Barack Obama’nın Başkanlığının
son yıllarından beri sorunlu bir hal almaya başlayan Türk-Amerikan ilişkileri,
geçtiğimiz gün İstanbul’daki ABD Konsolosluğu’nda çalışan bir Türk vatandaşının
(Metin Topuz) tutuklanması ve ABD’nin bu olay sonrasında Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına yönelik vize hizmetlerini askıya alması nedeniyle yeni bir
krizle yüzleşti. Türkiye, ABD’nin tepkisine mütekabiliyet esası uyarınca aynı
şekilde karşılık verdi ve ABD vatandaşlarına yönelik vize hizmetlerini
durdurdu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’yi çok sert sözlerle
eleştirdi ve özellikle ABD’nin görev süresinin sonuna gelen Ankara Büyükelçisi
John Bass’i hedef aldı. Türkiye'den sonra Afganistan’da görev yapacak John Bass ise,
kararın Amerikan hükümetince verildiğini ve Türk halkının aleyhine olan bu kararı üzülerek aldıklarını
belirtti. Karar çok yeni olmasına karşın, daha şimdiden havaalanlarında her iki
ülkeden de mağdur insanlar görülmeye başlandı. Krizin devam etmesi durumunda, iki ülke arasındaki kültür, sanat ve spor aktivitelerinde bile aksamaların yaşanmasından ve her iki
ülkede de turizm sektörünün olumsuz etkilenmesinden endişe ediliyor. Daha iki
hafta önce New York’taki Donald Trump-Recep Tayyip Erdoğan görüşmesinde verilen
sıcak mesajların ardından yaşanan bu kriz, iki ülke arasında aşılması kolay
olmayacak ve zaman alacak sorunların bulunduğunu gösteriyor. Peki, neredeyse 75
yıldır müttefik olan bu iki önemli ülkenin ilişkileri bugünlere nasıl geldi ve
bundan sonra sorunların çözümü konusunda neler yapılabilir? Bu yazıda, bu
sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Türk-Amerikan ittifakı daha önce de birçok krizi atlatmıştır
Kriz, beklenmedik ve sonuçları
itibariyle oldukça ciddi olmasına karşın (Türk vatandaşları, bu karar doğrultusunda
neredeyse Başkan Trump’ın ABD’ye giriş yasağı koyduğu birkaç sorunlu devletin
vatandaşlarıyla aynı kefeye konulmuştur), Türk-Amerikan ittifakının bu kriz
nedeniyle çökeceğini düşünmek son derece yanlış olur. Zira ABD ve Türkiye,
Soğuk Savaş yıllarından başlayarak bugüne kadar birçok krizi atlatmayı
başarmıştır. İlk önemli kriz, 1964 tarihli Johnson Mektubu olayıdır. 1960’larda
Soğuk Savaş’ın hareketli günlerinde kızışan Kıbrıs Sorunu nedeniyle ABD Başkanı
Lyndon Johnson’ın Başbakan İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderdiği
ve Türkiye’nin Kıbrıslı Türkleri Rum saldırılarından korumak için adaya
müdahale etmesi durumunda NATO müttefiklerince desteklenmeyeceği ve NATO ve
Amerikan silahlarını kullanamayacağını belirten bu mektup, Türkiye’nin 1980
yılındaki darbeye kadar çok boyutlu bir dış politika çizgisi takip etmesine ve
Sovyet Rusya ile yakınlaşmasına neden olmuştur. Bu kriz, 1960’ların sonlarında
Vietnam Savaşı’na tepki olarak gelişen anti-emperyalist sol hareketlerin de
etkisiyle, 1970’lerde Türkiye’de ciddi bir Amerikan karşıtı (anti-Amerikancı)
dalganın doğmasına yol açmıştır. Bülent Ecevit’in Başbakanlığında yaşanan 1974
Kıbrıs müdahalesi ve sonrasında Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu ile
birlikte Ecevit'in önayak olduğu haşhaş tarlaları krizi de bu yılların en önemli kriz meseleleridir.
1980’lerde ve 1990’larda ABD’nin
özellikle Kürt politikasına yönelik Türkiye’de ciddi tepkiler olsa da, büyük
bir krizin yaşanmasına engel olunabilmiştir. Ancak 1 Mart 2003’te ABD’nin Saddam Hüseyin'i devirmek için planladığı Irak
Savaşı’na destek olmak amacıyla TBMM’ye getirilen tezkerenin (1 Mart Tezkeresi)
reddi, ikinci önemli kriz konusu olmuştur. Bu dönemde, Amerikalı bazı devlet
adamları (örneğin Paul Wolfowitz), Türk devlet adamlarının daha önce kendilerine
verdiği sözleri tutmadığını ima etmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müttefik
bir orduya yakışmayan şekilde hareket ettiğini söylemişlerdir. Bu olayın hemen
ardından, 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ta Süleymaniye şehrinde görev yapan Türk
askerlerinin Amerikan askerlerince terör örgütü üyeleri gibi tutuklanması ve
çuvallarla götürülmesi skandalı ise (çuval olayı olarak bilinir), Türkiye’deki
Amerikan sempatisini tamamen yok etmiş ve Johnson Mektubu vakasından beri ilk
kez ittifak ilişkilerini riske atmıştır. Ancak bu kriz de zaman içerisinde
unutulmuş ve sorunlu geçen George W. Bush döneminden sonra, özellikle Barack
Obama’nın ilk döneminde Türk-Amerikan ilişkileri düzelme yoluna girmiştir.
Üçüncü büyük kriz ise, 2015
yılından beri ABD ile Türkiye’nin Suriye ve özellikle Kürt politikalarının
farklılaşması nedeniyle aslında adım adım gelişmiş ve sonuçta bugünlere kadar
gelinmiştir. Bu krizin öncekilerden farkı ise, iki devletin de kendi demokratik
rejimlerine yakışmayacak şekilde vatandaşlarını olumsuz etkileyen kararlar
(vize hizmetlerini durdurmak) almış olmalarıdır. Oysa diplomaside temel amaç,
muhatap ülke vatandaşlarını değil, sorumlu yönetim ya da kişileri cezalandırmak
olmalıdır. Peki, bu üçüncü ve son krizi hangi olaylar tetiklemiştir?
Irak ve Suriye’de Kürt Uyuşmazlığı
Türk-Amerikan ilişkilerini
bugünkü olumsuz noktaya taşıyan en önemli mesele, iki ülkenin Kürt
politikalarının Irak ve Suriye özelinde son yıllarda ciddi şekilde
farklılaşmaya başlamasıdır. Öncelikle, her ne kadar ABD Irak Kürtlerinin
bağımsızlık referandumuna karşı çıkıyorsa da, bu konudaki duruşu Türkiye’ye
kıyasla çok daha farklıdır. Hatta ABD, bağımsızlık referandumuna karşı
çıkmaktan çok, bu girişimin IŞİD’le mücadelenin bitmesi sonrasında yapılmasını
önermektedir. Türkiye ise, yakın zamana kadar Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile
kurduğu yakın ilişkilere karşın, şimdilerde Kürt bağımsızlığına dünyada İran’la
birlikte en sert karşı çıkan devlet durumundadır. Elbette Ankara’nın asıl
korkusu, Irak Kürtlerinden daha çok Suriye Kürtleri ve kendi Kürtlerinin de
benzer bir sürece yönelmeleridir. Bu meseleden bile daha olumsuz bir durum ise
Suriye’de yaşanmaktadır. ABD, Suriye Kürtlerinin örgütlenmeleri olan ve
Türkiye’nin haklı olarak PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü PYD ve YPG’ye IŞİD
karşısında açık destek vermekte ve hatta Suriye Kürtlerine büyük silah yardımı
yapmaktadır. Bu silahların IŞİD’le mücadele tamamlandıktan sonra Türk askerleri
ve vatandaşlarına karşı kullanılması riski, her ne kadar Amerikan yönetimi verilen
silahların seri numaralarını alarak takip etme önlemini önerse de, ikili
ilişkileri büyük bir çıkmaza sürükleyebilir ve tarihte ilk kez ilişkileri kopma
noktasına getirebilir. Bu konu, bence ilişkilerdeki en ciddi ve çözülmesi zor
sorundur. Ancak bu konunun çözülmesi bile imkânsız değildir. İki tarafın
istekli olması durumunda, ortak bir Kürt politikası geliştirmek mümkün
olabilir.
Türkiye’de artan İslamcı Otoriter eğilimler
İktidara geldiği günden beri ABD’den
büyük destek alan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) lideri Recep Tayyip
Erdoğan, Amerika’da ve dünyada uzunca bir süre İslam dünyasını demokrasi ile
bütünleştirecek önemli bir siyasetçi olarak değerlendirilmiş ve Türkiye’de
askeri derin yapılarla yaptığı mücadelelerde Washington’ın açık desteğini
almıştır. Ancak Erdoğan ve AK Parti’nin 2013 Gezi Parkı protestolarından
başlayarak basın özgürlükleri ve insan hak ve hürriyetlerini görmezden gelmeye
başladığını iddia eden Amerikalı siyasetçi ve yazarlar, Erdoğan’a verdikleri
desteği hızlı bir şekilde geri çekmeye başlamışlardır. Türkiye’nin Suriye’de
ABD ile zaman içerisinde farklılaşmaya başlayan dış politikası, 15 Temmuz darbe
girişimi sonrasında devlette yapılan tasfiyelerle yaşadığı altüst oluş ve ABD’ye
yakın ve hükümete muhalif kişilerin de bu süreçte mağdur edilmesi, bu yöndeki
algıyı daha da güçlendirmiştir. Nitekim Türkiye, aradan geçen onca süreye ve
yapılan bunca tasfiyeye rağmen, bugün hala olağanüstü hal koşulları altında
yönetilmektedir. Tutuklu gazeteciler konusu ise, sadece ABD ya da Avrupa
Birliği ülkelerinde değil, bugün tüm dünyada Türkiye aleyhine konuşulmaya
başlanmıştır. Bu konuda hükümetin durumu yatıştırmak yerine adeta yangına
körükle gitmesi ise akılları karıştırmaktadır. Amerikalı siyasetçi ve
gözlemciler, genel olarak son yıllarda Türkiye’nin giderek İslamcı otoriter bir
yönetime dönüştüğünü ve Batı dünyasından koptuğunu düşünmektedirler. Bunlar,
birçok noktada doğru olabilir. Ancak Washington’ın da Türkiye Cumhurbaşkanı’nın
15 Temmuz’da adeta bir suikasttan canını zor kurtardığını ve bu yaşadığı
travmanın da etkisiyle giderek otoriterleştiğini anlaması gerekmektedir. Bu
darbenin müsebbibi olduğu iddia edilen İslam âlimi ve şimdilerde terör örgütü
lideri kabul edilen Fethullah Gülen’in ABD’de ikamet etmesi ise, Türkiye
Cumhurbaşkanı’nı çok öfkelendiren bir gelişmedir. Nitekim Türk yetkilileri, bu
konuda birçok somut delil sunduklarını iddia etmesine karşın, Gülen’in Türkiye’ye
iadesini henüz sağlayamamıştır. Amerikan tarafı ise, bu konuda hukuk devletine ve
yargı sürecine vurgu yapmakta ve iddiaların güçlü bir temele oturmadığını iddia
etmektedir. Bu iki temel mesele dışında, Gülen’le başlayan hukuki krizler, İran’a
ambargo uygulandığı dönemde Türkiye-İran ticaretini sağlayan İranlı işadamı
Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklanması ve bu süreçte AK Partili eski Bakanlardan
Zafer Çağlayan hakkında da tutuklama kararı çıkarılması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
korumalarının önceki ABD ziyareti sırasında bir kavgaya karışmaları ve ABD’de haklarında
tutuklama kararı çıkarılması, Amerikalı rahip Andrew Brunson’ın Türkiye’de
tutuklanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından etik dışı bir şekilde Gülen’le
takasının gündeme getirilmesi ve son olarak ABD Konsolosluğu çalışanlarının
casusluk şüphesiyle tutuklanmasıyla devam etmiştir. Bu konular, elbette
ilişkilerdeki en temel meseleler değildir; ancak Kürt Sorunu’nda ayrışan
çizgiler ve farklılaşmaya başlayan yönetim şekillerinin üzerine gelince, ciddi
kriz konusu olabilmekte ve toplumları birbirlerine karşı düşmanca duygulara
itmektedir.
Ne Yapmalı?
ABD ve Türkiye, bugünden itibaren
krizi yatıştırmak için birlikte çalışmak zorundadırlar. Bu konuda birkaç
tavsiyem şu yönde olacaktır:
- Amerikalı yetkililer, artık Erdoğan fobisinden kurtulmalıdırlar. Erdoğan, bizzat kendisinin ve parti mensuplarının da kabul ettiği üzere birçok hata yapmış ve defalarca “aldatılmış” bir siyasetçidir. Ancak Erdoğan’ı devirip devirmemek, Amerikan devletinin değil, Türk halkının tercihi olmalıdır. Bu noktada, demokrasiyi aynı Amerikan halkı gibi içselleştirmiş olan Türk halkının sağduyusuna güvenmek gerekir.
- ABD ve Türkiye, vize krizini acilen çözmeli ve halklarını cezalandırmaktan vazgeçmelidirler. Tartışmalı yasal konularda, mutlak anlaşma olmasa bile, yumuşamaya yönelik adımlar atılmalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tutuklu Amerikalı rahibi Gülen meselesine bağlamaktan ve konuyu esir değişimi havasına sokmaktan vazgeçmeli ve Türkiye Cumhuriyeti, acilen demokratik ve uygar bir devlete yaraşır şekilde hareket etmeye başlamalıdır. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı’nın birikimlerinden istifade edilmelidir.
- İki ülkenin yetkilileri ve önemli siyasetçileri, iç politikada oy almak için karşılıklı nefreti körüklememelidirler. Trump’ın İslam karşıtı argümanları ve Erdoğan’ın ABD’yi yerden yere vuran sözleri, iki müttefik ülkeye yakışmamaktadır.
- İki ülke, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin durumu ve bu iki ülkenin geleceği başta olmak üzere bölgesel meselelerde sürekli işbirliği yapmalı ve ortak bir çizgide buluşmaya çalışmalıdırlar. IŞİD’le mücadele ve terör örgütlerine yönelik ortak tavır, bu açıdan iyi bir başlangıç noktası olabilir.
- ABD, Türkiye aleyhine hareket eden terörle ilişkili grupları silahlandırmamalıdır. En azından, bu silahların Türk askerleri ve vatandaşlarına karşı kullanılmaması konusunda daha etkin bir mekanizma geliştirilmelidir.
- Türkiye, OHAL rejiminden çıkmalı ve yeniden Avrupa standartlarında bir demokrasiye uygun şekilde yönetilmeye başlanmalıdır. Sanılanın aksine, demokratik rejimlerde güvenlik uygulamaları çok daha başarılıdır ve otoriter yönetimlere kıyasla terör ve güvenlik riskleri daha azdır. Ayrıca Türkiye’de 2019’da uygulamaya geçecek Başkanlık rejiminin içeriği, mutlaka TBMM’ye daha fazla denetim yetkisi veren bir model doğrultusunda doldurulmalıdır.
- Türkiye, Amerikan iç politikasının ve karar alma sürecinin üzerine kurulu olduğu lobi sistemini daha iyi öğrenmeli ve bu sistem içerisinde daha etkili olmanın yollarını öğrenmelidir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Türk Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu PDF indir – Epub Oku – Ücretsiz Mobil Download
YanıtlaSilIQ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK tarafından yayınlanan Türk Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu kitabını okumak ister misiniz? Sizlere Türk Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu pdf indirme linki ve detaylarını vermeye çalıştık. Mustafa Kayar imzası taşıyan esere ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.
https://www.pdfindiroku.xyz/turk-amerikan-iliskilerinde-irak-sorunu-pdf-indir-epub-oku-ucretsiz-mobil-download/
https://www.pdfindiroku.xyz/