Dr.
Ozan Örmeci: Sevgili Engin Balım, mülakat önerimi kabul ettiğin için sana çok
teşekkür ediyorum. Uzun süredir devam eden dostluğumuz nedeniyle ben seni gayet
iyi tanıyorum, ancak okurlarımızın da seni daha iyi tanıması adına bize
özgeçmişinden ve siyasal çalışmalarından söz edebilir misin?
Engin Balım:
Öncelikle sevgili hocam ve dostum Ozan Örmeci, bu fırsatı bana tanıdığınız için
sizlere teşekkürü borç bilirim. Annem emekli köy öğretmeni, babam ise TRT
emeklisi. Yani klasik bir memur çocuğuyum. Denizi olmayan ama bana göre bir
kültür denizine sahip Başkent Ankara’da büyüme fırsatını yaşadım. Çocukluğum
Bahçelievler’de geçti… Deniz Gezmiş’lerin, Uğur Mumcu’ların, Emin
Çölaşan’ların, Altan Öymen’lerin, Livaneli’lerin ve daha nicelerinin yolunun
geçtiği Bahçelievler’de, arkadaşlarıyla ağaçlardan meyve yiyerek, kukalı
saklambaç ve istop oynayarak, mahalleler arası tüftüf savaşları yaparak
büyüdüm. Tam bir sokak çocuğuydum, oldukça da yaramazdım. Bugün çocukken keşke
bir de şunu da yapsaydım diyebileceğim içimde hiçbir ukte kalmadı. Daha sonra siyasetçilerin
evlerinin yoğunlukta olduğu ORAN sitesine, lojmana taşındık. 13-14 yaşlarımda
sokakta arkadaşlarımla basketbol oynarken, rahmetli Ecevit ve Türkeş’i ya da
Baykal’ı yürüyüş yaparken vs görürdük. Bahsettiğim 3 siyasetçi de
korumasız olarak gezerlerdi.
Ortaokul ve
liseyi ODTÜ özel lisesinde okudum. TBMM lojmanları bizim mahallemizdeydi.
Servisteki arkadaşlarımın 3/4′ü ise milletvekili ve bakan çocuklarından
oluşuyordu. İlk oyumu 18 Nisan 1999 seçimlerinde rahmetli Ecevit’e vermiştim.
13 Nisan doğumlu olduğumdan 5 gün ile oy kullanabilmiştim. Lisede herkes ”kime
oy verdin” diye soruyordu. Ama söylemiyordum, “oyum gizlidir” diye
arkadaşlarımı kızdırıyordum. Daha lise yıllarımda, okulumuzda konsey seçimleri
olmuştu. Lise bir temsilcisi olarak ilk seçim deneyimimi yaşamıştım. Kaybettik
ama ciddi tecrübe sahibi olmuştum…
Daha sonra
Gazi Üniversitesi İİBF’de öğrenci oldum. Devlet okuluna geçmem bana ciddi
tecrübe kattı. Farklı görüşten, farklı dünyadan ve yaşam standartlarından
insanlar tanıdım. Çok okumaya başlamıştım. Yazarların imza günlerine giderek
okuduğum kitapları imzalattımaya bayılıyordum. Bir gün yazar ve siyasetçi Altan
Öymen ile tanıştım. Derken aramızda samimiyet oluştu. Öymen’in asistanı Hüseyin
Emre Altınışık, o dönem ADD Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Sekreteri idi.
Sürekli olarak Öymen ile kurultaylara, kongrelere katılıyordum. ADD’nin yurt
gezilerine gidiyordum. Derken gönül verdiğim parti ve derneğe üye oldum.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yönetim bilimleri alanında yüksek lisans yaptım.
CHP’de genç
olarak oldukça aktiftik. Cumhuriyetçi Gençlik Platformu adlı senin de dahil
olduğun grubumuzla beraber, sosyal medyanın sadece yahoo gruplarından ibaret
olduğu bir dönemde internet üzerinden örgütlenerek (bunu Türkiye’de ilk yapan
gruplardan olduğumuzu sanıyorum), biliyorsun ciddi eylemlere imza attık. Derken
bir de 2011 seçimlerinde CHP’den Ankara 1. bölge son sıra aday adaylığı
başvurum oldu. Adaylığım kabul edildi ve zevkli, ilginç bir başka deneyime daha
sahip oldum.
Dr. Ozan Örmeci: Sevgili Engin,
basında uzunca bir süredir CHP içerisinde ulusalcı ve sosyal demokrat kanatlar
arasında bir mücadele olduğu ve partinin bu ikilem içerisinde politika
üretmekte zorlandığı ifade ediliyor. Sen partinin içerisinde yer alan ve daha
önce milletvekili adayı olmuş genç bir siyasetçi olarak bu durumu nasıl
değerlendiriyorsun?
Engin Balım:
CHP’nin temel ilkeleri bellidir. Çok net ve açık. Bir defa önce Atatürkçü
olacaksınız. Bu olmadan sosyal demokratlığınız para etmez. En azından CHP
içinde para etmez. Atatürk’ten son dönemde birileri ciddi rahatsızlık
duyuyorlar. Maalesef kuşatılmamış son kale CHP’ye de bazı sızmalar oldu. Bugün
biz gençlere düşen doğruları savunmaktır. Sosyal demokrat olmalı mıyız? Elbette
ki… Gelir dağılımında eşitliği savunuyoruz, ırkçılığın ve kafatasçılığın
karşısındayız. Emekten yanayız… Ama bana göre CHP’de bugün iyi konumlardaki
isimlere baktığımızda ekseriyeti hatta tamamına yakını tuzukuru ve elitist
isimler. Bence sorun burada. Yaşam şekli olarak lüksü seven, halktan kopuk
insanların bir de bize artık Atatürk’ü aşalım, sosyal demokrasi, yeni sol vs.
gibi dayatmalarda bulunmasını inandırıcı bulmuyorum.
Bir de CHP’de
sosyal demokrasi-ulusalcı tartışmasından çok eski ve yeni gibi. Tony Blair’in
1990’ların başlarındaki “New Labour” söyleminden aşırma basit, gereksiz bir
atışma olduğuna inanıyorum. CHP’nin tek bir genç milletvekili var o da ANAP’lı
Faik Tunay. Tekke ve zaviyeleri açmak isteyen yeni yetme CHP’liler türedi.
Allah aşkına bu mudur sosyal demokrasi? İşçiden, emekten, adil paylaşımdan
bahseden yok!..
Sonra Hüseyin
Aygün sorunu var… Aygün’ün görüşlerini beğenmiyorsanız ulusalcı ilan
ediliyorsunuz. Yok öyle yağma… Evet Aygün saçmalıyor, ben de fikirlerine
katılmıyorum. Ama kendimi illa ulusalcı, sosyal demokrat vs. gibi kalıplara
sokacaksam, kendimi Atatürkçü olarak, vatansever olarak tanımlarım. Biz bugüne
kadar CHP olarak Atatürk’ün sırtından oy aldık… Şimdi birileri Atatürk’ün
partisinin içinde Atatürk’ü beğenmemezlik ediyor. Atatürk’ü eleştiriyorlar… Bu
görüşlerin halkta ve sol tabanda tutacağına inanan varsa CHP’den ayrılsınlar,
istedikleri isimde yeni bir parti kursunlar. Bakalım barajın yarısını
geçebiliyorlar mı?
Dr.
Ozan Örmeci: Sevgili Engin Balım, genç bir siyasetçi olarak siyasette en çok
zorlandığın alanlar nelerdir? Türkiye’de hakikaten genç siyasetçilere imkan
veriliyor mu?
Engin Balım:
Öncelikle doğruları söyleyen 9 değil 90 köyden kovuluyor. İnsanların ”sen
haklısın, sana katılıyorum ama susmak lazım, yoksa üst yönetim engeller bizi”
gibi saçma sözlerinden sıkıldım. Türkiye’de solda artık biat eden değil de
yürekli, doğruları savunan siyasetçilere ihtiyaç var. Gençliğinden itibaren
diplomat moduna bürünen siyasetçiler var. Bence bunlar sadece biyolojik olarak
gençler…
Bir de
özellikle bizim gibi partilerde birilerinin soyadları hep sizin önünüzde
gidiyor. Hemşehricilik iş yapıyor. Yahu benim gibi halk çocukları ne yapsınlar?
Tek bir akrabam, hemşerim yok. Annemin ana-babası Bulgaristan’dan Ankara’ya göç
etmişler. Aşiret değiliz bilakis çekirdek aileyiz. Baba tarafından babannem
Ankara’nın yerlisi Çubuklu, Ulus’ta büyümüş. Dedem ise asker kökenli bir
aileden geliyor. Taa Selanik’ten itibaren savaşlarla yolları en son Ankara’da
noktalanmış. Yani bir hemşeri derneğini arkama almam mümkün değil. Akraba sayım
az. Soyadım içinde önemli bir devlet büyüğü, işadamı yok. Ne diyeyim Tanrı
yardımcımız olsun!.. Tek gücümüz sevgili Ozan Örmeci senin gibi gerçek dostlara
sahip olmak ve tabii ki fikrimizin rehberi Büyük Atatürk…
Dr.
Ozan Örmeci: Türkiye’deki muhafazakar kesimle laiklik hassasiyetleri yüksek
kesim arasındaki kutuplaşma her geçen gün artıyor. Bu sorunun
aşılabilmesi için ne gibi çalışmalar yapılabilir, sen bu konuda neler
düşünüyorsun?
Engin Balım:
Bizim kanat geçmişte büyük hatalara imza attı. Tesettürlü hanımlara, çember
sakallı kişilere empati kuramadı bizim kanat. Eğer bir engel çıkmazsa her Cuma
namaza gidiyorum. Ezelden bu yana ülkücü kesimden olsun, muhafazakar
partilerden olsun birçok arkadaşım olmuştur. Onların sofrasında oturmuşumdur,
onlar da benim soframda oturmuşlardır. Dün 28 Şubatlar vardı, bugünse karşı
tarafın farklı isimlerdeki 28 Şubatları var. Kutuplaşmayı eskiden sol kesim
yapıyordu, bugün egemen yeni kesim yani yeni statüko yapıyor.
Kutuplaşma konusunda
Başbakan’ı sorumlu görüyorum. Yahu Yeni Akit adlı gazeteyi uçağına baş köşeye
oturtacak kadar, bu millet sana ne yaptı?! Yeni Akit’in üslubunu takdir eden,
onu uçağında ağırlayan bir Başbakan’a sahibiz. CHP lideri Kürt sorununda, Sayın
Başbakan’a ”sana tam kredi” dedi. Başbakan ”istemez senin ne kredin var da bana
vereceksin” gibi olumsuz bir yanıt verdi.
Bu arada
Kemalist çizgide bilinen, genç bir siyasetçiyim. Her tür tartışmada sivri
birisiyimdir bunu biliyorsun. Ama türban ya da başörtüsü ne derseniz diyin. Bu
konuda çoğu CHP’liden ezelden beri daha esneğim. Bana göre Bülent Arınç’ın
olduğu bir mecliste, PKK’ya yakın isimlerin Leyla Zana’ların, Hasip
Kaplan’ların, Sırrı Sakık’ların, Gülten Kışanak’ların olduğu bir mecliste,
Merve Kavakçı yok diye sevinip tatmin olmak, züğürt avunmasıdır. Sakallı AKP’li
erkekler o meclise kravatlarıyla girebilecekler ama Merve Kavakçı gibi bayanlar
ki, artık gayet şık giyiniyorlar, başlarındaki örtü sebebiyle giremeyecekler.
Ama burada çok ince bir nokta var. Sizler örtünme özgürlüğünüzü alırken, rövanş
ve karşı öç alma duygusu ile hareket ederseniz bu ülkeye büyük zarar verir, iç
karışıklıklara sebep olursunuz. Bana göre Merve Kavakçı ya da hiçbir AKP’li
bayan, Bülent Arınç gibi isimlerden daha fazla Cumhuriyet’e ve Atatürk
ilkelerine zarar veremezler. O halde bazı kesimlerin bu endişelerini ben yerinde
bulmuyorum.
Son olarak
Atatürkçü kesimler, bir an evvel karşı tarafa olumsuz bakışlarını gözden
geçirmeli ve icraata koyulmalılar. Şunu tartışmaya açmalıyız; Biz niçin okullar
açamıyoruz? Onlar binlerce açıyorsa biz de 5 tane ile başlayalım. Niçin market
zincirlerimiz olmasın? Niçin gençlere burs veren Kemalist işadamları
yaratmayalım? Niçin yurtlar açmayalım? Bunları yapan insanlarımız var onlara
destek olmalıyız. Hala Hürriyet ve Milliyet alıp, sonra da medya bize yer
vermiyor diye hayıflanan CHP’liler tanıyorum. Artık bizim kendimize çeki düzen
vermemizin zamanı geldi…
Dr. Ozan Örmeci: Bu keyifli mülakat
için okurlarımız adına sana teşekkür ediyorum. Görüşmek üzere.
Röportaj: Dr. Ozan ÖRMECİ
09.04.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder