Sayfalar

23 Ekim 2012 Salı

UBP Kongresi


Geçtiğimiz günlerde Girne Amerikan Üniversitesi’nde işe başlamamı takiben Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iç siyaseti hakkında da yavaş yavaş bilgi sahibi olmaya başladım. GAÜ’de bu konuda uzman hocalarımızın ders aralarındaki hızlandırılmış kursları (!) açıkçası günlerce gazete okumaktan daha faydalı oldu. Geçtiğimiz haftanın Kıbrıs’taki en önemli siyasi gündem maddesi ise iktidardaki Ulusal Birlik Partisi-UBP’nin Kurultayı idi.
Ulusal Birlik Partisi’nin 19. Olağan Kurultayı’nda Genel Başkanlık için iki iddialı isim yarıştı; halihazırdaki Başbakan ve parti lideri İrsen Küçük ile karşısında Gazimağusa milletvekili Ahmet Kaşif. Pazar sabahı gergin bir atmosferde başlayan kongrede seçim öncesi Kıbrıslılar ve özellikle UBP’lilerce en çok konuşulan konular; Türkiye’de AKP hükümetinin İrsen Küçük’ten yana tavır koyduğunu belli etmesi ve Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Başbakan İrsen Küçük arasında UBP içerisinde bir güç mücadelesinin yaşandığının iddia edilmesiydi. Nitekim Kurultay’da konuşma yapan Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun kongre salonunda fotoğrafının bulunmaması nedeniyle partisine sitem etmesi ikili arasındaki gerginliği gösteriyordu. Her iki adayın konuşmaları sonrası akşam saatlerinde başlayan oylama sonucunda Başbakan İrsen Küçük 704 oyla yeniden Genel Başkan seçilirken, Ahmet Kaşif 690 oy aldı. İrsen Küçük bu sonuçla -seçimin iptal edilmemesi durumunda- yerini korurken, Cumhurbaşkanı Eroğlu ve Ahmet Kaşif de parti içerisindeki yarıya yakın güçlerini göstermiş oldular.
Kongre sonrası en ilginç gelişmelerden biri ise “Toparlanıyoruz” hareketi lideri Doç. Dr. Kudret Özersay’ın twitter hesabından duyurduğu “UBP tüzüğüne göre Genel Başkan üye tamsayısının salt çoğunluğu ile seçilir” şeklindeki UBP tüzüğü 28. maddesi nedeniyle seçimlerin önümüzdeki hafta tekrar edileceği yönünde tartışmalardı. Olay Kıbrıs basınında ve Kıbrıslılar arasında gündem yaratırken, UBP Kongre Divanı İrsen Küçük’ü Genel Başkan ilan ederek tartışmalara son vermeye çalıştı. Ancak kongre sonucunun mahkemelik olabileceği ve ayrıca UBP’nin ilerleyen günlerde Küçük ve Kaşif ekseninde ikiye bölünebileceği tartışmaları Kıbrıslılar arasında yapılmaya devam ediyor.
Kongre sonrası gözlemlediğim kadarıyla Kıbrıslı Türkler ülkelerindeki siyasetin tamamen Türkiye’den tanzim edilmesi ya da edildiği gibi bir görüntü yaratılmasından son derece rahatsızlar ve Türkiye’den kendilerine babaları gibi değil, kardeşleri gibi davranmasını bekliyorlar. UBP içerisinde yaşanan bu tartışmalar ve karışıklıklar kuşkusuz CTP başta olmak üzere diğer muhalefet partileri adına da seçimler öncesi önemli bir sinyal. Ancak muhalefet partileri henüz iktidara hazır bir görüntü çizmiyorlar. Denktaş, Eroğlu ve Talat gibi çok önemli liderlerin yıllar içerisinde KKTC siyasetinden yavaş yavaş çekilmeleriyle Kıbrıs siyasetinde yeni isimlere şans tanınabilir gibi düşünüyorum. Girne’den sevgiler ve herkese iyi bayramlar.
Dr. Ozan Örmeci


21 Ekim 2012 Pazar

Çin'in Yeni Lideri Olması Beklenen Enigmatik Adam: Şi Cinping




8 Kasım’da Çin Komünist Partisi’nin 18. Milli Kongresi Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenecek. ÇKP açısından tarihi sonuçları olması beklenen bu kongrenin en önemli konusu, kuşkusuz Çin'in en yüksek siyasi organı olarak kabul edilen Politbüro Daimi Komitesi’nin 9 üyesinden 7’sinin yaştan veya iki dönemlik sınırlamadan dolayı emekliye ayrılacak olması.[1] Emekliye ayrılacaklar arasında Cumhurbaşkanı Hu Jintao ve Başbakan Wen Jiabao da bulunuyor. Politbüro’nun neredeyse tamamının yenileceği ve Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın belirleneceği bu çok önemli kongrenin en dikkat çeken ismi ise kongre sonrası Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olması beklenen hali hazırdaki Cumhurbaşkanı Yardımcısı Şi Cinping (Xi Jinping). Bu yazıda Cinping hakkında şu ana kadar Batı medyasında yazılanları Türk okurlar için özetlemeye çalışacağım.

1 Haziran 1953 tarihinde Pekin’de dünyaya gelen Şi Cinping, Çin’de “princeling (genç prens)” lakabıyla tanınıyor. Cinping’in bu lakabı almasının sebebi babası Xi Zhongxun’un (1913-2002) Çin Halk Cumhuriyeti’nin devrimci ilk nesil liderlerinden ve en önemli siyasi figürlerinden olması. Babası Mao ile beraber bizzat Çin Devrimi’ni örgütleyen kişilerden biri olan Cinping’e, bu nedenle Çin siyasetinde uzun bir süredir “veliaht” gözüyle bakılıyordu. Devrimin en önemli isimlerinden biri olmasına karşın, Kültür Devrimi sırasında tutuklanan ve uzun yıllarını hapiste geçiren Zhongxun’un oğluna en büyük mirası ise serbest piyasa ekonomisine klasik komünistler ve Maoculardan daha sıcak yaklaşımı ve 1989 yılında Tiananmen Meydanı’nda öğrencilerin üzerine ateş açan güvenlik güçlerine yönelik eleştirilerinin yarattığı saygın imaj.[2] Babasının bu saygın imajınından da yararlanarak kariyerinde hızla ilerleyen Cinping ise hakkında az şey bilinen enigmatik, ama aynı zamanda klasik Çinli politikacılardan daha farklı olarak sıcakkanlı ve sempatik bir lider olarak ön plana çıkıyor.

Babasının tutuklanması sonrası zor günler geçiren ve taşraya çalışma kampına gönderilen, ancak Komünist Parti’ye üye olarak ülkesi için çalışmaya devam eden Cinping, 1975-1979 yılları arasında Pekin’in saygın üniversitelerinden olan Tsinghua Üniversitesi’nde kimya mühendisliği okudu.[3] Babasının salıverilmesinin ardından önü açılan Cinping, 1979-1982 yılları arasında Çin Komünist Partisi’nin önemli isimlerinden ve Merkezi Askeri Komisyon Genel Sekreteri Geng Biao’nun yardımcılığını üstlendi ve bu sayede Çin Halk Kurtuluş Ordusu ve Çin Komünist Partisi içerisindeki bağlantılarını geliştirdi.[4] Detant sonrası Çin-ABD ilişkileri gelişirken, Cinping de 1985 yılında Amerika’daki tarım sistemini incelemek için bu ülkeye giden bir delegasyonda yer alarak kısa bir süre bu ülkede Iowa’da yaşadı. Cinping’in Amerika’daki zamanlarından kalma en önemli alışkanlıklarının basketbol sevgisi ve Hollywood savaş filmlerine olan düşkünlüğü olduğu söyleniyor.[5]

Kariyeri boyunca 4 önemli bölgede (Shaanxi 1969-1975, Hebei 1982-1985, Fujian 1985-2002, Zhejiang 2002-2007) görev yapan Cinping, sadakat ve yönetici yeteneklerinin büyük önem arz ettiği Çin Komünist Partisi’nde basamakları hızla yükseldi ve 2007 yılında Şanghay’da parti yöneticiliğine atanması onu bekleyen parlak kariyerinin habercisi oldu. Özellikle 1999 yılında görev yaptığı Fujian eyaletinde meydana gelen bir rüşvet skandalının yarattığı sorunları başarıyla çözmesi onu parti nezdinde bir yıldız haline getirdi.[6] Cinping’in 2007 yılındaki 17. Milli Kongre’de Polit Büro’ya atanması ise Çin’in 5. kuşak liderleri arasına girmesini ve dünyanın da kendisini fark etmesini sağladı.

Bugün dünyanın konuşmaya hazırlandığı Cinping’in özel hayatı ve siyasal eğilimleri konusunda çok az şey biliniyor. Cinping’in boşandığı ilk eşi Ke Lingling’den sonraki ikinci karısı Çin’de çok sevilen bir şarkıcı olan 1962 doğumlu Peng Liyuan.[7] Sadık bir parti üyesi olan ve halkın çok sevdiği Liyaun sayesinde Cinping’in de halk nezdindeki saygınlığı kuşkusuz yükseliyor. Çiftin kızlarını (Xi Mingze) farklı bir isim kullandırarak Amerika’da Harvard Üniversitesi’nde okutmaları ise önemli bir anekdot ve Cinping’in dünyaya bakışı hakkında önemli bir işaret olarak algılanabilir.[8] Cinping’in son dönemde adı en çok Eylül ayında 15 gün süreyle ortalarda gözükmemesi ve kaybolduğunun iddia edilmesi ile dünya basınında geçti.[9] Hakkında bilinen az şey arasında yolsuzluk karşıtı sert duruşu ve kimseye düşman olmamaya özen gösteren ihtiyatlı siyasi yaklaşımı var.[10] Babası gibi piyasa ekonomisine sıcak bakışı[11], onu bir anlamda Çin’in efsanevi kurucu lideri Mao’dan çok günümüzün şahlanan ejderhasını yaratan Deng Xiaoping’e yakınlaştırıyor. Fotoğraflarında birçok Çinli siyasetçiden farklı olarak gülümseyen pozlar veren Cinping’in hakkında az şey bilinmesi nedeniyle gizemlilikten doğan bir karizmasının olduğunu söylemek de mümkün.

21. yüzyılda süper güç iddiasını ortaya koyması beklenen Çin Halk Cumhuriyeti’nin birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı olması beklenen liderinin hakkında yazılanlar şimdilik bunlarla sınırlı. Kuşkusuz Cinping’in ülkesine çizeceği rota sadece kendi ülkesi ve halkı için değil, tüm dünya ve dünya halkları açısından da önemli olacak.


Dr. Ozan ÖRMECİ








[1] “Çin’de tarihi kongre 8 Kasım’da yapılacak”, Zaman, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://www.zaman.com.tr/newsDetail_getNewsById.action?haberno=1351813.
[2] “Xi’s Career Gives Few Clues to His Beliefs”, The Wall Street Journal, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://online.wsj.com/article/SB10001424052702304410504575560450728568626.html.
[3] “China’s congress: Front-runners for power”, BBC, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/news/world-asia-china-19703672.
[4] “Xi Jinping”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Xi_Jinping.
[5] “China’s congress: Front-runners for power”, BBC, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/news/world-asia-china-19703672.
[6] “Xi’s Career Gives Few Clues to His Beliefs”, The Wall Street Journal, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://online.wsj.com/article/SB10001424052702304410504575560450728568626.html.
[7] Liyuan’ın bir canlı performansı buradan izlenebilir, http://www.youtube.com/watch?v=azFc6PFi-xE, Erişim Tarihi: 21.10.2012.
[8] “Xi Jinping Millionaire Relations Reveal Fortunes of Elite”, Bloomberg, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://www.bloomberg.com/news/2012-06-29/xi-jinping-millionaire-relations-reveal-fortunes-of-elite.html.
[9] “Communist Leader’s Absence Sets Off Rumor Mills in China”, New York Times, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://www.nytimes.com/2012/09/11/world/asia/xi-jinping-chinas-presumptive-new-leader-mysteriously-absent.html?_r=2&.
[10] The Creation Myth of Xi Jinping”, Foreign Policy, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://www.foreignpolicy.com/articles/2012/10/19/the_creation_myth_of_xi_jinping.
[11] “The Guardian Profile: Xi Jinping”, Guardian, Erişim Tarihi: 21.10.2012, Erişim Adresi: http://www.guardian.co.uk/world/2012/feb/13/xi-jinping-profile-china

17 Ekim 2012 Çarşamba

The Impact of Europeanization on Turkish Political Party System: Justice and Development Party (2002-2007)



International Journal of Business and Social Sciences (IJBSS) dergisinin Eylül 2012 tarihli (cilt no:3, sayı no: 18) sayısında yayınlanan "The Impact of Europeanization on Turkish Political Party System: Justice and Development Party (2002-2007)" adlı makaleme buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. İyi günler.

Dr.   Ozan Örmeci

12 Ekim 2012 Cuma

GAÜ Açılış Töreninde Kıbrıs Sorunu Tartışıldı

 
Bugün yeni çalışmaya başladığım Girne Amerikan Üniversitesi’nde 2012-2013 akademik yılı için düzenlenen açılış törenine ve kokteyline katıldım. Güzel bir atmosferde gerçekleşen töreni Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Dr. Derviş Eroğlu, KKTC Dış İşleri Bakanı Sayın Hüseyin Özgürgün, Girne Belediye Başkanı Sayın Sümer Aygın ve bazı KKTC milletvekilleri de katılım göstererek onurlandırdılar. Törende GAÜ Rektörü Prof. Dr. Yıldırım Öner ve GAÜ Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Akpınar üniversitenin gelişimini anlatan güzel ve bilgilendirici konuşmalar yaptılar. Ben ise daha çok siyasi gündem oluşturacağını düşündüğüm Sayın Eroğlu ve Sayın Özgürgün’ün konuşmaları hakkında sizlere bilgi vermek istiyorum.
 
Yaklaşık 20-25 dakika kadar izleyicilere hitap eden KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, üniversite yasasını 1980’lerde geçiren bir siyasetçi olarak tüm adadaki ilk üniversite olan Girne Amerikan Üniversitesi’nin geçirdiği atılım sürecini hayranlıkla izlediğini belirttikten sonra sözü Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile yapılan müzakerelere ve Kıbrıs sorununa getirdi. 1968’den beri adada müzakerelerin devam ettiğini ancak Rumların tavizsiz ve ısrarcı tutumları nedeniyle asla çözüme yaklaşılamadığını belirten Eroğlu, bir sonraki seçimlerde aday olmayacağını açıklayan Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’ın da görüşmelerde uzlaşmaya yanaşmadığını ve bu nedenle görüşmelerin çözüme ulaşması konusunda umutsuz olduğunu dile getirdi. “Yalnızca almak sadece Allah’a mahsustur” diyerek Hristofyas ve Rum kesiminin müzakerelerdeki tutumunu eleştiren Eroğlu, Hristofyas’ın yerine Cumhurbaşkanı olmasına kesin gözüyle bakılan DİSİ Genel Başkanı Nikos Anastiasidis’in müzakerelerde Hristofyas’tan bile daha sert pozisyon alabileceğine dikkat çekerek, sürece yönelik olumsuz görüşlerini ifade etti. Hakikaten diğer partilerin de katılımıyla yüzde 75 destek alınmadan asla Kıbrıs sorununda yeni bir öneride bulunulmayacağını dile getiren Anastiasidis’in sözleri gelecek açısından karamsar bir hava yaratacak cinsten.
 
Sayın Eroğlu’ndan sonra sahneye çıkan KKTC’nin genç ve karizmatik Dış İşleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Kıbrıs sorununun tarihsel gelişimi hakkında kısa ancak bilgilendirici bir ders verdi. Kıbrıs davasının yaşanan bunca tatsız olay ve acıya rağmen Türkiye ve Kıbrıs’taki Türk gençleri tarafından yeterince sahiplenilmediğine dikkat çeken Özgürgün, dünyadaki yaygın kanının aksine Lefkoşa’nın 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı ile bölünmediğini ve 1960’lardan beri bölünmüş olduğunu söyledi. Özgürgün Türk askerinin adadaki konumunun da ilk günden başlayarak barışı korumak olduğuna dikkat çekti.
 
Girne Amerikan Üniversitesi dans ekibinin şovu sonrası tören sona erdi ve kokteyle geçildi. İlerleyen haftalarda Kıbrıs sorunu hakkında yaptığım mülakat, gözlem ve analizleri bu köşeden okumaya devam edeceksiniz.

 

Dr. Ozan Örmeci

4 Ekim 2012 Perşembe

Girne Amerikan Üniversitesi'ndeyim


Şu sıralar oldukça hareketli günler yaşıyorum. Uşak Üniversitesi idaresinin Manisa İdare Mahkemesi'nden gelen karara rağmen kendi insiyatifiyle "Yardımcı Doçent" olarak atamamı yapmaması üzerine ben de Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) İşletme ve Ekonomi Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde tam zamanlı öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Elbette yaklaşık dört yıldır görev yaptığım Uşak Üniversitesi'nde çok sevdiğim ve emek verdiğim öğrencilerimi, değerli bazı meslektaşlarımı ve dostlarımı arkada bırakıyorum. Bu nedenle üzgünüm. Ancak hukukun geçersiz kılındığı ve gelişmemesi için her yol denenen küçük bir devlet üniversitesinde görev yapmaktansa, GAU gibi uluslararasılaşmış bir üniversiteye geçmeyi kendi açımdan daha uygun buldum. Bu açıdan da son derece mutluyum.

Girne Amerikan Üniversitesi 1985 yılında kurulmuş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk yüksek öğrenim kuruluşu. Uzun yıllar Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olan Bilkent Üniversitesi'nde okuduğum ve çalıştığım için GAÜ'ye alışmakta pek zorlanmıyorum. Zira her iki üniversitede de Amerikan eğitim sistemi temeline dayanan ve öğrenci odaklı bir yaklaşım mevcut. GAÜ'nün kampüsü devasa boyutlarda değil, ancak son derece güzel ve düzenli. Spor alanları, yüzme havuzları, kafe ve restoranlar, yurtlar, akademisyen lojmanları, fakülteler ve araştırma merkezleri gibi yapılar kampüsü çevreliyor. 5000-6000 arası öğrencinin eğitim aldığı GAÜ gerçek bir pazarlama başarısına işaret ediyor. Zira tanınmamış bir ülke olan KKTC'nin bu güzide yüksek öğrenim kurumundaki öğrencilerden neredeyse yarısını yabancı öğrenciler oluşturuyor. Bu öğrenciler arasında gözlemlediğim kadarıyla Libya, Irak, İran, Azerbaycan, ABD, Rusya, Azerbaycan, Nijerya ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelenler var. Kalan yarıyı ise Kıbrıslı Türk ve Türkiyeli öğrenciler oluşturuyor. KKTC için GAÜ'nün başarısı ülkenin gelişmesi ve daha iyi bilinmesi açısından da kuşkusuz son derece önemli. Türkiye'de hiçbir üniversitede olmayan kozmopolitan bir ortama sahip GAÜ'de görev yapmaktan bu nedenle son derece mutluyum. Tanıştığım akademisyenlerin Türkiye'de ODTÜ gibi en kaliteli üniversitelerden gelmeleri, önemli bir kısmının İngiltere ve ABD gibi eğitim seviyesi en yüksek ülkelerde yüksek lisans veya doktora yapmış olmaları benim de kendimi geliştirmem için iyi bir fırsat sunuyor. Akademisyenlerimiz arasında Prof. Dr. İsmail Sıla, Doç. Dr. Ercan Gündoğan, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Işıksal, Dr. Enver Gülseven, Türkiye'den gelen Prof. Dr. Hasan Ünal ve Murat Karayalçın gibi önemli isimler var.

Hep olumlu şeyleri söyledim ancak bazı zorluklar da var tabii ki... Derslerde hareket eden, kendini kaptırıp saatlerce konuşan bir akademisyen için bu mevsimlerde Girne'nin sıcağı "Türk hamamı" etkisi yaratıyor. Bu nedenle terlemeden bir şey yapmak zor. Ancak kışın durumun daha iyi olacağı söyleniyor. Bunun dışında  anladığım kadarıyla buradaki akademisyenlerin ortak sıkıntısı, mükemmel altyapı olanaklarına ve çok iyi bir akademisyen kadrosuna sahip olmasına rağmen Türkiye'den iyi öğrenci çekememenin eğitim seviyesini düşürmesi. Ancak bunların da kısa sürede halledilmesi durumunda GAÜ'nün daha da kaliteli ve önemli bir üniversite haline geleceğine yürekten inanıyorum. İlerleyen haftalarda Kıbrıs gözlemlerimi yazmak üzere şimdilik herkese selamlarımı gönderiyorum.

Dr. Ozan Örmeci