Son yaşanan Gazze olayları bir kez daha gösterdi ki; uluslararası krizlerin diplomatik açıdan iyi yönetilememesi ve arabulucu aktörlerin sistem içerisinde kendilerine verilen rolleri doğru kavrayamamaları durumunda savaş riski 21. yüzyıl dünyasında da peki hala mevcuttur. Türkiye’nin İsrail’le yaşadığı gerginlikler ve Hamas’la Filistin Devleti haricinde özel bir yakınlık kurması, İsrail-Filistin krizinde Türkiye’nin arabulucu rolünü kaybetmesine ve Mısır’ın yeni bir arabulucu uluslararası aktör olarak ön plana çıkmasına neden oldu. Bölgedeki komşu ve yakın ülkelerin çoğunda Büyükelçisi dahi bulunmayan Türkiye ise dış politikada kan kaybetmeye devam ediyor. Türkiye’nin demokrasi yanlısı ilkeli tutumu herşeye rağmen takdire değer. Ancak bunun somut bir faydaya dönüşmemesi, doğal olarak Türkiye’nin demokrasi tercihinin sorgulanmasına yol açıyor. Bu yazıda uluslararası krizler ve kriz yönetimi hakkında Prof. Dr. Haydar Çakmak’ın editörlüğünü yaptığı Uluslararası İlişkiler “Giriş, Kavram ve Teoriler”[1] kitabından özetle bazı temel bilgileri size aktarmaya çalışacağım.
Kriz kısa tanımıyla devletler ya da çeşitli güç blokları, odakları arasında “çözülmesi mümkün ancak savaşa dönüşmesi de olası uyuşmazlıklardır”. Krizin üç temel özelliği vardır;
1-) Karar vericilerin önemli önceliklerini tehdit etmek,
2-) Kararın eyleme dönüşmesinden önce verilen yanıt için kullanılan zamanın azalması,
3-) Koşullarıyla (durumuyla) karar vericileri şaşırtmak.
Krizlerin karakteristiği ise şu özelliklerden oluşur;
1-) Statükodan kopma ve bir denge durumunu tehlikeye sokma olasılığı vardır.
2-) Kriz anında oluşan tehditler, tehlikeler, riskler vardır.
3-) Sık sık askeri çatışma yaşanma olasılığı bulunur.
4-) Krizin sınırlı görünümü mümkündür ama mutlak görünümü mümkün değildir.
5-) Doğru bir karar vermek için zorunlu olan bilgilere ulaşmak gerekir. Ancak kriz anında bu çoğunlukla mümkün olmaz. Zira zaman azdır ve büyük bir gerginlik söz konusudur.
6-) Krizler sürekli değildir. Organize bir sistem içerisinde ender görülen kopma anlarıdır ve sık sık yaşanmaz.
Karar vericiler kriz anlarında çoğunlukla 2 seçenekten birini tercih ederler:
1-) Kriz öncesi dengeyi bulmak,
2-) Kriz sonucu bir değişimle yeni bir denge bulmak.
Her kriz temelde dört aşamadan oluşur: Kriz öncesi, Tırmanma, Yumuşama ve Patlama.
1-) Kriz Öncesi (Yakın Kriz): Kriz öncesi belirtiler ortaya çıkar, ilişkiler sertleşir, hoş olmayan beyanatlar görülür. Ancak ilişkiler henüz kopma noktasına gelmemiştir. Yakın kriz döneminde kopmalar ancak işgal, suikastlar veya dışta meydana gelen olaylarla yaşanabilir.
2-) Tırmanma: Halktan gelen tepkiler, sokak gösterileri, öfke birikmesi ve sinirli bir psikolojinin hâkim olmasıdır. Krizin derinleşme durumudur.
3-) Krizin ülkelere yarardan çok zarar getireceği düşünülürse taraflar arasında yumuşama dönemi yaşanabilir. Orta yol bulunmaya çalışılır, genelde başka devletler aracı olur.
4-) Patlama: Savaş öncesi durumdur. Bu aşamada da yumuşama yaşanmazsa çatışma kaçınılmaz olur.
Kriz Türleri
1-) Gelişen Kriz: Belirli bir zaman içerisinde sorunların birikmesiyle oluşur. (İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki savaş ve krizler buna örnektir)
2-) Ani Kriz: Beklenmeyen olaylarla bir anda gelişen krizlerdir. Kısa süreli olur. Aniden geliştiği için önleyici tedbirler alınması zor olur. 1979 İran Rehine Krizi buna örnektir.
3-) İstenen (Planlanmış) Kriz: Taraflardan birisinin isteğiyle çıkması için provoke edilen krizlerdir. İkinci Dünya Savaşı öncesi Nazi Almanya’sının hareketleri buna örnektir.
4-) Dolaylı Kriz: İki ülke arasında yaşanan sorunlar nedeniyle üçüncü bir ülkenin dâhil olduğu krizlerdir.
5-) Kaza Krizi: Bir kaza sonucu ve yanlışlıkla ortaya çıkan krizlerdir. Düzeltilmesi daha kolay olur.
Uluslararası krizleri konuları bakımından dört kategoride incelemek mümkündür;
1-) Güvenlik Krizi: Adı üstünde güvenliğe dayalı krizlerdir. Soğuk Savaş kadar sık olmasa da dini fanatizm, etnik milliyetçilik, emperyalizm, kitle imha silahlarının varlığı, jeopolitik güvenlik algılamaları gibi sebepler nedeniyle güvenlik krizleri yaşanabilmektedir. (Gürcistan-Rusya, İsrail-İran gerginlikleri)
2-) Çıkar Krizi: Ülkelerin gücünü artık askeri güç kadar ekonomik güç, teknolojik ilerleme ve kalkınmışlık belirlemektedir. Dolayısıyla ülkeler ekonomik ulusal çıkarları için birbirleriyle kriz yaşayabilirler. (Irak Savaşı öncesi Fransa ve Almanya’nın ABD ile yaşadığı kriz)
3-) Güven Krizi: Özellikle uluslararası kurum ve kuralların güven vermemesi durumunda ülkeler birbirlerine karşı şüpheyle yaklaşabilir ve karşılıklı güven sorunu nedeniyle kriz noktasına varabilirler.
4-) Bilgi Krizi: Yanlış ya da yanlı bilgiye (dezenformasyon) dayalı krizlerdir.
Uluslararası krizlerde, dünyadaki en yaygın uluslararası kurum olan Birleşmiş Milletler’in aktif rol oynaması beklenir. Ancak ABD’nin 2003 yılındaki Irak müdahalesinin BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın gerçekleşmesi, genel olarak dünyada uluslararası kurumların zayıfladığı imajını doğurmuştur. Bu tarihten itibaren başta Rusya Federasyonu olmak üzere birçok ülkenin dış politikasında uluslararası kurumlara yönelik güvensizlik gözlemlenmiştir. Şimdilerde yaşanan Gazze krizinde de Birleşmiş Milletler’in maalesef beklenildiği ölçüde etkin bir görev yapamaması dikkat çekmektedir. Bu gelişmeler BM’de bir reform yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Son dönemde dünya siyasetinde etkin olan aktörlerden başta Almanya olmak üzere Türkiye, Brezilya, Japonya gibi ekonomik açıdan yükselen veya halihazırda güçlü ülkelerin de BM Güvenlik Konseyi’nde yer alması, bu durumun düzeltilmesi adına ilerleyen yıllarda gündeme gelebilir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Satın almak için; http://www.idefix.com/kitap/uluslararasi-iliskiler-haydar-cakmak/tanim.asp?sid=NI009ZDUB7OFU83DV8M7.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder