Sayfalar

31 Ekim 2017 Salı

Türk Dış Politikası Literatürüne Yeni Bir Katkı: ‘Turkey’s Relations with the Middle East’


Türkiye’nin açılan yeni üniversiteleri, düşünce kuruluşları ve genişleyen vizyonuna paralel olarak, Türk Dış Politikası literatüründe de son dönemde birbiri ardına yeni ve önemli kitaplar yayınlanmaya başladı. Bu kitaplardan birisi de, Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hüseyin Işıksal[1] ile İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Göksel’in[2] editörlüğünde hazırlanan Turkey’s Relations with the Middle East adlı eserdir.[3] Tam ismi Turkey’s Relations with the Middle East: Political Encounters after the Arab Spring (Türkiye’nin Orta Doğu ile İlişkileri: Arap Baharı Sonrasında Karşılaşmalar) olan kitap, ünlü Springer yayınevi tarafından basılmıştır. Bu yazıda, İngilizce olarak ve yeni yayımlanan bu akademik kitapla ilgili bazı temel bilgiler verilecektir.

Turkey’s Relations with the Middle East

Toplam 220 sayfalık kitap, Oğuzhan Göksel’in kaleme aldığı giriş niteliğindeki “Introduction: The Politics of Power Amidst the Uprisings of Hope” (Giriş: Umut Ayaklanmaları Esnasında Güç Politikaları) bölümü dışında 3 bölümden oluşmaktadır. “The Turkish Model and Arab Spring” (Arap Baharı ve Türk Modeli) başlıklı birinci bölümde toplam 4 makale yer almaktadır. Bunlar; Hüseyin Işıksal’ın yazdığı “Turkish Foreign Policy, the Arab Spring, and the Syrian Crisis: One Step Forward, Two Step Backs” (Türk Dış Politikası, Arap Baharı ve Suriye Krizi: Bir Adım İleri, İki Adım Geri), Oğuzhan Göksel’in yazdığı “Eurocentrism Awakened: The Arab Uprisings and the Search for a ‘Modern’ Middle East” (Avrupamerkezciliğin Uyanışı: Arap Ayaklanmaları ve Modern Orta Doğu Arayışı), Stefano M. Torelli’nin yazdığı “The Rise and Fall of the Turkish Model for the Middle East” (Orta Doğu için Türkiye Modelinin Yükselişi ve Çöküşü) ve Cemal Burak Tansel’in yazdığı “Ties that Bind: Popular Uprisings and the Politics of Neoliberalism in the Middle East” (Zorlayıcı Bağlar: Orta Doğu’da Halk Ayaklanmaları ve Neoliberalizm Politikaları) kitap-içi bölümleridir.

“Turkey’s Relations with Middle Eastern Powers After the Arab Spring” (Arap Baharı Sonrasında Türkiye’nin Orta Doğu Güçleriyle İlişkileri) başlıklı ikinci bölümde de toplam 4 makale yer almaktadır. Bunlar; Hüseyin Işıksal’ın yazdığı “Political Chaos in Iraq, ISIS, and Turkish Foreign Policy: The High Cost of the Westphalian Delusion” (Irak’ta Siyasi Kaos, IŞİD ve Türk Dış Politikası: Vestfalyen Aldatmacanın Ağır Bedeli), Süleyman Elik’in yazdığı “The Arab Spring and Turkish-Iranian Relations, 2011–2016” (Arap Bahar ve Türkiye-İran İlişkileri: 2011–2016), Konstantinos Zarras’ın yazdığı “Assessing the Regional Influence and Relations of Turkey and Saudi Arabia After the Arab Spring” (Arap Baharı Sonrasında Türkiye-Suudi Arabistan İlişkilerinin Bölgesel Etkilerini Değerlendirmek) ve Nikos Christofis’in yazdığı “Turkey, Cyprus, and the Arab Uprisings” (Türkiye, Kıbrıs ve Arap Ayaklanmaları) bölümlerdir.

Kitabın “Turkey’s Domestic Politics and Relations with Non-State Actors of the Middle East” (Türkiye’nin İç Politikası ve Orta Doğu’da Devlet Dışı Aktörlerle İlişkiler) başlık üçüncü bölümünde ise toplam 5 bölüm yer almıştır. Bunlar; Michelangelo Guida ve Oğuzhan Göksel’in birlikte yazdıkları “Reevaluating the Sources and Fragility of Turkey’s Soft Power After the Arab Uprisings” (Arap Ayaklanmaları Sonrasında Türkiye’nin Yumuşak Gücünün Kırılganlığını ve Kaynaklarını Yeniden Değerlendirmek), Hakan Köni’nin yazdığı “Comparing the Political Experiences of the Justice and Development Party in Turkey and the Muslim Brotherhood in Egypt” (Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in Siyasi Deneyimlerini Karşılaştırmak), Nathaniel Handy’nin yazdığı “Turkey’s Evolving Relations with the Kurdish Regional Government (KRG) of Iraq Since the Arab Spring” (Arap Baharı’ndan Beri Türkiye’nin Irak’a Bağlı Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Kademeli Olarak Gelişen İlişkileri), Şeref Kavak’ın yazdığı “The Arab Spring and the Emergence of a New Kurdish Polity in Syria” (Arap Baharı ve Suriye’de Yeni Kürt İdaresinin Kurulması) ve Hüseyin Işıksal’ın yazdığı “Conclusion: Turkey and the Middle East in an Age of Turbulence” (Sonuç: Çalkantılar Çağında Türkiye ve Orta Doğu) başlıklı kitap-içi bölümleridir.

Doç. Dr. Hüseyin Işıksal ile Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Göksel

Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Göksel, “Introduction: The Politics of Power Amidst the Uprisings of Hope” (Giriş: Umut Ayaklanmaları Esnasında Güç Politikaları) başlıklı kitabın giriş bölümünde, kitap hakkında önemli bilgiler vermektedir. Göksel’e göre, Arap Baharı sürecinde hızla değişen ve uluslararası medya ve akademinin yeniden dikkatini çeken Orta Doğu’dan artık “Yeni Orta Doğu” (New Middle East) veya “Devrim Sonrası Orta Doğu” (Postrevolutionary Middle East) olarak söz etmek gerekmektedir. Çünkü bu süreçte Tunus ve Mısır gibi ülkelerde rejim değişiklikleri yaşanmış (üstelik Mısır’da iki defa), Suriye, Libya, Yemen ve Irak gibi bazı ülkelerde de iç savaşlar ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, ayrıca, genelde Orta Doğu politikasında müdahaleci olmayan bir devlet olarak bilinen Türkiye de Orta Doğu politikalarına fazlasıyla müdahil olmuştur. Türkiye’de iktidardaki AK Parti’nin özellikle 2011-2013 döneminde Mısır’a yönelik olarak izlediği aktif politika, Suriye iç savaşında aldığı tutum, İran nükleer programı konusundaki tavrı ve İsrail-Filistin krizi, Sünni-Şii rekabeti ve IŞİD’le mücadele gibi konularda gösterdiği tepkiler bunun en somut ispatıdır. 2011 yılında Arap Ayaklanmaları başladığında, Türkiye, bölge ülkelerine siyasal ve ekonomik modernleşme açısından model bir ülke olarak sunulmuş, ama ilerleyen yıllarda Türkiye’nin kendi demokratik ve sosyoekonomik gelişiminde yaşadığı sorunların da gösterdiği üzere, bu modelin etkisi sınırlı kalmıştır. Göksel’e göre, titiz ve özel bir araştırmayı gerektiren bu konuda yazılı olan kitap, bu bağlamda Türk Dış Politikası ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri konulu diğer çalışmalardan ayrışmaktadır.

Doç. Dr. Hüseyin Işıksal ise, “Conclusion: Turkey and the Middle East in an Age of Turbulence” (Sonuç: Çalkantılar Çağında Türkiye ve Orta Doğu) başlıklı kitabın son bölümünde, kitapta yer alan bazı önemli bilgileri derlemiş ve kitabın son sözlerini kaleme almıştır. Işıksal’a göre, 1923 yılından beri Batılılaşma, güç dengesi ve statükoyu koruma gibi prensipler üzerine inşa edilen Türk Dış Politikası, 21. yüzyıl başında bu izolasyonist tutumundan vazgeçmeye başlamış ve bir bakıma şartlar da bunu zorunlu kılmıştır. ABD’nin Irak’tan çekilmesi sonrasında ortaya çıkan güç boşluğu, dış politikada Sünni ve Şii dini esaslarına dayalı olarak hareket eden bazı devletlerin Orta Doğu’yu karıştırmaları ve Rusya’nın bölge politikalarında görece pasif davranması sonucunda, Ankara, Orta Doğu politikasına daha fazla müdahil olmak durumunda kalmıştır. Bu bağlamda, Türk Dış Politikası, AK Parti iktidarı döneminde 2002’den başlayarak büyük bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu yeni dönemde, Osmanlı döneminden kalan tarihsel bağlara ve komşu ülkelerdeki iç politik olaylara daha yakın ilgi gösterilmiş ve çok boyutlu, proaktif ve daha iddialı bir diplomasi yapılmaya gayret edilmiştir. “Komşularla sıfır sorun” sloganıyla başlatılan bu yeni dönemde, Türkiye, tüm komşularıyla ilişkilerini düzeltmeye ve siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. Ayrıca yine bu dönemde, Ankara, belki de ilk kez “yumuşak güç” unsurlarını daha etkin biçimde kullanmaya çalışmıştır. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile geliştirdiği yakın ilişkiler ve bu bölge üzerinde askeri yöntemler dışında da söz sahibi olmayı başarabilmesi, işte bu dönemin somut bir sonucudur. Ancak Orta Doğu’nun kaotik yapısı ve Arap Baharı’nın yol açtığı gelişmelerin Türkiye’yi halklar ve devletler arasında taraf tutmaya zorlaması, Türkiye’nin bu süreçte birçok ülke ve aktörle ilişkilerinin bozulmasına neden olmuştur. Arap Baharı, aslında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı ülkeleri tarafından Orta Doğu’da kurulan ve sosyopolitik gerçeklerle örtüşmeyen rejimlerin değiştirilmesi adına önemli bir şans olmasına karşın, Batılı ülkelerin de desteğiyle bu sürecin yönetiminin Batı karşıtı radikal grupların kontrolüne geçmesi, Orta Doğu halkları için büyük bir fırsatın kaçmasına neden olmuştur. Özellikle Suriye’de iyi hesaplamalar yapılmaması nedeniyle, Türkiye’nin demokrasi yanlısı iyi niyetli girişimleri, bu ülkede kanlı bir iç savaşın derinleşmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle, Arap Baharı, bir bakıma Türk Sonbaharı’na dönüşmüştür. İşte bu kitap, bu süreci farklı boyutlarıyla ve akademik bir gözle analiz eden özgün bir çalışmadır.

Sonuç olarak, Işıksal ve Göksel’in editörlüğünde ve birçok yerli ve yabancı akademisyenin katılımıyla hazırlanan bu kitap, üniversiteler ve araştırma merkezlerinin kütüphanelerinde mutlaka yer alması gereken öncü bir çalışmadır. Akademide, genelde Çin Halk Cumhuriyeti’nin efsanevi kurucu lideri Mao Zedong’la özdeşleştirilen önemli bir söz vardır. Mao’ya 1950’lerde Fransız Devrimi hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, Mao, “yorum yapmak için henüz çok erken” yanıtını vermiştir. Bu bağlamda, Arap Baharı’nı tüm boyutlarıyla değerlendirmek için henüz gerçekten çok erken olsa da, bu çalışma ve benzeri çalışmalar, tarihe tanıklık eden ve bize fikir zenginliği sunan faydalı girişimlerdir. Bu nedenle, akademisyenlere ve araştırmacılara sınırsız özgürlük ve iyi imkânlar sunulmalı ve bu gibi kişilerin çalışmaları devlet ve sivil toplum kuruluşlarınca desteklenmelidir.


Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder