--> -->
Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki yeni Cumhuriyet Halk Partisi (CHP); iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin giderek artan İslami söylem ve politikalarıyla Türkiye’nin Batı ve Doğu dünyası arasındaki dengeleyici ve arabulucu rollerini götürmekte zorlandığı ve uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin dış politikadaki eksen kaymasının tartışıldığı şu günlerde, ülke içindeki en önemli iktidar alternatifi olarak çok önemli ve kritik bir konumda bulunuyor. Kılıçdaroğlu’nun liderliğiyle beraber büyük bir heyecan ve moral üstünlük kazanan CHP’nin, iktidar hedefinin daha belirgin hale geleceğini düşündüğüm önümüzdeki aylarda bocalamaması adına dış politikada çok dikkatli, akılcı, gerçekçi ve ölçülü bir program ortaya koyması ve uluslararası kamuoyundaki desteğini genişletmesi gerekiyor. Bu sebeple yeni Cumhuriyet Halk Partisi’nin ortaya koyması gereken dış politika programı hakkındaki temel görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle yeni CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun dikkat etmesi gereken temel husus; rahmetli İsmail Cem’in Dış İşleri Bakanlığı ile başlayan süreçte, öncelikle kendi coğrafyasında etkin bir bölgesel güç, sonra da bir dünya gücü olma hedefine yönelen yeni Türkiye’de artık CHP’nin geçmişte kullandığı klasik Batıcı politika ve söylemlerinin işe yaramayacağıdır. AKP tüm yanlışlarına, İslamcı ideolojisinden kaynaklanan aşırılıklarına karşın İsmail Cem döneminde başlayan Türkiye’nin dış politika portföyünü genişletme sürecini devam ettirmiş ve bugün Türkiye -her ne kadar kendi temel meselelerini çözemese de- dünyada birçok farklı coğrafyada kendini gösterebilen bir uluslararası aktör haline gelmiştir. Bu sebeple yeni CHP’nin hem dünyanın Türkiye’den beklediği Batı ve Doğu arasındaki bir dengeleyici unsur ve köprü görevini ifa etme, hem de Türkiye’nin dış politik gücünü arttırma adına hem Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri, hem de Avrasya ve Orta Doğu ülkeleriyle yakın ilişkiler geliştirebilecek bir vizyon ve kadrolara ihtiyacı bulunmaktadır. Özellikle CHP üyeleri ve seçmen tabanının genel itibariyle Avrupa-Batı değerlerini özümsemiş, seküler-modern yaşam tarzları olan kişilerden oluşması nedeniyle, CHP’nin Orta Doğu ülkeleriyle AKP’nin yaptığı gibi İslamcı bir temelden ziyade, karşılıklı çıkar ve kültürel benzerlikler temelli yakın ilişkiler geliştirebilmesi ve Orta Doğu’da İran-İsrail ilişkileri ve Irak’ın geleceği ve istikrarı gibi sorunlar karşısında bölgesinde yeni savaşlara ve gerginliklere engel olabilmenin formüllerini araması gerekmektedir. Tabii ki bu sorunların barış içerisinde çözülmesi mümkün olamazsa, yine CHP’nin Türkiye’nin ulusal çıkarlarını en iyi koruyacak ve Türkiye’nin ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne dayalı barışçıl dış politika temeline uygun çözümler geliştirmesi gerekecektir.
Yeni Cumhuriyet Halk Partisi’nin temel hedefi Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin netleştirilmesini sağlamak olmalıdır. Yıllardır AB kapısında tutulan ve ancak göründüğü kadarıyla imtiyazlı ortaklıktan öteye geçmesi pek mümkün gözükmeyen Türkiye’nin AB’den tam üyelik konusunda eşit koşullar talep etmesi ve tam üyeliğin gerçekleşebileceği bir tarih koparması Türkiye’nin özellikle son yıllarda yaşadığı varoluşsal sıkıntılara bir nebze olsun merhem olacaktır. Yine AB ilişkilerinin tam üyelikle sonuçlanmayacağının belirginleşmesi de, Türkiye’nin gelecek planlarını daha gerçekçi bir temelde yapabilmesine olanak sağlayacaktır. AKP’nin AB ile kurduğu samimiyetsiz ilişkiler yerine, tam üyelik hedefi olsun ya da olmasın ama samimi ve gerçekçi bir temelde AB ile kurulacak ilişkiler Türkiye’nin geleceği adına rahatlatıcı bir faktör olacaktır. Bu nedenle yeni CHP mutlaka AB ile olan ilişkilerine ağırlık vermeli ve Türkiye’nin maruz kaldığı çifte standart uygulamalara AKP ve önceki hükümetler gibi boyun eğmemelidir. AB konusunun netleşmesi Türkiye’nin gelecek planlarını şekillendirecek en önemli etken olacaktır. Yeni CHP’nin kadroları bu ilişkileri netleştirebilecek ve Avrupa ile aynı dili konuşabilecek yetkinliğe sahiptir.
Yeni CHP’nin ABD ve İsrail’le kuracağı ilişkilerin temelinde İran ve Irak’ın yer alacağı açıktır. Elbette ki laik, demokratik bir sosyal hukuk devleti olmaya çalışan Türkiye için nükleer güce ulaşmış bir İran İslam Cumhuriyeti son derece tehlikelidir. Bu nedenle CHP’nin İran meselesinde ABD ve İsrail ile AKP’den daha uyumlu bir çizgide buluşabilmesi mümkündür. Ancak burada da İran’la geliştirilen güçlü ticari ilişkilerin ve sorunsuz ikili siyasal ilişkilerin korunması ve Batı ile İran arasında bir uzlaştırıcı ve yatıştırıcı rolünün (AKP’nin yaptığı gibi İran’dan yana tavır koyarak değil, tarafsız ve ortada durarak) üstlenmesi makul gözükmektedir. Ancak CHP’nin bunu başarabilmek için klasik Batıcı kadrolarını mutlaka takviye etmesi gerekmektedir. İran ilişkilerinde AKP döneminde olduğu kadar yanlı bir tavrın benimsenmemesinin; İsrail’le olan ilişkilerin de yeniden rayına girmesi sonucunu doğurabileceği, bunun da bazı kazanımlarının olacağı düşünülebilir. İran-Batı ilişkilerine ek olarak, ABD’nin Irak’tan çekilmesi sonrası ortaya çıkacak olan güç boşluğunda Türkiye ve İran bölgesel iki önemli güç olarak rakip haline gelebilecektir. Bu nedenle yeni CHP’nin Irak’ta izleyeceği ve istikrarı koruyabilecek politikaları önceden belirlemesi ve özellikle olası bir MHP koalisyonu oluşması durumunda Barzani ve Irak’ın kuzeyini nasıl yönlendireceğini hesap etmesi gerekmektedir. PKK’nın eylemleri ve Kuzey Irak yerel yönetiminin buna kayıtsızlığı nedeniyle sıklıkla gerilen Türkiye-Irak ilişkilerinin yakın geleceğinde ABD’nin bölgeden çekilmesi sonrası Türkiye’de askeri çözüm sesleri güçlenecektir. Bu nedenle CHP’nin iktidara gelmesi durumunda Türk Silahlı Kuvvetleri ile istişare ederek Irak meselesindeki pozisyonunu belirlemesi gerekmektedir.
Yeni CHP’nin bu meselelere ek olarak belki de en fazla üzerinde durması gereken husus dünyanın hızla yükselen güçleri Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerle geliştireceği siyasal ve ekonomik ilişkiler olacaktır. Türkiye’nin enerji meselesi başta olmak üzere, ekonomi ve güvenlik meselelerinde bu ülkelerle daha sağlam ilişkiler geliştirmesi ve İran’a yönelik yaptırımlar konusunda olduğu gibi dünyada yalnız kalmaması çok önemlidir. Batı tarafından Türkiye’ye karşı koz olarak kullanılan KKTC ve sözde Ermeni soykırımı konularına karşı bu ülkelerle daha yakın tezlerin ve ilişkilerin geliştirilmesi Türkiye’yi avantajlı bir konuma geçirecektir. MHP ile koalisyon kurulması durumunda Doğu Türkistan meselesinin Çin’le ilişkileri bozmaması ancak oradaki soydaşların da hakkının savunulması adına dikkatli olunmalıdır.
Her şeyden önemlisi yeni CHP dış politikada; AKP döneminde olduğu gibi yalnızca söylem düzeyinde kalan kabadayılık ve İslamcı romantizm yerine, gerçekçi ve ulusal çıkarlara dayalı bir politika izlemelidir. AKP iktidarında yapıldığı gibi, bazı ayrıcalık tanınan siyasal gruplar (Hamas) ya da aktörler yerine devletlerle ilişkiler kurulmalıdır. Türkiye 2015 yılı yaklaşırken enerjisinin çoğunu asılsız Ermeni iddialarıyla mücadeleye ve KKTC meselesinin çözümüne (yani Türkiye ile beraber birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB tam üyeliği ya da KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması yolunda adımlar atılması) harcamalıdır. Dış İşleri’nin, başbakanın “mon chere (monşer)” aşağılamalarına maruz kalan personelinin moralinin yeniden tesis edilmesi ve ümmetçi hayallerin yerine yurtseverliğin konması yeni CHP’nin diğer bir önemli görevi ve hizmeti olacaktır.
Ozan Örmeci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder