Martin Luther King Jr.’ya özel bir parantez açmak gerekir. Bu Afrikalı Amerikalı Protestan rahip, sivil haklar mücadelesiyle sivrilmiş ve Amerikan devletine tarihi hatasını düzelttirmeyi başarmış çok önemli bir tarihsel figürdür. Ancak Luther King’in barışçıl mücadelesinin yanında, “Black Panthers” (Kara Panterler) gibi şiddet yoluyla ırkçılıkla mücadele etmek isteyen Afrikalı Amerikalı gruplar da var olmuştur. Yine Malcolm X, Müslüman bir Afrikalı Amerikalı lider olarak daha radikal fikirleriyle Martin Luther’den ayrılmıştır.

CIA Hakkında
CIA, ABD’nin istihbarat alanında faaliyet gösteren 12 kuruluşundan birisidir. Ancak CIA’in özelliği, bağımsız olması, direkt Başkan’a bağlı olması ve diğer 11 kuruluştan gelen bilgilere de sahip olma hakkıdır. Bu nedenle, Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı – CIA, ülkedeki en güçlü istihbarat kurumudur. CIA uzmanları, dünyanın dört bir yanından toplanan tüm bilgileri derleyerek ABD Başkanı ve Kongre üyelerine raporlar yazar ve brifing verirler. CIA’in bilgi kaynaklarının yüzde 50’si açık kaynaklardan oluşur. Diğer yüzde 50 ise casusluk faaliyetleriyle gerçekleşir. ABD’nin gücü ve yüksek prestiji nedeniyle, farklı ülkelerden kişilerin devşirilmesi Amerika için kolay bir faaliyettir. Ancak CIA, operasyonlarında Başkan ve Kongre’ye bilgi vermek zorundadır. Soğuk Savaş döneminde operasyonlarının yüzde 50’si Sovyet Rusya’yı hedef alan CIA’in bugün ise Rusya’ya yönelik faaliyetleri ancak yüzde 15 oranındadır. Orta Doğu ve Uzak Asya, yeni dönemde CIA’in en etkin olduğu bölgelerdendir. CIA’in özel bir bütçesi de yoktur; masraflar Savunma Bakanlığı bütçesinden karşılanır.


Bu gibi ilginç makalelerin yer aldığı Yrd. Doç. Dr. Dinç Yaylalıer’in iki ciltlik Amerika: İnceleme-Gözlem-Yorum adlı eseri, bu ülke kültürü ve siyasetine meraklı kişilerce mutlaka okunması gereken kolay okunur ve hoş bir eserdir. Kitabın teorik bilgilerle pratik bilgi ve gözlemleri birleştirmesi ise, kuşkusuz en güçlü tarafıdır.


Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Web sitesi için; http://www.dincyaylalier.com/.
[2] Kitaplar buradan alınabilir; https://www.idefix.com/Yazar/dinc-yaylalier/s=319412.
[3] http://www.ontheissues.org/Social/John_Kerry_Abortion.htm.

Hiç yorum yok: