Sayfalar

5 Şubat 2019 Salı

Türkiye-Azerbaycan Müttefikliğinin Önündeki Fırsat ve Engeller


Giriş
“Tek millet, iki devlet” şeklinde iki ülkenin sevilen liderleri Haydar Aliyev ve Süleyman Demirel tarafından formüle edilen Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, son yıllarda savunma sanayi ve enerji gibi stratejik sektörlerde geliştirilen yakın işbirlikleri ve toplumsal açıdan karşılıklı olarak beslenen büyük sevgi ve muhabbet neticesinde günümüzde “müttefiklik” seviyesine ulaşmıştır. Türkiye-Azerbaycan müttefikliğinin önünde yeni pek çok fırsat bulunmaktadır. Buna karşın, yapısal bazı sorunlar, ikili ilişkileri ilerleyen dönemlerde olumsuz şekilde etkileyebilir. Bu yazıda, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin önündeki fırsat ve engellere dair bazı temel gözlem ve fikirlerimi sizinle paylaşacağım.

Müttefiklik İlişkileri
30 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Cumhuriyeti’ni 9 Kasım 1991'de tanıyan ilk devlet Türkiye Cumhuriyeti olmuştur.[1] Diplomatik ilişkiler 1992 yılı başında kurulmuş ve Bakü’deki Türkiye Konsolosluğu hemen Büyükelçilik seviyesine yükseltilmiştir. Günümüzde Türkiye’nin Azerbaycan’da Bakü’deki Büyükelçilik dışında Gence ve Nahçıvan’da Başkonsoloslukları bulunmaktadır. Azerbaycan’ın ise, Ankara’daki Büyükelçilik dışında İstanbul ve Kars’ta Başkonsoloslukları bulunmaktadır. Her iki devlet, ayrıca Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Konseyi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlere birlikte üye durumundadırlar ve bu örgütlerde birbirlerinin çıkarlarını savunmak için aktif gayret göstermektedirler.[2]

1991 sonrasında hızla gelişen siyasi ilişkiler, 2009 yılındaki Türkiye-Ermenistan protokolü ve sonrasında dönemin Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak katıldığı Bursa’daki Türkiye-Ermenistan maçında stada Azerbaycan bayraklarının sokulmasına izin verilmemesi[3] nedeniyle bir dönem krize girse de, iki tarafın da çabalarıyla kısa sürede toparlanmış ve eskisinden de iyi hale gelmiştir. İki ülke liderleri İlham Aliyev ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel dostlukları ve karşılıklı iltifatları bunun somut bir ispatıdır. Ayrıca Türkiye, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne ön koşulsuz olarak destek vermekte ve Dağlık Karabağ ve Ermenistan işgali altındaki toprakların Bakü’ye iadesi konusunda lobi faaliyetleri yürütmektedir. Azerbaycan da, Türkiye’nin uluslararası davalarında Ankara’yı desteklemeye devam etmekte ve siyasi açıdan görünürde hiçbir sorun bulunmamaktadır. Dahası, Türkiye’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında, artık seçilen Türk liderler ilk ziyaretlerini daima Azerbaycan ve KKTC’ye düzenlemektedirler.[4] Bu durum, son yıllarda önceleri Başbakan, daha sonra da Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Recep Tayyip Erdoğan’la ve AK Parti iktidarıyla (Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım hükümetleri) birlikte artık bir siyasi teamül haline gelmeye başlamıştır. Türkiye’deki muhalefet partileri CHP ve MHP de Azerbaycan’la ilişkiler konusunda son derece destekleyici tutum almaktadırlar. Bu durum, Azerbaycan muhalefeti açısından da geçerlidir. İki ülke, ayrıca, son yıllarda hem ekonomik, hem de siyasi ve jeopolitik açıdan önem taşıyan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı ve Trans Anadolu Projesi (TANAP) gibi büyük ve iddialı projelere birlikte imza atmışlardır.[5] Bunlara ek olarak belirtilebilecek önemli bir husus, ikili ilişkilerin daha da güçlendirilmesi amacıyla 2010 yılında Cumhurbaşkanları düzeyinde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) mekanizmasının tesis edilmiş olmasıdır.[6] Bu mekanizma aracılığıyla, sorunların en üst düzeyde konuşulması ve aşılması imkânı elde edilmiştir. 2011 yılı 25 Ekim tarihinde YDSK’nın ilk toplantısı düzenlenmiştir. YDSK’nın ikinci toplantısı 11 Ekim 2012’de Kebele’de, üçüncü toplantısı 13 Kasım 2013’te Ankara’da, dördüncü toplantısı ise 15 Ocak 2015 tarihinde yine Ankara'da düzenlenmiştir. 2016, 2017 ve 2018 yılları içerisinde YDSK’nın beşinci, altıncı ve yedinci toplantıları her iki ülkenin Devlet Başkanlarının da katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Sonuçta, siyasi ilişkiler, zaman zaman yaşanan olumsuz gelişmelere karşın genelde çok iyi seviyededir.

İlişkilerin ekonomik boyutuna odaklanılırsa, 1 veya 2 Kasım 1992’de iki ülke liderleri Süleyman Demirel ve Ebülfez Elçibey tarafından imzalanan Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması ile temellenen ekonomik ilişkiler, bugüne kadar imzalanan 200’ün üzerinde anlaşma, protokol ve benzeri belgelerle geliştirilmeye çalışılmıştır.[7] Kasım 1992 tarihli ilk anlaşmanın ikinci maddesiyle, taraflar, ülkelerinde ithalat ve ihracata uygulanan gümrük vergisi, resim, harçlar ve diğer işlemlerle ilgili olarak birbirlerine en çok kayrılan ülke prensibini uygulayacaklarını ilan etmişlerdir.[8] Azerbaycan lideri Haydar Aliyev’in Şubat 1994’teki Türkiye ziyareti sırasında, ayrıca, karşılıklı teşvik ve yatırımların korunması ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması imzalanmış ve ekonomik ilişkiler için olumlu bir altyapı oluşturulmuştur.[9] 1997 yılında iki ülke arasında ekonomik ilişkiler açısından önemli bir kurum olan Türkiye ile Azerbaycan Arasındaki Ekonomik ve Ticari İlişkiler Karma Ekonomik Komisyonu (kısa ismiyle Karma Ekonomik Komisyon) faaliyete geçmiş ve ilk toplantısını gerçekleştirmiştir.[10] Karma Ekonomik Komisyon ikinci toplantısını 29 Mart 2001’de, üçüncü toplantısını 12-14 Nisan 2005’te, dördüncü toplantısını 27-28 Temmuz 2006’da, beşinci toplantısını 11 Nisan 2008’de, altıncı toplantısını 22 Ocak 2011’de, yedinci toplantısını ise 10-11 Temmuz 2014’te düzenlemiştir. Bu toplantılar ilerledikçe, ikili ekonomik ilişkilerde yaşanan çeşitli sorunlar aşılmaya başlanmıştır. Ayrıca dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Azerbaycan’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında, 6 Kasım 2007 tarihinde iki ülke arasında uzun vadeli bir ekonomik işbirliği programı ve icra planı imzalanmıştır. Bunun ardından da, 2010 yılında iki ülke arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması yapılmıştır.[11] Tüm bu çabalar neticesinde, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 1992 yılındaki yaklaşık 200 milyon dolarlık büyüklükten, 2016 yılı sonu itibariyle yaklaşık 2,5 milyar dolara kadar yükselmiştir.[12] Dahası, bu ticaret denkleminde dış ticaret açığı bağlamında da her iki ülke açısından olumsuz bir tablo yoktur ve ithalat-ihracat oranları hemen hemen eşittir.[13] Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyükelçiliği web sitesinde yer alan bilgilere göre, Azerbaycan’la ithalat ve ihracatın karşılıklı olarak arttırılması bağlamında Tercihli Ticaret Anlaşması (TTA) imzalanması son dönemde Ankara'nın Bakü ile ilişkilerde ana gündem maddelerinden birini teşkil etmektedir.[14] Bu konuda iki ülke Ekonomi Bakanlıkları arasındaki müzakereler halen devam etmektedir.

Fırsatlar
İki ülkenin müttefiklik ilişkilerinin daha da geliştirilmesi yönünde en büyük fırsatı, Türklük bağlarıyla daha da güçlenen iki ülke halkının karşılıklı olarak birbirlerine beslediği sevgi ve güven duyguları oluşturmaktadır. Öyle ki, İstanbul merkezli Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması (TSSEA) 2018 yılı sonuçlarına göre[15], Azerbaycan, yüzde 63,6 destekle Türk halkınca Türkiye’nin en önemli dostu ve müttefiki olarak görülmektedir. Azerbaycan’ı az bir farkla KKTC takip etmekte ve bu iki ülkeye yakın oranda Türk halkında sempati ve güven uyandıran başka bir ülke bulunmamaktadır (üçüncü sıradaysa Pakistan yer alıyor).

İki ülke ilişkilerinin geliştirilmesindeki bir diğer önemli fırsat, her iki ülkede de güzel Türkçe dilinin konuşulması ve Türkiye Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesi (Azerice) arasında çok az farklılıklar bulunmasıdır. Bu durum, iki halkın aynı romanları ve kitapları okumalarını ve aynı filmler ve şarkılarla hüzünlenip-sevinmelerini sağlamaktadır. Bu nedenle, iki ülke halkının duygu dünyası ve düşünce şekilleri giderek benzeşmekte ve bu da siyasi ve ekonomik bütünleşmeyi kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla, iki ülkenin Türkçe ve sanat-kültür temelinde ilerleyen yıllarda daha da yakınlaşmaları kesinlikle şaşırtıcı bir gelişme olmayacaktır.

İki ülke halkının mezhepsel farklılıklara karşın çok büyük oranda Müslüman olmaları ve benzer yaşamlar sürdürmeleri de ikili ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir faktördür. Ayrıca her iki ülkenin de laik nitelikte devletler olduklarını; ancak Türkiye’de laikliğin son yıllarda biraz aşınmaya başladığını ve Azerbaycan’da da İran etkisiyle Şii radikalizmi tehlikesinin her zaman bir politik risk olarak var olduğunu bu noktada belirtmek gerekir.

İki ülke ilişkileri açısından bir diğer önemli ve avantajlı faktör de coğrafi yakınlıktır. Ankara ve Bakü, enerji ve savunma sanayii gibi stratejik sektörlerinin yanında, tüm diğer sektörlerde de karşılıklı işbirliği ve ticareti geliştirmek yönünde cesur adımlar atabilirler. Türk-Azeri ortak şirketleri ve büyük konsorsiyumlarının kurulması, bu noktada her iki ülkedeki iş insanlarını karşılıklı yatırımlar konusunda daha da cesaretlendirebilir. Zira her ne kadar ulaşım ve iletişim teknolojileri son birkaç on yılda çok hızla gelişse de, coğrafya yakınlık, düşük maliyetler açısından ekonomik ilişkilerde hâlâ avantajlı bir unsurdur. 

Bir diğer çok önemli fırsat konusu ise, iki ülkenin ekonomik ilişkilerinin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmasıdır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye ihtiyacı olan petrol ve doğalgaz gibi stratejik ürünleri Azerbaycan’dan temin ederken, Azerbaycan da Ermenistan ve Rusya tehdidi karşısında ordusunu güçlendirmek için ihtiyacı olan savunma sanayi araç ve gereçlerini ve çeşitli tüketim mallarını Türkiye’den ithal etmektedir. Bu nedenle, iki ülkenin ekonomik yapıları genel olarak birbirlerini tamamlayıcı özellikler göstermektedir.

Engeller
İki ülke ilişkilerinin geleceğinde karşımıza çıkabilecek bazı engeller de bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi, Azerbaycan’ın bir enerji üreticisi, Türkiye’nin ise bir enerji tüketicisi olmasıdır. Bu nedenle, Bakü için yüksek doğalgaz ve petrol fiyatları arzulanan bir politik ve iktisadi hedefken, Ankara için bu kesinlikle istenilmeyen bir durumdur. Türkiye’nin Azerbaycan’dan aldığı doğalgazın son yıllarda yüzde 10 seviyelerine yaklaşmış olması da müttefiklik ilişkileri adına önemli bir gelişmedir. Ancak doğalgaz ve petrol alanlarında Türkiye’nin esas bağımlılığı Rusya ve İran gibi ülkeleredir.  

Bir diğer önemli sorun, Azerbaycan’ın henüz 27 yıllık genç bir Cumhuriyet olarak kuruluşunun 100. yıldönümüne yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti’nden farklı olarak demokrasi ve çoğulculuktan önce kalkınma ve kurumsallaşma süreçlerini en iyi şekilde tamamlamaya odaklanması ve Ermenistan’la yaşanan ciddi siyasal sorun ve Rusya etkisi nedeniyle demokrasiye geçiş konusunda aceleci davranmamasıdır. Bu nedenle, Azerbaycan’da Batı tipi bir demokrasinin uygulanmasının asgari koşulları henüz oluşmamıştır. Türkiye ise, 2000-2010 döneminde Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinin de etkisiyle oldukça ileri seviyelerde bir demokrasi deneyimi geçirmiş, ancak 2010 sonrasında bu konuda hızla irtifa kaybetmeye başlamıştır. Azerbaycan’daki rekabetçi elitist veya rekabetçi otoriter sistemin Türkiye’de uygulanmaya kalkılması ise hatalı bir tercih olur. Zira Azerbaycan’da kişi başına düşen milli gelir henüz 4.000 dolar seviyelerindeyken, Türkiye’de bu alanda 9.000-10.000 dolar düzeyine gelinmiştir.[16] Dolayısıyla, iki ülkedeki rejimlerin birbirlerine benzer hale gelmeleri kolay bir iş değildir.

Bir diğer önemli konu, Türkiye’de İslami eğilimlerin son dönemde çok artması ve bunun uzun yıllar Sovyetler Birliği içerisinde bir Cumhuriyet olarak var olan Azerbaycan’la yüzde yüz bütünleşmeye bazı engeller çıkarmasıdır. Nitekim kültürel etki anlamında bakıldığında, Türkiye, daha çok Türklük, Sünni İslam dünyası, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği etkisinde kalmışken, Azerbaycan için tarihsel süreçte bu denklem Türklük, Şii İslam dünyası ve Rusya Federasyonu (öncesinde Sovyetler Birliği) şeklinde oluşmuştur. Bu nedenle, iki ülkenin toplumsal-kültürel yapıları ve siyasal kültürleri birbirleriyle mutlak şekilde örtüşmemektedir.

Çok önemli bir diğer sorun ise dış politikada farklılaşabilecek ulusal çıkarlardır. Örneğin, Azerbaycan dış politikasında -Ermenistan’a verdiği yoğun destek nedeniyle- Rusya ile yakın ilişkiler geliştirmeye devam etmek çok önemli ve stratejik bir tercihken, NATO üyesi olan Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini her zaman iyi düzeyde tutabilmesi (2015 jet krizinde ve Suriye iç savaşında olduğu gibi) mümkün olmayabilir. Daha önemlisi, Azerbaycan’ın Şii radikalizmi nedeniyle ilişkilerini mesafeli düzeyde tuttuğu İran karşısında İsrail’le yakın ilişkileri bulunurken[17], Türkiye’nin son yıllarda İsrail’e karşı -yalnızca söylem düzeyinde de olsa- çok sert muhalif bir politika çizgisi benimsemesidir. Bir diğer önemli husus, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini geliştirmesi konusunda Avrupa’dan aldığı yoğun telkin ve baskılardır. Bu durum, toprakları işgal altında olan Azerbaycan için kabul edilebilecek bir yaklaşım değildir.

Son olarak, iki ülkenin dış politika anlayışlarında bazı farklılıklar olduğu da aşikârdır. Örneğin, toprakları uluslararası hukuka göre işgal altında olan Azerbaycan, haliyle uluslararası kurum ve kuruluşlarda bu yönde propaganda yapmakta ve uluslararası hukukun uygulanmasını savunmaktadır. Oysa Türkiye, KKTC’nin kendisi dışında hiçbir devlet tarafından tanınmaması nedeniyle Kıbrıs Sorunu konusunda uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla mutlak örtüşen bir çizgide diplomasi yapamamaktadır. Zaten Azerbaycan’ın KKTC’yi resmen tanıyabilmesi önündeki en büyük engel de, aynı şeyin bazı ülkelerce Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ne yapılabilme riskidir.

Sonuç
Sonuç olarak, son yıllarda hızla gelişen Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, yapısal bazı sorun ve risklere karşın ilerleyen yıllarda da iyi düzeyde devam edecek gibi gözükmektedir. Bu bağlamda, iki müttefik ülkenin dış politikalarını ve rejimlerini de benzer çizgiye taşımaları ve her alanda ilişkilerini geliştirmeleri doğru bir tercih olacaktır. Bu konuda öncü ülke ise, siyasal deneyimi ve gelişmiş ekonomisi nedeniyle Türkiye olmalıdır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ



[1] “Türkiye – Azerbaycan Siyasi İlişkileri”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, Erişim Tarihi: 05.02.2019, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-azerbaycan-siyasi-iliskileri.tr.mfa.
[2] “Azerbaycan-Türkiye: Diplomatik ilişkilerde 25 yıl” (2017), Yeni Şafak, Erişim Tarihi: 05.02.2019, Erişim Adresi: https://www.yenisafak.com/hayat/azerbaycan-turkiye-diplomatik-iliskilerde-25-yil-2596930.
[5] Savaş Durmuş (2018), “Türkiye Azerbaycan dış ticaret hacmi ve cari açık: Ampirik bir çalışma”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(3), ss. 2575-2584, Erişim Tarihi: 05.02.2019, Erişim Adresi: http://dergipark.gov.tr/download/article-file/598893.
[6] “Türkiye – Azerbaycan Siyasi İlişkileri”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, Erişim Tarihi: 05.02.2019, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-azerbaycan-siyasi-iliskileri.tr.mfa.
[7] Araz Aslanlı (2018), “Türkiye-Azerbaycan Ekonomik İlişkileri”, Yönetim ve Ekonomi, Cilt 25, Sayı: 1, Erişim Tarihi: 05.02.2019, Erişim Adresi: http://dergipark.gov.tr/download/article-file/458499, ss. 16-17.
[8] A.g.e., s. 17.
[9] A.g.e., s. 18.
[10] A.g.e., s. 18.
[11] A.g.e., s. 21.
[12] A.g.e., s. 24.
[13] “Ekonomik ve Ticari İlişkiler” (2018), Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyükelçiliği, 05.02.2019, Erişim Adresi: http://baku.emb.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/208789.
[14] “Ekonomik ve Ticari İlişkiler” (2018), Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyükelçiliği, 05.02.2019, Erişim Adresi: http://baku.emb.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/208789.
[15] Buradan okuyabilirsiniz; http://www.khas.edu.tr/news/2074.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder