Son yıllarda Türkiye’de demokratikleşme üzerine yazıp-çizen ve uğraş
gösteren kişilerin üzerinde durdukları temel konu sivil-ordu ilişkileri ve daha
açık bir ifadeyle ordunun sivil denetim altına alınmasıdır. Elbette bu
husus demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri olup, bu alanda son dönemde
bazı doğru adımlar atılmış, ancak genelleyici ve özensiz hukuki süreçler
nedeniyle Türkiye’nin bu yönde sağlıklı sonuçlara ulaşması şimdilik mümkün
olamamıştır. Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun teklifince Cumhurbaşkanı
tarafından atanıp, senelerce bu kişilerle birlikte görev yapan ve devlet
sırlarına vakıf olan önceki Genelkurmay Başkanı’nın bugün terörist suçlamasıyla
hapiste tutuklu durumunda bulunması sanırım bu sağlıksız sürecin en açık
ispatıdır. Türkiye’de sözde liberal çevreler tarafından bugüne kadar hiç
tartışmamış bir konu ise, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından bugüne kadar
aslında hiçbir zaman serbest piyasa ekonomisinin reel anlamda varolmadığı
gerçeğidir. Şimdi bu konuya biraz daha yakından bakalım.
Günümüzde demokrasinin mutlak şartlarından biri olarak kabul edilen
serbest piyasa ekonomisi; liberalizm, sosyal demokrasi, muhafazakarlık,
milliyetçilik hatta İslamcılık gibi akımlar tarafından kabul görmüş önemli bir
mekanizmadır. Öyle ki, sosyalizmden koparak daha farklı bir yöne yelken açan
sosyal demokratlar ve Avrupa tipi sosyalistler dahi piyasa koşullarının
yarattığı ekonomik eşitsizlikleri sosyal devlet, aile sigortası, ücretsiz
sağlık ve eğitim hizmetleri ve benzeri mekanizmalarla önlemeye çalışırken, yine
de piyasa ekonomisine cepheden bir muhalefet geliştirmez ve bunu kişilerin bireysel
gelişimi ve canlı bir ekonomik hayat için doğru bir adım olarak görürler. Keza,
geçmişte çok daha devletçi hezeyanları olan milliyetçilik ve İslamcılık gibi
ideolojiler bile günümüzde dünya koşullarının zorlamasıyla piyasa ekonomisiyle
daha entegre ve ılımlı bir ekonomik modeli savunmak durumunda kalmışlardır. Fakat yabancı iktisadi ve finans dergilerinde ancak “emerging market (yeni
gelişen piyasalar)” kategorisinde kendisine yer bulabilen Türkiye’de gerçek
anlamda piyasa ekonomisi olup olmadığı bugüne kadar hiç sorgulanmamıştır.
Türkiye’de piyasa ekonomisi denince akla ne yazık ki Özal döneminde ve yine şu
son dönemde daha çok siyasi otoriteye yakın yeni zenginler yaratmak amacıyla
liberal esaslara aslında dayanmadan yapılan sağlıksız bazı özelleştirmeler
gelmektedir. Oysa piyasa ekonomisi, bireyin ve üretici güçlerin kaliteleri ve
yetenekleri doğrultusunda serbest ve çok seçenekli bir ortamda kendilerini en
iyi şekilde geliştirebilmeleri ve en iyi pozisyonlara gelebilme haklarına sahip
olmalarıdır. İyi işleyen bir piyasa ekonomisi; bireylerin kendilerini daha iyi
geliştirmek ve üretici güçlerin daha kaliteli ve maliyetsiz ürünler üretmesi
adına son derece sağlıklı çalışabilen bir modeldir. Elbette ben bir sosyal
demokrat olarak piyasanın yarattığı bazı olumsuzlukların önlenmesi ve
düzeltilmesi adına sosyal devletin hala gerekli olduğuna inanıyorum. Ancak daha
çok ilgilendiğim konu Türkiye’deki aksi iddialara rağmen Türkiye’de bugün hala
serbest bir piyasa modelinin işlemiyor olmasıdır. Bugün Türkiye’de
torpil-referans, siyasi otoritelere yakınlık, çeşitli gruplara (dini, ekonomik,
siyasi, mesleki) dahil olmak ve benzeri mekanizmalar dışında bireyin kendisini
istediği kadar geliştirsin devlette ya da özel sektörde yüksek mevkilerde iş
bulması kelimenin tam anlamıyla imkansızdır. Yeni açılan üniversitelerde -internet
teknolojisinin de etkisiyle- gelişen bir kısım zehir gibi bilgili ve yetenekli
gençlerimiz, bugün devlet kapısında kıytırık bir memuriyet alabilmek için
birbirlerini ezer, senelerce atama beklerken, özel sektörde de maalesef
şirketlerimizin aile yapılarından kurtulamaması nedeniyle Türkiye henüz
feodalizm dönemini yaşamakta ve adeta kapitalizme geçiş sancıları çekmektedir. Türkiye’de
bilgi ve başarının somut bir karşılığı
yoktur; insanlar başarı ve bilgilerine göre değil, siyasete göre
sıralanır ve kategorize edilirler. Elbette bu kadar adaletsiz bir sosyoekonomik
düzenin sonucu da, 12 yaşında kız çocuğuna tecavüz eden onlarca sapığı affeden
bir hukuk düzeni, gücü korumak için herşeyi yapan bir siyaset mekanizması,
kendi kârı dışında hiçbir ilkesi olmayan ilkel bir özel sektör düzenidir. Yine
güce dayalı bu düzende elbette sesi en çok çıkan otoriter lider en başarılı
olur, yine kadınlar eziyet görür, yine halkın en çok kullandığı küfür sanki
herkes kick-boskçuymuş gibi “senin ağzını, burnunu kırarım” olur. Gücün
karakterize ettiği bu toplum düzeninde yasadışı işler yapanlar takdir edilir, en
sevilen dizi karakterleri kabadayı ya da mafyababası olur. İşte Türkiye tüm
makyaj çalışmalarına rağmen böyle bir ülkedir...
Türkiye’de sosyalist bir iktidar isteyenlerin de liberallerle aynı
şekilde önce Türkiye’de sağlıklı bir piyasa toplumunun oluşum sürecine katkıda
bulunmaları gerektiğine yürekten inanıyorum. Türkiye’de önce sağlıklı bir
piyasa toplumu ve özgürlükçü bir siyasal düzen kurulmalı, bunun sancıları da
sosyal demokrat mekanizmalarla önlenmeye çalışılmalıdır. Bu yapılamazsa, benim
yaptığım gelecek projeksiyonlarında Başbakanımızın tavsiyesiyle (!) üçer üçer
çoğalan Türkiye toplumunun geleceğinde işsiz ve umutsuz kalan gençlerin
sürükleyeceği radikal hareketler iktidarları ve güvenlik güçlerini çok ama çok
zorlayacaktır. Allah yardımcımız olsun...
Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder