Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasının en önemli ülkesi olan Mısır’ın geleceğine dair farklı fikirler öne sürülmeye devam etmektedir. Kahire’de İngiliz Üniversitesi’nde (British University in Egypt)[1] öğretim üyesi olarak görev yapan Dr. Robert Mason da[2], “Egypt’s Future: Status Quo, Incremental Growth or Regional Leadership?” (Mısır’ın Geleceği: Statüko, Artan Büyüme veya Bölgesel Liderlik?) adlı Middle East Policy dergisinde yayınlanan güncel bir makalesinde[3] bu konuyu incelemiştir.
Dr. Robert Mason
Kısaca MENA (Middle East and North Africa) adı verilen Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında, Mısır, son 30 yıldır bölgesel liderlik konusunda bazı sorunlarla karşılaşmıştır. Mısır, bazı açılardan “bölgesel güç” kategorisine girmesine karşın, aslında bu bölgede herhangi bir ülkenin bu sıfata uygun askeri, ekonomik ve demografik kaynaklara sahip olup olmadığı halen tartışmalıdır. Bu makalede de, yazar, Mısır’ın son birkaç yıldır yaşadığı siyasal süreçler (2011 Devrimi ve sonrasında 2013 darbesi) ışığında, bu ülkenin “bölgesel güç” olma potansiyelini tartışmaktadır.
Mısır’da 1950’lerden beri etkili olmaya başlayan İslamcı muhalefet, 1970'ler ve 1980’lerde bu ülkenin İsrail’le Enver Sedat döneminde imzaladığı barış anlaşmasından sonra başlayan süreçte daha da güçlenmiştir. Sedat’ın başlattığı ekonomik modernleşme projesi olan “Infitah” ile yabancı sermayeye kapılarını açan Mısır, bu yıllardan itibaren daha çok iç sorunlarıyla ilgilenmiştir. 2000’lerin ortalarından itibaren etkili olan “Kifaya” veya “Kefaya” (Yeter) hareketi, Hüsnü Mübarek diktatörlüğü ve nepotizme dayalı devlet sistemine karşı muhalefet ederek sivrilmiş ve halktan büyük destek bulmaya başlamıştır. Arap Baharı sürecinde 2011 yılında yaşanan Mısır Devrimi neticesinde Müslüman Kardeşler hareketi iktidara gelirken, Katar ve Türkiye gibi ülkelerce bu gelişme olumlu yorumlanmış, ancak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer bazı Körfez ülkelerince ise kendi yönetim sistemlerine doğrudan bir tehdit olarak görülmüştür. 2013 yılındaki askeri darbe ile Muhammed Mursi yönetiminin devrilmesi ve yerine General Abdülfettah el Sisi’nin başa geçmesi, bu nedenle ilk gruptaki ülkelerce eleştirilmiş, ikinci gruptaki ülkelerce desteklenmiştir. Darbeyle başa geçen ve sonra Devlet Başkanı seçilen Sisi, otoriter yönetimine Süveyş Kanalı’nı genişletmek gibi mega projelerle destek aramaktadır. Sisi’nin temel meseleleri ise şunlardır:
- Mısır ekonomisini dönüştürmek ve dünya sistemine entegre etmek.
- Ordu ile dengeleri koruyup, yeni askeri darbelerin önüne geçmek.
- İslamcı muhalefeti dizginlemek.
Afrika ve Orta Doğu’nun en gelişmiş ekonomilerinden biri olan Mısır’da, ekonominin sektörel dağılımları şöyledir: madencilik ve petrol (yüzde 17,3), imalat sektörü (yüzde 15,6), tarım (yüzde 14,5), toptan ve perakende ticaret, oteller ve restoranlar (yüzde 14,1), kamu yönetimi, eğitim, sağlık ve diğer hizmetler (yüzde 10,4), finans ve emlak sektörü (yüzde 9,4), ulaştırma ve iletişim (yüzde 8,6), inşaat sektörü (yüzde 4,6), diğer servisler (yüzde 3,8) ve elektrik, gaz ve su (yüzde 1,6). Kişi başına düşen gelir 2000’li yıllarda artsa da, bu ülkede gelir eşitsizliği temel sorunlardan biri olmaya devam etmektedir. Ayrıca ülke ekonomisi, Arap Baharı sürecinden beri sürekli krizdedir. Mursi, bu nedenle başa geçtikten sonra Katar yatırımları ve yardımları ile ayakta kalmaya çalışmıştır. 2013 darbesinden sonra ise, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Katar’ın yerini alarak Mısır’a yoğun yatırım yapmaya ve bu ülkeye ekonomik destek vermeye başlamışlardır. Suudi Arabistan ve BAE’nin yardımları 2 yıl içerisinde 20 milyar doları bulmuş ve Mısır’a rahat bir nefes aldırmıştır. 2016 yılında ekonomide yüzde 3,3 oranında büyüme beklenirken, The Economist dergisinin istihbarat birimine göre, reform süreçlerinin başarılı olması durumunda ekonomik büyüme oranları 2016-2020 döneminde yüzde 4,2 seviyesine kadar yükselebilir. Ayrıca Körfez ülkeleriyle gelişen ilişkiler de gelecek adına umut vericidir. Hepsinden önemlisi, İtalyan ENI firmasının Mısır açıklarında keşfettiği yeni ve oldukça zengin doğalgaz kaynaklarının da bu ülke ekonomisinin geleceğinde çok önemli bir etkisi olabilir. Zohr yatağı adı verilen bu kaynaklar[4], Mısır’ı yakın gelecekte doğalgaz ihracatçısı bir ülke konumuna getirebilir. Bunlar dışında, Mısır’ın kalabalık genç nüfusu da, bu ülkenin işgücü anlamında potansiyelini yukarılara çekmektedir.
Hong Kong, Singapur, Tayvan ve Güney Kore gibi “Asya Kaplanları” adı verilen ülkeleri taklit edebilecek olan Mısır, bu sayede ihracat odaklı bir ekonomi kurarak yüksek ekonomik büyüme oranları yakalayabilir. Geçtiğimiz aylarda vefat eden Singapur lideri Lee Kuan Yew[5], ülkesini üçüncü dünya ülkesinden birinci dünya ülkesi seviyesine yükseltebilen bir siyasetçi olarak bu noktada yakından incelenmesi gereken bir modeldir.
Mısır’da en önemli kurum ise halen 450.000 personeli bulunan ve önemli bir ekonomik aktör de olan Mısır Ordusu’dur. Ordu, bu ülkede halen tek düzgün işleyen kurum durumundadır. Mısır bütçesinde askeri harcamalar ancak yüzde 1,7’lik bölümü teşkil ederken, Mısır Ordusu’nun farklı yöntemlerle yaptığı ekonomik faaliyetler, ülke ekonomisinin kabaca üçte birini oluşturmaktadır. Emekli generallerin siyaset ve ekonomideki ağırlıkları da halen hissedilmektedir. Ülkede darbe sonrasında ilan edilen 2014 anayasası da, ordunun imtiyazlı konumunu korumuştur. Oxford Üniversitesi ve Kahire Üniversitesi’nin yaptıkları yakın tarihli bir çalışma, halkın üçte ikisinin ordunun sistemi “koruyucu” (guardian) konumuna destek verdiklerini göstermektedir. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, her yıl Mısır Ordusu’na 1,3 milyar dolarlık donanım (hardware) transfer etmektedir. Demokratik aksaklıkları bahane eden ABD’nin 2016 yılı için sadece 150 milyon dolarlık yardımı uygun bulduğu Mısır, Ürdün’le birlikte İsrail’le ticareti geliştirmek amacıyla “qualified industrial zones” adı verilen serbest ticaret bölgeleri de kurmuş, ama toplamda yıllık 1 milyar dolarlık ihracat rakamıyla, bu girişimden henüz istenen sonuçları elde edememiştir. ABD ile serbest ticaret anlaşması Mısır açısından bir diğer seçenek olup, fikri mülkiyet hakları açısından Şili örneğindeki gibi sorunlar yaratabilir.
2015 yılı Kasım ve Aralık aylarındaki parlamento seçimlerinde katılımın düşük kalması, Mısırlıların gelecekleri konusunda bu süreçte umutlarını kaybetmeye başladıklarını göstermektedir. Ayrıca Müslüman Kardeşler’le kurulacak ilişki biçimi de Mısır’ın geleceği açısından kritik bir konudur. Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi, Suriye’deki gibi bir iç savaş çıkması ve radikal İslamcıların iktidarı ele geçirmesi korkusu nedeniyle halen halktan önemli ölçüde destek almaktadır. Bu noktada, Mısır’ın ve Sisi’nin Körfez ülkeleri ve Körfez İşbirliği Konseyi’nden aldığı siyasi ve ekonomik destek hayati derece önemlidir. Çünkü bu, Sisi’ye Müslüman Kardeşler karşısında bir meşruiyet sağlamaktadır. Ancak Mısır’ın Katar’la ilişkileri halen sorunludur. Bu ülkede 220.000 civarında Mısırlı yaşamasına karşın, Katar’ın Müslüman Kardeşler’e verdiği destek nedeniyle iki ülkenin arası açılmıştır. Katar, Mısırlı Müslüman Kardeşler üyelerine koruma sağlamasının yanında, Al Jazeera (El Cezire)’nin yayınlarıyla da Mısır’daki otoriter yönetimi zor duruma düşürmektedir. Hatta Mısır hükümeti, kısa bir süre önce üç Al Jazeera muhabirini terör örgütüne (Müslüman Kardeşler) yardım etmek suçundan tutuklamış ve bu nedenle Arap dünyasında sert eleştirilere hedef olmuştur.
Arap milliyetçiliğinin zayıflamasıyla birlikte Mısır’ın azalan yumuşak gücü de bu ülke açısından önemli bir olumsuz gelişmedir. Her ne kadar, Mısır merkezli televizyon programları, şarkılar ve filmler Arap dünyasında halen önemli bir yere ve pazar payına sahip olsalar da, eskiye kıyasla durum pek de parlak değildir. Daha önemlisi, Mısır’ın Körfez ülkelerinin eğitim sektöründe sahip olduğu avantajlı konumun eskiye kıyasla azalmasıdır. Eskiden bu coğrafyadaki ülkelerin yüksek öğrenim kurumlarında Mısırlı akademisyenlerin ağırlığı hissedilirken, Körfez ülkelerinde Bakanlıklarda görev yapan birçok kişi de bu ülkede eğitim alırdı. Oysa son yıllarda, Batı merkezli okullar ya da bunların Körfez bölgesindeki şubeleri daha ön plana çıkmaktadır. Turizm sektöründe de diğer Arap ülkelerinin yaptığı atılım, piramitleriyle daima önemli bir turizm merkezi olan Mısır’ı arka plana itmeye başlamıştır. Buna karşın, El Ezher Üniversitesi’nin önemli konumu ve her yıl Arap dünyasında görev yapan 10.000 civarında imam yetiştirmesi, bu ülkenin önemli bir yumuşak güç unsuru olarak görülebilir.
Sonuç olarak, Dr. Robert Mason’a göre, Mısır’ın geleceğinde kısa vadede bir bölgesel güç olma hedefini gerçekleştirmek kolay olmayacaktır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Web sitesi için; http://www.bue.edu.eg/.
[2] Kendisiyle daha önce UPA adına gerçekleştirdiğim bir mülakat için; http://politikaakademisi.org/2013/09/05/interview-with-dr-rober-mason/.
[3] Makale buradan okunabilir; https://www.academia.edu/25592751/Egypts_Future_Status_Quo_Incremental_Growth_or_Regional_Leadership.
[4] Bu konuda birkaç faydalı link için;
- http://www.offshore-technology.com/projects/zohr-gas-field/
- http://politikaakademisi.org/2015/09/05/misir-dogu-akdeniz-enerji-jeopolitiginde-yeni-yildiz-olabilir-mi/
[5] Hakkında bir yazı için; http://politikaakademisi.org/2015/03/31/singapurun-efsanevi-lideri-lee-kuan-yew/.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder