3 Ekim 2010 Pazar

İzmir'in Öfkesi Neden?


Ispartalı bir baba, Yozgat doğumlu ve Ankara’da büyümüş bir annenin çocuğu olarak doğma büyüme İzmirliyim. Her ne kadar Karşıyakalı kimliğimi ön planda tutmayı sevsem de, İzmirli olmaktan daima gurur duydum ve duyacağım. İzmir’in her yeri benim anılarım, sevdiklerim, özlemlerimle dolu. İzmir’i çok seviyorum. Ama ne yazık ki son yıllarda güzel İzmir’in siyasette ve medyadaki yansıtılan imajıyla ilgili ciddi sıkıntılarım var. Gözlemlediğim kadarıyla tüm İzmirliler için de aynı sıkıntı mevcut. Bu nedenle bu yazıda biraz İzmir ve İzmirlilerin sıkıntıları üzerine gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Elbette sıkıntının temel sebebi; Anadolu’da bulunduğum birçok kent içerisinde farklı yaşam tarzlarına hoşgörü, insan ilişkilerinde nezaket, kadın-erkek eşitliği gibi evrensel medeni ölçütlerde hep en üst noktada olduğunu gözlemlediğim ve şehrin kültürel, tarihi-turistik dokusuyla adeta Türkiye’nin Paris’i olan İzmir’in medya ve siyasette son derece çirkin ve haksız yakıştırmalarla “gavur İzmir” ve “faşizmin başkenti” vs. gibi suçlamalara neden olmasıdır. İzmir’de bir süre bulunmuş veya yaşamış kimseler çok iyi görmüşlerdir ki, bu suçlamalar temelsiz, zorlama ve gülünçtür. İzmirliler çok büyük ölçüde demokrasiyi içselleştirmiş, hayattan keyif alan neşeli ve hayat dolu insanlardır. İzmir’de demokrasi bir yaşam tarzıdır. Bırakın faşizmin başkenti olmayı, belki de İzmir’de aşırı derecede bir özgürlük ortamı olduğundan söz edilebilir ve bu aşırı özgürlük ortamı yadırganabilir. Bostanlı sanıyorum bayanların gecenin bir yarısı kendi başlarına çıkıp rahatça dolaşabilecekleri ülkemizdeki ender muhitlerdendir. Yıllarca İzmir’de yaşadığım süreçte hiçbir kimsenin diğer kişilere kılık-kıyafeti ya da siyasi görüşünden dolayı tepki gösterdiğini hatırlamıyorum. Tarihsel olarak da İzmir, deniz ticaretine açık bir hinterlandının bulunması sebebiyle gelişmiş, ilerlemiş, Anadolu’nun sonradan yaşayacağı modernist dönüşümü daha evvelden yaşamış bir öncü şehir konumundadır. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin dağılma döneminde yakılan bağımsızlık ateşi ilk sinyallerini İzmir’de vermiş, “ilk kurşun” İzmir’de atılmıştır. Benzer şekilde artık Türkiye’ye dar gelen tek parti gömleğini çıkarmak konusunda 1950 yılında Demokrat Parti’ye en büyük desteği İzmir ve İzmirliler vermiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinin gerçekçi bir hedef olarak görüldüğü dönemde İzmir belki de bu konuda en hevesli şehir olarak karşımıza çıkmıştır. Bugün de İzmir, Türkiye’de çağdaş değerlerin korunması, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin demokrasiyle tam manada bütünleşmesi amacıyla yeri geldiğinde olumlu, yeri geldiğinde olumsuz ancak daima öncü tepkiler veren bir şehir olmaya devam etmektedir. Öyleyse İzmir’in öfkesi neden doğmaktadır?

Elbette bahsettiğim gibi İzmir’in öfkesinin temelinde kendisine yapılan haksız suçlamalar yer almaktadır. Ancak bu temel faktörün yanına İzmir’in belki de iktidar partisinin belediye seçimlerini tüm gayretlerine rağmen kazanamamasının da etkisiyle son yıllarda yeterince önem verilmeyen bir kent haline gelmesini de eklemeliyiz. İzmir gibi güçlü sanayisi, ticaret geleneği, modern okulları, yüksek eğitimli ve medeni insanından kaynaklanan kaliteli sosyal sermayesi, köklü spor kulüpleri, tarihi-turistik güzellikleriyle Türkiye’nin zirvesinde olması gereken bir kent bugün yeterince ön planda değildir. Elbette sermayenin Anadolu’ya yayılması, Anadolu’nun kalkınması ve umuyorum bu kalkınmaya paralel olarak modernleşmesi Türkiye için güzel bir gelişmedir. Ancak üvey evlat muamelesi görmek, gavurlukla suçlanmak ve ekonomik menfaatlerin dağıtımında arka plana itilmek ve dışlanmak da bu güzel kente ve İzmirlilere yapılabilecek en büyük haksızlıktır.

Elbette Türkiye’de ciddi bir sorun olan ve plansız kentleşmeyle daha da önemli bir sorun haline gelen doğudan batıya göç; ekonomik yapının yeterince gelişmemesi ve kaynak paylaşımında sıkıntılar yaşanması ve buna ek olarak göç sonrası şehirdeki yaşama uyum sağlayamayan geniş kitlelerin topluma entegrasyonlarına yönelik somut sosyal projeler üretilememesi durumunda İzmir’de yakın dönemde olduğu gibi çeşitli sosyal gerginliklere de neden olabilir. Zaten tüm dünyada birçok etnik ya da mezhepsel temeldeki sosyal gerginliğin temelleri incelendiğinde bu sorunlarda kültürel faktörler kadar, ekonomik paylaşımın da rol oynadığı görülebilir. Bu nedenle başta hükümet ve İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere kabına dar gelen İzmir’in ticaret, sanat ve sporda hak ettiği en üst noktalara taşınması adına projeler geliştirilmesi ve şehir kültürünün tüm gelenlere yayılması adına çalışmalar yapılması şart gözükmektedir.

İzmir Türkiye’nin en rahat yaşanan ve en güzel kenti olarak daha fazla ilgi ve övgüyü hak etmektedir. Bence herkes “annesini de alarak” İzmir’i gezmeye görmeye gelmeli ve gün doğumunu Çeşme, gün batımını Foça’da izlemelidir…

Ozan Örmeci


Hiç yorum yok: