Sayfalar

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Arabesk Kültürü


-->
Meral Özbek, “Arabesk Culture: A Case of Modernization and Popular Identity” isimli makalesinde Türk modernleşmesini arabesk müzik fenomeni etrafında incelemeye çalışmaktadır. Arabesk müziğin Türk modernleşmesini karakterize eden önemli bir etken olduğuna inanan Özbek, makalesinde milyonlarca insan tarafından büyük bir ilgi ve sevgi gören arabesk müzik yıldızlarını mercek altına almaktadır. Özbek’in bu araştırmada seçtiği birincil figür ise Orhan Gencebay’dır. Arabesk müziğin yalnızca bir müzik olmaktan çıktığı ve geniş kitlelerce benimsenen bir alt kültür olduğuna inanan Özbek’in cevap aradığı soru; arabesk müziğin Türk modernleşmesi sürecinde karşılaşılan bir anomali (aykırılık) mi, yoksa her gelişmekte olan ülkede görülebilecek ve birlikte gelişen modernleşme-demokratikleşme-sanayileşme süreçlerinin etkisiyle oluşan bir çağdaşlaşma sancısı mı olduğudur. Özbek bu noktada ikinci argümanı desteklemekte ve arabesk kültürü ve müziğinin -eski tabirle- üçüncü dünya ülkelerinde örneklerine rastlanabilecek bir modernleşme sorununun Türkiye ayağı ve yansıması olduğu fikrini savunmaktadır. Özellikle sanayileşme nedeniyle yaşanan köyden kente göç hadisesinin arabesk kültürünün oluşmasında ve yayılmasında oynadığı rol Özbek’in temel ilgi alanını oluşturmaktadır. Özbek ortaya çıkan bu tabloyu Türk modernleşmesinin doğal bir sonucu değerlendirmekte ve devlet-halk kopukluğuna dikkat çekmektedir.


Meral Özbek’e göre arabesk müzik, Türk halk ve klasik müziğinin, Batı ve özellikle Mısır müziğiyle karıştırılmasıyla elde edilen melez bir türdür. Arabesk müziğin ortaya çıkışı Özbek’e göre Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihsel-yapısal koşullarla direk olarak alakalıdır. Özbek’in düşüncesinde resmi kültür politikalarının halka uzak oluşu ve sosyal tabana yayılamaması, güçlenen serbest piyasa belirleyiciliği, ilerleyen teknoloji ve kültür endüstrisi ve köyden kente göç sonucu aniden değişen yaşam koşulları arabesk müziğin ortaya çıkışını kaçınılmaz kılmıştır. Özbek’e göre bu sorunun asıl kaynağı Kemalist Devrim’in ilerici düşünce sistemi ve kültürel politikalarının özellikle Atatürk’ün ölümünden ve çok partili rejime geçilmesinden sonra tabana yayılamamasıdır. Özbek özellikle “arabeskin kralı” olarak bilinen Orhan Gencebay yani “Orhan ağabey” üzerinde durmakta ve Gencebay’ın yaşamıyla köyden kente göç eden milyonlarca insanın yaşam öyküleri arasındaki benzerliklere dikkat çekmektedir. Gencebay’ın şarkı sözleriyle, şehirdeki zor yaşam koşulları ve kültürel farklılıklar nedeniyle adeta bir şok geçiren ve yabancılaşan şehirli yoksulların sıkıntıları arasındaki paralellikleri işaret eden Özbek, fikirlerini örneklerle güçlendirmektedir. İşçi sınıfı yaşamının zorluklarına ek olarak, bir de kültürel farklılıklar nedeniyle dışlanan ve hor görülen milyonlarca insanın yaşadıkları alt üst oluş, Özbek’e göre bir alt kültürün doğmasında temel etkendir. Gencebay’ın şarkı sözlerinde görülen ve daha çok sezilen umutsuzluk (Batsın bu dünya), suçluluk (Hatasız kul olmaz) ve hayal olmuş çözüm düşüncesi (Ziyankâr) bu kültürünün ana psikolojik öğelerini oluşturmaktadır.


Şehre sağlıklı olarak eklemlenemeyen köy tipi yerleşim yerlerinin, yoksul işçi bloklarının, gecekondu mahallerinin şehir merkezine ulaşımını sağlayan dolmuşların arabesk müziğin şehre yayılmasında temel araç olduğuna dikkat çeken Özbek, “zonta” ve “maganda” gibi terimlerin de bu dönemde ortaya çıktığının altını çizmiştir. Arabesk kültürünün siyasal arenaya da sıçradığını belirten Özbek, Ahmet Kaya’nın Can Dündar’ın verdiği isimle “devrimci arabesk” türü müziğini bu doğrultuda değerlendirmektedir. Sol düşüncenin fakir gecekondu mahallerinin umudu olduğu, “kurtarılmış bölge”lerin kurulduğu 1970’ler ve 1980’lerin başlarındaki bu eğilime dikkat çeken Özbek, bir yandan da özellikle 12 Eylül sonrası yaşanan depolitizasyon süreciyle arabesk kültürünün siyasal arenadan çekilerek daha kültürel, sosyal bir alana kaydığını ve şehirli yoksulun kimlik oluşturmasında temel rolü oynadığını ifade eder. Köşeyi dönme düşüncesinin ve patron-müşteri (patron-client) tipi siyasetin Turgut Özal ile birlikte yaygınlaşmaya başlamasıyla İbrahim Tatlıses’in hızlı yükselişi ve maganda kültürünün popüler olması arasında bağlantılar kurmaya çalışan Özbek, arabesk kültüründe baskın ataerkil özellikler olduğunu da belirtir. Arabesk müzik alanında pek çok bayan sanatçının da ortaya çıkmasına karşın, bu dalın temelde bir erkek hegemonyası alanı olduğunu söyleyen ve şarkı sözlerindeki ataerkil öğeleri işaret eden Meral Özbek, arabesk müziğin “Dünya Müzik Ansiklopedisi”nde bir “yabancılaşma” müziği olarak belirtildiğini de ifade etmektedir.


Meral Özbek, arabesk kültürünü son tahlilde modernleşme eğrisinde bir sapma olarak değil, doğal bir sonuç olarak gördüğünü ve gelişmekte olan ülkelerde buna benzer alt kültürlerin oluştuğuna dikkat çekerken, hümanist bir bakış açısıyla yapısal koşulların şekillendirdiği bu kültürün etkisinde kalmış bireylerin masum olduğunu ifade etmektedir. Başarılı kültür politikaları ve adilce bölüşümün, fırsat eşitliğinin olduğu, düzelen bir sosyo-ekonomik düzende bu sorunların aşılabileceğine inanan Özbek, Orhan Gencebay’ın müzikal evriminin ve sanat yaşamının da buna güzel bir örnek olduğunu dile getirmektedir. Arabesk müzik, Özbek’in de dile getirdiği şekilde Türk modernleşmesini çok güzel yansıtan bir örnektir. Çok partili rejimde merkez sağ partilerin kurulmasıyla birlikte devlet politikalarının özellikle kültürel alanda popülizme kurban gitmesi, arabesk kültürünün ortaya çıkmasında başlıca etken olmuşlardır. Yine uygulanmaya başlanan kapitalist ekonomik sistemin bir sonucu olan plansız sanayileşme ve kentleşme, şehre sağlıklı olarak eklemlenemeyen çevresel yerleşim yerlerinin arabesk kültürüne tutsak düşmesine yol açmıştır. Ekonomik ve kültürel olarak yabancılaşma yaşayan ve kentsoylu kültürüne adapte olamayan, köy yaşamının bir uzantısını gecekondularda sürdüren bu masum insanlar, insanlarımız, Kemalist aydınlanma projesinin özellikle toprak reformu, devletçi ekonomi ve planlı kalkınma gibi ilkelerinden ilerleyen yıllarda taviz verilmesi ve modernleşme ile Batı’nın dikte ettiği demokratikleşmenin aynı anda uygulamaya konulmasından kaynaklanan evrensel sorunların Türkiye’deki yansımasıdır. Batı’nın yüzyıllar süren bir zaman diliminde ve adım adım gerçekleştirdiği bir süreci (modernleşme, sekülerleşme, uluslaşma, sanayileşme, demokratikleşme) tüm keskinliğiyle yaşamak zorunda kalan Türkiye’nin yapması gereken; demokrasi adına Recep İvedik’leşmek değil, ivedilikle kendi aydınlanma modeline sahip çıkmak olmalıdır.

Ozan Örmeci


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder