Sayfalar

17 Mart 2024 Pazar

2024 Rusya Devlet Başkanlığı Seçimi: Putin'in Beşinci Dönemi Başlıyor


Giriş

2022 yılı Şubat ayından beri Ukrayna ile savaş halinde olan ve bu ülke topraklarına yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyon nedeniyle Batılı ülkelerin sert ekonomik yaptırımlarına maruz kalan Rusya'da, 1999 yılından beri ülkesini demir yumrukla yöneten ve Başbakan olarak görev yaptığı 2012-2016 dönemi dışında dört dönemdir Devlet Başkanı olarak görev yapan Vladimir Putin, 15-17 Mart tarihlerinde düzenlenen seçimlerden de zaferle çıkarak, 6 yıllığına bir kez daha (5. defa) seçildi. Putin, hatırlanacak olursa, daha önce de 2000, 2004, 2012 ve 2018 yılında yapılan Devlet Başkanlığı seçimlerini kazanmıştı.

Rusya ekonomisinde yaşanan ciddi zorluklara ve ülkedeki muhalefete yönelik baskılara rağmen Putin'in seçimden rahat bir zaferle çıkması, Rusya'daki devletçi siyasal sistem ve Batılı ülkelerden farklı siyasal kültürü anlamak açısından önemli bir veri olurken, Batılı ülkeler ve medyaları, sonucunun önceden belli olduğunu düşündükleri seçime fazla yer vermemeyi tercih ettiler. Örneğin, tanınmış İngiliz haber ajansı BBC, bu konudaki haberinde, Putin'in yeniden (beşinci dönem) seçilmesine dair herhangi bir kuşku olmadığını vurguladı. Benzer şekilde, Fransız haber kanalı France24 da, seçimin sonuçlarına dair herhangi bir endişe/tereddüt olmadığını belirtti. Bu yazıda, 2024 Rusya Devlet Başkanlığı seçimine dair bazı görüş ve analizlerimi siz değerli Uluslararası Politika Akademisi (UPA) takipçileriyle paylaşacağım.

Rusya Federasyonu: Devletlilik Oranı En Yüksek Düzeydeki Jeopolitik Devlet

Bir ülkede toplumun uzun vadeli menfaatlerinin ne ölçüde devlet, ne ölçüde toplumca belirlendiğine göre değişen "devletlilik" (stateness) kavramı, adeta Rusya Federasyonu için yaratılmış bir Siyaset Bilimi kavramıdır. Öyle ki, ülkede 1991 yılından beri halkın özgürce katıldığı Başkanlık ve parlamento (Duma) seçimleri düzenlenmesine ve uygulanan federal sistem nedeniyle yerel halkların çeşitli özgürlüklerine izin verilmesine karşın, Rusya'da devletlilik oranı çok yüksektir ve toplumun ve devletin geleceğine büyük ölçüde devlet kurumları ve seçkinleri karar vermektedir. Bu bağlamda, Sovyetler Birliği (SSCB) döneminde uzun süre istihbarat teşkilatı KGB'de çalıştıktan sonra, 1999 yılında, ülkesi Rusya'da alkolizm nedeniyle güçten ve Batıcı siyasal tavrıyla gözden düşen Boris Yeltsin'in yerine adeta devlet elitlerince "Yeni Çar" olarak seçilen Putin, 2000 yılından beri ülkesinin politikalarına neredeyse tamamen kendisi -"siloviki" adı verilen güvenlik bürokrasisi elitleriyle birlikte- yön vermektedir. Aslında işadamlarının (Donald Trump, Rishi Sunak) veya bankacıların (Emmanuel Macron) hükümet başkanı olduğu Batılı ülkelerden farklı olarak, Rusya'da Devlet Başkanı'nın istihbarat kökenli bir kişiden seçilmesi bile başlı başına bu ülkenin azami düzeydeki devletlilik olgusunu yansıtır niteliktedir.

Bu bağlamda, Moskova, neredeyse her hamlesini, ekonomik menfaatlere ve halkın günlük çıkarlarına göre değil, devletin uzun süreli menfaatlerine göre alan jeopolitik bir devlettir. Bu nedenle, Rusya, Avrupa ülkeleri gibi ekonomik rasyonelle hareket eden bir devlet olmadığı için, uzun vadeli jeopolitik hedefler, kısa ve orta vadede topluma ve ülkeye zararlı olacaklarsa bile devlet katında kabul görmektedir. İşte Rusya'nın tüm Batı dünyası ile zıtlaşmayı ve ekonomik açıdan büyük sıkıntılara maruz kalmayı göze alması da, bu temelde, komşusu ve tarihsel olarak adeta Slav kardeşi olan Ukrayna'yı hiçbir şekilde Batı dünyasına kaptırmak istememesiyle alakalıdır. Sanıyorum Batı dünyasında bu durum yeterince iyi irdelenmediği ve Rusya'nın ekonomik yaptırımlar sürecinde BRICS ve bilhassa da Çin desteğiyle ayakta kalabileceği iyi hesap edilemediği için, Ukrayna'ya destek politikası en azından şimdilik yeterince başarılı sonuçlar üretmemiştir. Buna karşın, Batılı kurumların tahminlerine göre, Rusya'nın da savaşta 100.000'in üzerinde askerini kaybettiğini ve halkın savaş nedeniyle büyük sefalet yaşadığını da belirtmek gerekir.

İşte böyle bir ortamda gidilen seçimde, Rusya'da halkın sandıkları boykot etmesi veya muhalefete daha yoğun destek vererek tepkisini göstermesi beklenebilirdi. Ancak yine devletlilik oranı yüksek ve demokrasi çıtası düşük devletlerde yoğun olarak görülen "milliyetçilik ile harmanlanmış militarizm" olgusu sayesinde, Putin, Ukrayna'da Batı'ya (ABD, Birleşik Krallık, Avrupa Birliği ve NATO'ya) karşı büyük bir savaş içerisinde olduğunu vurguladığı ülkesi Rusya'daki medya kanallarını ve halkın yurtsever duygularını kullanarak bir kez daha rahat bir seçim galibiyeti elde etti. Öyle ki, beklentilerin aksine, ne seçimlere katılım, ne de Putin'e verilen destek düşük düzeyde kaldı. Elbette devlet kontrolünde yapılan ve tamamen özgür ve hilesiz kabul edilemeyecek bir seçimde alınan oylar gerçekçi bulunmayabilir. Ancak Rusya'da yaşayan ve bu ülkeyi araştıran çeşitli Türk ve yabancı uzmanlar, Putin'in toplumsal desteğinin halen yüksek olduğunu vurguluyorlar ki, bu da Moskova'daki cari rejimin sadece baskı ve korkuyla ayakta kalan bir sistem olmadığının kanıtı olarak düşünülebilir.

Seçim Öncesi Yaşananlar

Seçim öncesinde yaşanan bazı olaylar ve yapılan bazı açıklamalar da Rusya'daki seçim sonuçlarını adeta önceden herkese ilan ediyordu. Öncelikle, 2023 yılı Ağustos ayı sonlarında, Putin karşıtı bir askeri darbe girişimine girişen Wagner lideri Yevgeny Prigojin, Moskova'dan St. Petersburg'a giden uçağının gizemli bir şekilde düşmesi nedeniyle hayatını kaybetti. Birçok uluslararası yorumcunun bir tür suikast olarak adlandırdığı bu kaza sonucunda, Putin muhalifi kilit bir figür mafya vari bir yöntemle cezalandırılırken, Moskova'da iplerin kimin elinde olduğu da herkese hatırlatılmış oldu.

Daha yakın tarihe geldiğimizde, Putin, Şubat ayı başlarında, ABD'de önceki Başkan Donald Trump ve Cumhuriyetçi Parti'ye yakınlığıyla bilinen ünlü televizyoncu Tucker Carlsson'a uzun bir mülakat verdi. Mülakatta Tarih bilgisini konuşturan Putin, Ukrayna diye bir devletin gerçekte var olmadığını ve Rusya'nın Batılı liderler tarafından Soğuk Savaş dönemi sona ererken dönemin Sovyet lideri Mikhail Gorbaçov'a verilen NATO'nun genişlemeyeceğine dair sözler tutulmadığı için Ukrayna'ya müdahale etmekte haklı olduğunu savundu. Mülakat uluslararası kamuoyuna bomba gibi düşerken, Putin'in rahat tavrı, savaşın Rusya tarafından kazanıldığı algısını da pekiştirdi.

Üçüncü olarak, Vladimir Putin karşıtı muhalefeti çok kişisel bir düzeye taşıyan ve hazırladığı Putin karşıtı belgeselle Rusya Devlet Başkanı'nın başdüşmanı haline gelen ünlü Rus muhalif Aleksey Navalny (Navalni), yine Şubat ayı içerisinde cezaevinde rahatsızlanarak vefat etti. Daha önce de Rus istihbaratı FSB'ye mensup kişilerce zehirlenmeye çalışılan ve tesadüfen hayatta kalan Navalny, Rusya'da son dönemde Putin karşıtı muhalefetin en büyük umudu haline gelmiş oldukça popüler, cesur, genç, milliyetçi ve dışarıdan da destek bulabilen bir kişiydi. Navalny'nin ölümü, Rusya'daki siyasal gerçekleri bir kez daha Rus halkı ve uluslararası kamuoyuna hatırlatırken, devlet elitinin de halen Putin'in yanında saf tutmaya devam ettiğini açıkça gösteriyordu.

Dördüncü olarak, Ukrayna'nın NATO ve AB üyeliğini bu ülkeyi işgal ederek durdurmayı başaran ama İsveç ve sınır komşusu Finlandiya'nın NATO üyeliklerine engel olamayan Rusya'da, Putin, bu gelişmelerin de cezasız kalmayacağını belli etmek istercesine, Finlandiya sınırına askeri yığınak yapmaya başlayacaklarını açıkladı. Bununla da yetinmeyen Putin, ABD ve Batılı ülkelerin Ukrayna'ya asker göndermelerini savaş sebebi sayacaklarını ve nükleer savaş için hazırlıklı olduklarını ilan etti. Bu bağlamda, Finlandiya'nın önümüzdeki dönemde Rus istihbaratının çeşitli operasyonlarına sahne olabileceğini öngörmek gerekir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un bu konudaki sert karşı açıklamaları ise, bir Batı-Rusya savaşı ve hatta nükleer savaşın bile günümüzde kesinlikle bir hayal senaryosu olmaktan çıktığını gösteriyor.

Son olarak, Batı basınında pek yer almamasına karşın, son dönemde Rusya'nın Beyaz Rusya (Belarus) ve Moldova üzerindeki siyasi etkisini arttırmaya yönelik faaliyetlerini de arttırmaya başladığı bölge uzmanlarınca ifade ediliyor. Öyle ki, Moldova'nın AB üyeliği ve Batı'ya kayışını durdurmak isteyen Moskova'nın, bu ülke içerisindeki Transdinyester ve Gagavuzya'yı kullanarak bu ülkeyi kendi yörüngesine sokmak istediği ifade ediliyor.

Seçim Sonuçları

15-17 Mart 2024 tarihlerinde 3 gün süreyle devam eden Başkanlık seçimine katılım yüzde 74'ü aşarken, bağımsız aday olarak seçime giren Putin, Moscow Times'ın yayınladığı sandık çıkış anketlerine göre, oyların yaklaşık yüzde 88'ini elde ederek rahat bir zafer kazandı. Putin'in oy oranına en çok yaklaşan aday yüzde 4 civarında oy alan Komünist Parti adayı Nikolay Haritonov olurken, diğer adaylardan Yeni İnsanlar Partisi/Yeni Halk Partisi adayı Vladislav Davankov da yüzde 4'e yakın ve Liberal Demokrat Parti adayı Leonid Slutskioy yüzde 3 civarında oy alabildiler. Rusya'nın Ukrayna'dan topraklarına kattığı bazı bölgelerde de sandıklar kurulurken, bu şekilde Ukrayna'dan Rusya'ya yeni katılan vatandaşlar da seçimde oy kullanabildiler. Rusya Merkez Seçim Komisyonu Başkanı Ella Pamfilova ise, Batı ülkelerinin Rusya karşıtı söylemlerinin Rusya'da halkı seçimlerde oy kullanmak yönünde motive ettiğini belirterek, seçime rekor düzeyde katılımın olması bağlamında Batılılara teşekkür etti. Tanınmış Rus haber sitelerinden Sputnik de, demokrasinin beşiği kabul edilen ABD'de bir asırdır yüzde 70 katılımla seçim yapılamadığına dikkat çekerek, Rusya'da halkın sandıklara yoğun ilgi göstermesinin ülkedeki rejimin demokratik yapısını gösterdiğini ima etti. Ayrıca seçimde internet üzerinden de oy verilebilmesi, Rusya'nın bu konuda son yıllarda kaydettiği gelişimi de gözler önüne serdi.

Putin'e muhalif olmayan Başkan adayları (soldan sağa): Rusya Liberal Demokrat Partisi adayı Leonid Slutski, Rusya Federasyonu Komünist Partisi adayı Nikolay Haritonov ve Yeni İnsanlar Partisi/Yeni Halk Partisi adayı Vladislav Davankov

Bu şekilde, Vladimir Putin, ülkesinde yaklaşık 20 yıllık Başkanlığıyla Devlet Başkanlığı olarak Joseph Stalin'in haricinde son iki asırdır en uzun süre görevde kalan Rusya lideri olurken, 71 yaşındaki Putin'in 6 yıl sonra bir kez daha Başkan seçilmesi ve görev süresinin sonuna kadar başta kalabilmesi halinde, Stalin'i bile geçebilmesi olası gözükmektedir. Seçim sürecinde ölümcül büyük bir olay yaşanmazken, CNN ve diğer Batılı basın-yayın organlarının haberlerine göre, 200'ün üzerinde seçim sandığına yönelik farklı bireylerin düzenlediği çeşitli protesto saldırıları ve Pazar günü öğlen saatlerinde de Team Navalny'nin düzenlediği Putin karşıtı oy kullanma seferberliği gerçekleşti. 

En uzun süre görevde kalan Rus liderler

Seçimin Ardından Rusya'dan Beklentiler

Seçimin ardından Rusya'dan Ukrayna'da ve diğer alanlarda nasıl bir siyasa beklemek gerektiği konusuna odaklanırsak, öncelikle sandıkta güven tazeleyen ve yüksek halk desteğini ortaya koyan Putin'in, Ukrayna'da Donald Trump'ın olası Başkanlığı ardından kendi topraklarına katabilmeyi umduğu Odessa ve benzeri stratejik bölgelere yönelik yeni saldırı kararları alması bence gayet olası gözükmektedir. Putin, tüm planını Trump'ın Başkan seçilmesi senaryosuna göre yapmakta ve bu durumda Ukrayna konusunda ABD'nin desteğiyle kolayca çözüme ulaşabileceğini düşünmektedir. Nitekim Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump da, Putin'in bu düşüncesini doğrulayan bazı açıklamalar yapmaktadır. Lakin Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un kısa süre önce ülkesinin kırmızı çizgisi olarak vurguladığı böyle bir durumda (Odessa'ya veya Kiev'e saldırı) ise, Batı'nın Rusya ile büyük bir savaşı göze alıp alamayacağı bence halen meçhuldür. Macron ve Fransa bu konuda istekli gözükse de, hem bu ülke içerisindeki muhalefet, hem de diğer Batı bloku ülkelerinde liderler ve halklar Rusya ile büyük bir savaşa girişmek konusunda gayet çekincelidir. Bu durumdan istifade eden Putin de, seçim sonrasında yakaladığı moralle askeri alanda ülkesinin Ukrayna'daki hareketliliğine hız kazandırabilir. Rusya'da devletin jeopolitik düşünce sistematiği ve devletlilik olgusu da düşünülürse, köşeye sıkıştırılan bir Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı kazanmak ve bitirmek adına nükleer silah kullanması da bence ihtimal dahilindedir. Bu nedenle, benim düşümceme göre, ideal senaryo, Rusya'nın savaşı kaybetmediği, ama Ukrayna'da daha da fazla ilerleyemediği bir tür pat durumudur.

                             

Putin, 2024 yılı sonunda yapılacak seçimlerde ABD'de Donald Trump'ın seçilmesini isteyecektir

İkinci olarak, Rusya, jeopolitik bir devlet olmanın gereği olarak, stratejik rakipleri ABD ve AB'deki liberal yerleşik düzene zarar verebilecek her türlü devlet, grup ve kişiyi desteklemektedir. Bu bağlamda, AB içerisindeki ayrılıkçı akım ve liderler (örneğin Fransa'da Marine Le Pen), yeni dönemde Rusya'nın desteğiyle daha ön planda olabilir. Ancak Rusya'nın sınırlı ekonomik kaynakları nedeniyle, bu durumun etkisinin de sınırlı kalabileceğini öngörmek gerekir. Nitekim İtalya'dan daha düşük ekonomik büyüklüğü (GDP) olan Rusya, artık Sovyetler Birliği gibi devasa bir ekonomik güç değildir. Buna karşın, Moskova'nın askeri ve istihbari alanlarda hareketliliği ve Batı'ya yönelik tehdidi, aynı eskisi gibi aktif ve güçlüdür.

Üç kudretli lider: Erdoğan-Putin-Aliyev

Üçüncü olarak, Rusya, Batı ile ilişkilerini koparmamak için Türkiye üzerinden ilişkileri sürdürme kartını kullanmaya devam etmek isteyecektir. "Küçük Rusya" olarak bilinen Antalya şehrinin yanı sıra, son yıllarda Türkiye'ye gelen ve özellikle İstanbul'a yerleşen Rus iş insanları, bu ülkede çeşitli firmalar kurarak bir şekilde Avrupa ülkeleriyle ticarete devam edebilmektedirler. Türkiye, Rus doğalgazı ve petrolü açısından da son derece önemli bir pazardır. Bu bağlamda, Rusya için en değerli ve kritik ülkelerden birisi artık Türkiye'dir. Rusya, NATO üyesi Türkiye'yi tamamen yanına çekemeyeceğini bildiği için, bu konuda Türkiye'yi çok zorlamak istemezken, Rusya-Azerbaycan-Türkiye üçlüsü temelinde Türkiye'de de kendisinin ve Azerbaycan'ın siyasi sistemine benzeyen ve devlet elitlerinin temel karar verici durumunda olduğu teknokratik ve devletçi bir siyasal sistemin kurulmasını teşvik edecektir. Bu sistemde Moskova için ideal aday şu an için Rus lider Putin'in yakın ilişkiler kurduğu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olarak dursa da, ilerleyen yıllarda kuşkusuz farklı yaklaşımlar da hasıl olabilir. Bu bağlamda, Rusya, NATO üyesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarına tam olarak güvenemeyeceğini bildiği için, Batı karşıtı siyasal elitleri ve diğer kritik devlet unsurlarını (özellikle MİT, Dışişleri Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı içerisindeki kilit kişiler) desteklemeyi düşünebilir. Bu bağlamda, siyasette de koşulsuz Batıcı siyasal akım, parti ve liderlerin Moskova'dan destek alma şansları yoktur. Ancak Batı karşıtı (Yeniden Refah Partisi/YRP ve Vatan Partisi gibi) veya çok boyutlu dış politikaya yatkın siyasal oluşumlar (AK Parti, MHP ve İYİ Parti), Rusya için desteklenmesi gereken hareketlerdir. Bu bağlamda, Moskova, CHP'nin de yeni dönemde çok boyutlu dış politika dönüşümü yönünde reforme edilmesine destek verecektir. Rusya için orta ve uzun vadede ideal senaryo ise, NATO'dan çıkan ve AB ile ipleri atan Kitsikis'in ifadesiyle "arabölge" Türkiye'sinin kurulmasıdır. Başarılı Azerbaycan-Aliyev örneği de, yeni dönemde bu konuda Türkiye'ye daha fazla ilham ve cesaret verebilir. 

Sonuç

Sonuç olarak, 2024 Rusya Devlet Başkanlığı seçimi, beklenilen ve öngörülen şekilde Vladimir Putin'in ezici üstünlüğüyle tamamlanmıştır. Seçimin Batılı ülkeler standartlarında demokratik ve özgür bir seçim olmadığı kesin olmakla birlikte, Rusya'da halkın siyasal kültürü ve siyasal sistemin işleyiş biçiminin daha farklı olduğunu da her daim akılda tutmak gerekir. Putin'in aldığı bu destekle yeni dönemde neler yapabileceği ise yukarıda tartışılmaya çalışılmıştır. Bizim dileğimiz, Rusya'nın Ukrayna ile bir an önce barış müzakerelerine başlaması ve daha fazla Rus ve Ukraynalı ölmeden soruna adil bir çözüm bulmaya gayret etmesidir. Bunun yolu ise, Moskova ile ilişkilerini düzelten tarafsız bir Kiev'den, veya, Kiev'in ikiye bölünmesinden geçiyor olabilir. Kiev yönetiminin anlaması gereken de, Batılıların gaz vermesiyle komşusu ve bir anlamda büyük ağabeyiyle ilişkilerini bozmanın kesinlikle doğru bir adım olmadığıdır. Neticede, iki tarafın da stratejik hataları nedeniyle, aslında çok rahat çözülebilecek olan bir siyasi anlaşmazlık, 2022'den beri büyük bir savaşa dönüşmüş ve iki tarafa da büyük zarar vermiştir. Türkiye olarak umuyoruz ki, bölgemizde her zaman barış, istikrar ve dostane ilişkiler hâkim olur ve devletlerin kaynakları savaşlara değil, çocuklara ve eğitime harcanır. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder