25 Kasım 2010 Perşembe

Francis Fukuyama ve Tarihin Sonu



Yoshihiro Francis Fukuyama (1952-) Japon asıllı Amerikalı bir sosyal bilimci olup, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nda Politika Planlama Dairesi’nde Ortadoğu uzmanı ve Genel Direktör Yardımcısı olarak çalışmıştır. Aslına bakılırsa Fukuyama ve benzeri Yeni Muhafazakâr (neo-Conservative) düşünürlerin ortak ve temel özelliklerinden biri de; salt üniversitede görev yapmamaları, çeşitli devlet kuruluşlarında veya devlete yakın güçlü think-thank (düşünce) kuruluşlarında görev üstlenmeleri ve farklı alanlarda ürünler vermeleridir. Fukuyama 1990 sonrasının bir diğer “star” siyaset bilimcilerinden biri olan Samuel Huntington’la birlikte bir süre The Journal of Democracy dergisinin editörlüğünü de yapmıştır. Fukuyama, 2005 yılının Temmuz ayı itibariyle Johns Hopkins Üniversitesi’nde uluslararası iktisat politikası öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve The American Interest dergisinin yayın kurulu başkanlığını yürütmektedir.
Fukuyama’nın şöhreti büyük ölçüde Soğuk Savaş sonrası kaleme aldığı “Tarih’in Sonu (The End of History)” adlı çalışmasından kaynaklanmaktadır. Aslında Karl Marks’ın komünist toplumu ve komünizm teorisi de farklı bir tarihin sonu teorisidir. Aynı Marks gibi ünlü Alman düşünürü Hegel’den fazlasıyla etkilenen Fukuyama, benzer şekilde tarihin sonunu teorileştirmiş ancak Marks’tan çok farklı bir son öngörmüştür. Fukuyama’ya göre insan doğasına en uygun yaşam biçimi ve toplumsal düzen liberalizmin hüküm sürdüğü düzendir ve tarih boyunca bu düşünceyi ve buna bağlı kurulmuş ya da kurulabilecek düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan güçler ile liberal düzeni daha da geliştirmeyi amaçlayan güçler arasında çatışmalar olmuştur. Tarih böyle ilerlemiştir. Fukuyama’ya göre monarşik yapılar, imparatorluklar, dini merkezler hep liberal düşünceyi ve onu savunanları alt etmeyi amaçlamış, ancak zaman içinde Liberalizm hep üstün gelmiştir. Komünist ve Faşist rejimler de geçmişte ortaya çıkmış Liberalizm’in diğer anti-tezleridir. Ancak Fukuyama’ya göre Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Batı bloğunun galip gelmesi, buna ek olarak Çin ve Rusya gibi ülkelerin Batılı sistemlere yönelmeleri liberalizmin nihai zaferinin gerçekleştiğini ve artık tek bir yol olduğunu gösteriyordu. Fukuyama’nın düşüncesine göre Batılı değerlerin yayılması bir süre alacak ve Üçüncü Dünya ülkelerinin istikrarlı hale gelmeleri uzun sürecek ama nihayetinde mutlaka tüm dünya liberal demokrasiye ulaşacaktır. Fukuyama dinsel fanatizm, sol eğilimler ve etnik milliyetçiliği liberal demokrasinin düşmanları olarak göstermektedir.
Ancak Fukuyama’nın bu denli net bir şekilde ortaya koyduğu tezine karşın Soğuk Savaş sonrası dünyada yaşanan gelişmeler; liberal demokratik Batılı değerlerin dünyaya yayıldıkça istikrar ve barışın yaygınlaşmadığını göstermekteydi. Bu nedenle Fukuyama, “küreselleşme süreci üzerine geliştirdiği Tarihin Sonu tezini sorunlu bir konuma getiren temel neden neydi?” sorusunu kendisine sorduğu zaman, bulduğu yanıt, ne kendi tezinin taşıdığı sorunlar, ne Batı emperyalizminin ve kapitalizminin yol açtığı sorunlar, ne de neoliberal küreselleşme sürecinin içerdiği sorunlu yapıdır. Aksine Fukuyama’ya göre Tarihin Sonu tezini yaşama geçiremeyen, küreselleşme sürecine adapte olamayan zayıf devletlerdir. Fukuyama son eseri olan Devlet İnşası’nda işte bu konuyu işlemeye çalışmıştır. Fukuyama'ya göre zayıf devletlerde, ya dıştan müdahale, ya da içten gelen muhalefet yoluyla rejim değişikliği sistemsel bir gereklilik niteliğindedir. Devlet inşası; (a) rejim değişikliği, (b) yeni rejimin inşası ve (c) inşa edilen rejimin güçlendirilmesi süreçlerini içerir ve bu süreç içinde istenen otoriter, ekonomik büyümeyi ve demokratikleşmeyi gerçekleştirecek ölçüde etkin, güçlü ve verimli kamu yönetimine sahip olan devlettir. Devlet inşası, bugünün dünyasında, otoriter ama zayıf devletlerin demokratik ve ekonomik olarak etkin devletlere dönüştürülmesini simgeliyordu. Bu sayede Fukuyama teorisini revize ediyor ve Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan koşullara göre yeniden güçlü bir temele oturtmaya çalışıyordu. Bu anlamda da klasik Liberalizm’in görünmez eli ve küçük devleti etkin devletle yer değiştiriyordu.
Tarihin Sonu teziyle dünya çapında haklı bir şöhret kazanan Francis Fukuyama’ya getirilen en önemli eleştirilerden biri kültürel temellidir ve basit olarak ifade etmek gerekirse bu çalışmasının Liberalizm adı altında Batı kültürünü ve değerlerini tüm dünyaya yerleştirmeye çalışıyor olduğu şeklindedir. Daha çok Batı dışı toplumlardaki milliyetçi-muhafazakâr gruplar ve de özellikle İslami düşünürler tarafından dile getirilen bu görüşe göre toplumların kendi kültürel, dini değerlerine göre farklı rejimleri olabilir ve Batılı liberal demokrasi nihai bir çözüm değildir. Fukuyama’nın teorisi getirilen bir diğer çok önemli eleştiri ise ekonomi temellidir. Özellikle sol, sosyalist kesimlerce dile getirilen bu görüşe göre Liberalizm’in yarattığı eşitsizlik ortamında sınıfsal ve grupsal çatışmalar barışçıl ve demokratik bir sistemin kurulabilmesini engellemektedir. Geçmişte sömürgecilik yapmış ve ileri kapitalistleşmiş Batı ülkelerinde bu husus henüz çok büyük sorun teşkil etmemesine karşın, Batı dışı toplumlarda sorunlar şimdiden Liberalizm’in neden yürümeyeceğini göstermektedir.

KAYNAKLAR
- Fukuyama, Francis (1999), Tarihin Sonu ve Son İnsan, çev.: Z. Dicleli, İstanbul: Gün Yayınları
- Fukuyama, Francis (2005), Devlet İnşası, İstanbul: Remzi Kitabevi
- Ceylan, Şule Şahin (2006), Francis Fukuyama ve Tarihin Sonu Tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 5 sayı: 10 Güz 2006
- Uluslararası İlişkiler “Giriş, Kavram ve Teoriler” (editör: Prof. Dr. Haydar Çakmak), 2007, Ankara: Platin Basın Yayın Dağıtım

Ozan Örmeci

Hiç yorum yok: