13 Nisan 2023 Perşembe

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Çin Ziyareti


Giriş

Ülkesinde emeklilik yaşını 62'den 64'e yükseltmesi nedeniyle ciddi protestolarla karşılaşan ve popülaritesinde azalma yaşayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçtiğimiz günlerde Çin Halk Cumhuriyeti'ne resmi bir devlet ziyaretinde bulundu. Ziyaret kapsamında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'le de bir araya gelen Macron'un, ABD başta olmak üzere Batı dünyasında Çin'in şeytanlaştırılmaya ve dışlanmaya çalışıldığı bir dönemde bu ziyareti gerçekleştirmesi ve daha önemlisi, ziyareti sırasında Tayvan konusunda ilginç çıkışlar yapması, Amerikan kamuoyu başta olmak üzere bazı Batılı basın-yayın organlarında tepki topladı. Bu yazıda, Fransa iç politikasında yaşanan güncel gelişmeleri ve Macron'un Çin gezisiyle ne yapmaya çalıştığını analiz edeceğim.

Fransa İç Politikasındaki Güncel Gelişmeler

2022 yılında düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen karşısında ikinci turda yüzde 58 destekle rahat bir zafer kazanan ve 2027'ye kadar 5 yıl daha Elize Sarayı'nda Cumhurbaşkanı olarak görev yapmaya hak kazanan genç ve liberal siyasetçi Emmanuel Macron, buna karşın Haziran ayındaki parlamento seçimlerinde Fransız Ulusal Meclis'indeki çoğunluğunu kaybetmiş ve ikinci beş yıllık iktidarında zorluklarla yüzleşeceği ortaya çıkmıştır.

Bu zorlu duruma karşın, Fransa'nın geleceği dizayn etmek ve güvence altına almak için piyasa reformlarını kararlılıkla sürdüren Macron, Mart ayında ülkesinde büyük tepkilere neden olan bir emeklilik reformu kararı aldı. Bu doğrultuda, emekli olma yaşını 62'den 64'e yükselttiren Macron, büyük tepkilere rağmen kararından geri adım atmadı. Macron, 2030'larda 20 milyon civarında emeklinin olacağı ülkesinde rekabetçi piyasa koşullarının devam etmesi ve işgücü piyasasının canlı tutulması adına bu reformun gerekli olduğunu savunurken, ülkenin birçok kentindeki grev, kitlesel protesto ve yaşanan şiddet olayları nedeniyle zor bir konjonktürle karşı karşıya kaldı. Öyle ki, Macron'un onaylanma oranı yüzde 28'le iktidara geldiğinden bu yana en düşük seviyesine geriledi. Bu reform, Macron'un istediği yasayı Fransız anayasasında yer alan 49. madde doğrultusunda mecliste onaylanmadan doğrudan geçiren Başbakan Elisabeth Borne'un da desteğinde kayda değer düşüşe neden oldu. İşte Macron, Çin ziyaretini biraz da iç politikada ciddi baskıyla karşı karşıya kaldığı böyle bir ortamda gerçekleştirdi.

Macron'un Çin Ziyareti: Fransız Lider Ne Amaçlıyor Olabilir?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iç siyasette yaptığı reformlar nedeniyle ülkesinde ciddi tepkilere maruz kaldığı bir dönemde Çin'e beklenmedik bir ziyaret gerçekleştirerek, uluslararası basında adından sıklıkla söz ettirdi. Bu bölümde, Macron'un bu ziyaretiyle neler yapmaya çalıştığına dair bazı gözlem ve fikirlerimi ifade edeceğim.

Macron'un Çin ziyaretiyle ilgili en temel amacı, hiç şüphesiz, Rusya üzerindeki nüfuzu nedeniyle Rusya-Ukrayna Savaşı'nı durdurabilecek belki de yegâne ülke olan Çin'i bu konuda daha sorumlu ve atak davranması için teşvik etmek istemesiydi. 5-7 Nisan 2023 tarihlerindeki üç günlük Çin ziyareti süresince -daha önceki bazı ziyaretlerinde olduğu gibi- Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'i de yanına alan Macron, Avrupa Birliği'ni (AB) temsil eder bir şekilde Rusya'nın Ukrayna işgalini durdurmak amacıyla Pekin'i oyuna sokmaya teşvik etmek istedi. Macron'un bu konudaki girişiminin iyi niyetli ve mantıksal temeli olan bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün. Zira kısa bir süre önce Suudi Arabistan ile İran arasında bir uzlaşıya aracılık ederek adından övgüyle söz ettiren Çin yönetimi, bir süre önce Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın sona ermesi için de 12 maddelik bir öneri dizisi açıklamıştı. Bu öneriler şöyleydi:

  1. Bütün ülkelerin egemenlik hakkına yeniden saygı duyulması,
  2. Soğuk Savaş’ın geride bırakılması,
  3. Çatışmaların durdurulması,
  4. Barış masasına geri dönülmesi,
  5. İnsani krizin aşılması,
  6. Sivillerin ve savaş esirlerinin korunması,
  7. Nükleer tesislerin korunması,
  8. Stratejik risklerin azaltılması,
  9. Tahıl ihracatının devam ettirilmesi,
  10. Tek taraflı yaptırımların durdurulması,
  11. Sınai ve ekonomik ilişkilerin aktif hale getirilmesi,
  12. Ülkenin yeniden inşa edilmesi gerektiği.

Bu bağlamda, dünya siyasetinde serbest ticaretle yükselen bir güç olan Çin için, kuşkusuz, ekonomik ilişkilerinin çok iyi seviyede olduğu (ikili ticaret hacmi 2022 yılında 190 milyar dolar seviyesindeydi) ve kritik bir enerji tedarikçisi olan Rusya ile Batı dünyasında yaşanan restleşmenin serbest ticarete olumsuz etkilerde bulunması pozitif bir gelişme olmayacaktır. Şimdiye kadar Ukrayna konusunda Rusya'yı kınamak konusunda isteksiz davranan Çin, buna karşın Moskova'nın işgal politikasına destek verir yönde açıklamalar yapmaktan da kaçınmış ve uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler (BM) düzenine vurgu yapmıştır. Bu nedenle, Macron'un Çin'i oyuna daha aktif şekilde dahil ederek, Pekin'in Moskova üzerindeki baskısını artırmasını istemesi makul bir yaklaşımdır.

Ziyarete dair ikinci önemli motivasyon kaynağı, iyi bir Avrupa Birliği destekçisi olan Macron'un, Birliğin bütünleşmesi ve özerk bir siyasi varlık haline gelmesi yönünde zaman zaman engelleyici tutumlar takınan Washington'a yönelik tepkisini göstererek Amerikan karşıtı çevrelerden destek almak istemesiydi. Seçildiğinden bu yana daima AB'nin stratejik özerkliğini (stratejik otonomisini) vurgulayan ve AB'yi ABD ve Çin'le birlikte üçüncü süpergüç yapmak isteyen Macron, bu ziyaret kapsamında da Avrupa'nın ABD ile Çin arasında Tayvan konusunda yaşanacak bir çatışmaya sürüklenmemesi gerektiğini açıklayarak, Washington'a yönelik tepkisel duruşunu gözler önüne serdi. Macron'un ABD'ye yönelik güvensizliğinde Washington'ın Birleşik Krallık (İngiltere) ile birlikte Fransa'ya AUKUS paktı ile attığı kazık ve Avustralya ile yapılan denizaltı anlaşmasını sabote etmesinin olduğunu söylemek de mümkün. Zira milyar dolarlık bu anlaşmanın feshiyle büyük ekonomik kayba uğrayan Fransa, tepkisinin ciddiyetini göstermek için -hatırlanacağı üzere- ABD ve Avustralya'daki Büyükelçilerini geri çekmişti. Bu anlamda, Macron'un incinen Fransız onurunu kurtarmaya çalıştığı ve bu şekilde adeta ABD'ye meydan okuyarak halkının desteğini almaya çalıştığı belirtilebilir.

Bu bağlamda, üçüncü bir sebep olarak Macron'un iç kamuoyunda azalan desteğini diplomasideki başarılarıyla kapatmak istemesi de bir gerekçe olarak öne sürülebilir. Zira Fransız ve uluslararası kamuoyunda zaman zaman tepki çeken ama gündem yaratan sözleriyle ön plana çıkan (daha önce NATO konusundaki "beyin ölümü" açıklaması da benzer bir etki yaratmıştı) Macron, uluslararası siyasetteki etkisini göstererek ve AB'nin lideri gibi davranarak, kişisel siyasi kariyerinde kalıcı bir etki bırakmaya çalışıyor olabilir.

Dördüncü bir husus olarak ise, kuşkusuz, Fransa'nın 1,4 milyarlık Çin pazarında daha etkin olmak istemesi öne çıkarılabilir. Zira yakın gelecekte dünyanın en büyük ekonomisi olması beklenen Çin'in en yakın dış ticaret ortakları arasında yer almayan Fransa, bu ülkeyle siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi durumunda, yakın gelecekte Pekin'e daha büyük oranda ihracat yapmayı başarabilir. Nitekim bu ziyaret sırasında iki ülke arasında birçok ekonomik temelli anlaşmanın imzalanması, Paris ve Brüksel'in Pekin'e Washington gibi stratejik bir hasım gibi yaklaşmayabileceklerini ve ekonomik ilişkileri ilerletmek isteyebileceklerini gösteriyor. Macron bu konuda yalnız da sayılmaz; zira kısa bir süre önce Almanya Başbakanı Olaf Scholz da Çin'i ziyaret etmiş ve ılımlı mesajlar vermişti. Ancak elbette AB'nin ABD'ye olan yakınlığı da devam ediyor. Nitekim Macron'un Çin ziyareti sırasında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in Çin'e yönelik eleştirel açıklamaları bir anlamda bu durumu gösteriyor ve bir tercih durumunda Brüksel'in yapacağını net biçimde ortaya koyuyor.

Ziyarete Yönelik Tepkiler

Macron'un Çin ziyaretine yönelik tepkiler gecikmemiş ve özellikle ABD'den kısa sürede eleştirel sesler yükselmiştir. Örneğin, önceki ABD Başkanı Donald Trump, "Macron Şi'nin kıçını öptü" diyerek Fransız lidere olan tepkisini göstermiştir. İngiliz The Guardian gazetesi için ziyareti değerlendiren Jennifer Rankin ise, Macron'un özellikle Tayvan konusundaki yorumlarının hem Washington'da, hem de Brüksel'de tepkilere ve endişelere neden olduğunu yazmıştır. Macron'un ABD ile ilişkiler konusunda "müttefik olmak, kul (vasal) olmak değildir" şeklinde bir çıkışta bulunması basın-yayın organlarının dikkatini çekerken, Fransız Le Monde gazetesi Macron'un açıklamalarına yönelik Avrupa'nın tepkisinin iki farklı cephede oluştuğunu kaydetmiştir. The New York Times gazetesinden Roger Cohen, Macron'un "çok kutupluluk" ve "Soğuk Savaş mantığından çıkış" gibi sözleriyle Çin yanlısı bir retorik benimsediğini iddia ederken, bu durumun Varşova'dan Washington'a kadar müttefikleri endişelendirdiğini yazmıştır. Çin merkezli Global Times ise Macron'un önerilerini desteklemiştir

Sonuç

Sonuç olarak, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2023 Nisan ayındaki Çin ziyareti, Batı dünyasında son dönemde ortaya çıkan uyumsuzluğu gösteren bir gelişme olmuştur. Bu uyumsuzluk ise, Batı dünyasının Rusya ve Çin gibi konularda ortak politikalar geliştirememesiyle yakından alakalıdır. Avrupa ülkelerinin ve Türkiye'nin Rusya ile ticaret yapılmadan enerji ihtiyaçlarının nasıl karşılanabileceği gibi sorunlar devam ettiği müddetçe, kuşkusuz, bu uyumsuz tablo Batı'da hâkim olmaya devam edecek ve bu da en çok yükselen güç Çin'in işine yarayacaktır. ABD'de Joe Biden yönetiminin ise henüz bu konuları çözme noktasında yeterince aktif olamadıkları gözlerden kaçmamaktadır. Bir diğer konu ise Çin'in Tayvan konusunda giderek artan iştahıdır ki bu anlamda 2024 Tayvan Başkanlık seçimlerini Demokratik İlerici Parti adayının kazanması durumunda meselelerin sertleşmesi riski bulunmaktadır. Bu nedenle, Pekin, muhtemelen KMT (Kuomintang) adayını destekleyecektir. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 



Hiç yorum yok: