Sayfalar

10 Ekim 2018 Çarşamba

ABD Eski Dış İşleri Bakanı John Kerry’den Amerikan Dış Politikasına Dair Eleştiriler


1943 doğumlu Amerikalı emekli asker ve siyasetçi John Kerry[1], ABD’nin 68. Dış İşleri Bakanı (Secretary of State) olarak 2013-2017 döneminde Başkan Barack Obama hükümetinde görev yapmış önemli bir kişidir. Demokrat Parti mensubu olan Kerry, Massachusetts Senatörü olarak 1985-2013 yılları arasında toplam 5 dönem ABD Kongresi’nde görev almış ve hatta 2004 ABD Başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday George W. Bush’a karşı Demokrat Parti’nin Başkan adayı olmayı başarmıştır. Seçimi kaybetse de, Kerry, bu dönemde dünya çapında tanınırlığa kavuşmuş ve bu sayede Dış İşleri Bakanlığı döneminde de neredeyse Başkan Obama kadar dikkat çekmeyi başarmıştır. Boston College’da Hukuk ve Yale Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi eğitimi alan Kerry, aynı zamanda bir Vietnam Savaşı gazisidir. ABD Ordusu’na hizmetleri nedeniyle birçok madalya sahibi olan John Kerry, buna karşın, savaş dönüşünde Vietnam Savaşı protestolarına önderlik etmiş barış yanlısı ve liberal bir siyasetçidir. Arap Baharı sürecinde yaşanan bazı olumsuzluklara karşın, görevi süresince saygın devlet adamı imajını korumayı başaran Kerry, Bakanlık dönemi ardından anılarını derlemiş ve bu anılarından oluşan Everyday is Extra adlı kitabı 2018 Eylül ayı başında yayımlanmıştır.[2] Kerry, kitabının yayımlanmasının ardından, geçtiğimiz gün “John B. Hurford Memorial Lecture” serisi[3] kapsamında ülkesi ABD’de David M. Rubenstein’ın Başkanlığını yaptığı bir Council on Foreign Relations (CFR) dersine katılmış ve burada güncel Amerikan dış politikasına dair bazı eleştirilerde bulunmuştur. Bu yazıda, Kerry’nin görüşleri özetlenecek ve tarafsız bir gözle değerlendirilecektir.

Konuşma kaydı

John Kerry, konuşmasına, Dış İşleri Bakanlığı dönemini özlediğini itiraf ederek başlamakta ve görevde olduğu yıllarda dünyada ters giden bir şey gördüğünde telefonu kaldırarak bu durumun düzeltilmesi için birşeyler yapabilecek durumda olduğunu, oysa şimdi böyle bir gücü olmadığı için eski günlerini aradığını söylemektedir. Daha sonra sözü Bakanlığı döneminde yapılan en önemli diplomatik anlaşmalardan biri olan İran nükleer anlaşmasına (JCPOA) getiren Kerry, ABD Başkanı Donald Trump’ın bu anlaşmadan çekilmesini “vahim bir hata” olarak değerlendirmekte ve daha sonra bunun sebeplerini sıralamaktadır. İlk olarak, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ülkesini dünyaya açık ve uluslararası sisteme entegre hale getirmeye çalıştığını, oysa Trump’ın anlaşmadan çekilme kararı almasının İran’da Ruhani gibi reformist isimleri zora sokarak radikalleri güçlendirdiğini iddia eden Kerry, İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in anlaşma sürecine çekilmesinin kolay olmadığını ama şimdi tüm bu sürecin boşa gittiğini anlatmaktadır. Bunun dışında, İran’la yapılan nükleer anlaşma sonrasında, Tahran rejimiyle İran füzelerinin durumu, Orta Doğu’daki Hizbullah etkisi, İsrail’e yönelik tehditler, Irak’taki gelişmeler, İran’ın Yemen’e müdahalesi ve diğer birçok kritik konuda müzakere yapmaya başladıklarını hatırlatan Kerry, Trump’ın kararıyla tüm bu ileri aşamadan geri dönmek zorunda kaldıklarını söylemektedir. Trump’ın kararının İran’da reformistleri değil, radikalleri başa getireceğini ve yeni bir Mahmud Ahmedinejad’ın yakında İran’ı yönetmeye başlayabileceğini iddia eden ABD eski Dış İşleri Bakanı, bu durumunsa İran halkı ve ABD’ye fayda sağlamayacağını düşünmektedir. Bu gelişmelerin bölgesel barış ve istikrara da zarar vereceğini kaydeden Kerry, bölgede birçok ülke liderinin (örneğin Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır eski Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek) ABD’nin İran’ı vurması gerektiğini düşündüğünü hatırlatmaktadır. Kerry, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun bir ABD ziyaretinde İran’ı bombalamak için ABD Başkanı Barack Obama’dan izin istediğini, ancak Obama’nın bu düşünceye hararetle karşı çıktığını ve diplomasiyi öne çıkardığını da sözlerine eklemektedir. JCPOA anlaşması sayesinde İran’ın nükleer silah yapma aşamasına gelemediğini belirten Kerry, bunun dünya tarihinde yapılmış en şeffaf ve başarılı anlaşmalardan biri olduğunu iddia etmektedir. ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin ardından P5+1’in diğer ülkelerinin (Birleşik Krallık, Çin, Fransa, Rusya + Almanya) İran’la anlaşmanın devamı için görüşmelere hız verdiklerini de söyleyen Kerry, Paris İklim Anlaşması konusunda da Trump’ın tavrını benzer şekilde hatalı bulmaktadır. Bu durumun Avrupa ülkelerini çok zor bir duruma soktuğunu söyleyen Amerikalı konuşmacı, Trump’ın tavrının ABD halkına da zarar verdiğini düşünmektedir. Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesinin de İran nükleer anlaşmasını iptal etmek kadar vahim sonuçları olacağını belirten Kerry, bunun ilerleyen on yıllarda ciddi çevre sorunlarına ve doğa felaketlerine neden olacağını ve bunun sinyallerinin daha şimdiden görülmeye başlandığını anlatmaktadır. Ayrıca çevreci teknolojilerle yaratılacak istihdamın eski tip teknolojilerle (kömür madenleri vs.) yaratılan istihdamdan çok daha fazla olacağını belirten Amerikalı siyasetçi, bu anlamda çevre hakları ve ekonomik menfaatler arasında bir seçim yapılmadığını ve her iki durumda da Paris İklim Anlaşması ve doğayla barışık yeni teknolojilerin daha avantajlı olduğunu ısrarla vurgulamaktadır.

Everyday is Extra

Konuşmasında ABD Başkanı Barack Obama hakkında da bazı görüşlerini ifade eden John Kerry, Obama’nın Başkan seçilmesi sürecine kendisinin de önemli katkılarının olduğunu ve bu nedenle Obama’nın Başkanlık yemin töreninde kendisine yazılı bir not vererek teşekkür ettiğini anlatmaktadır. Geçmişte kendisi Başkan adayı olmasına karşın Barack Obama’nın Dış İşleri Bakanı olarak görev yapmaktan hiçbir zaman gocunmadığını, zira Obama’nın kendisine Amerikan diplomasisini yönetmek konusunda geniş yetkiler verdiğini belirten Kerry, Suriye konusunda ise Obama ile bazı fikir ayrılıkları yaşadığını samimiyetle söylemektedir. Suriye’ye henüz Rusya müdahale etmeden önce savaşan taraflar arasında 3 aylık bir ateşkes süreci oluşturmayı başardıklarını anımsatan Kerry, ancak Esad’ın bu anlaşmaya uymadığını ve bu durumun kendisine olumsuz bir geri dönüşünün olmadığını görmesine üzerine daha da cesaretlendiğini belirtmektedir. Bu süreçte Suriye’deki kimyasal silahların yok edilmesine dair yapılan uluslararası anlaşmaya rağmen Şam rejiminin elinde kimyasal silah kaldığının da o dönemde bilindiğini söyleyen Kerry, bu nedenle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne gittiklerini, ancak Rusya’nın engellemeleri nedeniyle bu konuda daha ileri gidemediklerini açıklamaktadır. Kerry, buna karşın, Suriye rejiminin elindeki binlerce tonluk kimyasal silahların yok edilmesinin büyük bir başarı olduğunu, zira bu sayede kimyasal silahların IŞİD tarafından ele geçirilme ve Suriye’de veya başka ülkelerde terör saldırıları için kullanılabilme riskinin ortadan kaldırıldığını belirtmektedir. Bu noktada dönemin Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron’ın Avam Kamarası’nda Suriye’ye müdahale için yapılan oylamayı kaybetmesinin de çok etkili olduğunu belirten Kerry, ABD Kongresi’nin de Suriye’ye müdahale konusunda istekli ve sorumlu davranmadığını ve bu nedenle olayların farklı bir yönde gelişmeye başladığını anlatmaktadır.

Daha sonra İsrail-Filistin Sorunu’na değinen Kerry, öncelikle bu konunun kısa vadede barışçıl bir şekilde çözülebileceğina inanmadığını açıklamaktadır. Kendisinin bir İsrail dostu olmasına karşın halen iki-devletli diplomatik çözümü savunduğunu belirten Kerry, buna karşın bunu başarmanın kolay olmadığını söylemektedir. Kerry, ayrıca İsrail’in iki-devletli bir çözüm modeli konusunda Filistin yönetimi ile uzlaşıya varamamasının bu devlet için de ilerleyen yıllarda sorun teşkil edeceğine dikkat çekmekte ve çok geniş Yahudi-olmayan nüfusa dayalı bir İsrail’in aynı anda nasıl hem üniter devlet, hem de bir demokrasi olmayı başarabileceğini anlamadığını ifade etmektedir. Oslo Anlaşması ile varılan uzlaşı parametrelerinden başta Batı Şeria’daki durum olmak üzere son yıllarda hızla uzaklaşıldığını da belirten Kerry, bu nedenle bu sorunun çözülmesi konusunda hiçbir umut görmediğini ve İsrail’deki mevcut hükümetin Filistin Devleti’nin kurulmasına hiçbir şekilde sıcak yaklaşmadığını söylemektedir.  

Daha sonra Kuzey Kore konusuna odaklanan John Kerry, Kuzey Kore konusunda kendilerinin de görevdeyken bazı girişimlerinin olduğunu, ancak Trump yönetiminin nükleer silahları olan Kuzey Kore’ye yönelik uyguladığı yaptırımların halen daha nükleer silahı olmayan İran’a yönelik yaptırımlardan daha az olduğuna dikkat çekmektedir. Başkan Obama’nın görev teslimi sırasında Donald Trump’a Kuzey Kore Sorunu’nun kendisini en çok uğraştıracak konu olacağını söylediğini hatırlatan Kerry, kendilerinin de Trump yönetimine Pyongyang rejimi üzerindeki baskıların ve yaptırımların arttırılmasını tavsiye ettiklerini sözlerine eklemektedir.

Konuşmasının son bölümünde 2004 Başkanlık kampanyası döneminde yaşananları anlatan John Kerry, bazı ilginç anekdot ve anılarla konuşmasını tamamlamaktadır. John Kerry’nin konuşmasının bir ders değilse bile çok önemli mesaj ve bilgiler içeren faydalı bir yayın olduğu söylenebilir. Kerry’nin kilit mesajları ise şöyle sıralanabilir: İran’la nükleer anlaşmaya devam edilmesi, Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması ve diplomatik görüşmeler daha da ilerletilmeden Kuzey Kore konusunda baskı ve yaptırımların arttırılması. Suriye konusunda ise, Kerry, açıkça söylemese bile fırsatın kaçırılmış olduğunu düşündüğüne dair bir intiba bırakmaktadır. Kerry’nin görüşleri kendi içerisinde tutarlı ve inandırıcı olmasına rağmen, kendi görevde olduğu süreçte yaşanan Mısır’daki darbe yönetimine verilen destek, Türkiye gibi önemli bir müttefiğin kaybedilme noktasına gelinmesi ve ABD’nin Filistin Sorunu’nun çözümü konusunda İsrail yönetimi üzerinde barışı teşvik etmek bağlamında hiçbir şekilde etkili olamaması gibi konuların Amerikan dış politikasının son yıllardaki zaafları olarak görüldüğü ve bu zaafları Kerry’nin de gideremediğini belirtmek bu noktada yerinde olacaktır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder