20 Mayıs 2015 Çarşamba

Birleşik Krallık Seçimlerinin Ardından


7 Mayıs’ta düzenlenen Birleşik Krallık genel seçimlerinin üzerinden iki hafta geçti. Bu süreçte İngiltere ve dünya basınında, ilk şokun ardından daha sağlıklı yorum yapabilmek için gerekli olan çeşitli veri ve analizler özgürce ortaya kondu.[1] Ben de bu yazılanları dikkate alarak, bu yazıda Birleşik Krallık seçimleriyle ilgili bazı temel tespitleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gerçek Demokrasilerde Başarı Ödüllendiriliyor, Başarısızlık Cezalandırılıyor
Birleşik Krallık genel seçimlerinden çıkarılması gereken ilk ders; olgunluk seviyesine erişmiş demokrasilerde başarının ödüllendirildiği, başarısızlığın ise cezalandırıldığı gerçeğidir. Nitekim seçim sonuçlarının kesinleşmesinin ardından İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti ve Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin (UKIP) liderleri Ed Miliband, Nick Clegg ve Nigel Farage (sonradan parti ileri gelenlerinin talebi üzerine geri dönmüştür), sonuçları partileri adına yeterince başarılı bulmayarak Genel Başkanlık görevlerinden istifa etmişlerdir. Bu, bir demokrasiyi zinde tutan ve farklı fikirlerin yaşamasına ve taban bulmasına olanak sağlayan doğru bir tutumdur ve ancak gerçek demokrasilerde görülür.

Seçimin Galipleri Muhafazakar Parti ve İskoç Ulusal Partisi’dir
Seçimin ardından en çok öne çıkarılan parti, doğal olarak tek başına iktidar kurmaya yeterli sayıya ulaşan Muhafazakar Parti ve bu partinin lideri Başbakan David Cameron oldu. Cameron’ın sandalye sayısını ve oy oranını bir nebze de olsun arttırabilmiş olması, Avrupa’da radikal akımların hızla yükseldiği zor bir dönemde kuşkusuz başarı olarak kabul edilmeli. Ancak bu başarıyı abartmaya da gerek yok. Zira Muhafazakar Parti’nin oylarındaki artış fazla değil, üstelik İskoç Ulusal Partisi’nin ulaştığı yüksek oy oranı Britanya demokrasisi adına alarm verici bir gelişme. Sandalye sayısını 6’dan 56’ya çıkaran Nicola Sturgeon liderliğindeki İskoç Ulusal Partisi, kuşkusuz seçimin diğer önemli yıldızı oldu. Geçtiğimiz yıl yapılan referandumda oldukça az farkla bağımsızlığı reddeden İskoç halkı, bu milliyetçi cereyanın daha da güçlenmesi durumunda Krallık’tan kopabilir.

Seçim Sistemi Tartışma Konusu
Seçimin ardından dikkat çeken bir diğer gelişme, adadaki dar bölge çoğunluk sistemine dayalı seçim sisteminin eleştirilmesi oldu. Nitekim Muhafazakar Parti yüzde 37 oyla parlamentoda yüzde 51 çoğunluğa sahip olurken, İskoç Ulusal Partisi de yüzde 4,7’lik oy oranı ile 56 sandalye kazandı. Buna karşın, yüzde 12,6 oy alan UKIP sadece 1 ve yüzde 7,9 oy alan Liberal Demokrat Parti sadece 8 sandalye elde edebildiler.

Anket Firmaları Başarılı Olamadılar
Seçimlerin işaret ettiği bir diğer önemli sonuç, adadaki anket firmalarının bu konuda yeterince başarılı olamadıklarının ortaya çıkması oldu. Seçim öncesinde yayınlanan anketlerde Muhafazakar Parti ile İşçi Partisi burun buruna gösterilmesine karşın, seçimin ardından ortaya çıkan yüzde 6,6’lık anlamlı fark, anket firmalarının yetersizliğini tescil etti. Bu noktada anket firmalarının genel eğilimleri ölçen ve nispi temsil mantığına uygun olan çalışmalarının, dar bölgeli seçim sistemine daha uygun dizayn edilmesi zorunluluğu karşımıza çıktı.

Hedefleri Olan Partiler Kazanıyor
Birleşik Krallık seçimlerinden mutlaka şu ders de çıkarılmalı; son dönemde seçmenleri mobilize etmek ve sandığa götürmek konusunda çeşitli hedefler ortaya koyan partiler, sandık sonuçları anlamında daha başarılı oluyorlar. Yunanistan’da kemer sıkma tedbirlerine karşı çıkan ve avro bölgesinden çıkmayı vaat eden Çipras ve İsrail’de Yahudi Devleti Yasası ve tartışmalı yeni yerleşim bölgelerini savunan Netanyahu örneklerinden sonra, Birleşik Krallık seçimlerinde de bu durum doğrulandı. Nitekim İskoçya’nın bağımsızlığı hedefini temsil eden İskoç Ulusal Partisi, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği üyeliğini referanduma götürmeyi vaat eden Muhafazakar Parti ve AB’den çıkışı savunan UKIP, seçimde oyunu arttıran partiler oldular. Daha çok ekonomik taleplerle ortaya çıkan İşçi Partisi ve Liberal Demokrat Parti ise, seçmenleri yeterince motive edemediler ve sandıkta hüsrana uğradılar. Bu noktada dünyada son dönemde sağ (Netanyahu, Cameron, Farage) ve sol milliyetçiliklerin (Çipras) yeniden yükselişe geçtiğini belirtmek gerekiyor.[2]

Britanya’nın Güçlü Bir Sola İhtiyacı Var
Ancak Muhafazakar Parti’nin bu başarısı ve İşçi Partisi’nin yaşadığı hüsran, Britanya demokrasisi adına ümit verici bir gelişme değil. Zira sol ideolojinin zayıflaması ve İskoçya’da İşçi Partisi’nin yaşadığı başarısızlık, aslında İskoç ulusalcılığının giderek güçlendiğini ve İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılma ihtimalinin arttığını gösteriyor. Bu nedenle Birleşik Krallık’ın güçlü bir İşçi Partisi’ne, Ed Miliband sonrasında İşçi Partisi’nin de güçlü bir lidere ve yeni bir programa ihtiyacı var. Aksi takdirde etnik milliyetçiliğe dayalı siyaset adada hakim olacak ve Britanya-İskoçya ilişkileri içinden çıkılmaz bir noktaya sürüklenecek. Ayrıca Birleşik Krallık’ın, gelir adaletini ölçen gini endeksi açısından da Avrupa’da son sırada yer aldığını buna eklememiz gerekir.[3]

Birleşik Krallık AB Üyeliğinden Çıkabilir
AB üyeliğini referanduma götürmeyi vaat eden David Cameron’ın başarısı, ülkede bu yöndeki eğilim ve tartışmaları daha da alevlendirecektir. Nitekim Başbakan Cameron, bu konuda hemen harekete geçeceği yönünde sinyaller vermiş, hatta ülke basınında AB üyeliği referandumunun 2016’ya çekilebileceği haberleri yayılmaya başlamıştır.[4] Şu bir gerçektir ki; İngiliz halkının yarısı kendilerini AB içerisinde görmek istememekte ve bağımsız bir devlet olarak daha parlak bir gelecek kurabileceklerine samimiyetle inanmaktadırlar.[5] Lakin bu noktada gerekli anlaşma ve düzenlemeler yapılmazsa, İngiltere’nin AB ile yoğun ticari ilişkileri olan sermaye kesiminin kıta Avrupası pazarını tamamen Almanya ve Fransa’ya kaptırması gibi bir risk ortaya çıkabilir. Üstelik Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında Transatlantik Yatırım ve İşbirliği Anlaşması’nın konuşulduğu ve ABD ile AB’nin ekonomik olarak bütünleşmeye çalıştığı bir dönemde, bu yönde Birleşik Krallık’a imtiyazlar sağlayacak iyi bir anlaşma yapılmadan AB’den çıkılması, İngiltere’nin ekonomik anlamda izole olmasına neden olabilir. Bu nedenle AB’den çıkma kararı alınsa bile, bunun çok dikkatli bir şekilde müzakere edilmesi ve sermaye sahiplerinin ve genel olarak ekonomik yaşamın zarar görmemesine özen gösterilmesi gerekmektedir.[6] Ayrıca AB’den ayrılmanın, İskoç ulusalcılığının zayıflatılması adına da olumlu bir etkisi olabilir.

İngiliz Dış Politikasında Ortadoğu Bağlamında Hareketli Bir Dönem Yaşanabilir
Muhafazakar Parti’nin sandık başarısının, İngiltere’nin Ortadoğu politikası anlamında da bazı yeni gelişmelere neden olması beklenebilir. Arap Baharı sürecinde Libya’nın bombalanmasında aktif roller üstlenen, ancak Suriye konusundaki başlardaki hareketliliğin parlamentodaki red kararı sonrasında durulmasının ardından Ortadoğu konusunda fazla sesi çıkmayan Birleşik Krallık, hatırlanacağı üzere en son olarak Bahreyn’de yeni bir askeri üs elde etmişti.[7] ABD’nin Ortadoğu’dan çekildiği ve Obama’nın başlattığı Asia Pivot politikası doğrultusunda Çin’i dengelemek adına Asya’ya açıldığı bir dönemde, Ortadoğu politikalarına dair Birleşik Krallık’ı kuşkusuz yeni ve daha aktif roller bekliyor olabilir. Bu durum, ABD’nin ve NATO’nun politikalarıyla da uyumlu bir hale kolaylıkla getirilebilir. Bu nedenle Muhafazakar Parti’nin zaferinin, bu yeni politikalara uygun bir zemin yarattığı söylenebilir.

Sonuç Yerine
Sonuç olarak, katılım yüzde 66 ile sınırlı kalmasına karşın, 2015 Birleşik Krallık genel seçimleri demokrasinin mükemmel bir şekilde işlediği/işletildiği bir seçim olarak tarihe geçti. Bu seçimin ardından adada neler yaşanacağını yakından takip etmeye devam edeceğiz.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Seçim sonuçları ve bir analiz için; Tüysüzoğlu, Göktürk (2015), “Birleşik Krallık Seçimlerinin Analizi”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 20.05.2015, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/birlesik-krallik-secimlerinin-analizi/.
[2] Bu konuda bir analiz için; http://www.haaretz.com/news/israel/1.656923.
[6] AB’den ayrılmanın sonuçlarını tartışan bir haber-analiz için; http://www.theguardian.com/politics/2015/apr/19/what-would-happen-if-britain-left-the-eu-consequences-of-exit.

Hiç yorum yok: