9 Nisan 2013 Salı

Genç Siyasetçi Engin Balım'la Mülakat


Dr. Ozan Örmeci: Sevgili Engin Balım, mülakat önerimi kabul ettiğin için sana çok teşekkür ediyorum. Uzun süredir devam eden dostluğumuz nedeniyle ben seni gayet iyi tanıyorum, ancak okurlarımızın da seni daha iyi tanıması adına bize özgeçmişinden ve siyasal çalışmalarından söz edebilir misin?

Engin Balım: Öncelikle sevgili hocam ve dostum Ozan Örmeci, bu fırsatı bana tanıdığınız için sizlere teşekkürü borç bilirim. Annem emekli köy öğretmeni, babam ise TRT emeklisi. Yani klasik bir memur çocuğuyum. Denizi olmayan ama bana göre bir kültür denizine sahip Başkent Ankara’da büyüme fırsatını yaşadım. Çocukluğum Bahçelievler’de geçti… Deniz Gezmiş’lerin, Uğur Mumcu’ların, Emin Çölaşan’ların, Altan Öymen’lerin, Livaneli’lerin ve daha nicelerinin yolunun geçtiği Bahçelievler’de, arkadaşlarıyla ağaçlardan meyve yiyerek, kukalı saklambaç ve istop oynayarak, mahalleler arası tüftüf savaşları yaparak büyüdüm. Tam bir sokak çocuğuydum, oldukça da yaramazdım. Bugün çocukken keşke bir de şunu da yapsaydım diyebileceğim içimde hiçbir ukte kalmadı. Daha sonra siyasetçilerin evlerinin yoğunlukta olduğu ORAN sitesine, lojmana taşındık. 13-14 yaşlarımda sokakta arkadaşlarımla basketbol oynarken, rahmetli Ecevit ve Türkeş’i ya da Baykal’ı yürüyüş  yaparken vs görürdük. Bahsettiğim 3 siyasetçi de korumasız olarak gezerlerdi.

Ortaokul ve liseyi ODTÜ özel lisesinde okudum. TBMM lojmanları bizim mahallemizdeydi. Servisteki arkadaşlarımın 3/4′ü ise milletvekili ve bakan çocuklarından oluşuyordu. İlk oyumu 18 Nisan 1999 seçimlerinde rahmetli Ecevit’e vermiştim. 13 Nisan doğumlu olduğumdan 5 gün ile oy kullanabilmiştim. Lisede herkes ”kime oy verdin” diye soruyordu. Ama söylemiyordum, “oyum gizlidir” diye arkadaşlarımı kızdırıyordum. Daha lise yıllarımda, okulumuzda konsey seçimleri olmuştu. Lise bir temsilcisi olarak ilk seçim deneyimimi yaşamıştım. Kaybettik ama ciddi tecrübe sahibi olmuştum…

Daha sonra Gazi Üniversitesi İİBF’de öğrenci oldum. Devlet okuluna geçmem bana ciddi tecrübe kattı. Farklı görüşten, farklı dünyadan ve yaşam standartlarından insanlar tanıdım. Çok okumaya başlamıştım. Yazarların imza günlerine giderek okuduğum kitapları imzalattımaya bayılıyordum. Bir gün yazar ve siyasetçi Altan Öymen ile tanıştım. Derken aramızda samimiyet oluştu. Öymen’in asistanı Hüseyin Emre Altınışık, o dönem ADD Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Sekreteri idi. Sürekli olarak Öymen ile kurultaylara, kongrelere katılıyordum. ADD’nin yurt gezilerine gidiyordum. Derken gönül verdiğim parti ve derneğe üye oldum. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yönetim bilimleri alanında yüksek lisans yaptım.

CHP’de genç olarak oldukça aktiftik. Cumhuriyetçi Gençlik Platformu adlı senin de dahil olduğun grubumuzla beraber, sosyal medyanın sadece yahoo gruplarından ibaret olduğu bir dönemde internet üzerinden örgütlenerek (bunu Türkiye’de ilk yapan gruplardan olduğumuzu sanıyorum), biliyorsun ciddi eylemlere imza attık. Derken bir de 2011 seçimlerinde CHP’den Ankara 1. bölge son sıra aday adaylığı başvurum oldu. Adaylığım kabul edildi ve zevkli, ilginç bir başka deneyime daha sahip oldum.


Dr. Ozan Örmeci: Sevgili Engin, basında uzunca bir süredir CHP içerisinde ulusalcı ve sosyal demokrat kanatlar arasında bir mücadele olduğu ve partinin bu ikilem içerisinde politika üretmekte zorlandığı ifade ediliyor. Sen partinin içerisinde yer alan ve daha önce milletvekili adayı olmuş genç bir siyasetçi olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?

Engin Balım: CHP’nin temel ilkeleri bellidir. Çok net ve açık. Bir defa önce Atatürkçü olacaksınız. Bu olmadan sosyal demokratlığınız para etmez. En azından CHP içinde para etmez. Atatürk’ten son dönemde birileri ciddi rahatsızlık duyuyorlar. Maalesef kuşatılmamış son kale CHP’ye de bazı sızmalar oldu. Bugün biz gençlere düşen doğruları savunmaktır. Sosyal demokrat olmalı mıyız? Elbette ki… Gelir dağılımında eşitliği savunuyoruz, ırkçılığın ve kafatasçılığın karşısındayız. Emekten yanayız… Ama bana göre CHP’de bugün iyi konumlardaki isimlere baktığımızda ekseriyeti hatta tamamına yakını tuzukuru ve elitist isimler. Bence sorun burada. Yaşam şekli olarak lüksü seven, halktan kopuk insanların bir de bize artık Atatürk’ü aşalım, sosyal demokrasi, yeni sol vs. gibi dayatmalarda bulunmasını inandırıcı bulmuyorum.

Bir de CHP’de sosyal demokrasi-ulusalcı tartışmasından çok eski ve yeni gibi. Tony Blair’in 1990’ların başlarındaki “New Labour” söyleminden aşırma basit, gereksiz bir atışma olduğuna inanıyorum. CHP’nin tek bir genç milletvekili var o da ANAP’lı Faik Tunay. Tekke ve zaviyeleri açmak isteyen yeni yetme CHP’liler türedi. Allah aşkına bu mudur sosyal demokrasi? İşçiden, emekten, adil paylaşımdan bahseden yok!..

Sonra Hüseyin Aygün sorunu var… Aygün’ün görüşlerini beğenmiyorsanız ulusalcı ilan ediliyorsunuz. Yok öyle yağma… Evet Aygün saçmalıyor, ben de fikirlerine katılmıyorum. Ama kendimi illa ulusalcı, sosyal demokrat vs. gibi kalıplara sokacaksam, kendimi Atatürkçü olarak, vatansever olarak tanımlarım. Biz bugüne kadar CHP olarak Atatürk’ün sırtından oy aldık… Şimdi birileri Atatürk’ün partisinin içinde Atatürk’ü beğenmemezlik ediyor. Atatürk’ü eleştiriyorlar… Bu görüşlerin halkta ve sol tabanda tutacağına inanan varsa CHP’den ayrılsınlar, istedikleri isimde yeni bir parti kursunlar. Bakalım barajın yarısını geçebiliyorlar mı?


Dr. Ozan Örmeci: Sevgili Engin Balım, genç bir siyasetçi olarak siyasette en çok zorlandığın alanlar nelerdir? Türkiye’de hakikaten genç siyasetçilere imkan veriliyor mu?

Engin Balım: Öncelikle doğruları söyleyen 9 değil 90 köyden kovuluyor. İnsanların ”sen haklısın, sana katılıyorum ama susmak lazım, yoksa üst yönetim engeller bizi” gibi saçma sözlerinden sıkıldım. Türkiye’de solda artık biat eden değil de yürekli, doğruları savunan siyasetçilere ihtiyaç var. Gençliğinden itibaren diplomat moduna bürünen siyasetçiler var. Bence bunlar sadece biyolojik olarak gençler…

Bir de özellikle bizim gibi partilerde birilerinin soyadları hep sizin önünüzde gidiyor. Hemşehricilik iş yapıyor. Yahu benim gibi halk çocukları ne yapsınlar? Tek bir akrabam, hemşerim yok. Annemin ana-babası Bulgaristan’dan Ankara’ya göç etmişler. Aşiret değiliz bilakis çekirdek aileyiz. Baba tarafından babannem Ankara’nın yerlisi Çubuklu, Ulus’ta büyümüş. Dedem ise asker kökenli bir aileden geliyor. Taa Selanik’ten itibaren savaşlarla yolları en son Ankara’da noktalanmış. Yani bir hemşeri derneğini arkama almam mümkün değil. Akraba sayım az. Soyadım içinde önemli bir devlet büyüğü, işadamı yok. Ne diyeyim Tanrı yardımcımız olsun!.. Tek gücümüz sevgili Ozan Örmeci senin gibi gerçek dostlara sahip olmak ve tabii ki fikrimizin rehberi Büyük Atatürk…


Dr. Ozan Örmeci: Türkiye’deki muhafazakar kesimle laiklik hassasiyetleri yüksek kesim arasındaki kutuplaşma her geçen gün artıyor.  Bu sorunun aşılabilmesi için ne gibi çalışmalar yapılabilir, sen bu konuda neler düşünüyorsun?

Engin Balım: Bizim kanat geçmişte büyük hatalara imza attı. Tesettürlü hanımlara, çember sakallı kişilere empati kuramadı bizim kanat. Eğer bir engel çıkmazsa her Cuma namaza gidiyorum. Ezelden bu yana ülkücü kesimden olsun, muhafazakar partilerden olsun birçok arkadaşım olmuştur. Onların sofrasında oturmuşumdur, onlar da benim soframda oturmuşlardır. Dün 28 Şubatlar vardı, bugünse karşı tarafın farklı isimlerdeki 28 Şubatları var. Kutuplaşmayı eskiden sol kesim yapıyordu, bugün egemen yeni kesim yani yeni statüko yapıyor.

Kutuplaşma konusunda Başbakan’ı sorumlu görüyorum. Yahu Yeni Akit adlı gazeteyi uçağına baş köşeye oturtacak kadar, bu millet sana ne yaptı?! Yeni Akit’in üslubunu takdir eden, onu uçağında ağırlayan bir Başbakan’a sahibiz. CHP lideri Kürt sorununda, Sayın Başbakan’a ”sana tam kredi” dedi. Başbakan ”istemez senin ne kredin var da bana vereceksin” gibi olumsuz bir yanıt verdi.

Bu arada Kemalist çizgide bilinen, genç bir siyasetçiyim. Her tür tartışmada sivri birisiyimdir bunu biliyorsun. Ama türban ya da başörtüsü ne derseniz diyin. Bu konuda çoğu CHP’liden ezelden beri daha esneğim. Bana göre Bülent Arınç’ın olduğu bir mecliste, PKK’ya yakın isimlerin Leyla Zana’ların, Hasip Kaplan’ların, Sırrı Sakık’ların, Gülten Kışanak’ların olduğu bir mecliste, Merve Kavakçı yok diye sevinip tatmin olmak, züğürt avunmasıdır. Sakallı AKP’li erkekler o meclise kravatlarıyla girebilecekler ama Merve Kavakçı gibi bayanlar ki, artık gayet şık giyiniyorlar, başlarındaki örtü sebebiyle giremeyecekler. Ama burada çok ince bir nokta var. Sizler örtünme özgürlüğünüzü alırken, rövanş ve karşı öç alma duygusu ile hareket ederseniz bu ülkeye büyük zarar verir, iç karışıklıklara sebep olursunuz. Bana göre Merve Kavakçı ya da hiçbir AKP’li bayan, Bülent Arınç gibi isimlerden daha fazla Cumhuriyet’e ve Atatürk ilkelerine zarar veremezler. O halde bazı kesimlerin bu endişelerini ben yerinde bulmuyorum.

Son olarak Atatürkçü kesimler, bir an evvel karşı tarafa olumsuz bakışlarını gözden geçirmeli ve icraata koyulmalılar. Şunu tartışmaya açmalıyız; Biz niçin okullar açamıyoruz? Onlar binlerce açıyorsa biz de 5 tane ile başlayalım. Niçin market zincirlerimiz olmasın? Niçin gençlere burs veren Kemalist işadamları yaratmayalım? Niçin yurtlar açmayalım? Bunları yapan insanlarımız var onlara destek olmalıyız. Hala Hürriyet ve Milliyet alıp, sonra da medya bize yer vermiyor diye hayıflanan CHP’liler tanıyorum. Artık bizim kendimize çeki düzen vermemizin zamanı geldi…


Dr. Ozan Örmeci: Bu keyifli mülakat için okurlarımız adına sana teşekkür ediyorum. Görüşmek üzere.


Röportaj: Dr. Ozan ÖRMECİ
09.04.2013



Hiç yorum yok: