Sayfalar

5 Mart 2013 Salı

Türkiye Piyasa Ekonomisi Mi?


Son yıllarda Türkiye’de demokratikleşme üzerine yazıp-çizen ve uğraş gösteren kişilerin üzerinde durdukları temel konu sivil-ordu ilişkileri ve daha açık bir ifadeyle ordunun sivil denetim altına alınmasıdır. Elbette bu husus demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri olup, bu alanda son dönemde bazı doğru adımlar atılmış, ancak genelleyici ve özensiz hukuki süreçler nedeniyle Türkiye’nin bu yönde sağlıklı sonuçlara ulaşması şimdilik mümkün olamamıştır. Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun teklifince Cumhurbaşkanı tarafından atanıp, senelerce bu kişilerle birlikte görev yapan ve devlet sırlarına vakıf olan önceki Genelkurmay Başkanı’nın bugün terörist suçlamasıyla hapiste tutuklu durumunda bulunması sanırım bu sağlıksız sürecin en açık ispatıdır. Türkiye’de sözde liberal çevreler tarafından bugüne kadar hiç tartışmamış bir konu ise, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından bugüne kadar aslında hiçbir zaman serbest piyasa ekonomisinin reel anlamda varolmadığı gerçeğidir. Şimdi bu konuya biraz daha yakından bakalım.

Günümüzde demokrasinin mutlak şartlarından biri olarak kabul edilen serbest piyasa ekonomisi; liberalizm, sosyal demokrasi, muhafazakarlık, milliyetçilik hatta İslamcılık gibi akımlar tarafından kabul görmüş önemli bir mekanizmadır. Öyle ki, sosyalizmden koparak daha farklı bir yöne yelken açan sosyal demokratlar ve Avrupa tipi sosyalistler dahi piyasa koşullarının yarattığı ekonomik eşitsizlikleri sosyal devlet, aile sigortası, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetleri ve benzeri mekanizmalarla önlemeye çalışırken, yine de piyasa ekonomisine cepheden bir muhalefet geliştirmez ve bunu kişilerin bireysel gelişimi ve canlı bir ekonomik hayat için doğru bir adım olarak görürler. Keza, geçmişte çok daha devletçi hezeyanları olan milliyetçilik ve İslamcılık gibi ideolojiler bile günümüzde dünya koşullarının zorlamasıyla piyasa ekonomisiyle daha entegre ve ılımlı bir ekonomik modeli savunmak durumunda kalmışlardır. Fakat yabancı iktisadi ve finans dergilerinde ancak “emerging market (yeni gelişen piyasalar)” kategorisinde kendisine yer bulabilen Türkiye’de gerçek anlamda piyasa ekonomisi olup olmadığı bugüne kadar hiç sorgulanmamıştır. Türkiye’de piyasa ekonomisi denince akla ne yazık ki Özal döneminde ve yine şu son dönemde daha çok siyasi otoriteye yakın yeni zenginler yaratmak amacıyla liberal esaslara aslında dayanmadan yapılan sağlıksız bazı özelleştirmeler gelmektedir. Oysa piyasa ekonomisi, bireyin ve üretici güçlerin kaliteleri ve yetenekleri doğrultusunda serbest ve çok seçenekli bir ortamda kendilerini en iyi şekilde geliştirebilmeleri ve en iyi pozisyonlara gelebilme haklarına sahip olmalarıdır. İyi işleyen bir piyasa ekonomisi; bireylerin kendilerini daha iyi geliştirmek ve üretici güçlerin daha kaliteli ve maliyetsiz ürünler üretmesi adına son derece sağlıklı çalışabilen bir modeldir. Elbette ben bir sosyal demokrat olarak piyasanın yarattığı bazı olumsuzlukların önlenmesi ve düzeltilmesi adına sosyal devletin hala gerekli olduğuna inanıyorum. Ancak daha çok ilgilendiğim konu Türkiye’deki aksi iddialara rağmen Türkiye’de bugün hala serbest bir piyasa modelinin işlemiyor olmasıdır. Bugün Türkiye’de torpil-referans, siyasi otoritelere yakınlık, çeşitli gruplara (dini, ekonomik, siyasi, mesleki) dahil olmak ve benzeri mekanizmalar dışında bireyin kendisini istediği kadar geliştirsin devlette ya da özel sektörde yüksek mevkilerde iş bulması kelimenin tam anlamıyla imkansızdır. Yeni açılan üniversitelerde -internet teknolojisinin de etkisiyle- gelişen bir kısım zehir gibi bilgili ve yetenekli gençlerimiz, bugün devlet kapısında kıytırık bir memuriyet alabilmek için birbirlerini ezer, senelerce atama beklerken, özel sektörde de maalesef şirketlerimizin aile yapılarından kurtulamaması nedeniyle Türkiye henüz feodalizm dönemini yaşamakta ve adeta kapitalizme geçiş sancıları çekmektedir. Türkiye’de bilgi ve başarının somut bir karşılığı  yoktur; insanlar başarı ve bilgilerine göre değil, siyasete göre sıralanır ve kategorize edilirler. Elbette bu kadar adaletsiz bir sosyoekonomik düzenin sonucu da, 12 yaşında kız çocuğuna tecavüz eden onlarca sapığı affeden bir hukuk düzeni, gücü korumak için herşeyi yapan bir siyaset mekanizması, kendi kârı dışında hiçbir ilkesi olmayan ilkel bir özel sektör düzenidir. Yine güce dayalı bu düzende elbette sesi en çok çıkan otoriter lider en başarılı olur, yine kadınlar eziyet görür, yine halkın en çok kullandığı küfür sanki herkes kick-boskçuymuş gibi “senin ağzını, burnunu kırarım” olur. Gücün karakterize ettiği bu toplum düzeninde yasadışı işler yapanlar takdir edilir, en sevilen dizi karakterleri kabadayı ya da mafyababası olur. İşte Türkiye tüm makyaj çalışmalarına rağmen böyle bir ülkedir...

Türkiye’de sosyalist bir iktidar isteyenlerin de liberallerle aynı şekilde önce Türkiye’de sağlıklı bir piyasa toplumunun oluşum sürecine katkıda bulunmaları gerektiğine yürekten inanıyorum. Türkiye’de önce sağlıklı bir piyasa toplumu ve özgürlükçü bir siyasal düzen kurulmalı, bunun sancıları da sosyal demokrat mekanizmalarla önlenmeye çalışılmalıdır. Bu yapılamazsa, benim yaptığım gelecek projeksiyonlarında Başbakanımızın tavsiyesiyle (!) üçer üçer çoğalan Türkiye toplumunun geleceğinde işsiz ve umutsuz kalan gençlerin sürükleyeceği radikal hareketler iktidarları ve güvenlik güçlerini çok ama çok zorlayacaktır. Allah yardımcımız olsun...


Dr. Ozan ÖRMECİ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder