German Marshall Fund’un 2015 yılı “Türkiye’nin Algıları” konulu araştırmasının sonuçları, bugünlerde kurumun internet sitesinden yayınlandı.[1] Bu yazıda araştırmanın en önemli bulgularına dikkat çekeceğim.
Öncelikle araştırmanın metodolojisi hakkında kısaca bilgi verelim. Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin maddi desteğiyle gerçekleştirilen araştırma, 4 Temmuz-13 Temmuz 2015 tarihleri arasında toplam 16 şehir ve 125 mahallede 1018 farklı kişiyle yüzyüze yapılan mülakatlar şeklinde yürütülmüştür. Araştırmanın soruları, GMF Ankara Ofisi çalışanları ve merkezi İstanbul’da bulunan bağımsız bir araştırma kuruluşu olan Infakto RW çalışanlarından oluşan bir proje ekibi tarafından hazırlanmıştır. Araştırma sonuçlarında en dikkat çeken unsurlar ise şöyle özetlenebilir;
1. Ekonomide Karamsar Bakış Hakim: Araştırmaya göre; son yıllarda ekonomideki büyüme oranı yüzde 7-8’lerden önce yüzde 5’lere, daha sonra da yüzde 2’lere kadar düşen Türkiye ekonomisine paralel olarak, Türkiye halkında yakın geleceğe yönelik ekonomik beklentiler oldukça karamsardır. Ankete katılanların % 47’si ekonominin son 5 yılda daha kötü hale geldiğini söylerken, % 39’u daha iyi olduğunu belirtmiştir. Ailelerinin ekonomik durumu sorulduğunda ise, katılımcıların % 43’ü son 5 yılda durumlarının daha kötü hale geldiğini belirtirken, sadece % 29’u daha iyi hale geldiklerini söylemiştir. Önümüzdeki 12 ay hakkındaki görüşler sorulduğunda, yanıt verenlerin % 44’ü Türkiye’nin ekonomik durumunun daha kötüye gideceğini söylerken, % 28’i daha iyiye gitmesini beklediğini belirtmiştir. Benzer şekilde, yanıt verenlerin % 38’i ailelerinin ekonomik durumunun gelecek 12 ayda daha kötüye gideceğine inandığını belirtirken, % 24’ü daha iyiye gitmesini beklediğini söylemiştir. Ekonomideki karamsar bakış, 1 Kasım 2015 erken genel seçimlerinde iktidar partisi AKP’nin işinin zor olduğunu göstermektedir.
2. “Değerli Yalnızlık” Sosyolojik Tabanlı: Araştırmaya göre; Türk Dış Politikası’nın son dönemde yaşadığı ve kimilerince “değerli yalnızlık” olarak ifade edilen sorunlar, yalnızca bir dış politik tercih ya da hatalı dış politika kararları olmaktan öte, Türk halkının özlem ve isteklerini yansıtmaktadır. Zira anket sonuçları incelendiğinde, Türk halkının Azerbaycan dışında hiçbir ülkeye yarıdan fazla oranda güvenmediği ortaya çıkmaktadır. Araştırmaya katılanların % 63’ü, Azerbaycan hakkında olumlu görüşe sahiptir. Azerbaycan’ı, Avrupa Birliği (% 41) ve Almanya (% 38) takip etmektedir. Stratejik bir müttefik olan ABD içinse, olumlu görüş ifade edenlerin oranı sadece % 23’tür. Kamuoyunun diğer ülkelere dair olumsuz görüşleri, Türkiye’nin komşularının birçoğunu da içermektedir. Rusya, komşu ülkeler arasında Azerbaycan’dan sonra en olumlu algılanan ülke olsa da, sadece % 26 tarafından olumlu algılanmaktadır. İran ve Kuzey Irak, % 20’nin üzerinde olumlu görüş ile Rusya’yı takip etmektedir. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi için yanıt verenlerin % 22’si olumlu düşünmektedir. Bu oran, Irak merkezi hükümeti için olumlu düşünenlerin oranından (% 17) biraz fazladır. Diğer iki komşu ülke olan Yunanistan ve Suriye için olumlu düşünenlerin oranı da benzerlik göstermektedir (sırasıyla % 15 ve % 14). Türkiye’nin diğer yakın komşuları olan Ermenistan ve İsrail, yanıt verenlerin haklarında en olumsuz düşündüğü ülkelerdir (sırasıyla % 10 ve % 8). Bu durum, Türk Dış Politikası’nda popülist eğilimlere kulak vermenin Türkiye’yi giderek yalnızlaştıracağına dikkat çekmekte ve dış politikanın -doğası gereği- halk tercihlerinden farklı dizayn edilmesi gereken teknik bir iş olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bunun dış politikaya getirebileceği zaafiyetler de dikkate alındığında (örneğin İsrail’le ilişkileri düzeltmek, ABD ile ilişkileri daha popüler hale getirmek), Türk Dış Politikası’nda çok daha fazla oranda algı yönetimi ve yönlendirme yapmak gerektiği ortadadır. Bunun yanında, Türkiye’nin Azerbaycan'la dostluğu (Ermenistan’la ilişkiler ve Dağlık Karabağ Sorunu) konusunda -AB’nin ya da ABD’nin baskıları dahi olsa- geri adım atması artık imkansızdır. Zira bu iki ülke halkı, adeta birbirlerine kenetlenmişlerdir.
3. En Güvenilen Uluslararası Kurum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi: Uluslararası kurumlara güven incelendiğinde ise; çok güvenilen kurumlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (% 44) ve İslam İşbirliği Teşkilatı (% 39) olarak kaydedilmiştir. Avrupa Birliği (% 39) ise, en fazla güvenilen üçüncü uluslararası kurumdur. En önemli uluslararası kurumlar arasında yer alan NATO ve Birleşmiş Milletler, yanıt verenlerin sadece üçte biri tarafından güvenilir olarak nitelendirilmiştir. Bu iki kurum, yanıt verenlerin yalnızca % 26’sının güvenilir bulduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ndan biraz daha iyi konumdadır. Uluslararası finansal kurumlara duyulan güven daha da düşük düzeydedir. Yanıt verenlerin sadece dörtte biri (% 25) Dünya Bankası’na güvendiğini söylerken, İMF söz konusu olduğunda bu rakam % 16’ya kadar düşmektedir. Bu konuda da Türkiye kamuoyuna yönelik Batı kurumlarını sevdirici çalışmalar yapılması gerekli olduğu görülmektedir.
4. En Önemli Stratejik Ortak ABD: Araştırmaya göre; Türklerin çoğunluğu ülkelerinin stratejik ortağını teşhis edemiyorken, ABD diyenler, bir stratejik ortak belirleyebilenler arasında en yüksek orana sahiptir (% 27). Bu durum da, olumsuz bakışa rağmen yine de Türklerin en önemli stratejik ortak olarak Amerika’yı gördüğünü teyit etmektedir. Türkiye’nin uluslararası konularda kiminle işbirliği yapması gerektiği sorulduğunda, katılımcıların % 29’u Türkiye’nin yalnız hareket etmesi gerektiğini söylemektedir. Öte yandan, % 25 Türkiye’nin Avrupa Birliği ülkeleri ile işbirliği yapmasını isterken, % 14 ABD’yi tercih etmiştir. Bu iki oran bir araya getirildiğinde, Batı ülkeleriyle işbirliği yapmayı tercih edenlerin oranı % 39’a varmaktadır. Yanıt verenlerin % 10’u Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleri ile işbirliği yapmasını isterken, sadece % 4’ü Rusya’yı tercih etmiştir. Batı’ya destek oranı az gözükse bile, Rusya ve Çin’e desteğin son derece marjinal düzeyde kaldığı da hesaba katılırsa, Türkiye’nin Batı ittifakındaki yerinin korunduğu, ancak bu yönde daha teşvik edici bir politika izlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Obama yönetiminin ve Obama’nın kişisel popülaritesinin, Türkiye’nin ABD’ye bakışında -George W. Bush dönemine kıyasla- bir iyileşme yarattığı, ancak bunun yeterli olmadığı da görülmelidir.
5. NATO’ya Destek Güçlü: Anket sorularına yanıt verenlerin % 38’i NATO’nun hala gerekli olduğuna inanırken, % 35’i artık gerekli olmadığını düşünmektedir. “Hiç fikrim yok / Cevap yok” oranının (% 27) yüksek düzeyde seyretmesi ise, Türkiye kamuoyunda NATO’nun rolü hakkında farkındalığın düşük olmasının bir göstergesi olabilir. Yine de fikri olmayanların oranı iki gruba eşit olarak dağıtıldığında, NATO’ya desteğin % 50’den fazla olduğu görülmektedir. Bu da, Türkiye’nin Batı askeri alyansındaki yerinin daha uzun yıllar güvencede olacağını müjdelemektedir.
6. AB Üyeliği Halen Destekleniyor: Ankete katılanların % 41’i AB için olumlu düşündüğünü söylerken, yanıt verenlerin % 44’ü de Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin Türkiye ekonomisi için iyi olacağını belirtmektedir. AB üyeliğinin Türkiye ekonomisi için kötü olacağını düşünenler ise % 23’te kalmıştır. Avrupa Birliği üyeliğinin Türkiye ekonomisi için iyi olacağına inandığını söyleyenlere bunun gerekçesi de sorulmuştur. Olası seçenekler listesi içinde yanıt verenlerin % 45’i “Avrupa Birliği’nin Avrupa ülkelerinin ekonomilerini güçlendirdiğini”, % 21’i “Avrupa Birliği’nin sınırları dahilinde seyahat, çalışma ve eğitim özgürlüğü tanıdığını”, % 18 “Avrupa Birliği’nin Avrupa’da barışı ortamını koruduğunu” ve % 9’u da “Avrupa Birliği’nin beraber hareket etmesi gereken demokratik yönetimlerin oluşturduğu bir topluluk olduğunu” söylemişlerdir. Benzer şekilde, Avrupa Birliği üyeliğinin Türkiye ekonomisi için kötü olacağına inananlara da bunun nedenleri sorulmuştur. Olası seçenekler listesi içinde yanıt verenlerin % 32’si “Avrupa Birliği’nin Türk ekonomisine zarar verdiğini”, % 23’ü “Avrupa Birliği’nin Türk kültürüne zarar verdiğini”, % 20’si “Avrupa Birliği’nin demokratik olmadığını” ve % 12’si “Brüksel’in elindeki yetkinin çok fazla olduğunu” söylemişlerdir. AB üyeliğinin halen bu derece güçlü oranda desteklenmesi şaşırtıcıdır. Bu, daha çok Türkiye’deki seküler-Atatürkçü tabanın Batıcı (Avrupacı) kültür tercihleri ve yaşam tarzlarının bir sonucu olarak görülmelidir. Zira AB’nin politikaları pek sevilmese de, konu yaşam tarzı ve kültüre geldiğinde, seküler kesimler için ABD ve AB, İslam dünyasına kıyasla çok daha iyi bir tercihtir.
7. İçe Dönük Bakış Güçlü: Araştırma, Türkiye kamuoyunda dış politikayla ilgili olarak güçlü bir izolasyonist (içe kapanmacı) eğilim olduğunu da gözler önüne sermiştir. Yanıt verenlerin % 70’i Türkiye’nin ilk önce kendi iç sorunlarıyla ilgilenmesini isterken, sadece % 20’si Türkiye’nin Orta Doğu, Balkanlar ve Orta Asya’da daha aktif bir rol oynamasını talep etmektedir. Yanıt verenlerin çoğunluğu (% 51) mevcut dış politikayı onaylamazken, % 41’i onay vermektedir. Onaylayanların yüzdesi, belirli politika alanlarından söz edildiğinde daha da düşmüştür. Türk dış politikasının belirli alanlara katkısı sorulduğunda, yanıt verenlerin % 40’ı Türk şirketleri için iş fırsatlarını geliştirdiğini söylerken, % 51’i bu görüşe katılmamıştır. Yanıt verenlerin % 38’i hükümetin dış politikasının Türkiye’nin liderlik rolüne katkıda bulunduğunu belirtmiş, ancak % 54’ü bu görüşe katılmamıştır. Son olarak, % 36 hükümetin dış politikasının Batı dünyası ile ilişkileri iyileştirdiğini söylemiş, % 55 ise buna karşı çıkmıştır. Bu sonuçlar, Arap Baharı’nın çökmesiyle yeni-Osmanlıcı hayalleri suya düşen Türkiye’de, son dönemde içe kapanmacı eğilimlerin yeniden güçlendiğini göstermektedir.
8. Suriye Konusunda Askeri Seçeneklere Soğuk Bakılıyor: Araştırmaya katılanların çoğunluğu (% 57) Suriye’de Esad rejimine karşı mücadele veren kuvvetleri destekleyecek bir askeri müdahaleye karşı çıkmakta, % 29’u ise askeri müdahaleyi desteklemektedir. Böylesi bir askeri müdahale olması durumunda Türkiye’nin ne yapması gerektiği sorulduğundaysa, % 37 Türkiye’nin tamamen bu işin dışında kalması gerektiğini söylerken, % 30 Türkiye’nin askeri olmayan yollarla bu müdahaleyi desteklemesi gerektiğini ve % 17 de Türkiye’nin aktif şekilde koalisyona katılması gerektiğini belirtmiştir. Türkiye’nin bir tampon bölge oluşturmak üzere Suriye’ye birlik yollaması fikri, bölge halkının IŞİD’e karşı korunmasını gerektiren bir durum olması hariç tutulduğunda, Türk halkı tarafından desteklenmemektedir. Genel olarak sorulduğunda, yanıt verenlerin sadece % 29’u tampon bölge fikrini desteklemektedir. Sorular detaylandırıldığında ise, % 35 Suriyeli muhalifleri Esad rejimine karşı korumak için Türk birliklerinin tampon bölgeye katılmasını destekleyeceğini belirtmiştir. % 37, bölgede bir Kürt bölgesinin oluşmasını engellemek için PYD’ye karşı bir tampon bölge oluşturulmasını destekleyeceğini söylemiştir. Çoğunluk, hangi senaryo geçerli olursa olsun birlik yollamaya karşı çıksa da, % 47 bölge halkını IŞİD’e karşı korumak için bir tampon bölge oluşturmak üzere birlik yollama fikrini desteklemektedir. % 42 ise buna taraftar değildir. Bu sonuçlar, ilerleyen dönemde Suriye’ye yönelik Batı merkezli bir askeri müdahale söz konusu olursa, Türkiye’nin rolünün daha çok ikincil (yardımcı) düzeyde kalabileceğini göstermektedir. Ancak kamuoyunun doğru yönlendirilmesi durumunda, askeri müdahale yönündeki istekler hızla artabilir. Zira IŞİD, Suriye’de bağımsız Kürt Devleti (PYD) ve Esad rejimi konularında Türk halkında farklı oranlarda yüksek olumsuz görüşler söz konusudur. Bunlar bir araya getirildiğinde, müdahalecilik eğilimleri yüksek bir düzeye gelebilir.
9. IŞİD’e Bakış Olumsuz: Araştırma, Türkiye kamuoyunda IŞİD karşıtlığına dair geniş bir görüş birliği olduğunu göstermektedir. Sorulara yanıt verenlerin % 91’i IŞİD’in bir terör örgütü olduğunu söylerken, % 82’si de IŞİD’in Türkiye için bir tehdit olduğunu belirtmiştir. Ancak Türkiye’nin IŞİD’e karşı kurulan koalisyona katılıp katılmaması ve nasıl katılacağı konusunda görüş farklılığı mevcuttur. Yanıt verenlerin % 38’i Türkiye’nin bu koalisyonun tamamen dışında kalması gerektiğini söylerken, % 24’ü Türkiye’nin koalisyona aktif şekilde katılması gerektiğini ve % 23’ü de Türkiye’nin koalisyonu askeri olmayan yollarla desteklemesi gerektiğini belirtmiştir. İslamcılığın iktidarda ve popüler olduğu bir dönemde IŞİD’e yönelik bu güçlü olumsuz bakış, Türk Müslümanlığının farklı çizgisini teyit etmekte ve geleceğe yönelik umutları arttırmaktadır.
10. İran’a Bakış Olumlu Değil: Ankete katılanların % 46’sı İran’ı Orta Doğu’da Türkiye için bir rakip olarak nitelendirirken, % 41’i ise bu görüşe katılmamıştır. Yanıt verenlerin sadece % 38’i İran’ın Türkiye’nin çıkarları için gerçek bir tehdit olduğunu söylerken, % 47 buna katılmadığını belirtmiştir. Katılımcıların % 38’i İran’ın Türkiye’nin güvenliği açısından bir tehdit olduğuna inanırken, % 49’u bu görüşe katılmamaktadır. Bu da, son dönemde İran’a karşı bakışın yeniden olumsuz bir gidişe yöneldiğini göstermektedir. Ancak bu bakışın henüz rekabet düzeyinde olduğu ve düşmanlık seviyesine ulaşmadığı görülmektedir.
Sonuç olarak, anket sonuçları incelendiğinde; Türkiye’nin son yıllarda ekonomik olarak duraksaması ve dış politikada çıkmaza girmesinin ülke halkında bir karamsarlığa yol açtığı, bu nedenle geleceğe yönelik olumsuz bakışın son dönemde ağır basmaya başladığı görülmektedir. Dış politika açısından genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; Türk halkında Batı dünyasına yönelik çok olumlu bir bakış olmasa da, alternatifler arasında halen ABD ve AB’nin ağır basması, dış politikada Türkiye’nin Batı ittifakındaki yerinin kalıcı olduğunu göstermektedir. Bu durum da, Türkiye’nin geleceği adına olumlu bir eğilim olarak görülmelidir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Araştırma raporu için (Türkçe); http://www.gmfus.org/sites/default/files/TP%20Key%20Findings%20Report%20Turkce%20Final_0.pdf. Raporun İngilizcesi için; http://www.gmfus.org/sites/default/files/TP%20Key%20Findings%20Report%20English%20Final_0.pdf.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder