4 Ekim 2024 Cuma

Pandemi Sonrasında En Hızlı Büyüyen Ekonomiler

 

COVID-19 veya koronavirüs pandemisi sonrasında dünya ticareti ve lojistik hatlarında önemli değişimler yaşanmış ve birçok devlet kritik metalarda dış bağımlılıklarını azaltmak adına yerli üretime veya geleneksel müttefikleriyle olan ticari ilişkilerine daha büyük önem vermeye başlamıştır. Bu, biraz da Çin Halk Cumhuriyeti’nin küresel ekonomide kendisini geçerek birinci sıraya yükselmesinden endişe eden Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) serbest ticareti sınırlamaya yönelik yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, ABD, Ukrayna Savaşı gerekçesiyle Rusya’nın Batı dünyasıyla ekonomik ilişkilerinin önüne adeta set çekerken, Çin’e yönelik olarak da Donald Trump döneminde başlayan ve Joe Biden döneminde artarak devam eden yoğun bir gümrük tarifesi uygulama politikasını devreye sokmuştur. Bu nedenle, Çin malları, özellikle de BYD firmasının dünya lideri haline geldiği elektrikli arabalar gibi yeni ve kritik bazı sektörlerde, Amerikan ve Avrupa pazarlarına çok daha yüksek fiyatlarla ulaşmaya başlamıştır. Bu politikalara uluslararası basında genelde “decoupling” (dekuplaj) (ticari ilişkileri göreceli olarak tamamen kesmeye çalışmak) veya “derisking” (riskten arındırma) (ticari ilişkilerde siyasi riskler yaşamamak adına ilişkilerde kısıntıya gitmek) adı verilmektedir.[1]

Bu politikaların küresel ekonomiye ve gelişmekte olan ülkelere verdiği zararların yanı sıra, elbette klasik iktisat teorisinde yer alan “Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi”nin ifade ettiği üzere bizzat yaptırımları uygulayan ülkeye de ticari anlamda olumsuz etkileri olmaktadır. Buna karşın, Çin ve Rusya gibi ülkeler de, BRICS ülkeleri ve gelişmekte olan diğer küresel güney ülkeleriyle ticaretlerini geliştirerek ekonomik iddialarını korumakta ve gelişimlerini sürdürmektedirler. Rusya özelinde, Ukrayna Savaşı nedeniyle oluşan savaş ekonomisinin de ülkeye pozitif bazı etkilerinden söz edilebilir. Bunun yanında, ABD ve Avrupa eksenli olarak artan yaptırımlar nedeniyle Batı-dışı ülkelerin SWIFT sistemi dışında alternatif mekanizmalar geliştirmeye başlamaları (örneğin mBridge veya diğer adıyla Çoklu CBDC Köprüsü[2]) ve kendi aralarında yaptıkları yüklü alım-satımlarda Amerikan doları yerine yerli para birimleri veya farklı yatırım ürünlerini (altın, değerli maden vs.) kullanmaya başlamaları önemli bir gelişme olmuştur. Öyle ki, Rusya-Çin ticaretinde yuan (renminbi) ve ruble kullanımı yüzde 90 seviyesini geçmiş ve dolarla ticaret marjinal hale gelmiştir.[3]

Bu bağlamda, pandemi ve sonrasında gelişen önemli jeopolitik kaymalar bağlamında önemli devletlerin son 3 yıl içerisindeki ekonomik performansları, bize gelecek adına da fikir verebilecek stratejik bir husus olup, bu yazıda son 3 yılın en hızlı büyüyen ekonomileri mercek altına alınacaktır. Çalışmada kullanılan veriler Dünya Bankası verilerine göre oluşturulan Trading Economics web sitesinden[4] alınmıştır. Ayrıca yazıda yalnızca büyük güç rekabetinde etkili olan büyük ülkelere yer verilecektir.

 

Ülke

2021 Ekonomik büyüme hızı2022 Ekonomik büyüme hızı2023 Ekonomik büyüme hızı2024 Ekonomik büyüme hızı (yalnızca ilk 2 çeyrek dahil edilmiştir)

Son 3,5 yılın

ortalaması

Hindistan[5]% 10,3% 6,7% 7,7% 7,2% 7,9
Türkiye[6]% 11,8% 5,7% 5% 3,9% 6,6
Filipinler[7]% 5,7% 7,6% 5,5% 6% 6,2
Çin[8]% 9,1% 3% 5,2% 5% 5,5
Vietnam[9]% 2,6% 8,1% 4,9% 6,4% 5,5
Endonezya[10]% 3,7% 5,3% 5% 5% 4,7
İspanya[11]% 7% 6,2% 2,7% 2,8% 4,6
İran[12]% 5,4% 3,03% 6,4% 2,9% 4,4
Polonya[13]% 6,9% 5,7% 0,1% 2,6% 3,8
Birleşik Krallık[14]% 9,4% 5% 0,3% 0,5% 3,8
ABD[15]% 6,1% 2,5% 2,8% 2,9% 3,5
İtalya[16]% 8,5% 4,1% 0,9% 0,7% 3,5
Brezilya[17]% 4,9% 3% 2,9% 2,9% 3,4
Fransa[18]% 7,1% 2,6% 1,1% 1,2% 3
Nijerya[19]% 3,4% 3,1% 2,7% 3% 3
Rusya[20]% 4,9% -1,6% 3,4% 4,7% 2,8
Almanya[21]% 3,7% 1,7% 0% 0% 2,7

Çalışma kapsamında oluşturulan tablo incelendiğinde, son 3,5 yıllık süreçte dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisinin Hindistan olduğu ve bu ülkenin Batılı ülkelerin uyguladığı ve Çin’deki yatırımların azalmasına yol açan “derisking” ve “decoupling” politikalarının da etkisiyle olsa gerek, daha fazla yatırım ve endüstri üretimini kendisine çekmeyi başararak önemli bir performans gösterdiği söylenmelidir. Hindistan, son 4 yılda neredeyse ortalama yüzde 8 büyüyerek, bir dönem Çin’in gösterdiği üstün performanslara yaklaşmış ve oldukça önemli bir ekonomik merkez haline gelmiştir. Hindistan, şu an için ABD, Çin, Almanya ve Japonya’nın ardında gözükse de[22], çok kısa süre içerisinde dünyanın en büyük 3. ekonomisi haline de gelecektir.

İlginçtir ki, iç kamuoyunda daha çok yüksek enflasyonla gündeme gelen Türkiye de, ekonomik büyüme anlamında iyi bir performans göstermeye devam etmekte ve mevzubahis süreçte ortalama yüzde 6,6 büyümektedir. Bu da, Türkiye’nin gerek uyguladığı farklı dış politika, gerek açık kapı politikası sonucunda çok sayıda göçmene ev sahipliği yapmaya başlaması, gerekse de güçlü devlet geleneğiyle belirli bir plan ve program doğrultusunda güçlenmeye devam ettiğini göstermektedir.

Asya kıtasında dikkat çeken bir husus, ABD’nin tüm gayretlerine rağmen Çin’in halen yüzde 5,5 düzeylerinde büyüme oranıyla gücünü ve potansiyelini koruduğu ve en geç 2040’larda ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olmayı başaracağını göstermektedir. Ancak Asya’da Çin’le birlikte Filipinler ve Vietnam gibi ülkelerin ekonomik büyüme anlamında son yıllarda istisnai şekilde başarılı oldukları görülmektedir ki, Endonezya’yı da bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir. Bu anlamda, 21. yüzyılın “Asya Yüzyılı” olacağı ve bu kıtada birçok önemli ekonomik merkezi oluşacağı öngörülmektedir.

Tablo incelendiğinde, ABD’nin yine oldukça başarılı olduğu ve yüzde 3,5 düzeylerinde büyüme oranıyla gelişmiş ekonomiler arasında en ön sıralarda yer aldığı anlaşılmaktadır. ABD dışında Batı dünyasında özellikle İspanya’nın son yıllardaki başarısı dikkat çekmekte, İspanya dışında da Polonya’nın performansı adından söz ettirmektedir. Köklü merkez Avrupa ülkelerinde ise durum kötü olmamakla beraber çok parlak da değildir ve Birleşik Krallık, İtalya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin ekonomik büyüme oranlarının gelişmekte olan ülkelerle yarışması söz konusu durumda değildir.

Ukrayna Savaşı süreci nedeniyle zor günlerden geçen Rusya’nın durumu da bakış açısına göre farklı yorumlanabilir. Bu zor koşullarda ülkenin ortalama yüzde 2,8 büyümesi birçoklarına göre başarı kabul edilebilecekken, bir yandan da diğer büyük güçlerin gerisinde kalındığı ve buna savaşın yol açtığı ortadadır.

Ortadoğu bağlamında ise Türkiye dışında İran’ın da son dönemde iyi bir performans gösterdiği görülmektedir ki, İran’ın BRICS üyeliği ve Rusya ve Çin gibi ülkelerle artan ekonomik münasebetlerinin bu konuda kilit rolü oynadığı söylenebilir. Ancak İsrail ve ABD ile olası savaş risklerinin giderek arttığı İran’da, kuşkusuz, piyasalar savaş riski nedeniyle rahat edememekte ve ekonomik büyümede daha yüksek performanslara ulaşılamamaktadır.

Bunların yanı sıra, Afrika’da Nijerya, Güney Amerika veya Latin Amerika kıtasında da Brezilya’nın bölgesel ekonomik liderler olarak öne çıktığını söylemek mümkündür ki, gelişmekte olan bu devletler yüzde 3 civarı ve üzerinde büyüme oranları ve yüksek nüfus kapasiteleriyle gelecek adına önemli bir potansiyele sahiptirler.

Bu tabloya bakıldığında, gelecek adına bazı öngörülerde bulunmak gerekirse, görüşlerim şunlardır:

  • 2050’lere gelindiğinde, dünyada ABD, Hindistan ve Çin şeklinde üç devasa ekonomi olacak gibi gözükmektedir. Bu üçlü arasında kıyasıya bir rekabet yaşanacak olup, elbette büyük bir savaş ya da iç karışıklık olması durumunda sıralama değişebilecektir.
  • ABD ve Batı bloku, geçmişte Japonya’nın, şimdilerde Çin’in ve muhtemelen gelecekte de Hindistan’ın ekonomik büyümesini yavaşlatmak adına yatırımları ve endüstriyel üretimlerini yeni alanlara kaydırmayı tercih edeceklerdir ki, Filipinler ve Vietnam gibi bazı Güneydoğu Asya ülkeleri daha şimdiden bu konuda öne çıkmaya başlamışlardır.
  • Gelişmiş Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği olmadan diğer büyük güçlerle rekabet etmesi artık olanaksızdır. Avrupalı devletler, gerek düşük nüfusları, gerekse de yüksek yaşam standartları nedeniyle gelişmekte olan ekonomilere karşı rekabet edebilirliklerini giderek kaybetmektedirler. Bunu, son olarak eski İtalya Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin raporu da göstermiştir.[23] Raporda, stratejik sektörlerde Avrupa’nın yetersizliği vurgulanmış ve ayrıca nitelikli eleman sıkıntısına da dikkat çekilmiştir. Bu anlamda, her ne kadar AB’nin Avrupalı devletlerin uyumlu birlikteliği anlamında devamı bu durumu bir nebze olsun düzeltebilmekteyse de, Avrupa’nın Türkiye ve Birleşik Krallık gibi kilit bazı ülkeleri bünyesine katmadan dördüncü bir büyük güç olması pek olanaklı değildir. Ancak AB’nin Türkiye ve Birleşik Krallık’ın da dahil olduğu 600 küsur milyonluk dev bir yapıya bürünmesi durumunda, Avrupa Ordusu’ndan tutun daha rekabet edebilir ekonomiye kadar her alanda ilerleme sağlanabilecektir.
  • Küresel ekonomi ve yönetişimde bölgesel güçler artık bir realite olup, Afrika kıtasında Nijerya, Güney Amerika kıtasında Brezilya, Ortadoğu bölgesinde de Türkiye ve İran gibi ülkeler bölgesel güç odakları olarak sivrilmektedirler.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

DİPNOTLAR

[1] Agathe Demarais (2023), “What Does ‘De-Risking’ Actually Mean?”, Foreign Policy, 23.08.2023, Erişim Tarihi: 04.10.2024, Erişim Adresi: https://foreignpolicy.com/2023/08/23/derisking-us-china-biden-decoupling-technology-supply-chains-semiconductors-chips-ira-trade/.

[2] Bakınız; https://www.ubs.com/content/dam/assets/ib/global/doc/m-cbdc-bridge.pdf.

[3] Bloomberg (2024), “Rusya-Çin ticaretinde yerel paraların payı yüzde 90'ı aştı”, 19.08.2024, Erişim Tarihi: 04.10.2024, Erişim Adresi: https://www.bloomberght.com/rusya-cin-ticaretinde-yerel-paralarin-payi-yuzde-90-i-asti-2358635.

[4] Bakınız; https://tradingeconomics.com/.

[5] https://tradingeconomics.com/india/gdp-growth-annual.

[6] https://tradingeconomics.com/turkey/gdp-growth-annual.

[7] https://tradingeconomics.com/philippines/gdp-growth-annual.

[8] https://tradingeconomics.com/china/gdp-growth-annual.

[9] https://tradingeconomics.com/vietnam/gdp-growth-annual.

[10] https://tradingeconomics.com/indonesia/gdp-growth-annual.

[11] https://tradingeconomics.com/spain/gdp-growth-annual.

[12] https://tradingeconomics.com/iran/gdp-growth-annual.

[13] https://tradingeconomics.com/poland/gdp-growth-annual.

[14] https://tradingeconomics.com/united-kingdom/gdp-growth-annual.

[15] https://tradingeconomics.com/united-states/gdp-growth-annual.

[16] https://tradingeconomics.com/italy/gdp-growth-annual.

[17] https://tradingeconomics.com/brazil/gdp-growth-annual.

[18] https://tradingeconomics.com/france/gdp-growth-annual.

[19] https://tradingeconomics.com/nigeria/gdp-growth-annual.

[20] https://tradingeconomics.com/russia/gdp-growth-annual.

[21] https://tradingeconomics.com/germany/gdp-growth-annual.

[22] Bakınız; Forbes India (2024), “The top 10 largest economies in the world in 2024”, 11.09.2024, Erişim Tarihi: 04.10.2024, Erişim Adresi: https://www.forbesindia.com/article/explainers/top-10-largest-economies-in-the-world/86159/1.

[23] Bahattin Gönültaş (2024), “10 Soruda Mario Draghi raporu”, Anadolu Ajansı, 11.09.2024, Erişim Tarihi: 04.10.2024, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/10-soruda-mario-draghi-raporu/3327212.

Hiç yorum yok: