10 Mart 2024 Pazar

Times Higher Education 2024 Sıralamasında Türkiye Üniversitelerinin Durumu


İlk kez 1971 yılında yayınlanmaya başlayan Britanya merkezli prestijli bir yükseköğretim dergisi olan Times Higher Education (THE), 2004 yılından beri dünyadaki tüm yükseköğretim kurumlarını farklı özellikleriyle değerlendiren ve kıyaslayan bir yıllık rapor (ölçek) yayınlamaktadır. 2010 yılından beri, THE, bu konuda Thomson Reuters ile işbirliği yapmaya başlamış ve raporların görünürlüğü ve ciddiye alınırlığı artmıştır. Bu rapor, kuşkusuz mutlak nesnelliğe dayanmasa da, bazı objektif verileri değerlendirmeye alan bilimsel bir metodolojiye dayanmaktadır. Bu yazıda, 2024 yılı Times Higher Education verilerine göre Türkiye üniversitelerinin başarı grafiği kısaca değerlendirilecektir. Elbette bu başarı veya başarısızlık, Türkiye'deki siyasi iktidar, ilgili Bakanlıklar ve üniversiter eğitimin temel düzenleyicisi olan Yüksek Öğretim Kurulu-YÖK'ün performansı olarak değerlendirilmelidir.

2024 yılı sonuçları değerlendirildiğinde, Türkiye'nin dünyadaki en iyi 500 üniversite arasına 3 üniversitesini sokmayı başardığı görülmektedir. Bu bağlamda, Koç Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Sabancı Üniversitesi 351-400 aralığında kendilerine yer bulabilmiş ve Türkiye'nin en başarılı yükseköğretim kurumları olarak sivrilmişlerdir. En iyi 1.000 üniversite sıralamasına bakıldığında ise, Türkiye merkezli üniversitelerin sayısı 11'i bulmaktadır. İlk 500'deki 3 üniversiteye ek olarak, bu kategoride, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), Bilkent Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi (BAÜ), Özyeğin Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) de sıralamaya dahil olmaktadır.

Bu 11 üniversitemizi değerlendirdiğimizde, öncelikle İstanbul ve Ankara'nın üniversiteleri açısından en gelişmiş şehirler olduğu ortaya çıkmaktadır. Nitekim 11 üniversitemizin 7'si İstanbul'da, 4'ü ise Ankara'da bulunmaktadır. Bir diğer ilginç konu ise devlet üniversitesi-vakıf üniversitesi başarı grafiğidir. Bu konuda ise vakıf-devlet dengesi ülkemizde gayet iyi sağlanmış olup, elit üniversitelerimizden 6 yükseköğretim kurumumuz vakıf üniversitesi, 5 yükseköğretim kurumumuz ise devlet üniversitesi statüsündedir. Lakin devlet üniversitelerinin başarılı olanlarına kıyasla görece yeni olan vakıf üniversitelerinin başarısı dikkate alındığında, ilerleyen yıllarda vakıf üniversitelerinin daha da başarılı olabilmeleri gayet mümkün gözükmektedir.

Sıralamaya kendi alanım olan Sosyal Bilimler dalındaki ölçüm ile baktığımda ise, bu konuda Sabancı Üniversitesi'nin ilk 200'de, ODTÜ'nün ilk 250'de, Boğaziçi Üniversitesi'nin ilk 400'de, Bilkent Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Özyeğin Üniversitesi'nin ilk 800'de yer aldıkları görülmektedir. Bu bağlamda, Sosyal Bilimler alanında birçok üniversitemizin ilk 500'de yer almaları ve üst sıralara yükselmeleri gayet mümkündür ki, Sabancı Üniversitesi'nin bu başarısı bu anlamda dikkat çekicidir.

Bir ülkenin sanayileşmesi açısından stratejik konulardan olan Mühendislik eğitimi açısından bakıldığında da, Türkiye'nin durumu kötü değildir. İlk 250'ye giren Koç Üniversitesi, ilk 300'de yer alan ODTÜ, ilk 400'e girmeyi başaran İTÜ ile Sabancı Üniversitesi, ilk 500'de kendilerine yer bulabilen BAÜ, Bilkent Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, en iyi 600 Mühendislik üniversitesi arasına giren Akdeniz Üniversitesi ile Düzce Üniversitesi gibi elit kurumlarımız sayesinde, ilerleyen yıllarda birçok başarılı ve parlak mühendisin yetiştirilmesi gayet olası gözükmektedir.

Yine bir devlet için en stratejik sektörlerden olan Tıp ve Sağlık Bilimleri açısından değerlendirildiğinde ise, ilk 400'e giren Koç Üniversitesi ve ilk 500'de yer alan Hacettepe Üniversitesi en başarılı yükseköğretim kurumlarımız olarak dikkat çekmektedirler.

Peki, bu verilerden yola çıkarak düşündüğümüzde, ilerleyen yıllarda üniversitelerimizin performansını yükseltmek adına ne yapabiliriz? Yaklaşık 25 yıldır üniversite çatısı altında öğrenci, asistan ve akademisyen olarak yer alan ve hayatını bu işe vakfetmiş bir kişi olarak, deneyimlerim ve gözlemlerim sonucunda ilgili kurumlara şu tavsiyeleri iletebilirim:

  1. Gerek devlet, gerek vakıf üniversitelerimizin farklı alanlarda uzmanlaşmaları ve kendi kimliklerini oluşturmalarına olanak sağlanmalı ve bu konuda özerklik anlayışına uygun hareket edilmelidir. Örneğin, Tıp alanında uzmanlaşmış bir üniversitenin bu alanda daha da geliştirilmesine yardımcı olunabilir ve Sosyal Bilimler alanında daha iyi durumda olan başka bir üniversitenin gelişimine katkıda bulunulabilir. Benzer şekilde, tarihsel süreçte ideolojik kimlikleri doğal süreçler sonucunda oluşmuş üniversitelerin bu tarihsel dokularını (Gazi Üniversitesi-ülkücü hareket, ODTÜ-sol hareket, Boğaziçi Üniversitesi-liberal düşünce gibi) bozmaya çalışmak olumsuz sonuçlar verebilir.
  2. Akademisyenlerin iş yüklerinin azaltılması, yani; verilen ders sayılarının unvana göre belirli sayıların üzerine çıkmaması, öğrenci danışmanlık ve idari işlerin tamamının akademisyenlere yaptırılmaması ve bilimsel araştırma için izin günlerinin sağlanması gibi uygulamalar ülke genelinde norm haline getirilebilir.
  3. Devlet-vakıf ayrımı ve eşitsizliği ortadan kaldırılmalıdır. Yeşil pasaport işlemlerinde bile devlet üniversitesi mensuplarının kayrıldığı ve vakıf üniversitelerinin çalışanlarına apartheid rejiminde yaşayan siyahiler gibi muamele edildiği ve yine maaş eşitsizlikleri ve çalışma koşulları farklılıkları devam ettiği sürece, kuşkusuz, vakıf üniversitelerinin gelişimi yavaşlayacaktır.
  4. Akademik teşvik sistemi daha iyi işletilmelidir. Uluslararası yayınların daha önemli olduğu ve üniversiteleri üst sıralara taşıdığı bir ortamda, mutlaka uluslararası yayın teşvikleri üst düzeyde tutulmalı, bu konuda eğitim ve yardımcı faaliyetler düzenlenmeli ve Türkiye'den akademik dergilerin uluslararası endekslere girebilmesi için çaba gösterilmelidir.
  5. Üniversite-özel sektör-devlet iş birliği daha iyi tesis edilmelidir. Üniversitelerin etkinlikleri için sponsorluk, öğrencilerine staj imkânı ve öğrencileri kariyer günleri ile geleceğe motive etmek gibi hususlar açısından, bu üçgenin kurulması zaruridir.
  6. Üniversitelerde sistematik olarak uygulanan mobbing, zorbalık, mesleki gruplaşma, siyasi baskı, tehdit ve şantaj uygulamalarıyla etkin şekilde mücadele edilmelidir. Bunları yapan kişiler ağır şekilde cezalandırılmalı ve akademisyenlerin düşünce özgürlükleri teminat altına alınmalıdır. Çin tarihinden örnek vermek gerekirse, "Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın" düsturuyla, öğretim üyelerimizin kendi kulvarlarında gelişimleri için uygun ortam sağlanmalıdır.
  7. Uluslararasılaşma ve dış partnerler edinme yönünde daha cesur ve teşvik edici olunmalıdır. Akademik etkinliklerin siyasi gerekçelerle iptal edildiği ve uluslararası iş birliklerine istihbari faaliyet olarak bakıldığı bir düzlemde, akademik gelişme elbette çok sınırlı olacaktır. Bu nedenle, yeni dönemde, üniversitelerimizde güvenlik mantığı yerine akademik mantığını oturtmamız gerekmektedir. Neticede yaptığımız iş, temelde bir eğitim faaliyetidir ve başka yönlere çekilmemelidir. Benzer şekilde, üniversiteleri siyaset için bir basamak olarak kullanmak eğilimi de hatalıdır.

Son olarak, üniversiter eğitim alanında kötü durumda olmadığımızı ve geleceğimizin doğru adımlarla çok parlak olabileceğini açık yüreklilikle belirtmek isterim. Bu bağlamda, ülkemizde yeni yükseköğretim kurumlarının ülkenin dört bir yanında açılması da çok doğru ve yerinde bir adımdır ve bunun olumlu meyveleri yakın gelecekte -umuyorum- toplanacaktır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ




Hiç yorum yok: