Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğiyle 15 Kasım 1956 tarihinde “Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü” adıyla kurulan ve 29 Ocak 1957’de çıkarılan yasayla Orta Doğu Teknik Üniversitesi ismini alan Türkiye’nin en gözde üniversitelerinden olan ODTÜ; başlarda Kızılay’da üç katlı bir binada eğitim veren küçük bir üniversite iken, 1961 yılında Balgat’ta üniversiteye tahsis edilen dev arazi ve bu araziyi en şekilde değerlendiren efsane rektör Kemal Kurdaş’ın büyük çabaları sonucu Orta Doğu coğrafyasının en seçkin üniversiteleri arasına girmiştir. Kuruluş ilkeleri Türkiye ve Orta Doğu ülkelerinin kalkınmalarına katkıda bulunacak, özellikle fen ve mühendislik alanlarında bu coğrafyanın gelişmesine yönelik çalışacak, Amerikan tipi eğitim alan kalifiye eleman yetiştirmek olan ODTÜ; daha sonraları sosyal bilimler bölümlerinin de açılmasıyla; Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığı ve emek yanlısı anti-kapitalist hak arayışının sembolü olmuş çok önemli bir eğitim kurumudur. Oysa ODTÜ Amerikalılar tarafından kurulduğu dönemde, uydudan bakıldığında Sovyetler Birliği’ne yönelmiş bir silah görüntüsü bulunan ve Amerikan tipi eğitim hizmeti sunan bir üniversiteydi.
ODTÜ’nün tarihi bir bakıma Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal tarihine de ışık tutmaktadır. Soğuk Savaş döneminde NATO süreciyle beraber Türkiye’nin ABD ve kapitalist Batı bloğu güdümüne girmesi, ekonomik, siyasal ve kültürel bağımsızlığını kaybederek adeta bir müstemlekeye dönüşmesi ancak bu uğurda tasarlanan silahın geri tepmesi sonucu bağımsızlıkçı ve sosyalist hareketlerin güçlenmesi ama maalesef sonunda sermaye destekli şiddetli bir darbe neticesinde yıllarca büyük emekler sonucu, canlar feda edilerek korunmuş son kalenin de düşmesinin hikâyesidir ODTÜ tarihi…
Peki nasıl oldu da boş bir arazide birkaç sene içerisinde kurulmuş, büyümüş ve ilerici değerlerin sembolü haline gelebilmişti ODTÜ? Belki de bu sorulara verilebilecek en anlamlı yanıt Kemal Kurdaş’tır. Bir cumhuriyet çocuğu olan Kemal Kurdaş; ODTÜ arazisine ilk fidanları kendi elleriyle dikmiş, kendi yetiştirdiği öğrencilerin öğretim görevlisi olarak üniversiteye dönmelerine ve sekiz yıl içerisinde çorak bir arazide dev bir eğitim merkezinin kurulmasına tanıklık etmiş, dahası bunların mimarı olmuştur. Mimarı diyoruz ancak planlayıcısı anlamında çünkü ODTÜ’nün çok değerli mimarı Kurdaş’ın çabalarıyla projesi zar zor kabul edilen Behruz Çinici’dir. Görüldüğü üzere atılan tüm olumlu adımlarda Kurdaş’ın ismi var. Ancak her şeyden önemlisi Kemal Kurdaş verdiği müthiş emekler neticesinde ODTÜ’ye emek yanlısı ruhunu kazandıran kişidir diyebiliriz sanırım. Bozkırın ortasında kolektif emeğin gücünü gösteren bir semboldür ODTÜ. Bilimsel çalışmaları, sonsuz yeşillikleri, modern mimarisi ve yerleşke planıyla tüm dünyada parmakla gösterilen, insan aklı ve emeğinin ürünü olan harikulade koca bir organizma.
1961’de dikilmeye başlanan milyonlarca fidan neticesinde ODTÜ ormanı bugün Ankara’nın akciğerleri konumunda çok önemli bir işlev görüyor. ODTÜ’nün binlerce mezunları, sistemi diledikleri ölçüde değiştirememiş olsalar da, Türk ve dünya bilimine, ekonomisine büyük katkıda bulunmaktalar. Türkiye’deki ilk “teknokent”in de kurulduğu yer yine ODTÜ. Eğitim kalitesi ve doğal güzelliğinin yanı sıra Türkiye’nin belki de en anlamlı heykelleri ODTÜ’de bulunmakta. Şadi Çalık’ın Atatürk anıtı, Hakkı Atamulu’ya ait “Kız figürü”, Tamer Başoğlu’nun meşhur “Bilim Ağacı”, siyasal vahşete duyulan bir tepkinin ürünü olan Mehmet Asatekin’in “2 Aralık 1977 Anıtı”, Hakkı Karayiğitoğlu tarafından yapılmış ve çeşitli efsanelere de konu olan “Kadın Heykeli” (rivayete göre matematik ve fizik bölümlerini aynı anda ve 3,5 senede bitirmeyi başaran çok başarılı bir kız öğrencinin mezuniyet günü can vermesi üzerine yapılmıştır bu heykel – ODTÜ efsaneleri) ve Rolf Westphal tarafından yapılmış ve her yıl 10 Kasım saat 09:05’te gölgesiyle “ATA” yazdığı rivayet edilen üçlü metal kiriş ve diğerleri… ODTÜ’nün her tarafı işte böyle siyaset, böyle sanat, böyle tarih ve böyle Türkiye kokuyor… Belki ODTÜ’lülerin düşledikleri henüz gerçekleşmedi, belki de hiç gerçekleşmeyecek... Ancak bir şeyi rahatlıkla söyleyebilirim; ODTÜ 53. yılında potansiyel enerjisini ve devrimci ruhunu hala azimle koruyor…
ODTÜ’nün tarihi bir bakıma Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal tarihine de ışık tutmaktadır. Soğuk Savaş döneminde NATO süreciyle beraber Türkiye’nin ABD ve kapitalist Batı bloğu güdümüne girmesi, ekonomik, siyasal ve kültürel bağımsızlığını kaybederek adeta bir müstemlekeye dönüşmesi ancak bu uğurda tasarlanan silahın geri tepmesi sonucu bağımsızlıkçı ve sosyalist hareketlerin güçlenmesi ama maalesef sonunda sermaye destekli şiddetli bir darbe neticesinde yıllarca büyük emekler sonucu, canlar feda edilerek korunmuş son kalenin de düşmesinin hikâyesidir ODTÜ tarihi…
Peki nasıl oldu da boş bir arazide birkaç sene içerisinde kurulmuş, büyümüş ve ilerici değerlerin sembolü haline gelebilmişti ODTÜ? Belki de bu sorulara verilebilecek en anlamlı yanıt Kemal Kurdaş’tır. Bir cumhuriyet çocuğu olan Kemal Kurdaş; ODTÜ arazisine ilk fidanları kendi elleriyle dikmiş, kendi yetiştirdiği öğrencilerin öğretim görevlisi olarak üniversiteye dönmelerine ve sekiz yıl içerisinde çorak bir arazide dev bir eğitim merkezinin kurulmasına tanıklık etmiş, dahası bunların mimarı olmuştur. Mimarı diyoruz ancak planlayıcısı anlamında çünkü ODTÜ’nün çok değerli mimarı Kurdaş’ın çabalarıyla projesi zar zor kabul edilen Behruz Çinici’dir. Görüldüğü üzere atılan tüm olumlu adımlarda Kurdaş’ın ismi var. Ancak her şeyden önemlisi Kemal Kurdaş verdiği müthiş emekler neticesinde ODTÜ’ye emek yanlısı ruhunu kazandıran kişidir diyebiliriz sanırım. Bozkırın ortasında kolektif emeğin gücünü gösteren bir semboldür ODTÜ. Bilimsel çalışmaları, sonsuz yeşillikleri, modern mimarisi ve yerleşke planıyla tüm dünyada parmakla gösterilen, insan aklı ve emeğinin ürünü olan harikulade koca bir organizma.
1961’de dikilmeye başlanan milyonlarca fidan neticesinde ODTÜ ormanı bugün Ankara’nın akciğerleri konumunda çok önemli bir işlev görüyor. ODTÜ’nün binlerce mezunları, sistemi diledikleri ölçüde değiştirememiş olsalar da, Türk ve dünya bilimine, ekonomisine büyük katkıda bulunmaktalar. Türkiye’deki ilk “teknokent”in de kurulduğu yer yine ODTÜ. Eğitim kalitesi ve doğal güzelliğinin yanı sıra Türkiye’nin belki de en anlamlı heykelleri ODTÜ’de bulunmakta. Şadi Çalık’ın Atatürk anıtı, Hakkı Atamulu’ya ait “Kız figürü”, Tamer Başoğlu’nun meşhur “Bilim Ağacı”, siyasal vahşete duyulan bir tepkinin ürünü olan Mehmet Asatekin’in “2 Aralık 1977 Anıtı”, Hakkı Karayiğitoğlu tarafından yapılmış ve çeşitli efsanelere de konu olan “Kadın Heykeli” (rivayete göre matematik ve fizik bölümlerini aynı anda ve 3,5 senede bitirmeyi başaran çok başarılı bir kız öğrencinin mezuniyet günü can vermesi üzerine yapılmıştır bu heykel – ODTÜ efsaneleri) ve Rolf Westphal tarafından yapılmış ve her yıl 10 Kasım saat 09:05’te gölgesiyle “ATA” yazdığı rivayet edilen üçlü metal kiriş ve diğerleri… ODTÜ’nün her tarafı işte böyle siyaset, böyle sanat, böyle tarih ve böyle Türkiye kokuyor… Belki ODTÜ’lülerin düşledikleri henüz gerçekleşmedi, belki de hiç gerçekleşmeyecek... Ancak bir şeyi rahatlıkla söyleyebilirim; ODTÜ 53. yılında potansiyel enerjisini ve devrimci ruhunu hala azimle koruyor…
KAYNAKLAR
- “Atlas” Aylık Coğrafya ve Keşif Dergisi, Haziran 2006, sayı: 159
- ODTÜ Mezunları, http://odtumezunlari.gen.tr/
- ODTÜ, http://www.metu.edu.tr/
- “Atlas” Aylık Coğrafya ve Keşif Dergisi, Haziran 2006, sayı: 159
- ODTÜ Mezunları, http://odtumezunlari.gen.tr/
- ODTÜ, http://www.metu.edu.tr/
Selam Ozan,
YanıtlaSilYazılarını zevkle okuyorum ve bilgileniyorum, sağolasın.
Bu yazında "Sovyetler Birliği’ne yönelmiş bir silah görüntüsü bulunan" diyerek ne demek istediğini anlayamadım. Silahtan kastettiğin okulun kuruluş misyonu mu yoksa mimari bir simge mi?
Japonya'dan Selamlar...
Murat Saglam.
Muratcım selam teşekkürler. Mimari açıdan söyledim bunu. Şu adresten de görebilirsin aslında; http://www.iam.metu.edu.tr/sempozyum/images/metu_map06.jpg
YanıtlaSil