Sayfalar

20 Eylül 2009 Pazar

Zizou ve Erdemle Atılan Kafa


2006 Dünya Kupası'nda oynadığı muhteşem futbol ve final maçında Marco Materazzi'ye attığı kalp durduran kafa sonucu kupaya dramatik bir şekilde veda edişiyle son günlerde gündemin ilk sıralarında bulunan Cezayir asıllı Fransız milli futbolcu Zinedine Yazid Zidane ya da lakabıyla Zizou, 23 Haziran 1972 tarihinde Marsilya'da dünyaya geldi. Üç kez FİFA yılın futbolcusu ödülüne layık görülmüş (1998, 2000, 2003), kariyerinde Şampiyonlar Ligi ve Dünya Kupası şampiyonlukları bulunan, Müslüman fakir bir göçmen ailesinin çocuğu olan Zizou'nun dünya futbol tarihinin en önemli isimlerinden biri ve Fransız ulusal kahramanı haline gelmesinin ilginç öyküsüne ve simgelediği değerlere birlikte göz atalım.

Zidane'ın babası bugün 70 yaşında olan İsmail Zidane, Cezayir'de geçen fakir bir çocukluğun ardından Fransa’ya göçen ve burada inşaat işçiliği, bekçilik ve berberlik yapmış olan çocuklarının çok sevdiği fakir ama gururlu bir baba. Zizou babası için “bize çalışkanlık, ciddiyet ve saygı öğretti, ancak bu şekilde hayatta bir yerlere gelinebilir” şeklinde konuşuyor. 1962'de Cezayir'in bağımsızlığına kavuşması sonrası ülkesine dönme hayalleri kuran ve bu konuda planlar yapan İsmail Zidane bu sırada eşi Malika ile tanışıyor ve çift evlenerek Fransa'da kalmaya karar veriyor. İki oğul ve bir kız çocuktan sonra 1972'de ailenin son çocuğu olan Zinedine Yazid Zidane dünyaya geliyor. O sıralarda Zidane ailesi Marsilya'nın fakir kuzey mahallelerinden Cité de la Castellane’da dört odalı bir evde yaşıyor. Burası Afrika ve Magrep kökenlilerin yaşadığı oldukça belalı, bol duvar yazılı ve az ağaçlı bir yer. Çete savaşları ve uyuşturucu satıcılarının arasında küçük Yazid beton blokların arasında futbol oynamaya başlıyor. Bu sıralarda Zidane'ın kız kardeşi İngilizce öğretmenliği eğitimi alıyor, erkek kardeşleri de semtin havuzunda görev yapıyor ve ailenin erkek çocukları sokaktaki tehlikelere karşı koyabilmek için hep birlikte judoya gidiyorlar. Zizou'nun ağabeylerinden Farid daha sonraları Cezayir Ordu Şampiyonası’nda ikinci olacak kadar iyi bir judocu oluyor. Küçük Zidane ise judoda pek başarılı değil. Ne yapsın, o da dünyanın en iyi futbolcusu olmaya karar veriyor. Ağabeyi Madjid’in anlattığına göre mahalle maçlarında yıldızlaşmaya başlayan Zinedine, geceleri kucağında futbol topuyla birlikte uyuyor ve sürekli futbol düşünüyor. Zizou'nun o zamanlardaki idolü Magrep ve Afrika kökenli Fransızların desteklediği Marsilya takımının Uruguaylı yıldızı Enzo Francescoli. Zidane daha sonra ilk erkek çocuğuna da ondan esinlenerek Enzo ismini verecektir. Zidane bugün hala Enzo Francescoli için “karşısında diz çökebileceğim tek adam” şeklinde konuşuyor.

Küçük Zidane zor ekonomik koşullar içerisinde Marsilya banliyölerinde ve "cul de sac"larında mahalle ağabeyleri ve arkadaşlarıyla beraber futbol maçları ve kavgalarla dolu bir çocukluk geçiriyor. Okulda çok başarılı olduğu söylenemez. ancak mahalle maçlarının tartışmasız yıldızı. 13 yaşında yaz tatili için gittiği Güney Fransa'daki Aix-en-Provence öğrenci kampının ise hayatında özel bir rolü var. Küçük Zizou orada AS Cannes takımı için yetenek avcılığı yapan Jean Varraud ile tanışıyor ve Varraud bu sessiz çocuğun futbol zekasından etkileniyor. Daha sonraları Zizou 1994 yılında ilk kez Fransa milli takımı formasını giydiği ve takımı 2–0 mağlupken oyuna girerek, Çek Cumhuriyeti’ne iki gol atıp bir puanı kurtardığı unutulmaz maçın çıkışında Varraud’ya telefon ederek duygusal bir teşekkür konuşması yapmıştır. Varraud’nun gayretleriyle genç Zinedine Cannes'da bir ailenin yanına yerleştiriliyor ve Cannes altyapısında futbol oynuyor. Bu dönemde Zizou hayatı öğreniyor ve yeteneklerini geliştiriyor. 17 yaşında AS Cannes’ın A takımına alındığında Zidane kendisine ilk iş olarak bir Levi's 501 alıyor. Bundan iki sene sonra ilk golünü attığında ise kendisine Clio marka bir otomobil hediye ediliyor. 1992'de Bordeaux’ya transfer olan genç Zizou, bu yıllarda karısı Veronique ile tanışıyor ve evleniyor. Veronique, Rodez yakınlarda bir köyden gelen mütevazı bir Fransız kadını. Dans eğitimi alan Veronique ile bir kafeteryada karşılaşan Zidane anında aşık oluyor ve mutlu devam eden 14 yıllık evliliğin başlangıcı bu yıldırım aşkı oluyor. Henüz 22 yaşında baba olan Zidane genç yaşta ağır bir sorumluluğun altına giriyor. Enzo’dan sonra Zidane’ların Luca, Theo ve Elyaz isimlerinde üç erkek çocukları daha olacak. 1992’de başlayan Bordeaux kariyerinde Zidane genç ve yetenekli bir oyuncu olarak hemen göze çarpıyor. 4 yıl süren Bordeaux kariyerinde göz dolduran ve Fransa A milli futbol takımına kadar yükselen Zidane, özellikle Ahmet Çakar'ın yönettiği ve Bordeaux'nun AC Milan’ı sahadan sildiği 3-0'lık efsane maç sonrası İtalyan menajerlerin dikkatini çekiyor ve 1996 yılında Juventus'a transfer oluyor.

Juventus'a teknik direktör Marcello Lippi’nin özel isteğiyle transfer edilen Zizou’dan ikinci Michel Platini olması bekleniyor. ama Zidane Platini’yi de geçerek Juventus’ta inanılmaz başarılı bir performans sergiliyor. Didane, vatandaşı Didier Deschamps ile birlikte Juventus’a iki “Serie A” şampiyonluğu getiriyor ancak Şampiyonlar Ligi'nde üst üste iki sezon (1996-1997 - 1997-1998) final oynamalarına karşın yenilerek kupayı kaybetmelerine engel olamıyor. Hem Cezayir, hem de Fransa vatandaşı olmasına karşın Fransa milli takımında oynamayı seçen Zizou, Fransa milli takımına çağrılmadan önce Cezayir milli takımında oynamak istiyor. Ancak o zaman ki milli takım antrenörü Abdelhamid Kermali Zidane’ı yavaş bulduğu için kadroya almıyor. Zidane da Fransa milli takımında oynamayı kafasına koyuyor ve Cezayirli antrenör sağ olsun Fransızlar ileride bir ulusal kahraman olacak yeni çok yetenekli bir genç futbolcu kazanıyorlar. Sonraları Juventus’ta bir efsane haline gelen Zidane’dan 1998 Dünya Kupası’nda tüm Fransızlar çok şey bekliyorlar. Ancak Zizou henüz ikinci maçında Suudi Arabistan’lı Fuad Âmin'e attığı tekme nedeniyle kırmızı kart görüyor ve 2 maç ceza alıyor. Fuad Âmin daha sonra Zidane’ı küfür ederek tahrik ettiğini ve onu izleyemeyeceği için iki maç ceza almasından suçluluk duyduğunu söylemiştir. Zizou cezasını bitirerek takıma dönüyor ve final maçında Brezilya’ya attığı 2 güzel kafa golüyle kupayı Fransa’ya getiriyor. Gollerinin yanı sıra müthiş oyun kuruculuğu ve liderliğiyle de takımın ve 1998 Dünya Kupası’nın tartışmasız yıldızı olan Zizou için Paris’te Arc de Triomphe’da Zafer Takı lazer ışıklarıyla "Merci Zizou” yazılıyor. Tüm siyasi sorunlara karşın Cezayir asıllı bir Müslüman çocuğu Fransız Devrimi ilkelerini (eşit yurttaşlık hakları) ispat edercesine artık bir ulusal kahraman oluyor. Zidane muhteşem kariyerine 2000 yılında Avrupa şampiyonluğunu da ekliyor. Final maçında Fransa Zidane’ın önderliğinde İtalya’yı Wiltord ve Trezeguet’nin golleriyle zor da olsa 2-1 mağlup ediyor.

2001 yılında astronomik bir ücret karşılığı Real Madrid’e transfer olan Zizou burada da takımını başarıdan başarıya koşturuyor ve 2002 yılında Bayer Leverkusen karşısında attığı muhteşem sol ayak vole golüyle takımına Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu getiriyor. La Liga’da da şampiyonluğa ambargo koyan Real Madrid’in yıldızı Zidane artık gerçek bir futbol efsanesi ve her şeyi başarmış bir şampiyondur. Ancak bu doyum hissi Zidane’ı ve ulusal takımdaki arkadaşlarını ilerleyen yaşlarıyla beraber gün geçtikçe formdan düşürüyor ve 2002 Dünya Kupası'nda Fransa gol dahi atamadan eleniyor. Real Madrid’de de klâs hareketlerine ve kritik gollerine karşın istediği başarıları yakalayamıyor Zizou ve bu karamsarlık ortamı nedeniyle 2002 Dünya Kupası sonrası Fransa milli takımından iznini istiyor. Ancak 2006 elemeleri öncesi büyük bir kampanya sonrası takımına geri dönmeyi kabul ediyor. Yine de kupaya yaklaşılırken eleme ve İspanya ligi maçlarında eski Zidane’ı sahada bulmak ne mümkün. Hatta 2006 yılında son maçlarından birinde Villarreal karşısında takımı 3-3'lük bir beraberlikle Santa Bernabeu’dan ayrılırken seyirciler Zidane’ı ıslıklıyor ve Zizou sahadan yaşlı gözlerle ayrılıyor. Herkes “Zidane bitti”, “Zidane yaşlandı” derken ona inananlar son bir kez onu izlemek için 2006 Dünya Kupası’na gözlerini çeviriyorlar. Fransa’nın grup maçlarındaki başarısız performansları sonrası herkes umutsuz. Zidane oldukça ağır ve yorgun gözüküyor. Takım arkadaşları Henry, Barthez gibi yıldızlar da bekleneni hiç veremiyorlar. Ancak Zidane bu ve hayranları hala ondan bir şeyler bekliyor. İspanya maçı öncesi herkes endişeliyken takım arkadaşı Eric Abidal şöyle konuşuyor; “İspanya çok iyi genç oyunculardan kurulu bir takım. Ancak onların bir Zidane’ı yok. Zidane’ı sahada göremeyebilirsiniz ama o zaman zaman tabelada kendini gösterir”... Ve Zidane kendini tabelada gösteriyor. 1-1 giden maçta Vieira’ya yaptığı asist ve Puyol’u çalımlayarak attığı müthiş golle Fransa sahadan 3-1’lik sonuçla galip ayrılıyor. “1998 ruhu canlandı” demeye başlıyor dünya spor medyası. Zizou’lu Fransa bunu tasdik edercesine kupa favorilerinden Brezilya ve Portekiz’i de eleyerek finale kadar yükseliyor. Zidane’ın dünya futbol tarihinin en büyük efsanesi olmasının önünde artık sadece bir engel var; o da İtalya. Zizou'nun bu son maçı öncesi herkesi onu ve ne kadar mükemmel bir futbolcu olduğunu konuşuyor.

Zizou final maçına da çok iyi başlıyor ve takımının kazandığı penaltıyı unutulmaz bir vuruşla ağlara pardon çizgiden içeri gönderiyor. Ancak sahaya genelde futbol oynamak değil oynatmamak için çıkan İtalyanlar ölü toplarda çok etkililer ve Materazzi skoru 1-1'e getiriyor. Sonrasında Fransa’nın ezici üstünlüğünde devam eden bir maç... Ancak kaleci Buffon ve Cannavaro’nun devleştiği İtalyan defansı hata yapmıyor. Ribery’nin santim farkıyla kaçan golü ve Henry’nin Buffon’un elinde eriyen yavaş vuruşları sonrası maç uzatmaya gidiyor. Zidane yorgun ve yaşlı ancak sahada hala takımı için elinden geleni yapıyor. Sagnol’a çıkardığı müthiş pastan sonra gelen ortaya yine kendisi kafa vuruyor ancak herkesin ayağa kalktığı bu unutulmaz anda galip Buffon oluyor. Zidane’ın müthiş kafasını zor da olsa kornere çeliyor. Fransa’nın atakları devam ediyor ancak oyunun durduğu bir anda ekranlara gelen görüntü milyarlarca insanı şok ediyor. Ekranda Materazzi ile tartıştığı görülen Zidane ani bir hareketle müthiş sert ve tehlikeli bir kafa atarak rakibini yere seriyor. Kariyerinde sert fauller ve çift sarı kart nedeniyle daha önce 13 kırmızı kartı bulunsa da, Zidane centilmenliğiyle bilinen bir futbolcu ve bu yüzden herkes şaşkın. Zidane’ı tanıyanlar bir şeylerin olduğundan ve futbolcunun dinine, etnik kökenine ya da ailesine yönelik bir hakaretin olduğundan eminler ama sonuçta Fransa sahada artık 10 kişi ve İtalya'nın atak yapacak gücü ve kalitesi olmasa da Zidane’sız bir Fransa moralsiz ve inançsız. Sonuçta kupayı penaltılarla İtalya kazanıyor ve Zidane muhteşem kariyerine böyle hazin bir şekilde nokta koyuyor. Kazandığı “altın top ödülü” artık ona ancak bir teselli ödülü olabilir. Ama Fransız halkı unutmuyor ve Zafer Takı’na bu sefer de “Zizou on t'aime (Zizou seni seviyoruz)” yazılıyor.

Kupayı İtalya kazanmasına karşın spor basınında İtalya’dan çok Zidane konuşuluyor maç sonrası. “Zidane neden ve nasıl böyle bir şey yapmış olabilir” diye soruyor herkes. Zidane bir süre sessiz kalıyor ve daha sonra yaptığı açıklamada Materazzi'nin annesi ve kız kardeşine üç kere küfür ettiğini ve bu nedenle sinirlenerek böyle bir şey yaptığını, yaptığından üzgün ancak pişman olmadığını söylüyor. Bazıları Materazzi’nin Zidane’a “terörist” dediğinin dudak okuma yöntemiyle açıkça görülebileceğini iddia ediyorlar. Materazzi ise Zidane’a küfrettiğini doğruluyor ancak anne ve kız kardeşine yönelik bir küfür olmadığını söylüyor. Küfür öncesi Zidane’ın formasını çektiği için “maç çıkışında istersen formaları değişebiliriz” demesi ağırına gitmiş olsa gerek. Sonuçta rasyonel ve profesyonel batı düşüncesi için bir mazeret olmamalı bu diye düşünüyor herkes ancak Zidane öyle büyük bir efsane ki, kalıpları aşmayı da başarıyor ve spor medyasında İtalyanlar hariç herkes onu haklı görüyor. İtalya antrenörü Marcello Lippi bile “onu tanıyıp da yardım etme, onu sevme ve koruma ihtiyacı hissetmemek mümkün değil” diyor.

Elbette Zinedine Zidane bu popülaritesini ve desteğini inanılmaz yeteneklerine ve çalışma azmine borçlu. Ama Zidane’ı tüm diğer oyunculardan farklı yapan farklı etnik ve dini kimliği ve tavırları. Zidane Müslüman ve Cezayir asıllı bir Fransız vatandaşı. Ancak Fransız Devrimi’ne dayalı tüm ilerici değerlerine karşın Afrika ve Magrep kökenli Fransız vatandaşlarının Fransa’da yaşadıkları sosyoekonomik problemler onları sokağa dökecek kadar ciddi boyutta. İşte Zidane tüm bu sorunlar yumağı içerisinde iyi bir örnek olarak sunuluyor Fransız gençlerine. Sisteme entegre olmuş, ülkesi için çalışan ve ülkesine çok faydalı olan örnek bir vatandaş. Ama Zidane farklılığını, kimliğini ortaya koymaktan çekinmiyor. Profesyonellik düşüncesi son derece yüksek Avrupalı futbolcular için küfür nedeniyle bir hareket yaparak takımını sahada eksik bırakmak affedilmeyecek bir hata. Ancak Zidane kendini farklı kimliğiyle öylesine kabul ettirebilmiş ki; hiçbir Fransız spor yazarı ona dil uzatmaya cüret edemiyor. Irkçı siyasi lider Jean Marie Le Pen dahi konu Zidane olunca aklına geleni söylemekten kaçınıyor. Çünkü Zidane milyonlarca farklı din ve etnik kökenden gelen, zor koşullarda yetişen Fransız vatandaşı için bir sembol, bir umut ışığı. Zidane imajının yok edilmesi; belki de Fransız Devrimi değerlerinin yok edilmesi ve Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezi benzeri farklı medeniyet ve dine mensup kişilerin bir arada yaşamayacağı düşüncesinin ön plana çıkması olacak. Ancak tabii ki, Avrupa’da ve dünyada ırkçılar ve aşırı dinci gruplar hariç bunu kimse istemiyor. Zidane’ı; annesi ve kız kardeşine küfür ettirmeyen bıçkın tavrı, Müslümanları da farklı inanç ve kültürleriyle kabul etmek Avrupa’nın ayakta kalabilmesinin belki de tek yolu…

Zidane'ın bu unutulmaz kafası onun sokak kavgalarıyla geçen çocukluğunun bir ispatı niteliğinde son derece ustaca yapılmış tehlikeli bir vuruş. Ancak Zidane’ın son maçında yaptığı bu hareket belki de Batı mentalitesi ve profesyonellik adı altında çirkinliğin her türlüsünü sergileyen kişi, grup ve takımlara karşı yapılmış ve futbolun geleceğine yön vermesi gereken bir uyarı. Nasıl ki Müslümanlar düşünce özgürlüğü adı altında peygamberlerine ve dinlerine yapılan saldırıları kabullenemiyorlarsa, Zidane da kendisi için çok değerli olan annesi ve kız kardeşine edilen küfürleri profesyonellik ve kazanmak adına görmezden gelemiyor. Sporda, siyasette ve aslında her alanda kazanmak önemli tabii ki ama ahlaki olarak kaybetmeden kazanmalı. Zizou bize bir şeyler söylemeye çalıştı kanımca ama onu anlamak için önce dürüst olmalı, erdemlerin gerekliliğini hatırlamalıyız. Çok yaşa Zizou, yaptığın her şey için gönülden teşekkürler ve saygılar...

KAYNAKLAR
- "Yeni Aktüel", sayı: 53, 13-19 Temmuz 2006'da yayınlanan Alman Stern Dergisi'nde Stefanie Rosenkranz'ın yaptığı röportaj
- Zidane.fr, http://www.zidane.fr/

- Wikipedia, http://www.wikipedia.org/

* Bu yazı Ozan Örmeci’nin Elips Kitap’tan geçtiğimiz yıl piyasaya sürülmüş Popüler Kültür isimli kitabından alınmıştır. Kitabı satın almak için http://www.elipskitap.com.tr/kitaplar/kitap.php?id=376 adresine ve diğer internetten kitap satış sitelerine bakabilirsiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder