“Kasımpaşalılaşan Dünya” tabirini ilk kez sevdiğim bir
meslektaşımdan geçen yıl duymuştum. Cümle içerisinde belki de ilk defasında
anlamı üzerine çok uzun düşünmeden kullandığı bu söz sonrasında bu
meslektaşımla yaptığımız sohbetler sayesinde “Kasımpaşalışan Dünya” kavramının günümüz
dünyasının popüler kültürüne, estetik zevklerine, edebiyat hayatına ve hatta
siyasetine etki eden önemli bir olgu olduğuna kanaat getirdim. Bunu biraz açmak
isterim...
Rönesans döneminde entelektüellerin dünyayı güzelleştirme
ve güçlü egolarını tatmin etme dürtüsüyle başladıkları modernizm serüveni, özgürlük
ve eşitlik gibi ideallerin yaratılmasıyla Yakın Çağ’da bambaşka bir düzleme
oturmuş ve bilgi düzeyleri ve eğitimleri nedeniyle halihazırda elit olan
düşünürler, kendi istekleriyle bu seçkin konumlarından feragat etmek ve sıradan
halkla eşitlenmek istemişlerdir. Muhafazakarlığın yerini önce bireyler arasında
bilgi düzeyi yerine piyasa başarısı temelinde bir mücadele başlatan
liberalizmin, daha sonrasında ise gerçekçi olmayan bir eşitlik talebi olan
sosyalizmin almasıyla entelektüellerin ölümü ve seçkinciliğin tükenişi de yavaş
yavaş gerçekleşmeye başlamıştır. 20. yüzyıl sonlarındaysa bu durumun kaçınılmaz
sonucu olarak dünyada artık siyasete yön veren ve herkesin saydığı devlet
adamlarının yerini, halkla bütünleşebilen popülist, karizmatik ve güçlü
liderler almaya başlamıştır. “Kasımpaşalılaşan Dünya” elbette üç dönem üstüste
oylarını arttırarak eşi görülmemiş bir siyasi başarıya imza atan Recep Tayyip
Erdoğan’dan ileri gelen bir tabirdir. Hakikaten Erdoğan gafları, hataları, duygularını
çok iyi kontrol edebilen poker suratlı diplomatlardan farklı olan tepkisel ve
fevri kişiliği ve hatta mahalle kültürüne özgü kabadayılığıyla Türk toplumuyla
müthiş bir kimya yakalamış ve daha şimdiden tarihe geçmiştir. Erdoğan’ın başarısı
elbette Kasımpaşalışan Dünya’nın tek semptomu değildir. Amerika Birleşik
Devletleri’nin başına Hawai, Honolulu doğumlu ve Müslüman olduğu iddia edilen bir
Afrikalının (Barack Obama) geçmesi bu durumun bir diğer somut ispatıdır.
Küreselleşen dünyada yerellik ve sıradan olmak ilginç bir şekilde
kutsanabilmekte ve piyasada ve demokratik düzende (sandıkta) daha değerli hale
gelebilmektedir. Elbette bu durum aynı zamanda entelektüelliğin sefaleti,
estetik zevklerin bayağılaşması ve yüksek kültürün de kaybolması demektir. Kitap
okumanın yerini televizyon ve internetin aldığı bu yeni dünyada bilgi düzeyleri
yüzeysel, cümleler kısa (140 karakter), tartışma programı konukları bir nevi
şovmendirler. Sanatta da bunun uzantılarını görmek mümkündür. Örneğin kültür
endüstrisinin yeni dünyadaki en önemli merkezi olan ABD’de oldies’in yerini rap
ve hiphop’un alması, artık mafyaya ve iş adamlarına kadife sesiyle aşk şarkıları söyleyen elit Frank Sinatra’ların değil, ezilmiş zencilerin sisteme yönelik aşırı
öfkesini yansıtan Tupac Shakur’ların popüler olması demektir. Türkiye’de de küçük
çocukların özendiği isimler Okay Temiz’ler değil, “seni çöpe atacağım poşete
yazık” benzeri şarkı sözlerini kaleme alabilen pop şarkıcılarıdır. İşte ancak
böyle bir dünyada tipsiz, bodur ve şişman bir Asyalı (Psy), hızlı ancak müzikal
açıdan pek de yaratıcı olmayan bir şarkı ile dünyanın en büyük sanatsal
fenomeni haline gelebilir. Bu yeni dünya böylesine tersinedir ve bunun sonuçları
her an ve her yerde karşımızdadır...
Türkiye’de
bu durumun doğal sonucu ise siyasal İslam’ın, gelenekselliğin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın
zaferidir. Yine bir diğer kazanan grup Kürtlerdir. Ancak bu avamlık Kürtlerin
özendikleri isimlerin de iyi eğitimli, edebiyatçı ve müthiş Türkçe
konuşan-yazan Yaşar Kemal'ler değil, Öcalan ve Tatlıses olduğu bir düzeni beraberinde
getirir. Kaybeden ise elbette daha iyi eğitimli ve genelde “Beyaz Türk” adı
verilen geleneksel seçkinlerdir. Onların büyük çaresizliği ve Alev Alatlı’nın
son kitabında da belirttiği gibi sonuçta ortaya çıkan “küskünlükleri”, Türkiye’nin
geleceğinin daha da avamlaşacağının bir göstergesidir. Bu durumda bunca deli
arasında akıllı kalmaya çalışmak son derece zor ve hatta imkansıza yakın bir
durumdur. Bunu başarabilmenin tek yolu da toplumdan ve
televizyonlardan-gazetelerden izole yaşamaktır. Son olarak tüm entelektüeller artık iyice farkına varmalıdırlar ki, bu beğenmedikleri düzeni krallıkları yıkarken kendileri istemişlerdir...
Dr.
Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder