Sayfalar

16 Eylül 2017 Cumartesi

Cumhuriyetçi Muhafazakârlar


Tek parti döneminde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içerisinde 1930’larda belirmiş farklı Kemalizm anlayışlarından birini temsil eden Cumhuriyetçi Muhafazakârlar[1], o yıllarda küçük ve etkisiz bir grup olarak kalsalar da, o dönemde savundukları bazı fikirlerle 12 Eylül sonrasında Türkiye’de adeta bir resmi ideoloji haline getirilen Türk-İslam sentezi anlayışına yön vermiş ve ilerleyen yıllarda büyük önem kazanmışlardır. Aslına bakılırsa, İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve Peyami Safa gibi popüler isimleri de bulunan Cumhuriyetçi Muhafazakârlar, modernizm karşıtı gerici bir tutum benimsememiş ve daha çok dönem koşullarının da etkisiyle Kemalizm’in iliklerine kadar işleyen modernist radikalizm (Kemalist devrimcilik) ve dinsel dogmatizm (İslamcı gericilik) arasında bir orta yol bulmaya çalışmışlardır. Bu yazıda, Cumhuriyetçi Muhafazakârların hikâyelerini ve düşüncelerini mercek altına alacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1926 yılı kongresinde “Kamalizm”[2] doktrininin ilkelerinin belirlenmesi sonrasında, Kemalizm’i tam anlamıyla bir ideolojiye dönüştürmek için çabalar yoğunlaşmıştı. CHP içerisinde liberal İş Bankası grubu (Celal Bayar ekibi) ve devletçi bürokratik grup (İsmet İnönü kanadı) arasında kıyasıya bir rekabet devam ederken, Kadro Dergisi (Hareketi) ve Recep Peker’in liderliğinde oluşan Ülkü Dergisi (Hareketi) de Kemalizm’i kendi düşünceleri doğrultusunda ideolojik bir temele oturtmaya çalışıyorlar ve entelektüel rekabete girişiyorlardı. İşte pozitivizmin ve radikal modernizmin ağır bastığı bu yıllarda, Kemalizm’in bu derece devrimci ve halka uzak bir şekilde yorumlanması, CHP içerisinde küçük bir grup olan Cumhuriyetçi Muhafazakârları telaşlandırıyor ve bu şekilde düşünen insanların İsmail Hakkı Baltacıoğlu önderliğinde bir araya gelmesine neden oluyordu. 1930’ların yarışan Kemalizm anlayışlarında en geride kalmasına rağmen, Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında merkez sağın, Siyasal İslam’ın ve muhafazakârlığın ortaya çıkışıyla beraber önem kazanan Cumhuriyetçi Muhafazakârların önemli isimlerine şimdi birlikte bir göz atalım.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu (İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu)

Cumhuriyetçi Muhafazakârların en önemli ismi ve lideri kabul edebileceğimiz İsmail Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978)[3], 1908 yılında Darülfünun’dan mezun olduktan sonra devlet tarafından eğitimine devam etmesi için Fransa’ya gönderilmiştir. Yüksek lisansı sonrası yurda dönerek Selanik ve İstanbul gibi şehirlerde ilk ve ortaokul seviyelerinde ders veren Baltacıoğlu, İttihat ve Terakki okullarında çalışıyor ve Batı tipi bir eğitmenlik anlayışı güdüyordu. 1913 yılında Darülfünun’da bayan öğretmenler için açılan özel bölümde pedagoji ve psikoloji dersleri veren Baltacıoğlu, başarıları nedeniyle kısa sürede yükseliyor ve önce ilköğretim genel müdürü daha sonra da yüksek öğrenim genel müdürü makamlarına getiriliyordu. Mustafa Şekip Tunç’la da burada tanışan Baltacıoğlu daha sonra Darülfünun edebiyat fakültesinde dekan pozisyonuna atanıyor, Cumhuriyet’in ilanı sonrasında da hem Milli Eğitim Bakanlığı yönetim kurulunda görev yapıyor, hem de İstanbul Üniversitesi’nde güzel sanatlar, teoloji, edebiyat, sosyoloji ve psikoloji gibi çok farklı bölümlerde dersler veriyordu. Baltacıoğlu aslında dekanlığa da devam edebilirdi, ancak 1925 yılında öğrencilerin zam gelmiş tren fiyatlarını protesto etmek için yaptığı gösterilere destek verdiği için görevinden istifa etmeye zorlanmıştı. 1933 yılındaki üniversite reformu nedeniyle bir süre kesintiye uğrasa da, Baltacıoğlu akademisyenliğe hayatı boyunca devam etmiştir. Kendisi ayrıca 1930 yılında Serbest Fırka’nın kurulması çalışmalarına da aktif olarak katılmış ve partinin önemli isimlerinden biri olmuştur. Ahmed Ağaoğlu ile yakınlaşmaları da bu döneme rastlar. Ancak bilindiği üzere Serbest Fırka deneyimi çok uzun sürmeyecek ve dahası pek hayırlı olmayacaktır. Daha sonra çalışmalarına devam eden Baltacıoğlu, 1934-1978 yılları arasında Yeni Adam dergisini yayınlamış ve bu dergi sayesinde Cumhuriyetçi Muhafazakârlar olarak adlandırabileceğimiz grubun bu dergi çevresinde kümelenmesine ön ayak olmuştur. Atatürk’ün yaşadığı dönemde din konusundaki reformlarında baş danışmanlarından biri olmuş Baltacıoğlu, İsmet İnönü’nün isteğiyle Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin de kurulma çalışmalarını yürütmüştür. 1942-1950 yılları arasında ise CHP’den milletvekilliği yapmıştır. Baltacıoğlu’nun görüşlerine Batıya Doğru kitabından alıntılar yaparak daha sonra yakından bakacağız, ancak şimdi Mustafa Şekip Tunç’un hayat hikâyesine göz atalım.

Mustafa Şekip Tunç

Mustafa Şekip Tunç (1886-1958)[4], kariyerine Kosova’da devlet memuru olarak 1908 yılında başlamış ve daha sonra aynı Baltacıoğlu gibi eğitim sisteminin çeşitli kademelerinde görev yapmıştır. “Hoca” lakabıyla bilinen Tunç, psikoloji eğitimi için devlet tarafından İsviçre’ye yollanmıştır. Dönüşünden sonra üniversite reformu dönemindeki kısa bir araya rağmen İstanbul Üniversitesi’nde öğretim görevliliği yapmış ve profesörlüğe kadar yükselmiştir. Türk Felsefe Derneği’nin de eski başkanlarından olan Tunç, Peyami Safa’nın kardeşi İlhami Safa ve Hilmi Ziya Ülken’in çıkardığı Kültür Haftası isimli dergide de yazarlık yapmıştır.

Ahmed Ağaoğlu

Cumhuriyetçi Muhafazakârlardan siyasete en çok bulaşmış kişi olan Ahmed Ağaoğlu veya Ahmet Ağaoğlu (1869-1939)[5], Karabağ’da doğmuş ve ilk, orta, lise eğitimleri sonrası 1889 yılında Paris’e giderek Sorbonne Üniversitesi’nin tarih ve filoloji bölümünden mezun olmuştur. Yurtdışında İttihat ve Terakki’nin ileri gelenleriyle tanışma şansı yakalayan Ağaoğlu, Azerbaycan’da öğretmenlik yaparken Türkçü düşünceyle tanışmış ve Rusya’daki Türklerin haklarını korumak için “Difai” isminde bir siyasi dernek kurmuştur. Bakü’de Terakki başta olmak üzere birçok dergi ve gazete çıkaran Ağaoğlu, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra 1909 yılında İstanbul’a gelmiş ve İttihat ve Terakki ve Türk Ocakları ile olan bağlarını güçlendirmiştir. Hakikat gazetesindeki yazılarıyla dikkat çeken ve Türkçü düşüncenin önderlerinden biri haline gelen Ağaoğlu, önce İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkez üyesi daha sonra da Afyonkarahisar mebusu seçilmiştir. İstanbul’un işgali sonrası İngilizler tarafından birçok İttihatçı gibi Malta’ya sürülen Ağaoğlu, 2 yıl sonra İstanbul’a dönmüş ve Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin başyazarı olarak Milli Mücadele’ye büyük destek vermiştir. CHP’den Kars milletvekili olarak TBMM’ye de giren Ağaoğlu, partinin devrimci ve devletçi ekonomi doğrultusundaki görüşleri nedeniyle istifa ederek 1930 yılında Serbest Fırka’nın kurucularından olmuştur. Serbest Fırka sonrası siyaset hayatına nokta koyan Ağaoğlu, ölene kadar birçok esere imzasını atmıştır.

Peyami Safa

1899 İstanbul doğumlu ünlü edebiyatçı ve düşünürümüz Peyami Safa (1889-1961) ise[6], şair İsmail Safa’nın oğludur ve küçük yaşta edebiyata merak sarmıştır. Düzenli bir eğitim almamış ve kendi kendini kitaplar vasıtasıyla yetiştirmiştir. Genç yaşlarından itibaren öğretmenlik ve gazetecilik yapmıştır. 1961 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Daha çok romanlarıyla ve edebiyatçı yönüyle tanınsa da, kendisi aslında Kemalist Devrim’i kendi muhafazakâr perspektifinden yorumlamaya ve siyasal bir düzlem üzerine oturtmaya çalışmış önemli bir düşünürdür. Ancak kabul etmeliyiz ki, kendisinin siyasi görüşleri bazı açılardan tutarsızdır. 1950 ve 1960’larda Soğuk Savaş dönemi koşullarında giderek milliyetçilik ve muhafazakârlığının dozunu arttırmış ve 1930 ve 1940’larda yazdıklarını rejim zoruyla yazdığını iddia ederek yan çizmiştir. Safa’nın düşüncelerine daha sonra yakından göz atacağız. Nazım Hikmet’le girdiği polemiklerle de hatırlanabilecek olan Peyami Safa, aslında Türk edebiyatının en önemli isimlerinden birisidir. Fatih-Harbiye ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu sanırım hepimizde derin izler bırakmış eserlerdir. Hatta yazarın Fatih-Harbiye eseri henüz 1940’larda Zwischen Ost und West (Batı ile Doğu arasında) adıyla Almanca’ya çevrilmiş ve Avrupa’da büyük ilgi görmüştür. 1950 yılında kendisi CHP’den milletvekili adayı olmuş, ancak görüşlerinin çok daha yakın olduğu Demokrat Parti’nin seçimi kazanması üzerine TBMM’ye girememiştir.

Hilmi Ziya Ülken

Cumhuriyetçi Muhafazakârların bir diğer önemli ismi Hilmi Ziya Ülken[7] (1901-1974) ise, tarih, felsefe, sosyoloji, psikoloji ve coğrafya dersleri veren ve Mustafa Kemal’in isteğiyle daha sonra İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümüne öğretim görevlisi olarak atanmış değerli bir aydınımızdır. Türk Felsefe Cemiyeti’nin kurucularından olan Ülken, Kültür Haftası ve İnsan isimli dergiler de çıkarmış ve Türk Sosyoloji Derneği’nin kurulmasında önemli payı olmuştur. Değişik alanlarda yazdığı onlarca eserle hatırlanabilecek olan Ülken, 1974 yılında vefat etmiştir. Cumhuriyetçi Muhafazakârların en tanınmış olanları ve hareketin ideolojik çizgisine yön veren isimler ise İsmail Hakkı ve Peyami Safa’dır. Dolayısıyla, bu yazıda bu ikilinin önemli eserlerinden bazı alıntılarla Cumhuriyetçi Muhafazakârları anlatmaya çalışacağım. Ancak daha önce hareketin genel çizgisi ve Henri Bergson etkisi üzerine birkaç söz edelim.

Henri Bergson

İttihat ve Terakki döneminden başlayan ve Cumhuriyet döneminde etkisi yükselerek devam eden katı pozitivizm ve modernizm anlayışlarına tepki olarak Cumhuriyetçi Muhafazakârlarda görülen temel özellik, Henri Bergson[8] ve “sezgicilik”ten etkilenerek yaptıkları itirazlardır. Bu nedenle, Türk aydınına temel referans kaynağı olan Ziya Gökalp’i hedef seçen Cumhuriyetçi Muhafazakârlar, yapıtlarında Gökalp’in pozitivist yaklaşımlarına karşı mistisizmi, bilimselliğine karşı da gelenek-görenekleri ön plana çıkararak CHP içerisinde yandaş toplamaya çalışmış, ancak etkileri çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Onlara göre, dinsel dogmatizm ve modernist radikalizm arasında pek bir fark yoktur; çünkü her iki yaklaşım da kendisinin tek doğru olduğunu iddia eden ve mistisizmi küçümseyen makro gerçek iddialarıdır. Oysa Cumhuriyetçi Muhafazakârlara göre, gerçekten daha önemli olan, toplumda var olan eğilimler, gelenek-görenekler ve mikro yapılardır. İşte modernist söylemin bilimsel ve ikna edici argümanlarına karşı çıkmakta zorlanan Muhafazakârlar, bu noktada Henri Bergson ve sezgiciliği kendilerine kalkan yapmaya çalışmış, ancak bunda pek de başarılı olamamışlardır. Cumhuriyetçi Muhafazakârların bir diğer çabası da, kendilerini İslamcılardan ayrıştırmak olmuştur. Muhafazakârlar, Kemalist Devrim’i reddetmemiş ve temelde ona olumlu yaklaşmış, ancak devrimin ve yeni devletin bu ani ve gelenek-görenekten beslenmediğini iddia ettikleri hızlı dönüşüm çabalarından rahatsız olmuşlardır. Recep Peker, Kadro Hareketi yazarları gibi kişileri modernist radikalizm şeklinde bir uç kutup olarak gören Cumhuriyetçi Muhafazakârlar, diğer uca da kökten dinciliği ve radikal İslamcılığı koymuşlardır. Peyami Safa’nın Türk İnkılâbına Bakışlar (Reflections on the Turkish Revolution) adlı eseri bu anlayışı ortaya koymak açısından oldukça faydalıdır.

Türk İnkılâbına Bakışlar

Türk İnkılâbına Bakışlar eserinde Batı ve Doğu’yu birbirinden ayrı iki kutup olarak değerlendiren Safa’ya göre, Batı dünyasının gelişmesinde etkili olan üç ana unsur; (1) Antik Yunan aklı ve felsefesi, (2) Roma İmparatorluğu hukuku ve devlet geleneği ve (3) Hıristiyanlık geleneği ve ananeleridir. Batı, genel olarak aklı, çalışmayı, bilimi ve ilericiliği temsil ederken, Doğu geri kalmışlık, atalet ve sefaletin temsilcisidir. Bu konuda fazlasıyla oryantalist olduğunu görürüz Safa’nın. Ancak Batı’ya yönelik bu hayranlığı, onu enteresan bir formülasyona sürüklemiştir. Türk İnkılabına Bakışlar kitabında coğrafya ve iklimin insan davranışına etkisi konusunu oryantalist bir bakış açısından etkilenerek dile getiren Safa’ya göre, Kuran-ı Kerim ve İslam özünde akla, çalışkanlığa prim vermekte ve İncil’den ve Hıristiyanlıktan bile daha ileri olmaktadır. Ancak zaman içerisinde iyi özelliklerini Batı’ya veren Doğu İslam geleneği, Doğu coğrafyasında Hindu-İran geleneğiyle yer değiştirmiş ve bu nedenle İslam dünyası geri kalmıştır. Yani Batı’ya aklı ve mistisizmden kurtulmayı öğreten İslam olmasına karşın, İslam kendi içerisinde diğer bir İslam türüne yenik düşmüş ve geri kalmıştır. Bu noktadan hareketle, Safa, Kemalizm’in ananelere karşı değil, ananeler üzerinden yükselen Doğu’ya uygun ve evrimleşmiş bir hareket olduğunu ve bu nedenle desteklenmesi gerektiğini savunur. Modernitenin sadece yasaları ve giyimi taklit etmekle olmayacağını en iyi anlayanlardan biri olarak Safa, moderniteyi reddetmemek için modernitenin aslında İslam’ın özünde olduğunu ispatlama çabasına girişmiştir. Fatih-Harbiye, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve diğer birçok edebi eserinde gördüğümüz depresif hava bu teorisinde olmamasına karşın, bu coşkunun da biraz yapay olduğu ve aslında Batı hayranlığındann kaynaklandığı görülecektir. Safa’nın gelenek-görenekler üzerinde durması ise, kuşkusuz aslında CHP’nin devrimci ideoloji ve metotlarından kurtularak daha demokratik ve muhafazakâr bir çizgiye çekilmesi adınadır.

Batıya Doğru

İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Batıya Doğru eseri de Cumhuriyetçi Muhafazakârları anlamak açısından önemli bir kaynaktır. Dönemin koşulları ve aldığı eğitimin de etkisiyle eserinde fazlasıyla determinist bir yöntem kullanan Baltacıoğlu, ilk olarak “medeniyet” kavramı üzerinde durmuştur. Baltacıoğlu’na göre, “medeniyet”, “kültür”den farklı olarak “her ulusun hiç de kendine özgü olmayan, öbür uluslarla ortaklaşa taşıdığı bilgisi, bilimi, fenni, zanaatidir” (Baltacıoğlu: 13). Bu nedenle, Batılılaşmak ya da Avrupalılaşmak dediğimiz olgu Batı’nın tekniğini, bilimini ve zanaatini almak, “Batı medeniyetine gitmek için Garp tekniğine gitmek” demektir (Baltacıoğlu: 15). İşte daha önceleri Ziya Gökalp’in de söz ettiği kültür-medeniyet ayrışımı, bu noktada Baltacıoğlu’nun Batı’ya olan bakışını çok güzel belirlemektedir. Ona göre; Türkler, kendi kültürlerini, değerlerini, dinlerini, sosyal yapılarını korumalı ve Batı’nın ileri tekniğini alarak modernleşmelidir. Baltacıoğlu’nun muhafazakârlığı kültür alanında ortaya çıkmış ve aslında modernist bir kişi olmasına karşın, kendisinin Osmanlı toplumundan kalan ve kimi noktalarda modern yaşamla uyuşmayan bazı olgulara yönelim yapmasına neden olmuştur. Baltacıoğlu, eserinin ilerleyen bölümlerinde nüfustan, eğitime, tiyatrodan spora birçok alanda fikirlerini beyan etmiştir.

Cumhuriyetçi Muhafazakârlar için genel bir değerlendirmek yapmak gerekirse, sanıyorum şu özellikleri ön plana çıkacaktır. Öncelikle Cumhuriyetçi Muhafazakârlar, ilk Cumhuriyet aydınları arasında yer alan ve kendileri fazlasıyla Batılı bir eğitim almış, ancak Kemalist Devrim’in ani dönüşüm projesinden ürkmüş insanların oluşturduğu anti-modernist olmayan ancak yavaş değişim yanlısı (reformist) kimselerden oluşmaktadır. Bu noktada, Peyami Safa yıllar ilerledikçe çok daha ırkçı ve İslamcı bir çizgiye geçse de, çıkışı itibariyle o da bir ilerlemecidir. Cumhuriyetçi Muhafazakârlar, Milli Mücadele’ye büyük destek vermiş ve Kurtuluş Savaşı öncesi ve süresince emperyalizme destek vermiş gerici hareketlerle kendilerini ayrıştırmak için büyük bir gayret göstermişlerdir. Baltacıoğlu başta olmak üzere tüm muhafazakârlar, devletin çeşitli kademelerinde görev almış ve Kemalizm’i sahiplenmişlerdir. Ancak muhafazakârların güçleri -aynı sosyalistler gibi- devletçi ve liberallerin çetin savaşına sahne olan CHP’de çok sınırlı bir düzeyde kalmıştır. Cumhuriyetçi Muhafazakârlar, bilimselliğin karşısına romantizm, pozitivizmin karşısına sezgicilikle çıkmaya çalışmış ve bu yolda Nazım İrem’e göre Henri Bergson’u kendilerine koruma kalkanı yapmışlardır. Türk entelektüel hayatına getirdiği yeniliklerin yanında, Cumhuriyetçi Muhafazakârların tarihsel misyonları devrim ve karşı-devrim arasında bir üçüncü yol aramak ve radikal dönüşüm nedeniyle devletle toplum arasındaki bağların daha da kopmasına engel olmaya çalışmak olmuştur. Diğer dikkat çekici nokta ise, Henri Bergson ve sezgicilik etkisiyle modernizm eleştirisine soyunan Cumhuriyetçi Muhafazakârların bazı tezlerinin günümüzdeki post-yapısalcı Kemalizm ve modernizm kritikleriyle benzerlikler göstermesidir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


KAYNAKLAR
  • Aydın, Ertan (2004), “The Peculiarities of Turkish Revolutionary Ideology in the 1930s: The Ülkü Version of Kemalism, 1933-1936”, Middle Eastern Studies, 40: 5.
  • Baltacıoğlu, İsmayıl Hakkı (1945), Batıya Doğru, 1945, İstanbul: Sebat Basımevi.
  • İrem, Nazım (2002), “Turkish Conservative Modernism: Birth Of A National Quest For Cultural Renewal”, International Journal of Middle East Studies, 34: 1.
  • Özbudun, Ergun (1981) “The Nature of the Kemalist Political Regime”, içinde Atatürk: Founder of a Modern State, editörler: Ergun Özbudun ve Ali Kazancigil, ss. 79- 102. London: C. Hurst and Company.
  • Safa, Peyami (1999), Reflections on the Turkish Revolution, Ankara: Atatürk Supreme Council for Culture.
[1] Ertan Aydın ve Nazım İrem gibi akademisyenler, bu dönem Kemalizm’ini incelerken, temel olarak devletçi-bürokratik İsmet İnönü kanadından ve Celal Bayar ve arkadaşlarının oluşturduğu liberal İş Bankası grubundan söz ederler. Diğer ve daha etkisiz küçük gruplar ise, Kadro Hareketi’nden esinlenen sosyalist kanat ve Cumhuriyetçi Muhafazakârlardır. Bu anlamda, Ergun Özbudun’un da dikkat çektiği üzere, Kemalizm (tek-parti) döneminde bile Türkiye’de aslında TBMM’de çok sesli bir siyasi yapı vardır ve birçok siyasal ideoloji parlamentoda ve hükümet içerisinde temsil edilmiştir. Bakınız; Özbudun, Ergun (1981) “The Nature of the Kemalist Political Regime”, içinde Atatürk: Founder of a Modern State, editörler: Ergun Özbudun ve Ali Kazancigil, ss. 79- 102. London: C. Hurst and Company.
[2] Büyük ünlü uyumuna uygun olması açısından bu yıllarda Kemalizm’e Kamalizm deniyordu.
[3] İsmail Hakkı Baltacıoğlu (28 Şubat 1886-1 Nisan 1978), Türk eğitimci, yazar, hattat ve siyasetçi. Türk eğitim tarihinde büyük önemi olan bir düşünür ve bilimadamıdır. “Eğitim Reformu Akımı”nın Türkiye’deki en büyük temsilcisidir. Bir pedagog, oyun yazarı ve uygulamacı olarak Cumhuriyet dönemi tiyatro tarihinin de önemli kişilerinden birisidir. 1923 yılında Darülfünun emini seçilerek Cumhuriyet’in ilk üniversite rektörü oldu. Haftalık düşün ve sanat gazetesi Yeni Adam’ı 1934’ten itibaren 46 yıl boyunca yayımladı. VII. ve VIII. yasama dönemlerinde TBMM’de milletvekili olarak görev yaptı. Sosyoloji, psikoloji, sanat, eğitim ve felsefe alanlarında 100′e yakın eser ve inceleme; deneme ve fıkra türünde yazılar yayınladı. Aynı zamanda hikâye, oyun, roman, piyes yazıp, oyun sahneledi. Hat sanatında bir buluş yaparak “alev yazısı”nı buldu. Türk Dil Kurumu’na Terim Kolu Başkanı olarak hizmet verdi (1942-1957). Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0smail_Hakk%C4%B1_Baltac%C4%B1o%C4%9Flu.
[4] Mustafa Şekip Tunç (d. 1886 İstanbul, ö. 17 Ocak 1958 İstanbul) psikoloji ve felsefe alanında önemli faaliyetlerde bulunmuş bir Türk akademisyendir. Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_%C5%9Eekip_Tun%C3%A7.
[5] Ahmet Ağaoğlu ya da doğum adıyla Ahmet Bey Ağayev (Azerbaycan Türkçesi: Əhməd bəy Ağayev, Aralık 1869, Şuşa - 19 Mayıs 1939, İstanbul), Azerbaycan Türk’ü siyaset adamı, hukukçu, yazar ve gazetecidir. 1930 yılında Türkiye’nin ilk çok partili hayata geçiş denemesinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın teorisyeni olarak üstlendiği rol ile Türk siyasetine damgasını vurmuş liberal ve Türkçü bir siyasetçidir. Siyasetçiliğin yanı sıra, profesyonel gazetecilik ve akademisyenlik gibi alanlarda da faaliyet gösteren Ağaoğlu, 1930 öncesinde de Türk düşünce ve siyasi hayatında etkin olmuş bir isimdir. Hayatının on yıllık Bakü döneminde Azerbaycan Türklerinde milliyetçilik ve Türkçülük bilincinin gelişmesine çalışmıştır. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a gelip Türk Yurdu ve Türk Ocağı cemiyetlerinin kurucuları arasında yer almış; Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimlerle birlikte Türkçülük akımının önderleri arasına girmiştir. Kurtuluş Savaşı döneminde Ankara’ya giderek mücadeleyi destekleyen ve TBMM’de II. ve III. dönem milletvekili olarak görev yapan Ahmet Bey, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında devletin kurucusu Mustafa Kemal’e devrimler konusunda danışmanlık yapmıştır. 1930’daki Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın içindeki ağırlığı, görüşleri ve faaliyetleri ile partinin kurucusu Fethi Bey’in (Fethi Tevetoğlu) yanındaki en önemli isimdir. Parti kapandıktan sonra aktif siyasetten çekilen Ahmet Ağaoğlu, ölümüne kadar yazılarıyla milliyetçiliği ve liberal düşünceyi savunmaya devam etmiştir. Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu’nun, eğitimci ve milletvekili Tezer Taşkıran’ın, elektrik yüksek mühendisi ve işadamı Abdurrahman Ağaoğlu’nun; siyasetçi, edebiyatçı ve hukukçu Samet Ağaoğlu’nun ve tıp doktoru Gültekin Ağaoğlu’nun babasıdır.Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_A%C4%9Fao%C4%9Flu.
[6] Peyami Safa (2 Nisan 1889-15 Haziran 1961), Türk yazar ve gazeteci. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu ve Yalnızız gibi psikolojik türdeki eserleriyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ön plana çıktı. Yaşamı ve fikri hayatındaki değişimlerini eserlerine de yansıttı. “Server Bedi” takma adıyla birçok roman kaleme aldı. Cingöz Recai tiplemesini Fransız yazar Maurice Leblanc'ın Arsen Lüpen karakterinden esinlenerek yarattı. Aynı zamanda çeşitli kurumlarda gazetecilik mesleğini sürdürdü ve ağabeyi İlhami Safa ile birlikte Kültür Haftası gibi çeşitli dergiler çıkardı. Peyami Safa'nın ismini şair Tevfik Fikret koydu. Küçük yaşlarda babasını kaybedince, annesi ve ağabeyi ile zor şartlar altında yaşadı. Sağ kolunda kemik veremi hastalığı baş gösterdi. O yıllardaki psikolojisini otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda işledi. İlk edebi ürünlerini Vefa İdadisi’ndeki öğrenimi sırasında verdi. Kısa bir süre öğretmenlik yaptı. Asrın Hikâyeleri başlığı altında yayımladığı hikâyeleri ilgi gördü ve teşvik edici tepkiler aldı. Dönemin önemli edebiyatçılarıyla kalem kavgalarına girdi. Yaşamında pozitivist, materyalist, mistik, milliyetçi, muhafazakâr, antikomünist ve korporatist tutumlar sergileyerek çeşitli değişimler yaşadı. Fransızca bilmesiyle Batı kültür ve yeniliklerini yakından takip etti. İlk dönemlerinde Maupassant ve Rousseau gibi isimlerden tercümeler yaptı. Sonraki eserlerinde mekân olarak hep İstanbul'u seçti. Doğu ile Batı’nın sentez ve tahlilinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Cumhuriyet ve Milliyet gibi gazetelerde eleştirel üslupla yazılar yayımladı. Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek ile olan iyi ilişkileri zamanla kalem kavgalarına dönüştü. İlk başta Cumhuriyet Halk Partisi’ne, sonrasında Demokrat Parti’ye yakınlaştı. Küçük yaşta başladığı yazın hayatını ölümüne kadar sürdürdü. Ağırlıklı olarak milliyetçi ve muhafazakâr bir tutum içinde oldu. Fatih-Harbiye ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı eserleri Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim öğrencilerine tavsiye edilen 100 temel eser listesinde yer aldı. Eserleri çeşitli dönemlerde sinemaya ve dizilere uyarlandı.Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Peyami_Safa.
[7] Hilmi Ziya Ülken, (d. 3 Ekim 1901, İstanbul - ö. 5 Haziran 1974, İstanbul), Türk düşünce yaşamında ve Türkiye’de bir felsefe geleneğinin oluşmasında büyük etkisi olmuş felsefeci ve sosyolog. Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Hilmi_Ziya_%C3%9Clken.
[8] Henri-Louis Bergson (18 Ekim 1859 – 4 Ocak 1941), Fransız filozof. Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında etkili olmuştur. Bergson, birçok düşünürü, gerçekliği kavramak için sezgi süreçlerinin soyut rasyonalizm ve bilimden daha anlamlı olduğuna ikna etmiştir. 1927 yılında “zengin ve hayat verici fikirleri ve bu fikirlerin sunulmasında kullandığı parlak yeteneği” sebebiyle Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür. 1930 yılında Fransa tarafından Legion d’honneur nişanı ile ödüllendirilmiştir. Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Henri_Bergson.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder