Sözde Ermeni soykırımı konusunda ikna edici argüman ve belgeleri bulunmadığı için Mustafa Kemal’i kendilerine siper yapmak isteyen Ermeni lobileri, Avrupalı emperyalistler ve onların komprador işbirlikçileri, çeşitli bilgi ve belgelerde tahrifat yaparak Mustafa Kemal’e ait olduğu söylenen bazı sözleri gündeme taşımaktadırlar. Ancak Türkkaya Ataöv’ün yaptığı çalışmalar sonucunda bu sözlerin büyük bir bölümünün uydurma olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yazıda Ataöv’ün “A Statement Wrongly Attributed to Mustafa Kemal Atatürk” makalesi ve “Ermeni Belge Düzmeciliği” kitabından yararlanarak bu konuları aydınlatmaya çalışacağım.
Ataöv’ün çalışmasına göre bu tarihi çarpıtmaya uygun ortam yaratan unsur Mustafa Kemal ve İngiliz yanlısı askeri hâkim Nemrud Mustafa Paşa’nın (Kürt Mustafa şeklinde de geçer) sözlerinin Ermeni lobileri tarafından bilinçli olarak karıştırılmasıdır. Bunun iyi niyetli bir dikkatsizlik olmasının ihtimali de son derece azdır. Zira Türkkaya Ataöv’ün çalışmalarına ve tüm tekziplere rağmen Ermeniler ve Avrupalı müttefikleri bu konuda bir düzeltme yapma yoluna gitmemişler ve ısrarla hatalarını tekrar etmişlerdir. Bugün sözde Ermeni soykırımı konusunda çalışma yapan birçok satılık Türk araştırmacısı da aynı yolu izlemektedir.
Öncelikle söylenmesi gereken başta “Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyası” olmak üzere hiçbir kaynakta Mustafa Kemal’in buna benzer bir sözünün yer almıyor olmasıdır. Ancak olayların başlangıcı Fransız yazar Paul du Véou’nun “Le Désastre D’Alexandrette” kitabının bir yerinde dip not olarak “Mustafa Kemal’in 27 Ocak 1920’de İstanbul’da bir mahkemede Ermeni katliamları nedeniyle Osmanlı Devleti’ni sorumlu tuttuğunu” söylediğini yazmasıdır. Ancak bu iddia oldukça komik kaçmaktadır. Zira Mustafa Kemal Milli Mücadele’yi başlattığı 19 Mayıs 1919 tarihinden 1927 yılına kadar İstanbul’a hiç gitmemiş, hiçbir mahkemeye katılmamıştır. Dolayısıyla böyle bir açıklama yapmasına imkân yoktur. Aynı hata Jean Naslian’ın 1951 tarihli “Les Memoires de Mgr. Jean Naslian” kitabında da yapılmıştır. Naslian’ın bu hatayı Véou’nun kitabına mı yoksa Le Bosphore ve
Yapılan uyarılar sonucunda Ermeni yazar G. Guergerian; Massis Weekly dergisindeki 1967 tarihli makalesinde hatasını ilk kabul eden kişi olmuştur. Ancak buna rağmen bir diğer Ermeni yazar Leon Surmelian Andonian Shiragian’ın “The Legacy: Memoirs of an Armenian Patriot” kitabına yazdığı önsözde aynı hatayı pişkin bir şekilde tekrar etmiştir. Ancak tarih konusunda yapılan skandal hata fark edilerek Mustafa Kemal’in katıldığı iddia edilen mahkemenin tarihi bu defa 28 Ocak 1919 olarak değiştirilmiştir. Bu gibi saptırmalardan güç alan Sovyet Ermenileri G. Arutyunov ve G. Episkoposov da aynı çarpıtılmış iddiaları kitaplarına eklemişlerdir. Mari Kochar, Jon Kirakosian, Sovetakan Haiaistan ve Hagop Terjimanian da aynı hatayı yapanlar arasındadır. Ancak bir diğer Ermeni yazar ve The Armenian Review dergisinin editörü James H. Tashjian bilim etiğine aykırı bu davranışlardan rahatsız olarak 20 Mart 1982 tarihli The Armenian Weekly’de Mustafa Kemal’in böyle bir mahkemeye katıldığına ve böyle bir sözü söylediğine dair hiçbir delinin olmadığını açıkça belirtmiştir. Tashjian’ın da kabul ettiği şekilde mahkemeye katılan kişi Mustafa Kemal değil Nemrud Mustafa Paşa’dır. Zaten aynı mahkeme Mayıs 1920’de Mustafa Kemal hakkında idam kararı çıkaracaktır.
Büyük bir yalana dayalı olarak Mustafa Kemal’e atfedilen bu sözler daha sonraki tarihlerde de Ermeni lobilerince kullanılmaya devam etmiştir. Oysa Mustafa Kemal’in böyle bir sözü olmadığı gibi Anadolu’da Ermenilerin yaptıkları katliamları kınayan birçok sözü bulunmaktadır. Mustafa Kemal’in 5 Haziran 1919 tarihinde Havza’dan yazdığı mektupta Amasya’da Hıristiyanlara yönelik hiçbir Müslüman şiddet eylemi olmadığı halde Ermeni ve Yunan çetelerinin Müslüman nüfusa yönelik hırsızlık, tecavüz ve katliam eylemlerinden bahsedilmiştir. İsviçreli gazeteci olduğu söylenen Emil Hildebrand ismi üzerinde de şüpheler yoğunlaşmış, kendisine haberleri sonrası bir daha ulaşılamamıştır.
Durum buyken maalesef ülkemizde demokratikleşme ve insan hakları bahaneleri altında çok kirli bir oyun oynanmakta ve tarih gözlerimizin önünde kasıtlı olarak çarpıtılmaya çalışılmaktadır. Tarihi saptıran bu gibi kişilerle mücadele edebilmek için başta Türk tarihçileri ve sosyal bilimcileri olmak üzere tüm yurttaşların konu hakkında bilgi sahibi olmaları ve bilinçli yürütülen dezenformasyon kampanyaları ve psikolojik savaşın zararlı etkilerinden kendilerini korumaları gerekmektedir.
Ozan Örmeci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder