“Kurultaylar Partisi” olarak bilinen CHP’nin 34. Kurultayı geçtiğimiz iki gün içerisinde gerçekleştirildi. Her ne kadar bir lider yarışına sahne olmadığı ve Suriye gündemi içerisinde unutulduğu için medyada fazla yer bulamasa da, parti içi demokrasinin gelişimi adına önemli olan bu kurultayda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun değişim sinyalleri vereceği söylenen konuşması en önemli konu olarak ön plana çıktı. Ben de Kemal Bey’in konuşmasındaki satırbaşlarını sizler için analiz etmeye çalışacağım.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının CHP Bilim-Kültür Platformu Başkanı Prof. Dr. Sencer Ayata ve Bursa milletvekili ve genç ve başarılı bir akademisyen (sosyolog) olan Yrd. Doç. Dr. Aykan Erdemir tarafından kaleme alındığını zannediyorum. Konuşmada önceki kurultay konuşmalarından farklı olarak CHP’nin geçmişte Uşak milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu’nun da sıklıkla altını çizdiği “bilgi toplumu” hedefini ön plana alması ve 21. yüzyılda teknoloji ve bilginin önemine dikkat çekmesi en dikkat çekici unsurdu. Kılıçdaroğlu ucuz popülizmle küreselleşme karşıtlığı yapmak yerine konuşmasında bu sürecin önemine dikkat çekerek “artık büyük balık küçük balığı yemiyor, hızlı balık yavaş balığı yiyor” diyerek değişen çağın değişen koşullarına güzel bir örnekle işaret etti.
Eğitim sistemi ve özellikle yüksek öğretim konusunda Kılıçdaroğlu’nun akademisyenlere ve öğrencilere özgürlük vaat etmesi ve yurtdışına her sene binlerce doktora öğrencisinin gönderileceğini söylemesi dikkat çeken konulardı. Ancak Kılıçdaroğlu’nun akademik özerklik ve özgürlükleri savunurken ilerleyen süreçte YÖK konusundaki görüşlerini revize etmesi beklenebilir, zira YÖK’ün aşırı yetkileri tartışılsa da YÖK’süz bir üniversite sisteminde rektörlerin derebeylerine dönüşebileceğine de dikkat etmesi gerekiyor. Öte yandan 4+4+4 eğitim sistemindeki aksaklıklara dikkat çekildi ve eğitim sisteminin de üreten bir Türkiye modeli doğrultusunda yeniden yapılandırılacağı sözü verildi.
Dış politikada Suriye konusunda geçmişte çok tepki çeken Esad yanlısı tavırdan vazgeçilerek sosyal demokrat bir partiye daha yakışan barış ve demokrasi yanlısı ve hem işgalleri, hem de ülke içi katliamları kınayan bir ton benimsenmişti. Bu noktada “mezhepçi parti” algısının ortadan kaldırılması adına da CHP’nin artık anti-emperyalizm adı altında diktatörlüklere destek vermekten vazgeçmesi önemli bir tavır değişikliği olarak dikkat çekti. Öte yandan bölgede huzur ve istikrar isteyen bir parti olarak CHP’nin yabancı orduların bölgeye girişine ve işgallere karşı çıkması da doğal karşılanması gereken bir husus.
Bu konuların dışında yine bir başka dikkat çeken husus Kılıçdaroğlu’nun hem Atatürkçü, hem de sosyal demokrat/sosyalist tabanı bir arada tutmaya yönelik dengeli bir üslubu benimsemiş olmasıydı. Aksi bir durumda CHP’nin zaten başarı şansı bulunmuyor. Parti ideolojik dönüşüm geçirecekse bile bunu tabanı dönüştürerek yapmalı, küstürerek değil. Bu açıdan Kılıçdaroğlu’nun söylemleri akıllıca seçilmişti. Ancak konuşmada beklenen coşku yoktu ve daha önemlisi yaklaşan seçimlere yönelik toplumda heyecan yaratacak plan ve projelere yer verilmemişti. Bu noktada yeni parti programının hazırlanmasının sonrasında sanıyorum partide bir hareketlenme yaşanacaktır. Sonuç olarak CHP’nin artık toplumda güven yaratması ve alternatif haline gelebilmesi için iç karışıklıklarına son veren güçlü bir görüntü çizmeye başlaması gerekiyor. Türkiye’de sağlıklı demokratik bir yaşamın kurulması adına CHP’nin bu dönüşüm sürecine de herkesin katkı sunması doğru olacaktır.
Dr. Ozan Örmeci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder