4 Aralık 2010 Cumartesi

Samuel Huntington ve Medeniyetler Çatışması


Tarihi ve güncel siyasi bir vakayı yorumlarken medeniyetleri tahlil birimi olarak ele almak mümkündür. Bu akımın kurucusu ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’dir. Ünlü Amerikalı siyaset bilimci ve karşılaştırmalı politika uzmanı Samuel Huntington (1927-2008) da bu akımın 20. yüzyılda ön plana çıkmış bir diğer önemli temsilcisidir. 11 Eylül 2001 olayları sonrası Huntington’ın ünlü Medeniyetler Çatışması tezinin doğrulandığını ileri sürenler olmuştur. Samuel Huntington ve onun Medeniyetler Çatışması tezi paralelinde düşünenler etnik ve siyasal çatışmaların temelinde medeniyetler ayrımının yattığına inanmakta ve özellikle tarihi, ideolojik ve dini-kültürel sebeplerle birbirine düşmanlık güden medeniyetlerin çatışmasının kaçınılmaz olduğunu ileri sürmektedirler. Bu yazıda Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezini inceleyecek ve eleştirisini yapmaya çalışacağım.
Samuel Huntington’ın ilk olarak 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayınlanan “Uygarlıklar Çatışması Mı? (The Clash of Civilizations?)” isimli makalesi, George Kennan’ın İkinci Dünya Savaşı sonrasında yayınladığı ve Soğuk Savaş dönemi Amerikan politikalarına şekil veren yayını Sources of Soviet Conduct’ta olduğu gibi büyük bir ilgi ve bir o kadar da tepkiyle karşılandı. Daha sonra “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması (The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order)” ismiyle kitaplaştırdığı makalesinde Huntington, temel olarak küresel politikanın yüzlerce yıllık birikimler sonucu oluşmuş kültürler çerçevesinde şekillendiğini ve kültürel olarak dünyada çeşitli blokların oluştuğunu savunur. Hatta ona göre bu kamplaşma Soğuk Savaş dönemi kapitalizm ve Marksizm ayrışmasından çok daha şiddetli ve tarihi temelleri olan bir çatışmadır[1]. Bunun sonucunda Huntington özellikle tarihi, ideolojik ve dini-kültürel sebeplerle birbirine düşmanlık güden medeniyetlerin çatışmasının kaçınılmaz olduğunu ileri sürer. Bu düşünceden hareketle Huntington, dünyayı sınırları kesin olarak belirlenmiş dokuz medeniyete (Batılı, İslam, Latin Amerikalı, Afrikalı, Çinli, Hindu, Ortodoks, Budist, Japon) ayırır. Dahası dünyanın geleceğine yön verecek olan en geniş coğrafyalara yayılmış iki medeniyet (Batılı ve İslam) arasında Carl Schmitt’in dost-düşman (friend-foe) ayrışmasında olduğu gibi kaçınılmaz bir çatışma olacağını iddia eder. Gerçekten de Amerika’da yakın geçmişte yeni muhafazakârların (neo-con) Orta Doğu'da izlediği politikalar, Cumhuriyetçi A.B.D. başkanı George W. Bush yönetiminin de bu iddialı tezi benimsediğini ve politikalarını ona göre ayarladığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Doğal olarak bu tez hem İslami, hem de Batılı unsurlar barındıran (Huntington’a göre “bölünmüş” ya da “bölünük ülke” yani ne Batılı, ne de İslam ülkesi veya hem Batılı, hem de İslam ülkesi) Türkiye’nin hiçbir zaman Batı’nın güvenilir bir dostu ve Avrupa Birliği’nin tam üyesi olmayacağını öngörüyor[2] ve Türkiye’ye Batılı olmaktan vazgeçerek İslam dünyasının liderliğine oynamayı öneriyordu[3].
Medeniyetler Çatışması tezinin eleştirilebilecek en önemli noktalarından biri kuşkusuz Huntington’ın çeşitli medeniyetler arasındaki tarih boyunca süregelen ilişkileri ve etkileşimleri küçümsemesi, hatta görmezden gelmesi, sınırları kesin olarak çizilmiş birbirinden tamamıyla bağımsız ve farklı medeniyetlerin sürekli bir çatışma içerisinde olduğunu iddia etmesidir. Huntington’a göre “Medeniyetler Savaşı, bizim (Batı’nın) Yahudi-Hıristiyan mirasımıza, bugün ulaştığımız seküler noktaya ve bunların tüm dünya ölçeğinde yaygınlaşmasına karşı gösterilen akıldışı, ama hiç kuşkusuz yüzyıllardan bu yana süren eski bir rekabetin tarihi tepkisidir”[4]. Tüm Avrupa ve Yakın Doğu coğrafyasının tarihini bir İslam-Batı savaşı olarak nitelendiren Huntington, bu coğrafyada meydana gelen siyasi çekişmelerin ve tüm büyük savaşların sebebini de yine İslam-Batı arasındaki çekişmeye bağlamaktadır[5]. Ancak Huntington eserinde ne İngiltere ile Fransa arasında yüzlerce yıl devam eden çekişmeleri, ne bir yüz yıl boyunca Avrupa halklarının birbirini Hıristiyanlık adına öldürmelerini, ne Batılı devletlerin Dünya Savaşlarında birbirlerine düşman kesilmelerini, ne de tarih boyunca Müslüman ve Hıristiyan medeniyetler, devletler arasında zaman zaman kurulmuş dostça ilişkileri, kültürel paylaşımları açıklayamamıştır. Oysa Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında Batılılar tarafından öldürülen Batılıların (Hıristiyan-Musevi) sayısı, Haçlı Seferlerinde Müslümanlar tarafından öldürülen Batılılardan daha az değildir. Huntington’ın Batı medeniyeti dışında varsaydığı İslam’ın ise tarihte hiçbir zaman Batı medeniyetinden bu denli uzak, bu denli bağımsız olduğu iddia edilemez. Geçmişte, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altında kalmış Doğu Avrupa ülkeleri bugün AB’ye tam üye olmuşlardır. Özellikle Türkleri kastederek Müslüman kimliğinin AB’de yerinin olmadığını savunmak Osmanlı’nın Avrupa coğrafyasındaki fiili ve resmi varlığını da inkâr etmek olur. Bununla birlikte, Türklerin Avrupa kültüründe yerlerini olmadığını savunmak geçmişte Avrupa’nın tarihsel gelişiminde Avrupa’yı şekillendirmiş pek çok savaş, antlaşma ve diplomatik ilişkileri de yok saymak demektir. Gerek Avrupa kültürünün kilometre taşlarından olan Roma İmparatorluğu’nun yıkılışında Hun Türklerinin etkisi (Hun kavimlerinin Avrupa’ya göçü birçok Avrupa kavminin yer değiştirmesine, dolayısıyla ülkelerinin de farklı coğrafyalarda kök salmasına sebep olmuştur), gerekse çeşitli Avrupa krallıklarının Osmanlı’dan yardım talepleri (örneğin 1532 yılında, Osmanlı’nın, Macar Kralı Yanoş’a yardım etmek için Roma-Germen imparatorluğu üzerine Almanya seferini başlatması), Avrupa siyaseti ve kültüründe Türklerin ve Müslümanların etkisini gösteren ve onlarca benzerine rastlanabilecek iki basit örnektir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletleriyle kurduğu yüzlerce yıllık diplomatik ve kültürel ilişkiler Huntington’ın tezinde açıkçası göz ardı edilmiştir. Dahası Huntington tek bir Batı ve tek bir İslam olduğuna inanmakta, laik, çağdaş, AB tam üyelik müzakereleri yapan Türkiye Cumhuriyeti’ni dahi kökten dinci İslami rejimlerle ayrıştıramamaktır. Oysa Malezya’daki İslam ile İran’daki, Suudi Arabistan’daki veya Libya’daki İslam birbirinden oldukça farklıdır. Aynı Batı’da Rum Ortodoksluğu ile Anglo-Sakson Protestanlığı'nın farklı olduğu gibi tek bir Batı ya da tek bir Doğu’dan söz etmek imkânsızdır. Huntington’ın saplantı derecesinde önem verdiği kültürlerin oluşmasında din kadar milliyetçilik (etnisite) ve siyasi ilişkiler de etkilidir. Benedict Anderson “Imagined Communities (Hayali Cemaatler)” isimli eserinde milliyetçiliğin ve ulus kavramının nasıl siyasal olarak yaratıldığını anlatır ancak buna ek olarak bireyin kimliğini oluşturmasında ne denli etkin olduğundan da bahseder. Bu nedenledir ki Türkiye’nin AB üyeliği sadece din ekseninde değerlendirilemez. Huntington’ın din ekseninde takılıp kalarak, medeniyetler arası ilişkilere çok sınırlı bir bakış açısıyla yaklaştığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Ayrıca gelişen teknoloji, iletişim imkânları ve küreselleşme sonucu kültürler arasında bu denli keskin çizgiler belirlemek Huntington’ın önemli bir eksikliğidir. Ancak Medeniyetler Çatışması fikrinde bütün bu tarihi çıkmazlar ve kısıtlı perspektiften daha önemli olan bir sorun yüzlerce yıldır Avrupa’da bulunan (sekizinci yüzyılda İber yarım adasında kurulan Endülüs devletinden başlayarak Avrupa’da yerleşmiş olan Müslüman nüfus) ve Avrupa kültürüne katkıda bulunmuş olan Müslüman nüfusun yok sayılmasıdır.
Sonuç olarak artık 19. yüzyıl dünyasında yaşamadığımız ve küreselleşmenin doğal sonucu olarak dünyayı Batılılar ve Doğulular ya da Müslümanlar diye keskin bir hatla ayıramayacağımız düşünülürse, Huntington’ın tezi oldukça zayıf kalmaktadır. Bugün İslam dini Batı’da Yahudilikten ve Hıristiyanlık dışındaki diğer tüm dinlerden, daha fazla inanana sahiptir ve İslam ile çatışmaya girecek olan Batı kaçınılmaz olarak kendi içindeki bu azımsanamayacak nüfusla da sorun yaşamak zorunda kalacaktır. Dahası bu sadece bir göçmen sorunu da değildir. Zira “yerel” Avrupalılar ya da Amerikan vatandaşları arasında da Müslüman nüfus azımsanamayacak boyuttadır. Dinsel kamplaşmanın tarihte en şiddetli biçimde yaşandığı Avrupa’nın böyle bir şeyi tekrar tecrübe etmeyi istemesi akıl dışıdır. Bu nedenle Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konusunda Batı’nın vereceği sınav Medeniyetler Çatışması tezinin yanlışlığının ispatlanması açısından da önemli bir dönüm noktasıdır.

KAYNAKÇA
- Huntington, Samuel, 2002, “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması”, İstanbul: Okuyan Us Yayın
- “Medeniyetler Çatışması”, 2000, Derleyen: Murat Yılmaz, Ankara: Vadi Yayınları
- Huntington, Samuel, “Uygarlıklar Savaşı Mı ?”, Çev: Yusuf Kaplan, İzlenim Dergisi, Ekim 1993
- -Anderson, Benedict, 1991, “Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of Nationalism”, New York: Verso.


[1] “Liberal demokrasi ve Marksist-Leninizm arasındaki 20. yüzyıl çatışması, İslam ve Hıristiyanlık arasında süren ve derinden derine çatışma eğilimli ilişkiye kıyasla sadece kısa ömürlü, yüzeysel bir tarihsel olgudur” (Huntington, Samuel, 2002, “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması”, İstanbul: Okuyan Us Yayın, sayfa 308).
[2] “Türkiye, tarihen, en derin biçimde bölünük ülkedir”, Huntington, Samuel, “Uygarlıklar Savaşı Mı ?”, Çev: Yusuf Kaplan, İzlenim Dergisi, Ekim 1993.
[3] “Ancak Türkiye, ekonomik gelişme seviyesi, stratejik konumu, kendine güvenen bürokrasisi, ordusu, Batı ve İslam karışımı kültürü ile İslam alemine önderlik bakımından eşsiz bir yere sahip”, “Medeniyetler Çatışması”, derleyen: Murat Yılmaz, “Samuel P. Huntington’la Mülakat, Türkiye İslam’ın Lideri Olmalı”.
[4] Huntington, Samuel, “Uygarlıklar Savaşı Mı ?”, Çev: Yusuf Kaplan, İzlenim Dergisi, Ekim 1993.
[5] “Yüzyıllar boyunca iki dinin yazgısı bir yükselmeler, duraklamalar ve karşıt yükselmeler silsilesinde iniş çıkışlar göstermiştir” (Huntington, Samuel, 2002, “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması”, İstanbul: Okuyan Us Yayın, sayfa 309).

Ozan Örmeci

3 yorum:

Unknown dedi ki...

ya medeniyetler çatışmasını okumamışsın yada başka bir evrende yaşıyorsun. Huntingtonun ağzına yapıştırılmış cümleleri tekrar etmişsin. Huntington un düşünceleri bunlar değil. http://www.derinsular.com/pdf/medeniyetler-catismasi.pdf tavsiye ederim

Ozan Örmeci Makaleleri (Ozan Örmeci Articles) dedi ki...

Yahu başka bir arkadaşın reklamını yapmak için neden benim yazıma laf atıyorsunuz? Okumadan böyle bir yazı yazılabilir mi? Biraz akıl-fikir...

Unknown dedi ki...

yazınızı bir ödevimde kullanacağım inş hoca bir sorun çıkarmaz gerçi sizin şahsi düşünceleriniz; ama uygarlık çatışması adlı ödevimde kullanabilir miyim bilmiyorum. sizin fikriniz nedir? sizce alıntı yapayım mı makalenizden? tşk