2 Temmuz 2025 Çarşamba

Azerbaycan-Rusya İlişkilerinde Gerilim Artıyor


Kafkasya ve Asya'da son yıllarda başarılı otoriter yönetim modelleriyle adından söz ettiren Rusya (Federasyonu) ile Azerbaycan (Cumhuriyeti) arasında son dönemde bazı gerginliklerin yaşanması uluslararası siyasette dikkat çeken bir gelişme olarak not edilmeli. İki devletin güçlü liderleri İlham Aliyev ile Vladimir Putin'in 2024 yılı Ağustos ayında resmi olarak görüşmelerinin ve hatta Aliyev'in Putin'i kendi evinde ağırlamasının ardından ilişkilerde çok iyi bir döneme girildiği düşünülürken, 2024 yılı sonundan başlayarak yaşanan bazı olaylar iki müttefik devletin arasını açtı. Bu yazıda, Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde yaşanan gerginlikleri mercek altına alacağım.

İki ülke liderleri Sayın Vladimir Putin ile Sayın İlham Aliyev'in ev görüşmeleri (Ağustos 2024)

İlişkilerde pürüzü yaratan ilk olay, 2024 yılı sonlarında, Aralık ayının 27'sinde Azerbaycan Havayolları'na ait 8432 sefer sayılı yolcu uçağının Kazakistan'da düşmesiyle başladı. Yolcu uçağının düşürülmesi nedeniyle Azerbaycanlı yetkililer Rusya'yı suçlarken, Rus yetkililer ise olayın araştırılması gerektiğini ifade ettiler. 38 yolcunun hayatını kaybettiği ve 29 yolcunun yaralandığı kaza sonrasında, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev, olaya Rus hava savunma sistemlerince ateşlenen füzelerin neden olduğunu belirterek, ancak bunun kasıtlı olduğunu söylemediklerini açıklamıştı. Rus lider Putin ise, kaza nedeniyle Aliyev'den özür dilerken, bunun "trajik bir olay" olduğunu söylemiş, ancak Rusya'nın olay nedeniyle sorumluluk kabul ettiğine dair bir ifade kullanmamıştı. Akademisyen Sedat Laçiner'e göre ise, Rus yetkililer, bu konuda sis ve kuşların uçağa çarpması gibi nedenler ileri sürerek kendilerini savunmaya çalıştılar ve sorumluluk üstlenmediler. Geçen günler içerisinde ortaya konan fotoğraf ve belgelerle olayın bir kaza olmadığı anlaşılır ve Rusya'nın hava savunma sistemlerinin kazaya neden olduğu açıklanırken, iki devletin arasına da ilk kez kara kedi girmiş oldu. Azerbaycan tarafı olay karşısında Moskova'ya öfkeyle tepki verirken, Rusya ise olayı geçiştirmeye ve kaza nedeniyle Ukrayna'yı suçlamaya çalıştı. 

İki ülke ilişkilerini geren ikinci olay ise 2025 yılı Haziran ayı sonlarında yaşandı. Rusya'nın Yekaterinburg şehrindeki polis baskınlarının ardından iki Azerbaycanlının (Ziyaddin Safarov) ve Hüseyin Safarov kardeşler) güvenlik güçlerinin kontrolündeyken işkenceyle öldürülmesi, Bakü'nün büyük öfkesine neden oldu. Azerbaycan Başsavcılığı tarafından soruşturulan olay sonrasında Bakü'de Rusya karşıtı sesler güçlenirken, bu olayın hemen sonrasında Azerbaycan'daki Rus haber ajansı Sputnik'in ofisine yapılan polis baskını dikkat çekti. Azerbaycan İçişleri Bakanlığı'nın başlattığı soruşturma kapsamında, Sputnik'in Şubat 2025'te resmi akreditasyonu iptal edilmesine karşın faaliyetlerine devam etmesi nedeniyle gerçekleştirilen baskın, iki ülke ilişkilerinde son aylarda yaşanan gerginliğin yeni bir doruk noktası oldu. Azerbaycanlıların Rusya'da Türk kökenleri nedeniyle hedef alındığı düşüncesiyle, Bakü tarafından Rusya’nın kamu ve özel kuruluşlarıyla Azerbaycan’da planladığı tüm konser, festival, tiyatro oyunu, sergi ve benzeri kültürel etkinlikler de iptal edildi.

Bu olayları, yaşanan bir kaza ve iç işlerinde yaşanan bazı olumsuz gelişmelere dayalı olarak oluşan geçici bir diplomatik kriz olarak değerlendirmek şimdilik daha akla yatkın bir ihtimal olarak gözükse de, bu olayların arka planında Rusya'nın Gürcistan (2008) ve sonrasında Ukrayna'da (2014, 2022-) uyguladığı yayılmacı ve komşu devletlerin toprak bütünlüğüne saygı duymayan politikaların Azerbaycan'da yarattığı tepkiler ve resmi Bakü'de buna dayalı olarak gelişen Rusya'yı Batı ile ilişkiler kurarak dengeleme politikasının olduğu da iddia edilebilir. Zira uçak kazası sonrasında Cumhurbaşkanı Aliyev'in normalden farklı olarak oldukça sert bir açıklama yapması ve ilişkilerin normalleşmesi için bazı şartlar ileri sürmesi dikkat çekmişti.

Fakat genel resme bakıldığında, otoriter yönetim modeliyle bilinen ve enerji kaynaklarının kalkınma ve devletin güçlendirilmesi için harcanması temelinde gelişen iki devletin birbirlerinden çok da farklı olmadığı düşünüldüğünde, bu krizin büyük bir jeopolitik eksen değişikliğinden ziyade, diplomatik kriz olarak değerlendirilmesi daha mantıklı durmaktadır. Bu ise, her iki tarafta da milliyetçiliği konsolide eden ve ulusal gururu okşayan geçici bir durum olarak değerlendirilebilir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

29 Haziran 2025 Pazar

Des litiges juridiques créent de l'incertitude pour le principal parti d'opposition turc

 

Le principal parti d'opposition de Turquie, le Parti républicain du peuple (CHP), pro-laïque, est actuellement le premier parti politique du pays selon tous les sondages[1]. Le parti a réalisé une performance impressionnante et inattendue lors des élections locales de mars 2024, obtenant près de 38 % du total des voix et gagnant dans presque toutes les villes métropolitaines[2]. Il s'agit d'une conséquence naturelle des mauvaises performances économiques et démocratiques du pays ces dernières années sous le règne de l'AKP (Parti de la justice et du développement), ainsi que du changement de direction au sein du CHP. Les 4 et 5 novembre 2023, lors du 38e congrès ordinaire du parti, le jeune député Özgür Özel, soutenu par le charismatique maire d'Istanbul, Ekrem İmamoğlu, a réussi à battre le président de longue date du parti (2010-2023), Kemal Kılıçdaroğlu, et est devenu le nouveau leader. Avec l'élection d'Özel et le rafraîchissement de l'équipe administrative du parti, le CHP a commencé à être perçu comme un nouvel espoir, ce qui a été un facteur décisif dans la montée rapide du parti en voix, à la fois dans les sondages et lors des élections locales de 2024.

Cependant, bien que les choses semblent aller parfaitement bien pour le parti, le CHP est récemment entré dans une période troublée en raison de plusieurs affaires judiciaires contre le parti, ainsi que d'enquêtes sur la corruption et le terrorisme qui ont conduit à l'emprisonnement de nombreux dirigeants municipaux, dont le maire d'Istanbul Ekrem İmamoğlu. La plainte déposée contre le CHP, alléguant que le congrès de 2023, qui a vu le changement de président du CHP, a été « entaché », sera entendue le lundi 30 juin au 42e tribunal civil de première instance d'Ankara. Selon la presse turque et des observateurs politiques expérimentés, en raison du pouvoir incontesté du président Erdoğan et du gouvernement actuel sur toutes les institutions bureaucratiques, le tribunal rendra probablement un verdict annulant le congrès. Dans ce scénario, si le procès aboutit à une « nullité absolue », c'est-à-dire que le congrès est déclaré nul et non avenu, l'ancien président du parti, Kemal Kılıçdaroğlu, reprendrait la direction[3]. Malgré de sérieux efforts au sein du parti pour convaincre Kılıçdaroğlu de ne pas prendre une mesure qui faciliterait la transformation autoritaire du pays, il semble que l'ancien président soit très en colère contre les attitudes à son encontre après le congrès et qu'il soutienne donc la procédure judiciaire. Pour convaincre Kılıçdaroğlu, trois anciens présidents du CHP, Altan Öymen, Hikmet Çetin et Murat Karayalçın, ont publié une déclaration commune avant le procès du Congrès, appelant Kılıçdaroğlu à rejeter toutes les accusations de fraude contre le Congrès[4]. Jusqu'à présent, Kılıçdaroğlu n'a pas écouté ces appels et a agi comme s'il était prêt à prendre le contrôle du parti une fois de plus. L'identité alévie de Kılıçdaroğlu et son solide soutien parmi les membres alévis du parti compliquent également la situation, en alimentant les clivages sectaires au sein du parti.

Si Kılıçdaroğlu redevient président du parti, cela pourrait être un développement désastreux pour le CHP. Les jeunes dirigeants du parti, dont son président actuel Özgür Özel, le maire d'Istanbul emprisonné Ekrem İmamoğlu, et leur entourage, qui ont conduit le parti à devenir le premier parti aux élections locales de 2024 et dans tous les sondages actuels, pourraient même décider de quitter le parti et de fonder une nouvelle organisation politique. Ce serait certainement une excellente nouvelle pour le président turc Recep Tayyip Erdoğan et son parti de droite populiste à tendance islamiste, l'AKP, qui luttent tous deux encore pour survivre en politique malgré la baisse de leur soutien populaire. En outre, même si le parti n'est pas scindé, le CHP pourrait perdre sa crédibilité et son soutien populaire en raison de sa réputation négative d'organisation politique peu fiable, en proie à des problèmes internes. C'est pourquoi l'annulation du congrès et le retour de Kılıçdaroğlu pourraient symboliser une nouvelle chance pour le président Erdoğan d'être réélu lors de la prochaine élection présidentielle.

En fin de compte, j'espère que la démocratie turque perdurera malgré ses défis importants et qu'elle établira bientôt un système multipartite qui fonctionne bien.

Prof. Ozan ÖRMECİ

 

ENDNOTES

[1] Quelques exemples ;

SONAR - https://www.youtube.com/watch?v=esraT-ox2a4&t=108s
MAK - https://x.com/MDRaporlar/status/1927001787904807137
Bulgu - https://x.com/MDRaporlar/status/1931380681403199987
Di-En - https://www.tele1.com.tr/foto-galeri/iste-son-secim-anketi-chpden-akpye-rekor-fark
Themis - https://www.haber3.com/foto-galeri/haber/imamoglunun-aday-olamadigi-cumhurbaskanligi-ve-genel-secim-anketi-aciklandi-galeri-6228528
ORC - https://x.com/orc_arastirma/status/1932453970083041438

[2] https://secim.hurriyet.com.tr/31-mart-2024-yerel-secimleri/secim-sonuclari/.

[3] Pour plus de détails, voir : https://www.bbc.com/turkce/articles/c20nlejqx4eo.

[4] https://www.diken.com.tr/chpnin-eski-genel-baskanlarindan-kilicdarogluna-kurultay-davasi-oncesi-cagri/.


Legal Disputes Create Uncertainty for Türkiye’s Main Opposition Party

Türkiye’s main opposition party, the pro-secular Republican People’s Party (CHP), is currently the leading political party in the country according to all polls.[1] The party delivered an impressive and unexpected performance in the 2024 March local elections, securing almost 38 % of the total votes and winning in nearly all metropolitan cities.[2] This was a natural consequence of the country’s poor economic and democratic performance in recent years under the AK Parti (Justice and Development Party) rule, as well as the leadership change within the CHP. On November 4-5, 2023, during the party’s 38th Ordinary Congress, the party’s young deputy, Özgür Özel, who was supported by CHP’s charismatic Istanbul mayor, Ekrem İmamoğlu, was able to defeat the party’s long-serving (2010-2023) chair, Kemal Kılıçdaroğlu, and became the new leader. With Özel’s election and the refreshment of the party’s administrative team, the CHP began to be perceived as a new hope, and this was a decisive factor in the party’s rapid rise in votes, both in polls and in the 2024 local elections.

However, although things seem to be going perfectly well for the party, the CHP has recently entered a troubled period due to several legal cases against the party, as well as corruption and terrorism investigations that have led to the imprisonment of many municipal leaders, including Istanbul Mayor Ekrem İmamoğlu. The lawsuit filed against the CHP, alleging that the 2023 Congress, which saw the change of the CHP chairman, was “tainted”, will be heard on Monday, June 30, at the Ankara 42nd Civil Court of First Instance. According to the Turkish press and experienced political observers, due to President Erdoğan and the current government’s undisputed power over all bureaucratic institutions, the court will likely reach a verdict annulling the Congress. In that scenario, if the lawsuit results in an “absolute nullity”, meaning the Congress is declared null and void, the party’s former chair, Kemal Kılıçdaroğlu, would regain the leadership.[3] Despite serious efforts within the party to convince Kılıçdaroğlu not to take a move that would facilitate the country’s authoritarian transformation, it appears that the previous chair is very angry about the attitudes against him after the Congress and thus supports the legal process. To convince Kılıçdaroğlu, three former CHP chairs, Altan Öymen, Hikmet Çetin, and Murat Karayalçın, issued a joint statement ahead of the Congress trial, calling for Kılıçdaroğlu to reject all fraud claims against the Congress.[4] So far, Kılıçdaroğlu has not listened to these calls and acted as if he is ready to take over the party once again. Kılıçdaroğlu’s Alevi identity and solid support among Alevi party members also complicate the situation, fueling sectarian cleavages within the party.

If Kılıçdaroğlu becomes the party chair again, this might be a disastrous development for the CHP. The party’s young leaders, including its current chair Özgür Özel, imprisoned Istanbul Mayor Ekrem İmamoğlu, and their entourage, who led the party to become the leading party in the 2024 local elections and in all current polls, might even decide to leave the party and establish a new political organization. This would certainly be great news for Turkish President Recep Tayyip Erdoğan and his Islamist-leaning, populist right-wing AK Party, both of which are still struggling to survive in politics despite their declining popular support. Moreover, even if the party is not split, the CHP might lose its credibility and popular support due to its negative reputation for being an unreliable political organization plagued by internal problems. That is why the annulment of the Congress and the return of Kılıçdaroğlu might symbolize another chance for President Erdoğan to get reelected in the next presidential election.

Ultimately, I hope that Turkish democracy will endure despite its significant challenges and will soon establish a well-functioning multi-party system.

Prof. Ozan ÖRMECİ

 

ENDNOTES

[1] For some examples;

[2] https://secim.hurriyet.com.tr/31-mart-2024-yerel-secimleri/secim-sonuclari/.

[3] For details, see; https://www.bbc.com/turkce/articles/c20nlejqx4eo.

[4] https://www.diken.com.tr/chpnin-eski-genel-baskanlarindan-kilicdarogluna-kurultay-davasi-oncesi-cagri/.

28 Haziran 2025 Cumartesi

NATO Üyesi Ülkelerin Son Yıllardaki Savunma Harcamaları Düzeyi

 

Giriş

24-25 Haziran 2025 tarihlerinde Hollanda’nın Lahey kentinde gerçekleştirilen NATO Zirvesi'nde, daha önce 2014 Galler Zirvesi'nde kabul edilen üye devletlerin toplam gayrisafi milli hasılalarının yüzde 2'sini savunmaya harcamaları gerektiği yönündeki çağrı revize edilerek, üye devletlerin savunma harcamalarını artık yüzde 5 düzeyine çekmeleri gerektiği yönünde bir uzlaşıya varılmıştır. Bu şekilde, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın Avrupa'ya yönelik olarak yarattığı istikrarsızlık ve güvenlik risklerinin etkisiyle, Batı dünyasının askeri alyansı olan NATO'nun önümüzdeki yıllarda üye devletlerine daha yüksek düzeyde savunma harcamaları yapması yönünde baskı yapacağı kesinleşmiştir. Ancak elbette bu harcama düzeyine erişmeleri için üye devletlere 2035 yılına kadar süre tanınması, savunma harcamalarının bir anda artması yönündeki bir engel olarak düşünülebilir. Böyle bir ortamda, NATO'nun 32 üyesinin savunma harcamalarının mevcut düzeyine bakmak bize bu konuda hangi devletlerin daha avantajlı ve istekli olabileceği konusunda fikir verecektir.

NATO Üyesi Devletlerin Güncel Savunma Harcamaları

32 üye devleti olan* NATO veya Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün 2024 yılı itibariyle üyelerinin ortalama savunma bütçeleri -toplam gayrisafi milli hasılalarına oranla- yüzde 2,61 düzeyindedir. Tablo I'e bakıldığında, üye devletlerden yüzde 4,12 düzeyinde savunma harcaması olan ve Rusya korkusunun en yoğun hissedildiği Polonya'da yüzde 5'i bulması 1-2 yıl içerisinde gerçekleşmesi muhtemel oldukça gerçekçi ve kolay bir hedeftir. Keza savunma harcamaları düzeyi daha şimdiden yüzde 3'ün üzerinde olan Estonya, ABD (Amerika Birleşik Devletleri), Letonya ve Yunanistan gibi üye devletlerin yüzde 5'lik hedefi karşılamaları önümüzdeki birkaç yıl içerisinde gayet mümkündür.

Tablo I. NATO Üyesi devletlerin 2024 yılı itibariyle savunma harcamaları

Üye Devlet

Savunma bütçesinin gayrisafi milli hasılaya oranı (%)Toplam savunma bütçesi (milyar dolar)

Toplam gayrisafi milli hasıla (milyar dolar)

Polonya4,1234,98849
Estonya3,431,4442
ABD3,38967,7128.720
Letonya3,151,4245
Yunanistan3,087,68250
Litvanya2,852,381
Finlandiya2,417,31303
Danimarka2,379,94419
Birleşik Krallık2,3382,113.520
Romanya2,258,64384
Kuzey Makedonya2,220,3516
Norveç2,210,61483
Bulgaristan2,182,33107
İsveç2,1413,43627
Almanya2,1297,694.610
Macaristan2,114,89232
Çekya2,16,83326
Türkiye2,0922,781.090
Fransa2,0664,273.120
Hollanda2,0521,461.163
Arnavutluk2,030,5225
Karadağ2,020,168
Slovakya22,84143
Hırvatistan1,811,6290
Portekiz1,554,63299
İtalya1,4934,462.311
Kanada1,3730,52.234
Belçika1,38,52656
Lüksemburg1,290,7961
Slovenya1,290,9574
İspanya1,2821,271.658

Kaynak: AlJazeera & The Guardian

Ancak listenin sonlarına doğru gidildiğinde, örneğin yüzde 1,28'lik savunma harcaması olan İspanya gibi üye devletlerin bu kritere uyum sağlamaları kolay gözükmemektedir. Nitekim İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, yüzde 5'lik hedefe karşı çıkmış ve NATO kararını "mantıksız ve ters etki yaratacak bir karar" olarak değerlendirmiştir. Ekonomik krizle boğuşan ama yüzde 5 hedefine destek veren Türkiye gibi -ki mevcut savunma harcaması düzeyi yüzde 2,1 dolaylarındadır- üye devletlerin de yüzde 5'lik kritere uyum sağlamaları gerçekçi durmamaktadır. Zira bu şekilde savunma harcamalarının arttırılması için, eğitim, sağlık ve kamu harcamaları gibi alanlardan ciddi kesintiler yapılması gerekecektir. Bu nedenle, her ne kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "yüzde 5 hedefine en yakın ülkelerden biriyiz" açıklamasını yapsa da, Türkiye'de asgari ücret, kamu çalışanları ve emeklilerin maaşlarını daha da azaltacak bu tarz bir hamlenin yapılması adeta bir "siyasi intihar" anlamına geleceği için, Türkiye'nin mevcut veya başka bir hükümetle bu düzeye erişmesi en azından kısa ve orta vadede pek de gerçekçi bir hedef gibi algılanmamaktadır. 

Hatta Birleşik Krallık gibi NATO'nun en hararetli savunucularından olan bir ülke için bile yüzde 5'lik hedefin gerçekleştirilmesi pek de olanaklı gözükmemektedir. İşçi Partili Başbakan Keir Starmer, savunma harcamalarını arttırmak için bazı sosyal yardım programlarını durdurmayı kabul etmiş, ama bu plana rağmen 2027'de ancak yüzde 2,5 seviyesine ulaşabileceklerini ilan etmiştir. Bu noktada elbette savunma harcamaları konusunda çok ısrarcı olan ABD Başkanı Donald Trump'ın liderliği ve etkisinden söz etmek gerekmektedir. Ancak Trump'ın görev süresinin bitmesine kısa bir süre kaldığı da düşünüldüğünde, bu hedefin ilerleyen yıllarda gerçekleştirilmesinin pek de mümkün olmadığı, hatta bizzat ABD'nin bile -bilhassa Demokratk bir Başkan'ın seçilmesi halinde- zamanla bu hedeften uzaklaşabileceği düşünülebilir.

Yüzde 5 Hedefi Gerçekçi Değil, O Zaman Ne Yapmalı?

Yüzde 5'lik savunma harcaması hedefinin -NATO üyesi devletler demokratik yönetimlerini korudukları sürece- gerçekleşmesinin mümkün olmadığı tespitini müteakiben, "o zaman ne yapmalı?" sorusuna da cevap vermek gerekir. Bu sorunun yanıtı ise, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sonlandırılması için daha hassas ve hedef odaklı diplomasi ve Avrupa güvenliğine yönelik olarak savunma harcamalarını astronomik ölçüde arttırmayacak nükleer koruma hedefi şeklinde cevaplanabilir. Avrupa'nın güvenliğine yönelik temel endişeler Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısından kaynaklandığı için, bu savaşın bir an önce sonlandırılması Avrupa'daki endişeleri azaltacak ve yeniden halklara, eğitime ve sağlığa yönelik yatırımların akmasını sağlayacaktır. Bu noktada Rusya pek güven veren bir devlet olmasa da, Moskova'ya geçmişte verilen sözlerin (NATO'nun genişlemesi anlamında) tutulmadığı da kabul edilmesi gereken bir gerçekliktir. Bu nedenle, Avrupa'nın NATO kapsamında veya bundan bağımsız nükleer bir koruma kalkanı stratejisi geliştirmesi, eşzamanlı olarak Rusya ile ilişkileri yeniden iyi düzeye geçirmeye çalışması, Avrupa Ordusu'nun temellerinin atılması ve NATO üyesi devletlerin savunma harcamaları hedefinin yüzde 2,5 hedefi şeklinde revize edilmesi bence daha gerçekçi ve uygulanabilir bir politika olacaktır. Zira siyasette aşırı idealizme yer yoktur ve halkların öfkesi -özellikle demokratik rejimlerde- devletler için iç güvenlik sorunları da yaratabilir.

Bu nedenle, 2025 NATO Lahey Zirvesi'nin ortaya koyduğu aşırı iddialı hedefin gerçekleştirilmesinin ancak üye devletlerde seçim kazanmaya ihtiyaç duymayan faşist yönetimlerin işbaşı yapması durumunda olabileceğinin idrakine vararak, üye devletlerin yöneticilerinin gerçekçi ve sorumlu davranmaları gerekmektedir. Aksi takdirde, Avrupa ve dünyayı bekleyen İkinci Dünya Savaşı öncesi benzeri bir dönem olacaktır. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

* ABD, Almanya, Arnavutluk, Belçika, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Çekya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan, Hollanda, İspanya, İsveç, İtalya, İzlanda, Kanada, Karadağ, Kuzey Makedonya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, Türkiye, Yunanistan.


26 Haziran 2025 Perşembe

Interview with Professor Mark Meirowitz: 2025 Israel-Iran War and Turkish-American Relations

 

Mark Meirowitz is a Full Professor at the State University of New York (SUNY) Maritime College in New York. He is also a lawyer. He received his PhD in Political Science from Fordham University in New York and his law degree, J.D., Summa Cum Laude, from Brooklyn Law School. He has taught courses in American Foreign Policy, Turkish Foreign Policy, International Relations, and International Law, among other related courses. He has published and lectured on Turkish Foreign Policy and Turkish-U.S. Relations.

International Political Academy (UPA) coordinator and Istanbul Kent University staff Prof. Ozan Örmeci conducted a Zoom talk with Professor Mark Meirowitz on June 26, 2025 about 2025 Israel-Iran War and Turkish-American relations. You can watch this interview from the link below.