Farklı ülkelerde ve toplumlarda yaşayan bireylerin ve genel olarak halkların değerlerini ve
inançlarını saptamaya çalışan ve 1981 yılından beri yaklaşık olarak 100 ülkede
düzenli olarak yapılan dünyanın en kapsamlı sosyal araştırma projesi olan Dünya
Değerler Araştırması[1] (World Values Survey), Ronald Inglehart
gibi değerli bilimadamlarınca dizayn edilen ve yönetilen çok önemli bir
araştırmadır. Araştırmanın Türkiye ayağını ise Bahçeşehir Üniversitesi’nden
Prof. Dr. Yılmaz Esmer yönetmektedir.[2] Araştırma
kapsamında, her sene ve 5 senelik zaman dilimleri boyunca, bir ülkede yaşayan
insanların değer yargıları, inançları ve “öteki” olarak kabul edilen farklı
sosyal gruplara ve kişilere yönelik yaklaşımları ölçülmekte ve bu sayede o
toplumdaki hoşgörü ve demokrasi düzeyi saptanmaya çalışılmaktadır.
Araştırmaya yön veren kişilerden ve önemli bir Karşılaştırmalı Politika
Profesörü olan Ronald Inglehart ve Christian Welzel, bu proje bağlamında, kendi
adlarıyla anılan bir dünya kültür haritası da geliştirmişlerdir.
Inglehart-Welzel dünya kültür haritası (Inglehart–Welzel
cultural map of the world)[3],
dünyadaki toplumları geleneksel-laik ve yaşamsal değerler-kendini ifade etme
değerleri ekseninde incelemekte ve sıralamaktadır. Kabaca bir değerlendirme yapmak gerekirse;
geleneksel değerleri (traditional values)
ağır basan toplumlarda aile ve dini konular çok daha önemli durumdayken, “öteki”
olarak adlandırılan gruplara yönelik de daha sert bir bakış açısı söz konusudur.
Laik-akılcı eğilimleri (secular-rational
values) ağır basan toplumlarda ise, din ve aile konuları daha önemsiz ve
farklı olanlara yönelik daha hoşgörülü bir bakış açısı hâkimdir. Benzer
şekilde, sosyoekonomik açıdan gelişmemiş ülkelerde yaşamlar değerler (survival values) ön plandayken, gelişmiş
ülkelerde -bu gibi değerlerin rahatlıkla karşılanmasının da doğal bir sonucu
olarak- kendini ifade etmeye yönelik değerler (self-expression values) çok daha önemlidir. Bu haritaya göre; Japonya,
Tayvan ve Hong Kong gibi Konfüçyüs geleneğinden beslenen ülkeler ve İsveç,
Norveç ve Almanya gibi Protestan Hıristiyan nüfusun ağır bastığı ülkeler en
seküler toplumlar olarak dikkat çekerken, İslam medeniyeti ülkelerinin çoğu,
bazı Orta ve Güney Amerika ülkeleri (El Salvador, Porto Riko, Kolombiya,
Venezuela) ve bazı Afrika ülkeleri (Gana, Tanzanya) seküler düşüncenin en zayıf olduğu ülkeler konumundadırlar. Türkiye ise, İslam medeniyetinin bir parçası
olarak değerlendirildiği bu çalışmada, İran ve Şili’nin biraz üzerinde ve
oldukça geleneksel ve dini bir toplum olarak değerlendirilmiştir. Haritaya
yaşamsal değerler ve kendini ifade etmeye yönelik değerler açısından
bakıldığında ise; İskandinav ülkeleri, diğer Protestan nüfus ağırlıklı Avrupa ülkeleri ve birinci dil olarak İngilizce
konuşulan dünyanın parçası olan devletlerin (ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Birleşik Krallık)
kendini ifade etme değerleri açısından en gelişmiş ve liberal ülkeler
oldukları, İslam medeniyeti ülkeleri ve Ortodoks Hıristiyan dünyanın ise bu
açıdan oldukça geride kaldıkları görülmektedir. Türkiye, bu konuda biraz daha
iyi durumda olup, Katolik Avrupa ülkelerine (örneğin Polonya) hayli yakın
durumdadır.
Inglehart-Welzel dünya kültür haritası (2010)
2010-2014 yılları arasında 5 yıllık bir zaman diliminde toplanan veri
setlerine dayalı olarak açıklanan son ve “6. dalga” olarak adlandırılan Dünya
Değerler Araştırması raporunda, Türkiye adına önemli sayılabilecek bulgular ise
şöyledir[1]:
Ø Aile, Türkiye toplumunda yüzde 95,4 gibi
inanılmaz yüksek bir oranda önem görmektedir.
Ø Arkadaşlar, Türkiye toplumunda yüzde 58 gibi
ortalama üzerinde bir oranda önem görmektedir.
Ø Türkiye toplumu için “boş zaman” halen daha
bir lüks gibi algılanmaktadır. Nitekim “boş zaman” konusunu çok önemli
bulanların oranı yalnızca yüzde 41,9’dur.
Ø Siyaset (politika), Türkiye toplumu için o
kadar da önemli değildir. Siyaseti çok önemli bulanların oranı yalnızca yüzde
16,1’dir. Bu da, Türkiye toplumunun aslında politize bir yapısının
bulunmadığının somut bir ispatıdır.
Ø Türkiye toplumunda iş konusu çok önemlidir.
Yüzde 49,6’lık oranla, Türkiye halkı, iş konusunu “çok önemli” olarak değerlendirmektedir.
Ø Din olgusu, yüzde 68,1 gibi oldukça yüksek
bir oranla Türkiye halkı için çok önemli bir konu durumundadır. Aile ile
birlikte din konusundaki bu inanılmaz yüksek oran, Türkiye toplumunun aşırı muhafazakâr
bir yapıda olduğunu göstermektedir.
Ø Türkiye toplumu sanıldığı kadar mutsuz
değildir. Halkın yüzde 37,5’i kendisini “çok mutlu” olarak değerlendirirken,
yüzde 46,3’lük geniş bir kesim de kendisini “mutlu” olarak saymaktadır.
Ø Türkiye’de sağlık konusunda kendisini çok iyi
hissedenlerin oranı yalnızca 18,8’dir. Buna karşın, yüzde 47,6’lık geniş bir
nüfus dilimi sağlık açısından kendisini “iyi” hissetmektedir.
Ø Türkiye’de kendisini tamamen “memnun”
hissedenlerin oranı sadece yüzde 14’dür. Bu, oldukça düşük bir oran olarak
görülebilir. Ancak tamamen “memnuniyetsiz” olanların oranı da yalnızca 2,2’dir.
Ø Türkiye toplumunun insanlara güveni de
oldukça düşüktür. Halkın yalnızca 11,6’sı çoğu insana güvenilebileceğini
düşünürken, yüzde 82,9’luk büyük çoğunluk, diğer insanlarla etkileşime geçerken
çok dikkatli olunması gerektiğini düşünmektedir.
Ø Türkiye toplumunun yüzde 97,3’ü bir dini inanç
ya da dini gruba aktif olarak mensuptur. Bu, yine çok yüksek bir orandır ve Türkiye’de
insanların yaygın şekilde dindar olduklarını ya da en azından öyle gözükmeye çalıştıklarını
göstermektedir.
Ø Türkiye’de halkın yüzde 95,5’i bir spor
faaliyetine/kulübüne dâhil değildir. Bu, inanılmaz düşük bir orandır.
Ø Türkiye’de halkın yüzde 96,6’sı herhangi bir
sanat grubuna/faaliyetine dâhil değildir. Bu da, ortalamanın çok altında bir
katılımdır.
Ø Türkiye’de halkın yüzde 97,4’ü bir sendikanın
üyesi değildir. Dolayısıyla, Türkiye toplumu aynı zamanda örgütsüz bir
toplumdur.
Ø Halkın yüzde 94,9’u Türkiye’de bir partiye -aktif olarak- üye değildir. Bu da, örgütsüz toplum tezini doğrulayan bir veridir.
Ø Türkiye’de insanların ne tip komşu
istemedikleri konusuna gelirsek, en çok istenmeyen komşu tipleri şöyle sıralanabilir:
uyuşturucu bağımlıları (yüzde 93,3), eşcinseller (yüzde 85,4), yoğun alkol
kullananlar (yüzde 83,3), AİDS hastaları (yüzde 74,9) ve evli olmayıp beraber
yaşayan çiftler (yüzde 65,4). Buna karşın, farklı ırktan olanlara, göçmenlere
ve yabancı işçilere, farklı dinden olanlara ve farklı bir dil konuşanlara komşu
olmamak konusunda Türkiye toplumu son yıllarda epey ilerlemiş ve liberale yakın
bir özellik göstermeye başlamıştır.
Ø Türkiye toplumunda ataerkil ve maço
özellikler de halen daha baskındır. Örneğin, halkın yüzde 47,1’i için kadının
kocasından fazla para kazanıyor olması bir sorundur. İşsizliğin arttığı
durumlarda erkeklerin istihdam için öncelikle tercih edilmesi gerektiğini
savunanlar da yüzde 59,4’tür. Annenin çalıştığı durumlarda çocukların acı
çekeceği görüşüne de yüzde 18 yoğun, yüzde 47,9 oranında da olağan düzeyde
destek vardır (toplamda yüzde 65,9). Erkeklerin kadınlardan siyaseten daha
başarılı olduğu görüşüne de yüzde 32 yoğun destek, yüzde 36 da destek vardır
(toplamda yüzde 68). Erkeklerin iş yaşamında kadınlardan daha başarılı olduğu
görüşüne ise yüzde 23,4 yoğun destek, yüzde 40,7 de destek vardır (toplamda
yüzde 64,1).
Ø Türkiye’de insanların yüzde 68,4’ü evliliği diğer medeni hallere tercih etmektedir. Bu kadar aileci bir toplum için, bu oran düşük bile sayılabilir.
Ø Türkiye’de halkın 63,5’i daha yüksek ekonomik
büyüme oranları ve daha iyi ekonomik imkânlar istemektedir. Ülkenin daha
güvenli olmasını öncelikle düşünenlerin oranı ise sadece yüzde 20,8’dir.
Araştırmada bunun gibi daha onlarca farklı veri bulunmaktadır. Bunları
alt alta sıralayıp bir değerlendirme yapmak gerekirse, şu sonuçlara kolaylıkla
ulaşılabilir:
ü Türkiye halkı, çok geleneksel ve aşırı muhafazakâr
bir halktır. Özellikle aile konusundaki aşırı önem, dünyada çok az benzeri
bulunan ölçüde yüksektir. Dolayısıyla, Türkiye toplumu ailecidir. Din konusunda
da oldukça yüksek oranda bir onaylama olmakla birlikte, bu durum, aile konusundaki
kadar yüksek değildir.
ü Türkiye toplumu sanılanın aksine politik bir
toplum değildir. Toplumda muhafazakâr ve ataerkil değerler yoğun olmakla
birlikte, bunlar politik temelli düşünceler değildir ve sosyolojik tabanlıdır.
ü Türkiye’de insanların birbirlerine güveni
düşüktür. Bunun nedeni, devlete duyulan güvensizlik de alakalı olabilir.
ü Türkiye halkı, sanat ve spordan uzak yaşayan,
hayata bağlılığı sadece iş ve televizyonla sınırlı kalan bir halktır. Bu, adeta
bir toplumun verimsizleştirilmesi için özel olarak tasarlanmış bozuk bir sosyoekonomik düzeni işaret etmektedir.
ü Türkiye halkının öncelikli olarak istediği
ekonomik gelişmedir. Milliyetçilik ya da İslamcılık, Türkiye halkı için ancak tali unsurlardır.
Türkiye halkının asıl istediği, daha iyi yaşamak ve mutlu bir aile hayatı kurabilmektir.
Türkiye’de siyaset yapanların da bunu kendilerine temel referans noktası olarak
almaları gerekmektedir.
ü Türkiye’de halkın uyuşturucu ve alkol
konusunda katı değer yargıları vardır. Aynı şekilde, evlilik öncesi cinsel
ilişki de Türkiye’de halen önemli bir tabu konudur. Buna karşın, ırkçılık ve
göçmen düşmanlığı Türkiye’de çok düşük düzeydedir ve Avrupa’ya kıyasla bu ülke halkının
bazı açılardan çok daha hoşgörülü olduğunu göstermektedir.
ü Türkiye halkı ataerkil bir halktır. Kadınlara
kategorik olarak aşağı bakılmamakla birlikte, kadınların ev işleriyle ve
çocuklarla ilgilenmesi görüşü toplumda epey yaygındır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Resmi web sitesi için; http://www.worldvaluessurvey.org/wvs.jsp.
Wikipedia sayfası için; https://en.wikipedia.org/wiki/World_Values_Survey.
[4] Buradan tüm verilere ulaşılabilir;
http://www.worldvaluessurvey.org/WVSOnline.jsp.
1 yorum:
Wondering where to go in 2021? Things to do post has ranked as the best include a remote, idyllic island and the design capital.
Yorum Gönder