Türkiye’de 12 Eylül sonrası hızlı bir çıkışa geçen ve 1990’ların ortasında demokrasiyi tehdit eder hale gelen Siyasal İslam ideolojisinin en önemli temsilcisi hiç kuşkusuz “Milli Görüş” ismini verdiği İslamcı ve Batı karşıtı ideolojisiyle 1960’ların sonlarından bu yana siyaset sahnesinde yer alan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. Bugünlerde sağlık sorunları ve başta Kayıp Trilyon Davası olmak üzere bazı yasal problemlerle uğraşan, siyasi kariyeri büyük ölçüde bitmiş olan Erbakan, siyasal çalışmalarının ödülünü kendi alamasa da, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelişine neden olan süreçte en büyük pay kendisine aittir. Şimdi hep beraber Erbakan’ın hayat hikayesine ve siyasal kariyerine bir göz atalım.
Necmettin Erbakan 29 Ekim 1926 tarihinde hakim Mehmet Sabri Erbakan ile Kamer Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Adana’nın Kozan ve Saimbeyli bölgesinde uzun zaman hüküm sürmüş bulunan Kozanoğulları ailesinden gelen ve Ağır ceza reisi olarak görev yapan aydın ve dindar bir kimseydi. Babasının görev yerinin değişmesi nedeniyle sık sık başka illere taşınan aile, Necmettin Erbakan’ın küçüklüğü döneminde uzunca bir süre Kayseri’de kalmıştır. Necmettin Erbakan Kayseri Cumhuriyet İlkokulu’nda eğitimine başlamış ve ilkokulu Trabzon’da okul birincisi olarak tamamlamıştır. Daha sonraları Mehmet Sabri Bey’in tayini üzerine aile İstanbul’a taşınır ve küçük Erbakan İstanbul Erkek Lisesi’nde orta öğretim ve lise eğitimini tamamlar. Babasının 1942 yılında ölümü genç Erbakan’ı derinden yaralar ve manevi dünyaya yönelişi bu dönemde başlar. 1943 yılında İstanbul Erkek Lisesi’nden yine dereceyle mezun olan Erbakan, girdiği sınavları başarıyla geçerek İTÜ makine mühendisliği bölümüne girer. Erbakan sınavlarda gösterdiği üstün başarı nedeniyle üniversiteye 2. sınıftan başlatılmıştır. İlkokula 6 yaşında, üniversiteye de ikinci sınıftan başlaması dolayısıyla kendisinden iki yaş büyük olanlarla aynı sınıfta öğrenim gören Erbakan’ın sınıf arkadaşlarından biri de Süleyman Demirel’dir. Demirel-Erbakan ikilisi arasındaki rekabetin bu dönemde başladığı rivayet edilir. Üniversite yıllarında okula mescit açılmasına öncülük eden Erbakan, çeşitli tarikatlarla da ilk bağlarını aynı Demirel gibi İTÜ’de kurmuştur. İTÜ’de yaptığı yüksek ortalamayla gerçek bir okul efsanesi haline gelen genç ve zeki Erbakan İTÜ’yü bitirdikten sonra 1948-1969 yılları arasında 21 yıl sürecek bir akademik kariyer yapacaktır.
1948-1951 yılları arasında yüksek lisansını İTÜ Makine’de yapan ve aynı bölümde asistan olarak çalışan Erbakan, doktora için Almanya’da Aachen Teknik Üniversitesi’nden kabul alır ve Almanya’ya gider. Alman Ordusu için araştırmalar yapan ve Aachen Teknik Üniversitesi’nde doktorasını veren Erbakan, 1953’te Doçentlik sınavını vermek üzere İstanbul’a döndü. 27 yaşında 1954’te İTÜ’de Doçent oldu ve aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Araştırmalar yapmak üzere zaman zaman yine Almanya’ya giden Erbakan, özellikle Leopar tanklarını geliştirme projelerinde gösterdiği başarılı performansla adından söz ettirmiştir. Mayıs 1954-1955 arasında askerlik görevini tamamlayan Erbakan, tekrar İTÜ’ye döndü ve akademik kariyerine devam etti. 1956-1963 arasında 200 ortaklı ilk yerli motoru üretecek olan Gümüş Motor’u kurdu ve Motor üretimini gerçekleştirdi. O dönemin Başbakanı Adnan Menderes de fabrikayı gezecek ve başarılı mühendis Erbakan’ı övecektir. Başarılı çalışmaları neticesinde 1965’te Profesör unvanını alan Erbakan, 1967’de ise muhafazakar söylemiyle Anadolu’lu iş adamlarının desteğini arkasına alarak Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Sekreterliği’ne seçildi. Aslına bakılırsa Erbakan’ın akademik dünyanın elit yapısından çıkarak siyasal hayata ve gazete sütunlarına ilk girişi TOBB Genel Sekreteri seçilmesiyle olmuştur.
TOBB Genel Sekreteri seçildiği sene Necmettin Erbakan Nermin Erbakan’la tanışmış ve evlenmiştir. Evlendiklerinde Necmettin Erbakan 41, Nermin Hanım ise 24 yaşındaydı. Nakşibendi şeyhi Mehmed Zahid Kotku tarafından kıyılan dini nikahtan sonra, Yeşilköy’deki Çınar Otel’de sazlı sözlü içkili bir düğünle evlenmiş olması ve bu dönemde çağdaş giyimli olan Nermin Hanım’ın düğünde başı açık bir gelinlik giymesi ilerleyen yıllarda gündeme gelecek ve Erbakan İslamcı kesim tarafından suçlanacaktır. Kısa bir süre önce vefat eden Nermin Hanım’ın başını kapatması daha sonraları 1980’lerde gerçekleşmiştir. TOBB Genel Sekreteri olarak Adalet Partisi ve lideri Süleyman Demirel’e yönelttiği sert eleştirilerle medyada gündem oluşturan Erbakan, Demirel’in TOBB seçimlerini iptal etmesiyle koltuğundan oldu. Ancak TOBB binasından çıkmak istememesi üzerine polisler tarafından zorla dışarı çıkartıldı ve bir süre gözaltında tutuldu. Bu olay Erbakan’ın adını ilk kez ulusal düzeyde güçlü bir şekilde duyurduğu ve sonraki yıllarda da devam edecek olan Demirel-Erbakan rekabetinin başlangıcı sayılabilecek önemli bir gelişmedir. Bu olay sonrasında ilişkisi bulunan çevrelere de danıştıktan sonra 1969 yılında Necmettin Erbakan akademik kariyerine bir son vererek siyasete girme kararı almış ve Konya’dan bağımsız milletvekili seçilmiştir. Erbakan hoca 1970 yılında ise Milli Nizam Partisi’ni kurmuştur. Ancak 12 Mart sonrası Milli Nizam Partisi Anayasa mahkemesi tarafından anayasanın laiklik ilkesine ve siyasal partiler kanununun 648 nolu yasasının 92, 93 ve 94. maddelerine aykırı düştüğü gerekçesiyle kapatılmıştır. Milli Nizam Partisi’nin kapatılması üzerine Erbakan davası sürerken İsviçre’ye kaçmış ve İslamcı arkadaşları 1972 yılında Milli Selamet Partisi’ni kurmuşlardır. Erbakan davanın sonuçlanması sonrasında İsviçre’den dönerek Süleyman Arif Emre’nin yerine MSP Genel Başkanı olmuştur. Sonraki gelişmelere geçmeden Erbakan’ın hayatı ve siyasal çizgisi üzerinde büyük etkisi olan Mehmed Zahid Kotku’ya ve bu ikili arasındaki ilişkiye bir göz atalım.
Erbakan henüz İTÜ’de okurken Nakşibendi tarikatının Gümüşhanevi tekkesinin lideri Şeyh Hasib Yardımcı İbn-i Ali Al Serezi’nin müridi olmuş ancak şeyhinin ölümü üzerine yerine geçen Şeyh Mehmed Zahid Kotku ile çok daha derinlikli ilişkiler geliştirmiştir (Özdalga, sayfa 129). Kotku sayesinde Nakşibendi tarikatıyla güçlü bağlar kuran Erbakan’ın bu hamlesi yalnızca siyasi bir manevra değildir, Erbakan genç yaşlarından itibaren mütedeyyin bir İslamcı olmuş ve görüşlerini açıklamaktan çekinmemiştir. Erbakan Kotku’yu gerçekten şeyhi olarak görmüş ve onun müridi olmaktan gurur duyduğunu belirtmiştir. Tabii ki mürid olmanın bazı sorumlulukları bulunmaktadır. Öncelikle Erbakan şeyhinin direktifleri doğrultusunda İslam’da yasaklanmış ancak modern hayatın vazgeçilmezi olan bir çok şeyi yapamayacaktır. Dahası kişisel hayatına dair kararlarını alırken dahi şeyhine danışmak zorundadır. 1960’larda Kotku sayesinde Nakşibendi tarikatının desteğini siyasal olarak arkasına alan Erbakan’ın sağ politikadaki güçlü rakibi Süleyman Demirel de aynı yıllarda Nurcularla yakın ilişkiler geliştirmekteydi. Erbakan Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisi’ni kurmadan önce de şeyhinden izin istemiş ve siyasette izleyeceği politikalar konusunda ondan tavsiyeler almıştır.
Ancak Kotku’nun ölümü sonrasında damadı Esad Coşan’ın yerine geçmesi üzerine Erbakan Coşan’dan tavsiye almak yerine onu siyasal projesinin bir ayağı olarak görmüş ve ikili arasındaki ilişkiler daha sonraki yıllarda bozulmuştur. Yine de Kotku sayesinde Özal’a kadar ve ANAP’ın düşüşe geçip, Refah Partisi’nin parlamasından sonra bir kez daha Nakşibendilerin oy verirken ilk adresi daima Erbakan olmuştur. Ancak Erbakan’ın Nurcularla arası hiçbir zaman tam anlamıyla iyi olmamıştır. İslam konusundaki daha ılıman sayılabilecek görüşlerine karşın, Amerika Birleşik Devletleri’ne yakın olmalarıyla da ilişkili olarak en şiddetli anti-komünist gruplardan biri olan Nurcular, Erbakan’ın 1970’lerde Ecevit CHP’si ile koalisyon kurmasını ve Ecevit’in genel af kararına engel olamamasını unutmayacaklar ve daima onun rakibi Demirel’e destek vereceklerdir. Hatta Nurcular Erbakan’ı yayınlarında açık bir şekilde “mefkuresiz” olarak nitelendireceklerdir (Yalçın, sayfa 87).
Erbakan’ın siyasal kariyerine dönecek olursak; 1972 yılında kurulmuş olan Milli Selamet Partisi 1970’lerde çeşitli defalar koalisyon ortağı olarak hükümete katılma şansı yakalamış ve Siyasal İslam’ın filizlenmesi bu dönemde başlamıştır. Özellikle Erbakan CHP ile kurulan koalisyon konusunda kendi tabanını ikna etmek konusunda oldukça zorlanmış ancak devlet bakanlıklarında ve bürokraside kadrolaşmak ve laiklik karşıtı İslamcı siyaset anlayışını hükümet ortağı olarak merkez siyasete sokmak amacıyla bu koalisyonu arkadaşlarına ve parti tabanına zorla kabul ettirmiştir. Böylelikle Erbakan 1974 yılında kurulan MSP-CHP Koalisyonunda Başbakan yardımcılığı ve Ekonomik Kurul Başkanlığı görevlerini üstlenmiştir. Erbakan koalisyon ortağı olduğu bu dönemde Ecevit’in devletçi ekonomik kalkınma programına ve Kıbrıs Barış Harekatı’na destek vermiş ancak iki lider özellikle siyasal af konusunda bir türlü uzlaşamamıştır. Bu gelişme neticesinde 9 aylık bir hükümet döneminin ardından MSP-CHP koalisyonunun bozdurulmasından sonra Erbakan oluşturulan dörtlü MC koalisyonunda da yer almış ve yine Başbakan Yardımcılığı ve Ekonomik Kurul Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra kurulan üçlü koalisyonda da bu görevini devam ettiren Erbakan liderliğindeki MSP böylece toplam dört yıl süreyle hükümet ortağı oluyor ve Milli Görüşçüler hedefledikleri kadrolaşma ve İslamcılığı merkez siyasete sokma politikalarını kısmen de olsa gerçekleştiriyorlardı. 12 Eylül sonrası bir süre İzmir Uzunada’da gözaltında tutulan Erbakan, 15 Ekim 1980’de 21 MSP yöneticisiyle birlikte “MSP’yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak” suçlamasıyla tutuklandı. Ancak 24 Temmuz 1981’de serbest bırakıldı ve kendisine 1982 Anayasası uyarınca 10 yıl siyaset yapma yasağı konmasına karşın davadan beraat etti. Turgut Özal’ın yaptırdığı referandum sonucu 1987 yılında siyasal yasaklar kalkınca, Erbakan da arkadaşlarıyla beraber bütün eski tüfekler gibi siyaset sahnesindeki yerini aldı ve Ahmet Tekdal’ın kurucu başkan olduğu Refah Partisi’ne Genel Başkan seçilerek Milli Görüş ideolojisi doğrultusunda siyasal faaliyetlerine yeniden başladı.
1991 genel seçimlerine Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile seçim ittifakı yapan Refah Partisi hatırı sayılır bir oy almayı başarmış ve destekçilerinin dilinde “Mücahit Erbakan” olarak bilinen Necmettin Erbakan Konya’dan milletvekili seçilmiştir. MÇP gibi milliyetçi bir partiyle seçim ittifakı yapılması; “Kemalizm’e saldırmak için her yol mübahtır” şeklinde bir görüşe sahip ve Müslüman kimliğini etnik veya sivil anlamda Türk olmanın önüne koyan Refah Partisi’nde bazı huzursuzluklara yol açmış ve o dönemde bir çok Kürt kökenli partili Erbakan hocalarının elini öperek partiden ayrılmışlardır. Yine de 1990’lar partinin altın yılları oluyor ve parti üyelerinin ve destekçilerinin sayısı 1990’larda hızla artıyordu. Refah Partisi’nin esas başarısı ise 1994 yerel seçimlerindeki büyük başarıdan sonra 1995 genel seçimlerinde gerçekleşiyor ve sandıktan birinci parti çıkan RP, 1996 yılında DYP ile Refahyol hükümetini kurarak iktidara geliyor, Necmettin Erbakan da ilk kez Başbakan olma şansını yakalıyordu.
Peki marjinal sayılabilecek bir akımı başlatıp yıllar sonra Başbakanlık koltuğuna kadar yükselen Necmettin Erbakan’ın nasıl bir kişiliği ve siyasal çizgisi olmuştu? Erbakan’ın kişiliği üzerinde ilk söylenmesi gereken çok dindar ve aynı zamanda inanılmaz zeki bir insan olduğudur. Erbakan hayatı boyunca elit bir çevrede yetişmesine ve ekonomik olarak daima iyi koşullarda yaşamasına karşın kendi davasına da 28 Şubat sürecine kadar başarıyla sahip çıkan mücadeleci ve idealist bir kişi olmuştur. Erbakan’ın 1960’ların sonlarından başlayan ve zaman zaman büyük tökezlemelere sahne olan siyasal yaşamı onun ne kadar mücadeleci bir kişi olduğunun ispatı niteliğindedir. Dışa açık bir kişiliği bulunan Erbakan, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çizgisinin aksine takiyye tartışmalarına mahal vermeyecek bir şekilde düşüncelerini açıkça dile getirmiş ve bu nedenle hakkında defalarca dava açılmıştır. Erbakan Türkiye’nin bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüşeceği ve Orta Doğu ülkeleriyle alternatif bir birlik kuracağı günlerin hayalini kurmuş ve iktidardayken bu yönde çalışmalar yapmıştır. Erbakan destekçilerinin gözünde “Mücahit Erbakan”dır ve kesinlikle karizmatik bir liderdir. Parti iç işlerinde de oldukça otoriter bir lider olmuş ve yakın arkadaşları ve şeyhi dışında kararlarını alırken kimseye danışmamıştır. Bunda tabii ki üstün zekasına olan güveninin de rolü vardır. Erbakan kameralar önünde gülmemeye özen göstermesine karşın aslında mizahi bir tarafı da olan bir politikacı olmuştur. Siyasal rakiplerine karşı yaptığı konuşmalarda kullandığı spontane üretilmiş laflar onun mizahi tarafının bir göstergesidir. Hatta rahmetli Uğur Mumcu bir keresinde anayasaya suç teşkil eden bir konuşma yaptığı gerekçesiyle hapis cezası alan Erbakan’ın “düşünce suçu değil sululuktan ceza almasını gerektiği” şeklinde bir espri de yapmıştır. Erbakan destekçileri açısından iyi bir lider olabilir ancak düşünceleri ve yaptıkları bazı açılardan laiklik ve demokrasi karşıtıdır. Dahası 28 Şubat sürecinde kendinden beklenmeyecek kadar pasif bir tavır göstermesi İslamcıların gözünde de Erbakan’ın değerini düşürmüştür. Bunların yanı sıra Erbakan rahatı, refahı ve zenginliği seven bir insan olmuştur. Versace ve Gucci markalı kravatları, takım elbiseleri, zengin sofraları, ailesinin şatafatlı düğünleri ve pahalı saatleriyle Erbakan bir anlamda İslamcı kesimin öncü bir burjuva figürü olarak ortaya çıkmıştır.
Erbakan’ın “Milli Görüş” ideolojisine yakından bakacak olursak Ruşen Çakır’ın “Ne Şeriat Ne Demokrasi” kitabında belirttiği üzere Erbakan ne tam anlamıyla şeriatçı, ne de demokrat olmuştur. Milli Görüş’ün siyasal çizgisi Ruşen Çakır tarafından “teo-demokrasi” kavramıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Erbakan demokrasinin kendisine sağladığı tüm avantajları ve kanalları kullanmak isteyen ve tam anlamıyla bir Şeriat rejimi peşinde olmayan ancak dinin siyasette ve toplumsal yaşamda rolünü arttırmak ve birincil faktör olmasını isteyen ve bu uğurda hiç çekinmeden empoze edici bir tavır takınabilen bir politikacı olmuştur. Daha önce de belirttiğim gibi Nakşibendi tarikatı başta olmak üzere çeşitli tarikatlarla ve yurtdışındaki İslami hareketlerle yakın bağlar geliştirmiş ve bu sayede yurt içinde ve dışında kendisini Türkiye’nin İslamcı hareketinin lideri olarak kabul ettirmeyi başarmıştır. Erbakan’ın Osmanlı dönemini idealize ettiği ve başlarda anti-kapitalist bir söylem benimsediği de söylenebilir. Ancak bu anti-kapitalizm genelde söylem düzeyinde kalmış ve Özal’dan başlayarak özellikle Refah Partisi döneminde İslamcı kesimde gözle görülür bir sınıfsal farklılık ortaya çıkmıştır. Erbakan’ın Türk siyasal hayatında bu kadar uzun süre kalabilmesi şaşırtıcıdır zira kendisinin görüşleri devletin temel prensipleri ve dış politika geleneğiyle taban tabana zıt konumdadır. Ancak Erbakan 1970 ve 1980’lerde anti-komünist çizgisi nedeniyle Soğuk Savaş döneminde faydalı görülmüş olacak ki kendisine siyaset yasağı ancak zirveye çıktıktan sonra getirilebilmiştir.
Erbakan Orta Doğu coğrafyasına ve İslam ülkelerine büyük ilgi duymuş ve Türkiye’nin liderliğini yapacağı Avrupa Birliği’ne alternatif bir İslam birliği üzerinde durmuştur. Erbakan’ın siyasal çizgisinde zaman zaman realist, zaman zaman idealist hatta hayalperest eğilimlerin ortaya çıktığını söylemek mümkündür. 1974’te CHP ile koalisyon kuran ya da 1991 yılında IDP ve MÇP ile seçim ittifakı yapan Erbakan realist olarak nitelendirilebilir. Ancak Erbakan’ın Libya ziyareti ve Türk dış politikasına aniden getirmeye çalıştığı nitelikler Erbakan’ın hayalci eğilimlerinin ispatıdır. Erbakan’ın siyasal anlamda en büyük başarısı merkez sağ demokrasisinin ilk kez gündeme getirdiği, anayasa ve devlet prensiplerine aykırı Siyasal İslam çizgisi doğrultusundaki düşünceleri dönemsel koşulları çok iyi değerlendirerek merkez siyasete sokabilmektir. Bugün AKP’nin başarısının kökenleri araştırılırsa Erbakan’ın da bunda büyük payı olduğu görülecektir. Milli Görüş geleneğinin emperyalizme karşı durmak gibi bir özelliği bulunmasına karşın, tartışmalı liberalliği ve demokratlığı daha fazla yükselmesine engel olmuş ve Milli Görüş’ten kopan Yenilikçiler de bu özelliklerini büyük ölçüde tasfiye ederek daha Amerikancı ve liberal bir politika anlayışı benimsemişlerdir.
Erbakan Türkiye’de demokrasiye tahammül edebilmenin sınırlarını göstermek açısından aslında oldukça faydalı olmuştur. Erbakan’ın demokrasi ve laiklik karşıtı tüm sözlerine ve uygulamalarına karşın, 28 Şubat süreci diğer askeri müdahalelere oranla nispeten daha az hayat karartılarak yaşanmış ancak o dönemde Siyasal İslam düşmanlığı nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nde üst düzeyde bulunan kişilerce yanlış adımlar atılmıştır. Erbakan örneği gerçek demokratlarla takiyyecilerin ayrıştırılabilmesi açısından da Türk halkına iyi bir tecrübe olmuştur. AKP’nin tüm gizlilik çabalarına karşın benimsediği politikaların halkın önemli bir bölümü ve medya tarafından devamlı göz hapsinde tutulmasında Erbakan tecrübesinin rolü yadsınamaz.
KAYNAKLAR
- Çakır, Ruşen, “Ne Şeriat Ne Demokrasi”, 1994, İstanbul: Metis Yayınları
- Özdalga, Elizabeth, “Necmettin Erbakan: Democracy for the Sake of Power”, “Political Leaders and Democracy in Turkey” (ed. Metin Heper & Sabri Sayarı), 2002, Lanham, Md: Lexington Books
- Yalçın, Soner, “Hangi Erbakan ?”, 1999, İstanbul: Su Yayınları
- Necmettin Erbakan.org, http://www.necmettinerbakan.org/
- Vikipedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Necmettin_Erbakan
- Biyografi.net, http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1120
- Özdalga, Elizabeth, “Necmettin Erbakan: Democracy for the Sake of Power”, “Political Leaders and Democracy in Turkey” (ed. Metin Heper & Sabri Sayarı), 2002, Lanham, Md: Lexington Books
- Yalçın, Soner, “Hangi Erbakan ?”, 1999, İstanbul: Su Yayınları
- Necmettin Erbakan.org, http://www.necmettinerbakan.org/
- Vikipedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Necmettin_Erbakan
- Biyografi.net, http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1120
Ozan Örmeci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder