Sayfalar

16 Aralık 2016 Cuma

RAND Corporation'ın 'Bağımsız Kürdistan'ın Bölgesel Etkileri' Raporu


RAND Corporation veya kısaca RAND[1], Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri için araştırma ve geliştirme yapması maksadıyla 1946 yılında Project RAND ismiyle Douglas Havacılık Şirketi tarafından Santa Monica’da kurulmuş, daha sonra ise 1948 yılında ana şirket bünyesinden ayrılmış, kâr amacı gütmeyen ve dünya çapında tanınan bir siyasi strateji ve düşünce kuruluşudur.[2] Organizasyon, ABD hükümetine milli güvenlik konularında stratejiler üretme konularındaki çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Kuruluş, eğitim, sağlık, hukuk ve bilim alanlarında da araştırmalar yapmaktadır. RAND’ın yaklaşık 1.700 çalışanı vardır ve Santa Monica, Kaliforniya (merkezi), Washington D.C., Pittsburgh, Pennysylvania (Carnegie Mellon Üniversitesi ve Pittsburgh Üniversitesi’ne bitişik), Cambridge (İngiltere) ve Brüksel (Belçika’da) ofisleri bulunmaktadır. Kuruluşun, ayrıca uzmanlık alanlarına göre kurulmuş bazı enstitüleri de bulunmaktadır. Örneğin, Jackson Missisippi’de ve New Orleans Lousiana’da Körfez Eyaletleri Politikaları Enstitüsü ve 2003 yılından beri de Doha’da (Katar) RAND-Katar Politikaları Enstitüsü bulunmaktadır. Başkanı Michael D. Rich olan kuruluşun yayınladığı raporlar, zaman zaman Türkiye’yi de ilgilendiren birçok kritik konuda çok önemli bilgiler içermektedir. Bu raporlardan bir yenisi, çok kısa bir süre önce yayınlanan Alireza Nader, Larry Hanauer, Brenna Allen ve Ali Scotten imzalı ve “Regional Implications of an Independent Kurdistan” başlıklı (Türkçesiyle “Bağımsız Kürdistan’ın Bölgesel Etkileri”) rapordur.[3] Bu yazıda, bu rapor Türkçe’ye çevrilecek ve burada seslendirilen fikirler eleştirilecektir.

RAND Corporation logosu

Rapor, adı üzerinde, Kuzey Irak’ta bulunan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlığını ilan etmesi durumunda bunun yakın coğrafyasında nasıl algılanacağını araştırmaktadır. Bu bağlamda, yazarlar, Irak’ın geri kalanı, Türkiye ve İran’ın olası bir bağımsızlık durumunda nasıl tepki vereceğini saptamaya çalışmaktadırlar. 158 sayfalık rapor, konu hakkında pratik bilgiler içeren faydalı bir çalışma olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca yazarlara göre (2016: 1-2), raporda bağımsız bir Kürdistan kurulacaktır düşüncesi savunulmamakta veya buna destek olunmamakta; sadece böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde neler olabileceği hakkında fikir egzersizi yapılmaya gayret edilmektedir.

“Giriş” bölümünde, ABD’nin son dönemde İran nükleer programı konusunda bu ülke ile yapılan anlaşma ve IŞİD tehlikesini dengelemek gibi hedeflere odaklandığı belirtilerek, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin de çok önemli bir konu olduğu hatırlatılmaktadır. Kürtlerin Birinci Körfez Savaşı öncesinde Kuzey Irak’ta de facto olarak yakaladıkları bağımsızlık, aslında o günden beri daima gündemdedir. Saddam Hüseyin devrildiğinden beri de bu konuda çok büyük hızla aşama kaydedilmiş; her ne kadar Bağdat’a federal devlet yapısı içerisinde bağlı kalınsa da, bağımsızlık yönünde hemen hemen her şey ayarlanmıştır. Zira Celal Talabani’nin Cumhurbaşkanı olarak Bağdat’ta bulunması Kürtlerin konumunu güçlendirmiş; Kuzey Irak’taki Mesut Barzani otoritesinde de bir devlet yapısına erişilmiştir. Irak’ın önceki Dış İşleri Bakanlarından Hoşyar Zebari’ye göre ise, “IŞİD tehdidi nedeniyle öncelikle değişmiş ve bağımsızlık konusu bir kenara konulmuş, ama bundan vazgeçilmemiştir” (2016: 3). Bu doğrultuda, ilk bölümde çeşitli senaryolar tartışılmıştır.

Senaryolar
İlk senaryo (2016: 6-7), Kürtlerin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmelerine dayanmaktadır. Bu durumda; Kuzey Irak’ta yeni kurulacak devlete tüm dünyadaki Kürtlerden destek gelecek, ama Kürt bölgesinde yaşayan Arap ve Türkmenler de bu durumdan hoşnutsuz olabileceklerdir. Merkezi Irak devletinin başkenti Bağdat’ın bu duruma tepkisi ise sert olacak ve bağımsızlık ilanı yasadışı ilan edilerek, ülkenin gelir kaynakları engellenmeye çalışılacaktır. Ankara ise, bu duruma çok temkinli yaklaşacak ve Bağdat ile arasını bozmadan neler yapabileceğini hesaplayacaktır. İran’ın tepkisi ise Ankara’dan daha sert olacak ve bağımsızlığa açık olarak karşı çıkan İran, kendi Kürt nüfusunun hareketlerini de yakından gözlemlemeye başlayacaktır. 2014 yazında gerçekleşmesine ramak kalan bu senaryo, yakın gelecekte de her an olabilir.

İkinci senaryo (2016: 7-8), Irak’ta kaosun artması ve IŞİD tehdidi ve İran’ın artan etkisi nedeniyle ekonominin bozulmasının sonucu olarak, Bağdat’ın Kuzey Irak’a maaş ödemelerini de gerçekleştirememesi durumunda, Erbil’in yine tek taraflı bağımsızlık ilan etmesi şeklindedir. Bu senaryoya göre; Bağdat bağımsızlık ilanına tepki göstermesine karşın buna karşılık verebilecek bir gücü olmayacak, Türkiye ise, Suriye Kürtlerine baskı yapılması ve enerji anlaşmalarında işbirliği karşılığında bu yeni devleti tanıyacak ilk ülke olacaktır. Diğer ülkeler de, zamanla bağımsız Kürdistan’ın önlenemez olduğunu düşünerek, bu ülkeyi tanımaya başlayacaklardır. İran ise, bu konudaki çekincelerini korumaya devam edecektir. Bu senaryo da yakın gelecekte ekonomik ve siyasi istikrarın daha da bozulması durumunda mümkün olabilir.

Üçüncü senaryo (2016: 8-9), Kuzey Irak’ın petrol gelirlerini arttırarak siyasi özerkliğini ve ekonomik bağımsızlığını sağlamlaştırması ve Ankara ve Tahran’la yeni siyasi bağlar da kurarak, bağımsızlık konusunu Bağdat ile müzakere edebilir hale getirmesi ihtimaline dayalıdır. Bu durumda, Bağdat, daha fazla toprak kaybını önlemek ve yeni komşusu ile düşman olmamak için bağımsızlık konusunda müzakereyi kabul edebilecektir. Belki de en barışçıl sonuçları olacak bu senaryonun kısa vadede gerçekleşmesi ise daha zor gözükmektedir. Zira Kuzey Irak’ın yaptığı büyük aşamaya rağmen, siyasi ve ekonomik bağımsızlık için altyapısı henüz tam anlamıyla oturmuş değildir.

Kürt Milliyetçiliği
Bu senaryoların hepsinde Kürt milliyetçiliği ve Kuzey Irak’ın bağımsızlık ilanı temel etkendir. Ancak bu durumda, Irak dışındaki Kürtlerin ne tepki vereceği henüz bilinmemektedir. Suriye, İran ve Türkiye’de de sayıları milyonları bulan Kürtler, Kürt milliyetçiliğinin etkisiyle bağımsız Kürdistan’a katılmak isteyebilirler. Ancak bu durum, özellikle Ankara ve Tahran’da endişelere neden olup, bu devletleri sert politikalara yönlendirebilir. Bağdat ise, diğer başkentlerdeki bu tepkileri de kendisine destek haline getirerek, Kürt bağımsızlığına engel olmak için çeşitli adımlar atabilir. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin Büyük Kürdistan olarak bilinen plana destek olması şu an için ihtimal dışı gözükmektedir. Zira kendisini pan-Kürdist bir lider olarak tanımlasa da, Barzani, bölgesinin Türkiye’ye olan siyasi ve ekonomik bağımlılığı nedeniyle bu ülke ile iyi geçinmeye çalışmakta ve Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtleri ve onların desteklediği terör örgütü PKK’yı resmi olarak desteklememektedir. Barzani, bir ara Suriye Kürtlerine destek verse de, Ankara’dan gelen tepkiler sonrasında onların bağımsızlığı konusunda da herhangi bir destek açıklaması yapmamıştır. Buna karşın, bağımsızlık ilanı durumunda Barzani ve Kuzey Irak’ın Kürt milliyetçiliğinin gözdesi olacağı ve diğer Kürtler için bir cazibe merkezi haline geleceği açıktır.

Arka Plan
4 ülkeye yayılmış yaklaşık 30 milyonluk nüfuslarıyla, Kürtler, ABD ve Avrupa’da da diyaspora toplulukları olan önemli bir Ortadoğu kavmidir. Kürtlerin tarihi çok eskilere kadar uzansa da, Kürt kimliğinin ayrı bir millet kimliği olarak oluşması son 100 yılda gerçekleşmiştir. Sorani ve Kırmançi şeklinde iki temel lehçesi olan Kürtçe dışında, kendilerine özgü mutfakları, giysileri ve dansları da Kürt milli kimliğinin önemli parçalarıdır. Bugün Ortadoğu’da devam eden kaos, Kürtlere bağımsızlık ilanı konusunda aslında yardımcı olan bir faktördür. Zira IŞİD nedeniyle merkezi hükümetler başta Bağdat olmak üzere zayıflarken, Kürtler de Kuzey Irak’ta özerkliklerini her geçen gün arttırmaktadırlar.

En Önemli Bulgular
Raporun en önemli bulguları şöyle özetlenebilir:

- Kuzey Irak’ta Kürtlerin bağımsızlık ilanı Bağdat’ın otoritesine karşı bir hamle olacak ve Bağdat’tan tepki görecektir. Buna karşın, Irak merkezi hükümetinin Kürtlere karşı kullanabileceği unsurlar sınırlıdır.
- Kürtlerin tek taraflı bağımsızlık ilanı, Bağdat ve Erbil’in arasını açarak, tehlikeli gelişmelere neden olabilir. Lakin zamanla oluşan ve uzlaşıya dayalı bir ayrılık, olumsuz sonuçları minimuma indirip, her iki tarafa da daha fazla fayda sağlayabilir.
- Kuzey Irak’taki Kürt bağımsızlığı süreci pan-Kürdist bir nitelik kazanırsa, bu durum Tahran ve Ankara’nın da sürece olumsuz olarak katılmalarını ve Bağdat’ın bu iki ülke ile koordineli olarak Kürtlere karşı daha etkin olabilmelerini sağlayacaktır.
- Bir zamanlar Kürt bağımsızlığına en sert karşı çıkan ülke olan Türkiye, şimdilerde Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile çok yakın siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Türkiye açısından Kuzey Irak Kürtlerinin yavaş ve istikrarlı adımlarla bağımsızlığa yürümeleri olumlu bir gelişmedir; ama ani bir bağımsızlık ilanı ve pan-Kürdist politikalar Ankara tarafından olumsuz algılanacaktır.
- Bağımsız Kürdistan konusunda Tahran’ın tepkileri Ankara’ya kıyasla çok daha serttir. Lakin İran bile, Kuzey Irak’taki bağımsız bir devlet kendi Kürtlerini olumsuz olarak etkilemeyecekse, buna o kadar sert tepki vermeyebilir.

Sonuç
RAND tarafından yayınlanan Alireza Nader, Larry Hanauer, Brenna Allen ve Ali Scotten imzalı ve “Regional Implications of an Independent Kurdistan” başlıklı rapor, bağımsız Kürdistan konusunda son aylarda gündeme gelen tartışmaları ve bazı senaryoları içeren bir çalışmadır. Rapor, faydalı kabul edilebilecek olmasına karşın oldukça eksiktir. Zira bağımsız Kürdistan konusu, Irak, İran ve Türkiye denklemi ile açıklanabilecek ölçekte bir konu değildir; çıkarlar ve etkiler bağlamında uluslararası hatta küresel bir meseledir. Konuya doğrudan müdahil olan aktörler arasında Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, İsrail gibi bölgesel ve küresel anlamda etkili ülkeler ve büyük enerji şirketleri de vardır. Dolayısıyla, bu raporun temel eksikliği, Kürt bağımsızlığı konusunda küresel bakışın eksik kalmasıdır. Yine raporda eksik kalan bir unsur, Kürt-Türk yakınlaşmasını sağlayan din ve tarikat olgusunun işlenmemesidir. Oysa Nakşilik ve Nurculuk gibi Türk ve Kürtler arasında yaygın olan ve bu iki halkı birbirine bağlayan İslami hareketler, bu toplumların yakınlaşmasında ve düşmanlık algısının kırılmasında gelişen ekonomik ilişkiler kadar etkili olan bir diğer faktördür. Bu doğrultuda, Türkiye ve İran ve Kürtler ile İran arasında artan mezhepçi rekabet de görmezden gelinmektedir. Sünni mezhebine mensup Hanefi Türkler ve büyük ölçüde diğer bir Sünnilik kolundan olan Şafiliğe mensup Kürtler, özellikle de sağcı İslamcı gruplar açısından, İran’ın Şii yayılmacı politikalarından da rahatsızlık duyabilir ve bu ülkeye karşı Sünni Araplarla birlikte daha ortak çizgide politikalar geliştirebilirler. Son olarak, bağımsız Kürdistan ihtimali durumunda bir savaş riski her zaman olduğu için, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve bölgedeki ülkelerin askeri kapasitelerinin de araştırılması ve karşılaştırmalı olarak incelenmesi gerekir. Raporda, Kürtlerin bağımsızlık ilanı konusunda cesaretlerini kıran bu faktör de görmezden gelinmiştir. Zira askeri açıdan Kürtlere kıyasla çok daha güçlü olan Tahran ve Ankara, bir savaş durumunda bağımsız Kürdistan’ı daha yeni doğmuşken boğma potansiyeline sahip ülkelerdir. Bu eksiklikler dışında, rapor, faydalı bir zihin egzersizi olarak değerlendirilebilir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder