Sayfalar

17 Mayıs 2013 Cuma

Erdoğan Amerika'dan Eli Boş Dönüyor


Uzun süredir beklenen ve hakkında çokça konuşulan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD gezisi önceki gün gerçekleşti. Beyaz Saray’da 2 saat sürmesi beklenen Başbakan Erdoğan ile Amerikan Başkanı Barack Obama arasındaki görüşme, beklenenden yarım saat daha uzun (2,5 saat) sürdü. Sonrasında Rose Garden (Gül Bahçesi) adı verilen yerde yapılan basın toplantısı ise aniden bastıran yağmur nedeniyle beklenenden kısa sürdü ve yoğun medya ilgisine rağmen gündem yaratacak ölçüde önemli açıklamalara sahne olmadı.
Daha sonra Başbakan Erdoğan, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın onuruna verdiği bir öğle yemeğine katıldı. Akşam saatlerinde ise Beyaz Saray’da Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Türk, Amerikan Başkanı Obama, ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Danilon’un Amerikan tarafını temsilen katıldığı dar kapsamlı ve 3 saati bulan bir akşam yemeği yenildi. Dün akşamüstü saatlerinden başlayarak artık gerçek dünyadan kopuk yandaşlıkları halkımız arasında çeşitli şakalara konu olan televizyon starı akademisyenler ve gazetecilerin tüm parlatma çalışmalarına karşın, nesnel bir gözle bu resmi gezinin sonuçlarına bakıldığında durumun tam anlamıyla bir başarısızlık ve akademik derecelendirmede “F” olduğunu söylemek kanımca doğru olacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı İbrahim Kalın önderliğinde formüle ettiği Türk Dış Politikası’nın Arap Baharı sürecinde yaşadığı zorluklar herkesin malumu. Erdoğan’ın “NATO’nun ne işi var Libya’da?” çizgisinden bugün Suriye konusunda NATO ve ABD’den askeri destek bekler çizgiye gelmesi aslında büyük bir çaresizliği işaret ediyor. Bu doğrultuda son gezinin diplomatik kodları incelendiğinde de bu gezinin başarılı olamadığı açıkça ortaya çıkıyor. Erdoğan gezi süresince Suriye konusunda ABD Başkanı Obama’dan beklediği desteği alamadı ve bu konuda Türkiye’yi çok zorlayan sürecin devam edeceği ortaya çıktı. Obama’dan askeri müdahale konusunda destek bekleyen Türkiye, karşısındaysa savaşa değil, siyasal çözüm sürecine destek veren bir Amerikan Başkanı buldu. Dolayısıyla Suriye konusunda çözüm için Rusya ile ABD’nin pazarlığı beklenecek ve Türkiye hemen yanı başındaki bir sorun için dahi etkisiz kalmaya ve kan kaybetmeye devam edecek. Bu noktada iç kamuoyunda yapılan şişirmelerin etkisiyle kendisini yeniden bölgesinde oyun kuran güçlü Osmanlı İmparatorluğu gibi görmeye başlayan hükümetin ciddi bir hayal kırıklığı yaşadığını ve yaşattığını belirtmemiz lazım. Zira Rusya’nın Beşar Esad’ın da pazarlık masasına oturması konusundaki ısrarı düşünüldüğünde, bu süreçte Türk hükümetinin uzun süredir takip ettiği Esad karşıtı şahin politikalar tam anlamıyla suya düşecek ve Türkiye’nin dünyadaki prestiji ayaklar altına alınacak.
Ayrıca Başkan Obama ile yapılan görüşme sonrası yenilen öğle yemeğinde ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin yaptığı konuşmada birçok defa Ortadoğu coğrafyasındaki tek laik ve demokratik ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e referans vermesi dikkat çekiciydi. Başbakan Erdoğan ise konuşmasında Osmanlı Sultanları Kanuni Sultan Süleyman ve Abdülmecit’e referans yapmayı yeğledi. Amerikalıların dahi önemini anladığı Atatürk’ün değerini sanıyorum bir tek bizim devlet yöneticilerimiz henüz anlamadılar. Umuyorum zamanla anlayacaklardır…
Gezide daha önce şahsen görüştüğüm yabancı akademisyen ve diplomatların da birçok defa dile getirdiği şekilde, Türk siyasetçilere karşı her zaman işe yarayan ve doğruyu söylemek gerekirse Türk devlet adamlarının en büyük zaafları olan “içi boş övgülerle sırt sıvazlama” taktiğinin Amerikalılar tarafından uluslararası ilişkiler öğrencilerine ders olacak şekilde büyük bir ustalıkla kullanıldığına şahit olduk. Başbakan Erdoğan ve ailesine, Türkiye’ye ve Türk insanına yönelik övgüler Türk kamuoyunun gönlünü almak için Amerikalılar tarafından büyük bir maharetle sunulurken, reel politikaya baktığımızda ABD’nin Türkiye lehine hiçbir somut adım atmayacağı ortaya çıktı. Yine akşam yenilen yemekte ABD tarafının MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın muadili olan CİA Başkanı John Brennan’ı görüşmeye getirmemesi ve Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Danilon ile yetinmesi Türk tarafına duyulan güvensizliğin ve tek bir Amerika olmadığının kanıtı oluyordu. Anlaşılıyor ki Amerika’da Kongre karşısında giderek zorlanmaya başlayan Obama’nın tüm gayretlerine rağmen, Amerikan sisteminin içeride giderek radikal İslami ve otoriter uygulamalara yönelen AKP hükümetine bakışı hızla değişiyor.
Gezideki bir başka ilginç ayrıntı ise Başbakan Erdoğan’ın Amerikan Başkanı Obama’ya Arapça “Barack Hüseyin Obama” yazılı bir resim hediye etmesiydi. Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak neden Türkçe değil de Arapça bir hediye seçtiği kafaları kurcalarken, gezinin belki de tek olumlu tarafı yüzlerce Türk ve Amerikan işadamının bu gezide bir araya getirilmesiydi. Bu doğrultuda bir diğer önemli haber ise akşam saatlerinde belki de başarısız geçen gezinin olumsuz etkilerini azaltmak için uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s'in Türkiye’nin kredi notunu “yatırım yapılabilir” seviyesine çıkarmasıydı. Medyada sahnelenen göstermelik şovlara karşın AKP hükümetinin esas gücünü İsrail ve finans dünyasında güçlü Yahudi lobisinden aldığı böylelikle bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Bu aynı zamanda Türkiye’ye verilmiş güçlü bir mesajdı; “Dış politikan başarısız ama ekonomin iyi yönetiliyor”.
Sonuç olarak bakıldığında; Başbakan Erdoğan’ın terörle müzakere döneminde düşen oylarını arttırmak için yaptığı İslami uygulama (alkol yasaklarının genişletilmesi) ve açıklamalara (milli içkimiz ayrandır) rağmen, ABD gezisinin son dönemde düşen performansına yeni bir halka ekleyeceğini düşünüyorum. Suriye konusu bu şekilde devam ettikçe Türkiye’deki istikrarsızlık ve ekonomik kayıplar artacak, dahası içeride ve dışarıda şüpheci çevrelerce mezhepçi olarak algılanan Türk Dış Politikası nedeniyle Türkiye’nin sosyal barışını sağlamak giderek zorlaşacaktır. Türkiye Libya deneyimi sonrası Suriye’de düşünmeden  aceleyle hareket edince, dış politikasında bugün büyük bir çıkmaza girmiştir ve buradan kurtulması hiç de kolay olmayacaktır. Bu noktada son dönemde sayıları artan ancak tahminleri büyük oranda yanlış çıkan Türkiye merkezli düşünce kuruluşlarının yetersizlikleri de dikkat çekici ve umut kırıcıdır. Ayrıca  bundan sonraki süreçte Türkiye’deki hükümetin kaderini  ilginç bir şekilde Suriye konusunda kritik adımlar atması muhtemel Rusya ve İran’ın tavrı belirleyecektir. Haziran ayında Cenevre’de düzenlenecek olan uluslararası konferans bu noktada önemli rol oynayabilir. Ancak kanımca Suriye konusunda masa başında uzlaşma da hiç kolay olmayacak ve dahası oldukça uzun zaman alacaktır. Bu süreçten almamız gereken ders ise, ülke olarak ne kadar güçlenirsek güçlenelim kendimizi dev aynasında görmememiz gerektiğidir.
Dr. Ozan ÖRMECİ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder